İlçenin birinde / Erdinç Gültekin
Bu gri renkli Anadolu ilçesinin yere
en yakın adamlarından biridir Mahmut Dayı. Her sabah apak
saçlarını hanımını kızdırıncaya kadar tarayan bu adam, her
öğle mutlaka Cami'de gözükür. Abdestli midir bilinmez. Eğer
abdestliyse gözünü bazı güzelliklerden sakınması için uğraş
vermesi gerekmez mi? Bu sorulmaya değer soru gündemi pek işgal
etmez. Çekinirler ondan. Mahmut Dayı verdiği korkuyu bilir. Üç
adımlık câmi yolunda genç hatta yaşlıca, önüne hangi kadın
çıksa yiyecek gibi bakması onun salt ahlak bozukluğundan
değildir; iktidar partisinin İlçe Başkanıdır kendisi. Liseli
kızlar onu görünce gülmemeye çalışır. Kıkırdamaları ise
Mahmut Dayı'nın hoşuna gider. Daha bir çapkın bakar torunlarının
akranı bu kızlara. Onun hakkında en açık konuşanlar yine bu
kızların içinden çıkar. Onlar ikiyüzlülüğü içgüdü halini
almış bu büyümekte olan ilçenin en temiz kullarıdır. Yirmi yıl öncesi şehir yolundaki
sabun fabrikasında çalışıyordu Mahmut Dayı. Sonra bir parti
kuruldu. Gazeteler, televizyonlar sabah akşam bu partiden, bu
partinin genel başkanından bahseder oldu. Partide buldu kendini
Mahmut Dayı. Bu önce ruhen oldu. Parti de kendisi gibiydi.
Nefretini kusabileceği, insanları hele de ayak takımını
kışkırtabileceği bir yuvaydı adeta. Hele o genel başkan yok
muydu o... O da bağırarak, kinle, kahve ağzıyla, arada ağzını
bozarak kendisi gibi konuşuyordu. O ağzını açınca konuşan
sanki kendisi oluyordu. Kim bilir daha ne küfürler vardı tüm
Allahsızlar ailesi için kesesinde. O da yokluktan gelmiş, yırtık
ayakkabıyla okula gitmişti. Alnı secdeye varanların karşılaştığı
eşitsizlikleri birer birer yakıp yıkmış, ses soluk olmuştu
garibanların dünyasına. Ah bir de Allah'ın gücüne gitmesin,
onun kadar olmasa da şöyle bir beş santim daha uzun olsaydı, daha
başka ne isterdi. Önceleri küçümsendi Mahmut. Ulan
bücür siyaset senin neyine dedi kahvedekiler, pazardakiler,
çarşıdakiler. İlkokul diploman var mı senin diye alay ettiler.
Mahmut öpe bildiği kadar el öptü. Kışkırtabileceği ezik
köylüleri, ameleleri, cami ahalisini, lümpenleri, koca karıları,
iti kopuğu toparlamayı bildi çevresinde. Baskın bir seçimle
iktidar oldu partisi. Mahmut'un ilk işi paraya kıyıp yeşil
dişlerini temizletmek oldu. Seçim sonucu şunu gösteriyordu.
Dünyayı dize getirtmişlerdi. Bir yıl sonra fabrikadaki işinden
istifa etti. İki yıl sonra artık her çaresiz onun peşinden
koşuyordu. Akrabaları da kapısını çalmaya başlamıştı. Onu
en gururlandıran da buydu. İkinci seçimden sonra sık sık
başkente gider oldu. Söylemini geliştirebileceği gazetelere abone
oldu. Kendi gibi ilkokul mezunu gelinini devlet hastanesine soktu.
Oğlunu ev sahibi yaptı. Kızını başkentte iktidara yakın bir
vakıfta maaşı iyi bir işe yerleştirdi. Barınma sorununu da
bedavaya getirdi. Artırdıkları ile gelecekte değer kazanacağını
duyduğu arsayı aldı. Yolun karşı tarafında da gözü vardı ama
hele şu üçüncü genel seçimi de kazansınlardı bir... Zamanla askerden, yargıçtan,
müfettişten, süslü insanlardan korkmaya gerek kalmadığına
hükmetti. İkinci, üçüncü arsayı da aldı. *** Adı Erdağ. Yaşı otuz. Coğrafya
öğretmeni. Geçen gece günlüğüne şu cümle ile başladı. Bu
boktan ilçenin, boktan lisesinde üçüncü yılım. Sanırım daha
iki yılım var bu tımarhanede volta atacak. Ve devam etti yazmaya. Burada öğretmene saygı yok. Ülkenin
genelinde ne doktora ne öğretmene saygı kaldı. Doktor Sevim Hanım
ile bu minval de konuşuyorduk, karşıdan gelen o pis herifin içi
yılanlarla, sırtlanlarla dolu bakışlarını duyduk üzerimizde.
İkimiz de sustuk. O iğrenç gülümsemesi ile selam verdi, karşılık
vermedik. Yolumuza devam ettik. - Bu herif en sonunda elimde kalacak,
fakat yaşı atmışa dayanmış, kendimi frenlemeye çalışmaktan
yoruldum. Sevim Hanım, dedim. - İçinin pisliği yüzüne bu derece
vuran bir insan daha gelmez yeryüzüne, dedi Sevim Hanım. Biliyor
musun, arada yaptığımız şu pazar yürüyüşlerinin,
Öğretmenevinde içtiğimiz çayın bile lafını, sözünü yapmış
sağda solda. Bizim hemşire kız söyledi. Kalbim yine yerinden çıkacak gibi
oldu. Yüzüm cayır cayır yanmaya, kasım ayının acı soğuğuna
karşın terlemeye başladım. Bu herife nasıl kurulmuş olduğumu,
gece içerken bile kafamın içinde bu herifle kavga ettiğimi çok
iyi bilen Doktor Sevim Hanım kolumu sıktı. - Sakın ha! Bak beni pişman etme
söylediğime. Ben senin ablanım. Bu şeref fukarasının sözünü
kimsenin ciddiye aldığı da yok artık. - Ama yıllardır sırtlarında
taşıyorlar bu çeteciyi. - Geçiyor. Bitiyorlar. Bak belediye
seçimini nasıl kaybettiler. - Bunlar başka bir dona bürünüp
yine gelirler. Hem biliyor musunuz bu yerden bitmeyi bitirecek kara
bir bilgi var elimde. - Nedir o? Hayırdır inşallah. Bak
korktum şimdi. - Gülcan adında yoksul bir öğrencim
var. Babaannesiyle yaşıyor. Evleri topraktan. Bu Mahmut Dayı
dedikleri kodoş, bizim okulun hademesini araya sokup sosyal yardım
yapacağız diyerekten kızı makamına getirtmiş. - Ay anlatma lütfen... - Kız bela okuyarak kaçmış.
Bunları kızcağız ağlayarak anlattı bana. - Eee, emniyete gidelim o halde. - Ninesiyle konuşayım dedim önce.
Ninesi yerlere bakarak, ağlayarak, yalvararak o kart pezevengin çok
iyiliklerini gördüklerini anlattı da anlattı. Gülcan bugün
hayattaysa o herifin verdikleriyle hayattadır dedi. Yoksa biz
acımızdan ölürdük dedi. Şeytana uymuş. Affedelim dedi. - Yoksulluk ne beter şey, diye
mırıldandı Sevim Hanım. Göz bebekleri titriyordu. *** O gün bilardo masalı kahveye kafası
iyi gitti Erdağ Öğretmen. Biraz toplara vurdu. Maden suyunu
içiyordu, Mahmut Dayı belirdi kapıda. Oturabileceği, istediği
gibi konuşabildiği bir masa aradı. Elli yaşlarında iki köylü
gördü. Onlara çay söyledi, oturdu. Hâl hatır sordu. Seçimi
kaybettiklerinden beri hissediyordu ki eski forsu yoktu. Belki de bu
yüzden daha da bağırarak konuşuyordu. - Savunma ve güvenlik bütçesi,
bugünün kuru ile yaklaşık seksen milyar ABD Doları’na tekabül
ediyor. Türkiye, bu savunma ve güvenlik işine yaklaşık on beş
milyar dolar ayırmıştı. Şu an için savunma bütçesindeki dolar
bazında artış, yaklaşık yüzde beş yüz bandında. Ama gel sen
bunu bizim hainlere anlat. Gel de nankörlere anlat. Erdağ Hoca ile göz göze geldiler. - Buzdolabı, fırın satışlarındaki
artış yüzde üç yüz... - Kes artık be! Bağırmadan konuş.
Seni dinlemeye gelmiyor kimse buraya. Milletin canı burnunda zaten,
bırak bu palavraları. - Sana konuşan yok zaten Öğretmen
Efendi. - Şımartmışlar seni buralarda.
Başka yerde yüzüne tükürürler. - Lafını bil öğretmen, lafını.
Şükür bugüne kadar o dediğin hiç gerçekleşmedi. - Belki gerçekleşmiştir, belki sen
fark etmemişsindir. - Öğretmen, çizmeyi aşıyorsun
öğretmen! Ben dalgaya alınacak adam değilim. - Ben dalga geçmiyorum ki... - Sen bir öğretmensin, rengini bu
kadar belli etme bi kere, sonra başın ağrımasın. - Rengini her dona bürünmeyi marifet
bilen senin gibi şark kurnazları belli etsin de mi? - Hakarete devam edersen karakola
giderim. - Karakola gidecek olan benim.
Öğrencilerimden birine sarkmışsın. Sen bilirsin kim. Kızı
sahipsiz, gariban buldun de mi? Ninesi ile konuştum, bir daha
konuşacağım. Ayrıca kızın anlattıklarını görüntüledim. Ve
emin ellere gönderdim. Yurt çapında ünlü olman an meselesi
artık. Kahveyi saran sessizliği sessizliğin
kendisi bile anlatamazdı. Mahmut Dayı'nın içi boşalan
bakışlarını Mahmut Dayı'ya bırakıp ayağa kalktı Erdağ.
Kapıdan çıkarken kahvedekilere baktı. - Bit kadar çıkarlar için tepenize
çıkardığınız adam bu işte. Hepinizin de karısına kızına
bakmıştır bu sonradan görme kart pezevenk. Hadi iyi akşamlar.
Kalın sağlıcakla. *** Şu dört günde neler oldu neler.
Erdağ Öğretmen neler yaşadı neler gördü. Olmayacak şey şu
ki, bu ilçeyi sever oldum birden. Tekdüze yaşamıma biraz olsun
can geldi. Bazı günler canına kıymayı düşünen ben Erdağ'ın
meğer tek gereksinimi biraz kardeşlik, biraz destekmiş. Ben kahveden çıktıktan sonra o
bodur bağırıp çağırmaya başlamış. Elin yabanına karşı
beni ortada bıraktınız. Nankörsünüz, adisiniz diye hakaretlere
başlamış. Benim tanımadığım bir adamın oturduğu masaya tekme
atmış. Nolduysa ondan sonra olmuş, adam kalkmış ilk tokadı
yapıştırmış Mahmut'a. Kahve ayaklanmış birden. Mahmut canını
dışarı zor atmış. Kaldırım boyu kovalamışlar. Sonunda
karakolluk olmuşlar. Önce benim ifadem alındı, sonra
öğrencimle babaannesinin ifadeleri. Mahmut Dayı'nın dayılığından
eser kalmadı. Görevinden istifa etti. Savcı bizden yana ve babacan
bir insan. Olay basına da yansıdı. Batan gemiyi önce fareler terk
edermiş. Şimdi evinden çıkamıyor, kendisini iki kelimeyle
savunacak, destek verecek bir partili bulamıyor Mahmut Dayı. Gercekedebiyat.com
YORUMLAR