Kaynaklanmızda değişik ‘Hun’ halklarına dağınık göndermeler bulunuyor. ‘Hun’ tabiri Bizans yazarlarınca çoğu kez, biraz eskiyi hatırlatır tarzda, Avrasya bozkırlarındaki göçerlerden herhangi birini anlatmak için kullanılır. Hep harfi harfine manada anlaşılmamalıdır. Yine de Avrasya bozkırının değişik kısımlarında Hun toplulukları varlıklarını sürdürmüşlerdir. 5 ve 6. yy'larda Hana adlı bir halk Kuzeybatı Hindistan’ı istila etmiştir. Toramâna ve oğlu Mihirakula (6. yy başları) yönetimindeki bu Hünalar, Batı Hindistan'ın çoğunu denetimlerine almışlardır. Onların, o sırada İran sınırlarında etkin olan Hun veya War-Hun/Eftalit boylarının doğu kolu olması kuvvetle muhtemeldir. (129)

‘Hun kralı’ Zilgibi(s) ve onun Bizans ve İran’la ikili oynamasından (521-522 civarı) ve Hıristiyan oluşu, halkı içindeki pagan hizip tarafından tahttan indirilip öldürülmesine yol açan (528) kötü kaderli “Hun kralı Gordas/ Gröd’dan yukarda bahsetmiştik. Bu, Bosporos’a sonunda Hunların sürüldüğü bir sefer yapılması (yukarı bkz.) şeklindeki bir Bizans cevabına sebep olmuştur."(130) Bu olay aynı zamanda Bizans diplomasisinin en güçlü ve etkili silahlarından birinin altını çizer: Hıristiyanlaştırma. Bizans ve Ermeni kaynaklarında Kuzey Kafkasya Hunları hakkında çeşitli bilgiler vardır. Ermeni Coğrafyası (Pseudo-Movsés Xorenac’i) “Hunların krallığı Derbend’in kuzeyinde, denizin yanındadır. Batısında Hunların şehri Varac, C’ungars ve Smendr (sonraki Hazar şehri Semender, PBG) vardır. Doğuya doğru, T’ald (Atıl, PBG) nehrine kadar Savirk’ yaşar. ” demektedir.(131)  Prokopius ve diğer Bizans yazarları Macoayâmı adlı ‘Hunlardan’ bahseder. Gadlo’nun önerdiği gibi, bu eskiyi kullanma tercihi belki Dağıstan’daki Mas’kut Hunlarına bir göndermedir. Mask’ut’ gerçekten de bir dönem burada yerleşmiş, bölgeye ismini vermiş ve sonra Hun unsurları tarafından özümsenmiş Massaget unsurlanna çıkabilir.(132) Dasxuranc’i, “Arsak ailesinden olan Mask’ut’ kralı”  Senasân’dan bahseder ve onları  Honk’ yani Hun ülkesi ile bağlamaya çalıştığı görülür.(133) Elese de  Mask’ut’lardan bahseder ama etnik atıfda bulunmaz.(134) Aynı yazar, 5. yy’da Sâsânîlerin Güney Kafkasya ile ilişkilerinde rol oynayan Kuzey Kafkasyalı bir Hun topluluğu olan Xailandut boyu hakkındaki kısa bilginin de kaynağıdır. Cimri kaynaklarımız, daha müspet bir teşhise izin vermezler. “ Ludwig, kesin Bulgar olan bnjr/brjân'ı en azından kısmen bu Hunlar olarak teşhis eder. Bnjr'yi Blnjr’ye (Belencer, Hazar ve İdil Bulgar‘da bulunan kavim ve yer adı) bağlayan Marquan, Dağıstanlı Xaidaqların kökünü bu toplulukta arar. (136)

535 veya 537'de Papaz Kardost'un başını çektiği bir Ermeni misyoner takımı Kuzey Kafkasya Hunlarının bir kısmını vaftiz etti. Bu olayı nakleden Süryani kaynağı Hunca için bir yazı sisteminin geliştirildiğini de gösterir.(137) 681’de Mac Kueyank piskoposu İsrayel, Albanya hükümdarı Varaz-Trdat tarafından Kuzey Kafkasya Hunlarıyla görüşmek üzere gönderildi. Onun, “şeytanın saptırdığı, ağaca ibadet hatası ile delirmiş bu kabile" içindeki Hıristiyanlaştırma başarısının hikayesi, Dasxuranc'i'de korunmuştur. Bu kaynağa göre onlar yıldırım veya ateşin yaktığı nesneleri ‘tanrı K'uar'a kurban olarak görüyorlardı. “Tangri Xan olarak çağırdıkları dev vahşi bir canavara” at kurban ediyorlardı. Aynı zamanda ateşi, suyu, 'belli yol tanrılarını', ayı ve “anlamı gözünde bir derece ehemmiyeti olan bütün mahlukatı" sayıyorlardı.(138) Bu haberde “uzun putlar ve sunaklardaki kirli derili Ç’op’ay” hakkında bahislerde bulunur. Bu unsurların hepsi Türk halklarının uygulamalarına denk gelir. T 'angri Xan tabii ki, Altay halklarının yüce gök ilahı olan Tengri Han’dır.

Büyük ölçüde Hazar döneminden kalma ve dolayısıyla aidiyeti belirsiz (Hazar veya Hun) olan, başta unvanlar olarak dil verileri, Kuzey Kafkasya Hunlarının etnik-dilsel aidiyetleriyle ilgili bir hüküm vermemize imkan sağlamak için yetersizdir. Bunlar Hazar devletinin önemli bir parçası olmuşlardır ve 7. yy sonlarında bile ayrı bir unsur idiler. Bundan sonra kaynakların görüş alanından çıkarlar.

(...)

 

Peter B. Golden
(Türk Halkları Tarihine Giriş, Ötüken y. Ankara 2002, s.119-120. Çev. Prof. Dr. Osman Karatay)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)