Halit Payza'yla Ah Vatan Vah Vatan romanı üzerine / Rozerin Doğan
Yaşayan en verimli ve en alçakgönüllü yazarlarımızdan Halit Payza yeni romanını Rozerin Doğan'a anlattı.
Rozerin DOĞAN: Bugüne değin yedi roman, dört öykü, bir söyleşi, bir inceleme ve beş deneme olmak üzere on sekiz kitap yayımladınız, son kitabınız da tarihsel/belgesel roman: “Ah Vatan Ah Vatan”. Yine belgelere dayalı olarak yazdığınız kitabınızda ne anlatıyorsunuz? Halit PAYZA: Sizin de vurguladığınız gibi “Ah Vatan Ah Vatan” belgelere dayalı tarihi nitelikli bir roman. “Ah Vatan Ah Vatan”da ben İzmir’in işgalinden sonra işgalin Anadolu’ya yayılmasını önlemek için Batı Anadolu’da kurulan Milli Mücadele Birlikleri’nden birinden, bu birliklerin kahramanlarından biri olan Atatürk’ün ‘Nutuk’ta ‘Akbaş Kahramanı’ olarak söz ettiği Köprülülü Hamdi Bey’i, Edremit, Ayvalık ve körfez bölgesinde verilen mücadeleyi romanlaşırdım. Rozerin DOĞAN: Köprülülü Hamdi Bey kim? Bize ondan söz eder misiniz? Halit PAYZA: Hamdi Bey Köprülülü olarak adının önüne getirilen ön eki Makedonya’nın Köprülü kasabasında doğduğu için alıyor ve Köprülülü Hamdi Bey olarak anılıyor. Babası Kolağası İbrahim Bey. Hamdi Bey babasını küçük yaşlarda yitirince dayısı Celalettin Bey’in yanında yetişiyor. İlköğrenimini doğduğu Köprülü kasabasında, orta öğrenimini Üsküp İdadisi’nde, yükseköğrenimini bugün Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak bilinen Mülkiye’de tamamlıyor. Mülkiye’yi bitirdiği yıl bir ilk olarak açılan İhtiyat Zabit Mektebi’nde yani bugünkü karşılığıyla Yedek Subay eğitimi alıyor. 1911’de Asteğmen olarak okulu bitiriyor, Kosova’da Maiyyet Memuru olarak göreve başlıyor. Bir yıl sonra 1912’de Balkan Savaşına kadar bu görevi yapıyor. Balkan Savaşı’na eğitimini aldığı gibi Yedek Subay olarak orduya katılıyor, Kumanova Cephesi'nde Sırplara karşı savaşıyor. Ne yazıktır ki Vardar Ordusu savaşmak yerine geri çekilince Kumanova Ciphesi çöküyor ve Hamdi Bey iki yüz kişilik kuvvetiyle Sırplara karşı çatışarak Edirne’ye, Mehmed Şükrü Paşa kuvvetlerine katılıyor. 10 Temmuz 1913’te Osmanlı kuvvetleri Edirne’yi Bulgarlardan geri alıyor. Hamdi Bey kısa bir süre Edirne Polis Müdürlüğü İdari Bölüm Başkanlığı, birkaç ay sonra da Edirne’ye bağlı Demirköy Kazası kaymakamlığına atanıyor. Burada Bulgar sınırından sızan çetelere karşı verilen mücadelenin en ön saflarında yerini alıyor. Sırayla Malkara, Keşan oradan Balıkesir’in Sındırgı Kazası ve 26 Temmuz 1917 tarihinde de Edremit kaymakamlığına atanıyor. Benim romanım da kaymakamlığı aşamasında başlar. Romana geçmeden devam edelim: 6 Nisan 1919’da İttihatçı olduğu için Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından görevden alınıyor, hakkında tutuklama kararı veriliyor. Hamdi Bey Balıkesir Mutasarrıfı ve yakın arkadaşı Tunalı Hilmi aracılığıyla Yunan işgali altındaki Burhaniye’ye gidiyor, orada bölgedeki dağınık Kuvâ-yi Milliye'yi örgütlüyor. Ayvalık’ta Ali Çetinkaya, Bandırma’daki 61. Tümen Komutanı Kâzım Özalp ile güç birliği yapıyor, Balıkesir Kongresi’ne katılıyor. 26/27 Ocak 1920’de Eceabat yakınlarında Fransız kuvvetleri denetimindeki Akbaş cephaneliğine kırk arkadaşıyla baskın düzenleyerek çok sayıda silah ve mühimmat ele geçiriyor. Bunlar romanda var. Ayvalık Yunan birliklerince işgal edilince bu kez bölgedeki 172. Alay Komutanı Kaymakam Ali Bey ile birlikte, bu bölgede bir cephe oluşturuyor. 172. Alay, yöre halkından oluşan gönüllülerle bölgedeki Yunan işgalini durduruyor. 