Gece Sevişmesine Spinoza Önsözü? / Adil Yılmaz
Hoş sohbet bir adamdan söz edeceğim bugün sana
Spinoza'dan, bizsek eğer bize ait olandan.
Sonra duygular kimin peki diyeceğim sana;
okursun ya da okumazsın, bilirsin bilmezsin, konuşur ya da susar
aması bir yanıttır, nitelikli soru kalır yüzünde! atıkları anımsa,
ansızın bu gece ulumalarını,unut gitsinleri senden bana öğüt ;
ve benimkiler, silinsin buz üstüne yazılmayan, keser diye belki
eş zamanlı doluluğunu içimizin, bilmişsen söylenmemişi ,
kaçtı saymana da gerek yok, elinde bil h?l? lades kemiğinin bir ucu ,
bana kalansa bir cümle, sen çalıyı dolanırken sığınak olsun sözlere
fermuarını çekmeyi ihmal etme ağzının, unutma, erişeceğin
güvenlik noktasının parolasıdır o ince ayar, susmakla başlamak işe!...
Bulunduğumuz apartmana bizi çıkaracak merdivenin ikinci basamak taşına
oturmuştu bastığımda kuyruğuna rüzgarın,
yerinden fırlayansa yalnızca küçük bir havdı, geç onu dedim kendime!...
Çünkü biliyorum, anımsatmak huy kaldı zamana diyorlar,burda dur!
ikinci katından baktırır, eğiliriz aşağı, müziğin ritmine senkronize bu kez her şey
gölgelerimize soru, elips döndüğümüz pistte, neden sıkışıp dönüyorduk böyle
dışarda değil, kendi daracık bulvarımızda bir kenttik? Unutkandık, dolu ceplerimize
varsıl repertuar, girmiştik akşamı selamlık bir salona, bizden sonra hep alkışlar,
bakışlarımız neden bir zaman aralığı, iki elin sıcaklığı gibi
taraktan geçirecek bizi az sonra sözler, tel tel ışıltılı saçlar olalım derken ,
kuruluğu ıslanacak tenimizde ansızın bir irkiliş; kendine doğruyu duyumsatırca neden,
aramızdan bir kara kedi geçişi başka bir kentte miyiz ,baş aşağı
boşalmış gibi ağzından lağımlar, dua edelim ki hala kucağındayız doğanın;
gerdanına kentlerin lapis taşından kolye işlerce durmasız kirlenmeye karşı kuyumcu!
Belki çok uzakta kesme taşların ördüğü bir anı iki kişilik bir yamaç oluyor!..
Kapısını aynı anda aralanmışken düşümüzün, bizi terk ediyor
o narin mi narin Poe zarifliği çizgi ılgım! Anımsamıyorum deme sakın bana,
yolumuzu bir kez daha ayırır, hiç sanmıyorum! "yalnız bir kez gördüm Helen'i",
Loeda'nın ikizleri gibi de, sarmalında bulan kendini isimleriz! Anlam bulmaz sanma,
sarkaçtır yansırken ışıklar avizelere, camlarsa gölgelerimize titrerken ekran,
her soru bardak kırığından kalan bir iz alnımızda, yağmur ıslaklığı
neden sığmıyor avuçlarımıza tortu, temmuz guğurtusu hileli okşanmış kumru,
sevişiyoruz bir sanı, yürümüşlüğümüzün kanıtı oluyor bütün solumuzu kucaklayan yollar,
göğsümüzde solalı beri karanfil olan bu kokart şimdi birdenbire
kuruluğunu düşleyen bulvar,neden paçalarımızın ıslaklığı geri plan,
dilimizde bahane şarkı, ne tez geçti zaman oluyor, ayrılığımıza hüzün,
armağandık aslında biz ikimiz, dizelerimizden kalma derinliğine öyküye!...
Bir kez daha uyarıyor bizi Spinoza, giriş bölümü bitti mektubun ,
içinden geçmekteyiz üçüncü bölümün. O gün bugün titrerdi içimde bir sözcük,
karanlığın dişlerini parlarca ağzında, kurnazlığını çoğaltarak taşıyan kim
boyunca ah zavallı La Fonten, sinişini çağa, yüzüne yansımış kanındaki hileler
ıslanmış kaç gecenin kara çizgisi ne diyebilirim ki, zoru kendiyle
kemiğe kurulu aklın, fikirse yarınki akşam alacası bir vakti indirmiş sepetine,
yiyeceği sopa umrunda değil, kümes önleri tir tir, yeter ki kuyruk kopmasın ,
post delinmesin!.. Biliyorsun o bölümü kaldırıp çoktan attım,yiğit ölür şanı kalır!
aklım fikrim hep başka şeyler neden başkaya şeylere ait olura kilit.
Örneğin bu bölüm de onların olduğu hiçlikte şimdi: Odacıklara ayırır zamanı
neden bir şarkı, elimizde değil gitmemek, bir parçamız olur başka bir parçamız arzularımız,
birazdan şahlanan atlar, saçlar kımıldadı yavaştan, her yönelişte güneşe,
ışıltısı filizlenmiş yeller yalar yüzümü, toprak kokusu sinmiş içine cümleler,
düşünürdüm göçebe sözler neden bir çadırı damlar ve bir sorudur
kabını ararken gökte neden dürülüp atılmış , kimden kalmış ki bulutsu böyle
bu içine kapanış? İçime sinmedi geri topladım!..
Bazen yedi sütuna bir başlık gerek insan düşündüm ünü büyük !
Yüzünde toprağın her serpiliş sır çözücü, kim susamış kana kana bilirim,
hangi el kirlenmemiş, diye başlardı esmeye öfkesi içinde sözler
tanıdım. Bağışla beni Spinoza, göçeceklerini bile bile Tanrıya inat
Tanrı atalarımdan kalma onlar, o çanağa yönelişte, ona dolduğunda
ancak yansır özünü benim doğru sözüm. Sözler tanırım, sığmamış
zamanlara taşmış bugüne,bir budun öz, ulusundan gördüğünü mü ulur yoksa kurt?
Ne zaman sığınsam sütliman bir düş olup ıssızlığın diline,
barışa çoğaltırdı beni, börtü böcek çınlamaları kuşanır
göğsüne göğsüne bir yaşamın kımıldardı adımlarım, bir vadi irkiliş olurdum ,
Artuk ışıyan bir yamaç!... Var say ki sağır rüzg?rlara söylenmiş sözlerim,duymadın,
ürkünün elleri olup düştü yanı başıma uzayan gölgen!
Hadi diyelim ilk gün ilk gece şaşkınlığı belki birazı,
hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi umursamazlığına ne demeli şimdi hendek kazış;
ne de olsa alışmıştır, önyargılı bir dil nasıl kurulur,
kör bir elin dokunmasından kalma bir eşya gölgesi algıladın beni,
patikada gördüğün her iz benzedi çakal izine; kayıp gitti elinden
geyik hassaslığım,ağırla beni, temizle ruhunu demekten öte konuğunum,
duymazdan gelişin şatosunda? Hiç bilmez miyim,
mağara önlerini ağır basardı yurt tutmak; bilmem ki görse ne derdi
buna Spinoza ,yeni inmiş melek sürülerinin fısıltılarına kulak kesiliş,
bir şeyi mi acaba muştulayacaklar yeryüzüne?!..
Ortalığı sarar sinyal sesi ışıma, gözlerinde pür saydam renk geçişi,
notalar tonlarını arıyor seslerin sanır seni gören, doğumunu kutlamaya hazırlanıyor
Adem'in gökyüzü, yıldızlar üflenip ansızın sönmüş mumlardır,sen sonuncu belki,
gövdeye sürülmüş gibi ilk sözcük adın ey şair,doğan güne ışıyordun balçığın renginde
yüzünde anlam; soruyorum şimdi, nasıl yürür umut olup damarlarına damarlarına
dilinin evreninde ülkemi yok edişe azimli bu çılgın su?
Yerli yerinde serpilir her şey, bak yeni fırınlanmış şu testi sızarca gövdesinden
esriten miski amber kokusu, buram buram bir bebek saflığı!.. Ben ona inanıyorum,
dünyayı kurtarırsa onun dili kurtarır, senden umudu kestim özcesi.
Tanıdığımda altı aylık bir bebektin sıkılırdın kundakta,
anlıyorum biraz gergindin, karnın da açtı, belki susuz, ya da
çişin gelmişti, bir sürü neden özcesi, bilmez miyim bir bebek için
değildir suç gerekçesi, Meryem'e kahır, ama artık büyüdün, şiiri kirletmemelisin!..
Bak mektubuna yanıt yazdım, içre bir önsözdür,yedi başlığa sığar mı sığar Spinoza!..
İçselleştirmen dileğimle!...
Adil Yılmaz
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR