İstanbul’un yakışığı Güngör Kabakçıoğlu
Öncesinde hiç haberim olmamıştı… Özgün portreleriyle bilinen Güngör Kabakçıoğlu beni de “çevresindekilerden” sayıp karikatür portremi çizmiş. Yetinmemiş, Karikatürcüler Derneği yayınlarından çıkan “ Nasreddin Hoca’nın Torunları” dizisinde; “Karikatürcü Portreleri” ismini verdiği albümüne almış. Gördüğümde yaşadığım mutluluğu anlatamam. Hemen telefonunu bulup aramış, teşekkür etmiştim. Sanıyorum aramamdan kendisi de memnun olmuştu ki, etkinliklerde karşılaştıkça selamlaşmaktan ibaret tanışıklığımız o günden sonra, hal hatır sormaya, ufak tefek şakalaşmalara kadar varmıştı. Hele Karikatürcüler Derneği’nin ‘40. Kuruluş Yılı’ etkinlikleri içinde yaşadığım, Güngör ustamızla ilgili o anımı mutlaka anlatmalıyım… Duyurusu geldi; 2009 yılında Karikatürcüler Derneği yönetim kurulu bir dizi karar almış… Üyelerin bir araya geldiği ‘40. Yıl sergisi’ açılacak, ‘Yemek’ verilecek, ‘Teşekkür plâketleri’ sunulacakmış… İşte o gün, benim de içinde bulunduğum çok sayıda üye; “40. Kuruluş Yılımızda, karikatür sanatına yaptığınız katkılar için teşekkür ederiz” yazılı plaket almak için, yakışıklı bir otelin toplantı salonunda buluştuk. Bu buluşmanın sonunda çekilen anı fotoğrafı şahidimdir ki Güngör Kabakçıoğlu’yla yan yana düştük. İkimiz de yan yana olmaktan sanki memnun, birbirimize gülümserken nasıl oldu anlamadım, Güngör hoca bir anda kendine yakın elimi tuttu ve öptü… Şaşırmıştım fakat asıl olması gereken bu der gibi karşılık verdim; eline sarıldım, öptüm, alnıma götürdüm. Ustamızdı… O yaratıcı, usta eller öpülmez de ne yapılırdı… Fakat ne yazık ki, sağlık sorunları yüzünden eskisi kadar verimli değildi artık o eller… Güngör Kabakçıoğlu’nu evinde, 2010-11 yılları arasında iki kez ziyaret ettim… İlkinde, aramızda Köksal Çiftçi dostumuzun da olduğu kalabalıkça bir karikatürcü topluluğuyduk. Laf aramızda, grubun en akıllısı Köksal ağabey çıktı, çünkü yanında getirdiği güzel bir ebru çalışmasını ustamıza hediye edip onun ‘İstanbul’ resimlerinden birini kibarca talep etti. Güngör hoca, hayranı olduğumuz bu soyutlama İstanbul resimlerinden birini alıp geldi ve bizlerin “ağzının suyuna” aldırmadan Köksal Çiftçi’ye armağan etti. Yanı sıra çok güzel anılarını dinlediğimiz bir ziyaret oldu o gün. Dedikoduya meraklı bizlerin zorlamasıyla da olsa, Çolpan İlhan’la ilgili bir iki cümle aldık ağzından ki ilk aşkıydı… Üniversite yıllarında öğrencilerin salonu tıka basa doldurduğu Şiir Matinelerinden, şiirleri saatlerce dinlenip, coşkuyla alkışlanan sahnedeki şair Attila İlhan’dan söz etti… O neşeli günün sonunda, son yıllarda elini hiç bırakmayan bastonundan güç alarak uğurladı bizi. İkinci ziyaretimde ise yatağından kalkamıyordu artık... Akdağ Saydut dostumuzla birlikte gittiğimiz bu ziyaretimizden kısa bir süre sonra da, İstanbul’dan bir ışık parçası eksilterek sonsuzluğa göçtü… Burada bu karikatürümü Güngör hocamızın güzel anısına armağan ediyorum: Ölümünden dokuz yıl önce, 2002 yılında Karikatürcüler Derneği, Oğuz Aral ustamıza; “Cemal Nadir Onur Ödülü” vermişti. Bu törende Oğuz Aral ve Güngör Kabakçıoğlu bir ara mikrofon başında beraberdiler. Oğuz Aral: -Güngör, biz karikatürcülerin en yakışıklısıydı, dedi… Güngör Kabakçıoğlu karşı çıktı: -Yalan söylüyor, en yakışıklımız Oğuz’du!.. Ben pek anlamam, hangisinin daha yakışıklı olduğuna kadınlar karar versin… Bildiğim bir şey var ki ikisi de, hem İstanbul’un hem karikatürün ‘yakışığıydılar’. Mustafa Bilgin Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR