Son Dakika



Bu gri renkli Anadolu ilçesinin yere en yakın adamlarından biridir Mahmut Dayı. Her sabah apak saçlarını hanımını kızdırıncaya kadar tarayan bu adam, her öğle mutlaka Cami'de gözükür. Abdestli midir bilinmez. Eğer abdestliyse gözünü bazı güzelliklerden sakınması için uğraş vermesi gerekmez mi? Bu sorulmaya değer soru gündemi pek işgal etmez. Çekinirler ondan. Mahmut Dayı verdiği korkuyu bilir. Üç adımlık câmi yolunda genç hatta yaşlıca, önüne hangi kadın çıksa yiyecek gibi bakması onun salt ahlak bozukluğundan değildir; iktidar partisinin İlçe Başkanıdır kendisi. Liseli kızlar onu görünce gülmemeye çalışır. Kıkırdamaları ise Mahmut Dayı'nın hoşuna gider. Daha bir çapkın bakar torunlarının akranı bu kızlara. Onun hakkında en açık konuşanlar yine bu kızların içinden çıkar. Onlar ikiyüzlülüğü içgüdü halini almış bu büyümekte olan ilçenin en temiz kullarıdır.

 Yirmi yıl öncesi şehir yolundaki sabun fabrikasında çalışıyordu Mahmut Dayı. Sonra bir parti kuruldu. Gazeteler, televizyonlar sabah akşam bu partiden, bu partinin genel başkanından bahseder oldu. Partide buldu kendini Mahmut Dayı. Bu önce ruhen oldu. Parti de kendisi gibiydi. Nefretini kusabileceği, insanları hele de ayak takımını kışkırtabileceği bir yuvaydı adeta. Hele o genel başkan yok muydu o... O da bağırarak, kinle, kahve ağzıyla, arada ağzını bozarak kendisi gibi konuşuyordu. O ağzını açınca konuşan sanki kendisi oluyordu. Kim bilir daha ne küfürler vardı tüm Allahsızlar ailesi için kesesinde. O da yokluktan gelmiş, yırtık ayakkabıyla okula gitmişti. Alnı secdeye varanların karşılaştığı eşitsizlikleri birer birer yakıp yıkmış, ses soluk olmuştu garibanların dünyasına.

Ah bir de Allah'ın gücüne gitmesin, onun kadar olmasa da şöyle bir beş santim daha uzun olsaydı, daha başka ne isterdi.

Önceleri küçümsendi Mahmut. Ulan bücür siyaset senin neyine dedi kahvedekiler, pazardakiler, çarşıdakiler. İlkokul diploman var mı senin diye alay ettiler. Mahmut öpe bildiği kadar el öptü. Kışkırtabileceği ezik köylüleri, ameleleri, cami ahalisini, lümpenleri, koca karıları, iti kopuğu toparlamayı bildi çevresinde. Baskın bir seçimle iktidar oldu partisi. Mahmut'un ilk işi paraya kıyıp yeşil dişlerini temizletmek oldu. Seçim sonucu şunu gösteriyordu. Dünyayı dize getirtmişlerdi. Bir yıl sonra fabrikadaki işinden istifa etti. İki yıl sonra artık her çaresiz onun peşinden koşuyordu. Akrabaları da kapısını çalmaya başlamıştı. Onu en gururlandıran da buydu. İkinci seçimden sonra sık sık başkente gider oldu. Söylemini geliştirebileceği gazetelere abone oldu. Kendi gibi ilkokul mezunu gelinini devlet hastanesine soktu. Oğlunu ev sahibi yaptı. Kızını başkentte iktidara yakın bir vakıfta maaşı iyi bir işe yerleştirdi. Barınma sorununu da bedavaya getirdi. Artırdıkları ile gelecekte değer kazanacağını duyduğu arsayı aldı. Yolun karşı tarafında da gözü vardı ama hele şu üçüncü genel seçimi de kazansınlardı bir...

Zamanla askerden, yargıçtan, müfettişten, süslü insanlardan korkmaya gerek kalmadığına hükmetti. İkinci, üçüncü arsayı da aldı.


***

Adı Erdağ. Yaşı otuz. Coğrafya öğretmeni. Geçen gece günlüğüne şu cümle ile başladı. Bu boktan ilçenin, boktan lisesinde üçüncü yılım. Sanırım daha iki yılım var bu tımarhanede volta atacak. Ve devam etti yazmaya.

Burada öğretmene saygı yok. Ülkenin genelinde ne doktora ne öğretmene saygı kaldı. Doktor Sevim Hanım ile bu minval de konuşuyorduk, karşıdan gelen o pis herifin içi yılanlarla, sırtlanlarla dolu bakışlarını duyduk üzerimizde. İkimiz de sustuk. O iğrenç gülümsemesi ile selam verdi, karşılık vermedik. Yolumuza devam ettik.

- Bu herif en sonunda elimde kalacak, fakat yaşı atmışa dayanmış, kendimi frenlemeye çalışmaktan yoruldum. Sevim Hanım, dedim.

- İçinin pisliği yüzüne bu derece vuran bir insan daha gelmez yeryüzüne, dedi Sevim Hanım. Biliyor musun, arada yaptığımız şu pazar yürüyüşlerinin, Öğretmenevinde içtiğimiz çayın bile lafını, sözünü yapmış sağda solda. Bizim hemşire kız söyledi.

Kalbim yine yerinden çıkacak gibi oldu. Yüzüm cayır cayır yanmaya, kasım ayının acı soğuğuna karşın terlemeye başladım. Bu herife nasıl kurulmuş olduğumu, gece içerken bile kafamın içinde bu herifle kavga ettiğimi çok iyi bilen Doktor Sevim Hanım kolumu sıktı.

- Sakın ha! Bak beni pişman etme söylediğime. Ben senin ablanım. Bu şeref fukarasının sözünü kimsenin ciddiye aldığı da yok artık.

- Ama yıllardır sırtlarında taşıyorlar bu çeteciyi.

- Geçiyor. Bitiyorlar. Bak belediye seçimini nasıl kaybettiler.

- Bunlar başka bir dona bürünüp yine gelirler. Hem biliyor musunuz bu yerden bitmeyi bitirecek kara bir bilgi var elimde.

- Nedir o? Hayırdır inşallah. Bak korktum şimdi.

- Gülcan adında yoksul bir öğrencim var. Babaannesiyle yaşıyor. Evleri topraktan. Bu Mahmut Dayı dedikleri kodoş, bizim okulun hademesini araya sokup sosyal yardım yapacağız diyerekten kızı makamına getirtmiş.

- Ay anlatma lütfen...

- Kız bela okuyarak kaçmış. Bunları kızcağız ağlayarak anlattı bana.

- Eee, emniyete gidelim o halde.

- Ninesiyle konuşayım dedim önce. Ninesi yerlere bakarak, ağlayarak, yalvararak o kart pezevengin çok iyiliklerini gördüklerini anlattı da anlattı. Gülcan bugün hayattaysa o herifin verdikleriyle hayattadır dedi. Yoksa biz acımızdan ölürdük dedi. Şeytana uymuş. Affedelim dedi.

- Yoksulluk ne beter şey, diye mırıldandı Sevim Hanım. Göz bebekleri titriyordu.


***

O gün bilardo masalı kahveye kafası iyi gitti Erdağ Öğretmen. Biraz toplara vurdu. Maden suyunu içiyordu, Mahmut Dayı belirdi kapıda. Oturabileceği, istediği gibi konuşabildiği bir masa aradı. Elli yaşlarında iki köylü gördü. Onlara çay söyledi, oturdu. Hâl hatır sordu. Seçimi kaybettiklerinden beri hissediyordu ki eski forsu yoktu. Belki de bu yüzden daha da bağırarak konuşuyordu.

- Savunma ve güvenlik bütçesi, bugünün kuru ile yaklaşık seksen milyar ABD Doları’na tekabül ediyor. Türkiye, bu savunma ve güvenlik işine yaklaşık on beş milyar dolar ayırmıştı. Şu an için savunma bütçesindeki dolar bazında artış, yaklaşık yüzde beş yüz bandında. Ama gel sen bunu bizim hainlere anlat. Gel de nankörlere anlat.

Erdağ Hoca ile göz göze geldiler.

- Buzdolabı, fırın satışlarındaki artış yüzde üç yüz...

- Kes artık be! Bağırmadan konuş. Seni dinlemeye gelmiyor kimse buraya. Milletin canı burnunda zaten, bırak bu palavraları.

- Sana konuşan yok zaten Öğretmen Efendi.

- Şımartmışlar seni buralarda. Başka yerde yüzüne tükürürler.

- Lafını bil öğretmen, lafını. Şükür bugüne kadar o dediğin hiç gerçekleşmedi.

- Belki gerçekleşmiştir, belki sen fark etmemişsindir.

- Öğretmen, çizmeyi aşıyorsun öğretmen! Ben dalgaya alınacak adam değilim.

- Ben dalga geçmiyorum ki...

- Sen bir öğretmensin, rengini bu kadar belli etme bi kere, sonra başın ağrımasın.

- Rengini her dona bürünmeyi marifet bilen senin gibi şark kurnazları belli etsin de mi?

- Hakarete devam edersen karakola giderim.

- Karakola gidecek olan benim. Öğrencilerimden birine sarkmışsın. Sen bilirsin kim. Kızı sahipsiz, gariban buldun de mi? Ninesi ile konuştum, bir daha konuşacağım. Ayrıca kızın anlattıklarını görüntüledim. Ve emin ellere gönderdim. Yurt çapında ünlü olman an meselesi artık.

Kahveyi saran sessizliği sessizliğin kendisi bile anlatamazdı. Mahmut Dayı'nın içi boşalan bakışlarını Mahmut Dayı'ya bırakıp ayağa kalktı Erdağ. Kapıdan çıkarken kahvedekilere baktı.

- Bit kadar çıkarlar için tepenize çıkardığınız adam bu işte. Hepinizin de karısına kızına bakmıştır bu sonradan görme kart pezevenk. Hadi iyi akşamlar. Kalın sağlıcakla.

***


Şu dört günde neler oldu neler. Erdağ Öğretmen neler yaşadı neler gördü. Olmayacak şey şu ki, bu ilçeyi sever oldum birden. Tekdüze yaşamıma biraz olsun can geldi. Bazı günler canına kıymayı düşünen ben Erdağ'ın meğer tek gereksinimi biraz kardeşlik, biraz destekmiş.

Ben kahveden çıktıktan sonra o bodur bağırıp çağırmaya başlamış. Elin yabanına karşı beni ortada bıraktınız. Nankörsünüz, adisiniz diye hakaretlere başlamış. Benim tanımadığım bir adamın oturduğu masaya tekme atmış. Nolduysa ondan sonra olmuş, adam kalkmış ilk tokadı yapıştırmış Mahmut'a. Kahve ayaklanmış birden. Mahmut canını dışarı zor atmış. Kaldırım boyu kovalamışlar. Sonunda karakolluk olmuşlar.

Önce benim ifadem alındı, sonra öğrencimle babaannesinin ifadeleri. Mahmut Dayı'nın dayılığından eser kalmadı. Görevinden istifa etti. Savcı bizden yana ve babacan bir insan. Olay basına da yansıdı. Batan gemiyi önce fareler terk edermiş. Şimdi evinden çıkamıyor, kendisini iki kelimeyle savunacak, destek verecek bir partili bulamıyor Mahmut Dayı.

Gercekedebiyat.com

 

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)