Bâtınilik, klasik İslam öğretisinin dışında, Tanrı ile özdeşleşmek üzere, Ayet ve hadislerin metinsel ve ilk anlamsal yorumlamaları dışında, bilinen ve kavranan anlamaların da ötesinde ve daha derinde gerçek anlamları bulunduğu savıyla ortaya çıktı. Sözsel anlamıyla Batın, gizli olan, bir şeyin gerçeğini, iç yüzünü bilen anlamına gelmektedir.

Nesnel olanın imgesel yeniden üretimi dışında, İslam kaynaklı ayet ve hadislerin bir görünen ve bir de görünenin dışında bir anlamı vardır. Bâtıni, görünen anlamın dışındaki/derindeki anlamı görendir.

Faik Bulut, İslam Komüncüleri-Karmatiler'de, Bâtınilerin en devrimci ve eylemci kolu olarak adlandırıyor Karmatileri. Karmatiler adını Kufeli Hamdan Karmat’tan alıyorlar. Kurucuları, Bahreyn’in başkenti Hajr ile Doğu Arabistan’ın Lahsa kentleri fatihi, İran Buşehr Eyaleti Ganaveh şehristanından Ebû-Said Hasan bin Behrâm Cennâbîdir.

Karmatiler, İsmailî öğretileriyle birlikte Zerdüştçülük ve İran milliyetçiliğini içeren karma bir öğretiyi savunuyorlar. Ortaya çıkış gerekçeleri ise Ubeydullah Mehdi Billah’ın Fatımiler Devleti’ne karşı duyduğu tepki üzerinedir.

Fatimiler, Şii meşrebinin, İsmaili mezhebine bağlı olarak Tunus’ta ortaya çıktılar, merkezini Kahire’ye taşıdılar. Fas, Cezayir, Libya, Malta, Sicilya, Sardinya, Korsika, Tunus, Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye’yi egemenlikleri altına aldılar. 899’da Ubeydullah Mehdi Billah, kendisini Fatimiler’in halife-imam’ı ilan ettiğinde, halife-imamlığını İsmailililerin büyük bir çoğunluğu kabul edilmiş, ancak Hamdan Karmat ve onu izleyenler kabul etmeyerek, isyan etmişlerdir. Karmatilik, Şiiliğin İsmâiliyye mezhebinin “Yediciler” olarak da adlandırılan koluna ait bir mezheptir.

Friedrich Engels’in, Köylüler Savaşı’nda yazdığı gibi din savaşları, öncelikle maddi sınıf çıkarları adına ortaya çıkmıştır. Engels, bu sınıf savaşlarının o dönemde dinsel nitelik taşımasını, çeşitli sınıfların çıkarlarını, gereksinimlerini ve istemlerini din maskesi altında gizlenmiş de olsalar bunun hiçbir şey değiştirmeyeceğini yazar.

Sonuçta her dinsel nitelikli savaş, o savaştan yararları ve çıkarları olan sınıfların, dinselliği kullanarak çıkar amaçlı olarak çıkardıkları savaşlardır ve dinsel niteliği olmayan emperyal diğer savaşlarla aynı amaca yöneliktirler. Bulut, İslamiyet’i sınıflı toplumların ideolojisi olarak nitelendirir. Bâtınilik de dâhil olmak üzere ortaya çıkan dinsel mezhep ve tarikatların sadece düşünsel akımlar olarak değil, aynı anda ideolojik yönü ağır basan olumlar olduğu kanısındadır.

Bu sınıflı toplumlar, salt ideolojik olarak değil, bunları oluşturan düşünsel temellerin ve görüş ayrılıklarının; toplumsal, ekonomik yönlerinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Ancak böylelikle bütünsel bir yargıya varmak olasıdır.

Bulut, ideolojik mezhep ve tarikatların dayanak noktası olarak, var olan toplumsal yapıyı, “…Merkezinde Hicaz ve Mekke aristokrat tüccarlarının egemen olduğu mali oligarşiye; diğer yandan, genel hatlarıyla kandaş kabile sisteminin sınıflara bölünerek yozlaştığı kabile saltanatı şefleri saltanatına, öte yandan, Taif ve Medine çevresinde göçebelikten yerleşik tarım düzeyine geçen toprak sahipliği"ne dayandırır.

Mekke, uluslar arası ticaret merkezidir, kumaştan baharata, dönemin bilinen tüketim maddelerine kadar her şey Mekke-Hicaz bölgesinde bulunmaktadır. Haram Ayları’nda Kâbe çevresinde panayırlar düzenlenir, Hindistan’dan, Afrika’ya, Yemen’den Basra ve Suriye’ye kadar ticari kervanlar dolanır durur. Bizanslılar, Yemenliler, Habeşliler, Rumlar, Sasaniler bu merkezdeki ticari temsilcilikler bulundururlar. Yahudi tüccarlar köle ticaret merkezleri oluşturmuşlardır. Ticari işlemleri yürütmek için bankacılık işlemlerini yerine getiren Kureyş, Yahudi, Arap, Habeş kuruluşları vardır. Bulut bu ekonomik yapıdaki o dönemin Mekke’sini, İtalya’nın Venedik’ine benzetir. Dönemin ekonomik, toplumsal yapısı budur. Bunun yanı sıra bir de hiçbir şeyleri olmayan bir halk sınıfı da vardır. Sınıflı toplumlarda ise ayrışma ve çatışma kaçınılmazdır.

Eşitsiz gelişim yasası yalnızca emperyalist/kapitalist ülkeler için olmayıp, din devletleri için de geçerlidir. Gelirin adil olarak bölüşümü sınıfların daha keskin bir biçime ayrışmasına neden olur. Bir yanda hızla varsıllaşan seçkin bir kesim, diğer yanda bu varsıllaşmadan payı alamadığı için yoksullaşan geniş halk yığınları… Ali’nin de bu varsıl olmayan sınıf içinde kaldığı anlaşılıyor.

Bu sınıfsal ayrışmaya ilk karşı çıkanlar bu yüzden Ali’nin muhalefetine karşın, Ali yanlıları oluyor. Osman öldürülüyor ve şeriatı kökten yıkmak isteyenler karşılarında Ali’yi buluyorlar. Ali şeriat sistemini ve Kureyş aristokrasisini korumak amacıyla sert bir tavır takınıyor, iç muhalefeti bastırıyor, başta İbn Sebe ve yandaşlarını kuyularda yaktırıyor ya da sürgün ediyor, karşı koyanları Nehveran’da bozguna uğratıyor. Böylelikle eşitlikçi toplumsal muhalefet, etkisizleştirilerek ortadan kaldırılıyor.

 

HERKESTEN GÜCÜNE, HERKESE İHTİYACINA GÖRE

Hamdan Karmati -Hamdan bin Eş’as- Irak’ta Sevad Bölgesinde, bir ağanın toprağında çalışarak yaşamını sürdüren topraksız yoksul bir köylüdür. Sahip oldukları; bir eşek, bir inek ve başını soktuğu kulübedir.

Hamdan bin Eş’as’ın, Hamdan Karmati’ye dönüşmesi devrimci bir propagandacı ile tanışarak, çıraklık döneminden sonra militanlaşması ile gerçekleşir. Bu öyle bir aydınlanmadır ki, farklı bir ideoloji olarak, Abbasi yönetimindeki İslami sistemi, dinsel, ideolojik, siyasal, ekonomik ve toplumsal açılardan sarsacaktır.

Faik Bulut, “İslam Komüncüleri-Karmatiler”de bu ideolojik düşünsel sistemi İslam dünyasındaki ilk laiklik girişimi olarak adlandırır ve Karmatilerin şeriat yasalarını yok sayarak, din ile devlet işlerini birbirinden ayırdıklarını söyler.

Hamdan Karmati, Şeyh Beddeddin’den bin yıl önce Şeyh Bedreddin’dir. Üstelik eşitlikçi fikirleri arasında, Şeyh Bedrettin’den daha radikaldir. Öyle ki Beddeddini devrimin ‘yârin yanağından gayrı’ ayrımına karşın, Karmati ‘her şey ortak; yârin dudağı bile’ diyecektir. Faik Bulut, ‘yârin dudağı da ortak’ savının yanlış anlaşıldığını yazar. Burada anlatılmak istenilen kadınların cinsel meta olarak ortaklaşa kullanımı değildir.

“Bence,” diye yazar Bulut, “olaya şöyle bakılmasında yarar var; Aşk, sevgi, birlikte yaşamak ve evlilik gibi şeylerde inisiyatif kullanmak erkeğin tekelinde olmamalı. Kadın da burada özgürlüğünü ve hakkını kullanmalı; eşitlikten doğan hukukunu açıkça savunabilmelidir.” Daha açık bir biçimde söylemek gerekirse, boşanmak yalnızca erkeğe tanınmış bir hak olmamalı. Kadın da evlilik birlikteliğini yürütemiyorsa, eşini boşayabilmeli. Kadının da erkeği seçebilme özgürlüğü olmalı. Kadın, bugün laik ve çağdaş yasalardaki hak ve özgürlükleri kullanabilmeli.

Diğer yönüyle de Karmatilik’i ‘herkesten gücüne göre, herkese ihtiyacına göre’ ilkesini yaşama geçirmeleri ile ilk komüncülerden saymak gerekir. Öyleyse, Karmatilik Tanrıtanımazlık mı? Bulut, Karmatilik’in yapısında İslamilik başta olmak üzere -namaz kılıp oruç tutuyorlar- Zerdüştlük, Mazdeklik, Manilik, Sabilik ve diğer inançlar bulunuyor.

Ne var ki Karmetilik bu da değil, bunlar yalnızca amaca giden birer araç. Bulut, “gerçekte, Karmatilerin derdi inanç değildi.” diyor ve ekliyor: “İnanç, esas olarak toplumsal ve siyasal içeriğiyle yorumlanıyordu. ‘İnsana ibadet, en büyük ibadet’ sayılıyordu. ‘Yoksulların ve ezilenlerin kurtuluşuna’ hizmet eden inançsal söylemler ön plana çıkarılıyordu.” Ama asıl anlamını; Karmati ve Bâtınileri kötülemek için İbn-ül Cevzi’nin “Kitab-ül Muntazam fi Tarih-il Muluk ve’l Umum”da yazdığı gibidir; “Artık kanıtlanmıştır ki, bütün peygamberler yalan söylediler ve ümmetlerini aldattılar.”

Karmatiler, İslam rejimini devirmek amacıyla 880’de Abbasilere karşı ayaklandılar. Yüz, yüzeli yıl boyunca varlıklarını sürdürdüler ve Fatımi’lerce ortadan kaldırıldılar.

Faik Bulut, İslam Komüncüleri (Karmatiler), (Berfin Yayınları, Ocak 2014, 223 sayfa)

Halit Payza

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)