1919 Ağustos’unda Balıkesir Heyet-i Merkeziye üyeliğine seçiliyor. Bu aşamada Köprülülü Hamdi Bey’i Milli Mücadeleye Asker ve silah sağlarken, Anzavur Ayaklanması’nı bastırmaya çalışırken, Yunan kuvvetlerini Soma/Salihli hattında gelişen taarruzları durdurmaya çalışırken görüyoruz. Yine romanımda ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi Akbaş Cephaneliği Baskını sonrası Biga’da görev yaparken 16 Şubat 1920 tarihinde başlayan saldırılar sırasında, 17 Şubat 1920 günü Anzavur kuvvetlerine esir düşüyor. Romanda yazarken içimi acıttığı gibi Biga'ya getirilirken yolda acımasızca öldürülüyor. Cenazesi isyancılar tarafından Biga Hükümet Meydanına getirilerek, atılıyor. Atıldığı yerde bir hafta çürümeye bırakılıyor. Yusuf İzzet Paşa’nın emriyle tören yapılmadan Küllük mezarlığına defnediliyor. Cumhuriyet ilan edilince bulunduğu yerden alınıp başka bir yere, oradan da 1941’de törenle Biga şehitliğine defnediliyor. Bu yaşamdan roman çıkmaz mı? Bu ismin unutulmaması, unutturulmaması gerek. Yazarak bu işi yapmaya, Köprülülü Hamdi Bey’i yeniden anarak anımsatmayı kendime görev bildim. Hamdi Bey gerçekten de unutulmaması gereken önemli bir Kuva-yı Milliyeci. Yanı sıra Yüz beş şehit yetim çocuk için Edremit Yetimler Yurdu’nu, Darül- Eytam'ın bir odasında da sonradan Gençlik Kulübü olarak anılan Edremit İdman Yurdunu kurduran da odur. Edremit’te gazete çıkmasına öncülük eden, kasabaya elektrik getirilmesi için çabalayan, kasabanın imar planını çizdiren ve kanalizasyon işini başlatan çok yönlü bir insan. Rozerin DOĞAN: Akbaş Baskını nedir? Halit PAYZA: Biliyorsunuz Mondros Antlaşması üzerine ordu terhis ediliyor, silah ve cephanelere el konuluyor. Ancak Ulusal Bağımsızlık Savaşında silah ve cephaneye gereksinim var. 26 Temmuz 1919 tarihili Birinci Balıkesir Kongresi, 15 Ağustos 1919 tarihli Alaşehir Kongresi, 19 Kasım 1919 tarihli İkinci Balıkesir Kongrelerinde Yunan işgaline karşı konulmak üzere bir takım kararlar alınıyor. En önemlisi Ayvalık, İvrindi, Akhisar, Salihli, Soma, Aydın ve Ödemiş cephelerinin kurulmasıdır. Hem Yunan işgalinin önlenmesi hem de Aznavur Ayaklanması’na karşı koymak için silaha ve mühimmata gereksinim var. Cephaneyi, silahı, mühimmatı nereden bulacaksınız? Fransızlar Osmanlı Ordusundan topladıkları silah, cephane ve mühimmatı Akbaş Cephaneliğinde depoluyorlar. Bu silahların baskınla geri alınarak milli mücadele için kullanılması gerek. Hamdi Bey burada da devreye giriyor. Ayrıntılar yine romanda var. Akbaş Cephaneliği, Gelibolu Yarımadası’nın doğusunda küçük gemilerin demirlemesine uygun bir koyda bulunuyor. Depo ve çevresi Senegallilerden oluşan Fransız birlikleri tarafından sıkı bir şekilde korunuyor. Gelibolu’yla telefon bağlantısı var. En küçük hatada telefonla yardım istenebilir, hemen yakınında İngiliz deniz üssü var, dahası. Çanakkale Boğazı’nda İngiliz savaş gemileri devriye geziyor. Baskının başarılı olma olasılığı çok zayıf. Silahlar ele geçirilse de Ankara’ya sevki de neredeyse olanaksız. Hamdi Bey bütün riskleri göze alıyor. Hamdi Bey’in yanında tanıdık bir kahraman daha var: Dramalı Rıza Bey. Daha fazla ayrıntıya girmeyeyim, kitapta bütün bu olaylar var. Rozerin DOĞAN: Çok önemli bir adamdan söz ediyorsunuz. Romanınızda nasıl öldürüldüğü de ayrıntılı olarak anlatılıyor. Halit PAYZA: Hamdi Bey İnova köyünde Anzavur’la birlikte hareket eden Gavur İmam'ın çete reislerinden Hacıoğlu tarafından işkence ile Biga'ya getirilirken Kırkgeçit denilen yerde Hacıoğlu tarafından öldürülüyor. Ölürken son sözleri “Kuva-yı Milliye yalnız ben değilim. Kuva-yı Milliye bütün milletindir. O ölmeyecektir” oluyor. Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR