Dostoyevski’den Kemal Tahir’e Batı eleştirisi / Nilüfer Kuzu
On dokuzuncu yüzyıl ortalarının Rusya’sı nereye yöneleceğini bilemez. Batı’ya mı yoksa Doğu’ya mı, Avrupa’ya mı yoksa Asya’ya mı; “yapay kent” Petersburg’a, kültürün içine mi, yoksa bozkırdaki köylere mi? Turgenyev onu ileri doğru itiyor, Tolstoy geri çekiyordu. Herkes tedirgindi.
Dostoyevski’nin kahramanları ise, gerçek Ruslardır, geçiş dönemi insanlarıdır. O, Avrupa tarafından ileri sürülen evrensel çözümlere karşı çıkmış, Rusların kendine özgü ruh ve düşünceye sahip olduğunu savunmuş, ancak bu kendine özgü ruhun da, evrensel bir misyona dayandığını ileri sürmüştür. Tolstoy ve Turgenyev’in gölgesinde kalan Dostoyevski’yi Rusya’da adeta bir peygamber haline getiren Bir Yazarın Günlüğü ve Puşkin’i anma toplantısında yaptığı meşhur konuşma olmuştur. Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü’ndeki politik makalelerini yazmasaydı ve o meşhur Puşkin Üzerine Konuşma’yı yapmamamış olsaydı bile romanları Batı sorunu hakkındaki fikirlerini öğrenmek açısından yeterli olacaktı. Dostoyevski ve Kemal Tahir’in görüşleri arasında benzerlikler bunlunur: Her iki romancı da sosyalist kökenlidir, buna karşın sosyalizm içindeki Batıcı eğilimleri daha sonra ülkelerindeki Batıcılığı ve son olarak da bir bütün olan Batıyı eleştirerek kendi ülkelerine özgü yeni bir sentez geliştirmeye çalışmışlardır. Dostoyevski ve Kemal Tahir, sanatsal niteliği açısından üst seviyede romanlar yazmakla kalmamışlar, bu romanlarında toplumsal meseleleri ilişkin fikirlerini de bütün cepheleriyle başarıyla yansıtmıştır. Her ikisi de politik ve felsefi düşünceleriyle sanatı bir bütün oluşturur ve bu çalışmalarla birlikte ele alınacaktır. Kemal Tahir romanında şöyle der: “Bu bizim medreselerin kapatılıp, laik Fransızların papaz mektepleri neden açık bırakıldı? Başkaca, laik bile değil, düpedüz alık Amerikan Protestan misyonerlerin okulları neden harıl harıl işler? Diyelim bunlar Batılıdır, boynumuz kıldan ince... Ya Rumların Heybeliada’daki papaz mektebi... Diyeceksin ki Selim Efendi, devrimdir bu, Türk’ün aklı ermez!... “Batılılaşmaya yöneldiğimizden bu yana, biz aydınlar halktan ayrılmışız. Çünkü bu Batılılaşma bize halktan değil, Saray’dan gelmiştir. Halktan kopmuş, halka dönebilmek umudunu kesinlikle yitirmiş saraydan... Bu dönemde bizim halkımız, batıya karşı Batılılaşmaya çabalayan Osmanoğullarına rağmen, Osmanlı’yı savunmuşlardır. Daha sonra, Batılılaşmaya çabalayan Türkçülere rağmen Türkçülüğü, hatta bilir bilmez batılılaşmaya çabalayan, sözgelimi şair Mehmet Akif gibi Müslüman Doğuculara rağmen Doğuculuğu, bütün büsbütün çırçıplak Batılılaşmacı Halkçılarına rağmen de Halkçılığı, yani kendi varlıklarını savundukları gibi...” Kemal Tahir Tolstoy’un romancılığını eleştirirken, Dostoyevski ve Gogol’u özel bir yere koyar. Kemal Tahir’e göre, insanın güvenini tazeleyen büyük yazarlardan olan Dostoyevski’nin karanlıkları, yaşadığımız dünyanın bildiğimiz karanlığıdır. Dostoyevkski’nin ortadan kaldırdığı ilk sınır, gözlerimizin önüne seren ilk uzaklık Rusya’ydı. O dünya adına ülkesini keşefetti, Avrupa bilincimizi genişletti, Rusların ruhunu ilk kez bir fragman olarak, evrensel ruhun en değerli unsurlarından biri olarak idrak etmemizi sağladı. Ondan önce Rusya Avrupa için sınır demekti: Asya’ya doğru geçiş yol, haritada bir leke, kendi barbar ve aşılmış kültürel çocukluğumuzun geçmiş dönemiydi. Ama o bize bozkırın gelecekteki gücünü gösterdi, ondan beri Rusya’yı yeni dinin doğma ihtimali olarak algılıyoruz, insanlığın büyük şiirinde yaklaşmakta olan bir söz olarak. Kemal Tahir ve Dostoyevski, içinde yaşadıkları toplumu, anlamak, anlatmak için çaba göstermiş, üst seviyede romanlar yazmışlardır... KAYNAKLAR Nilüfer Kuzu
Dostoyevski’nin Batı Sorunu: Rus İdaresi ve Evrensellik, Onur Güneş Ayas, Yüksek Lisans Tezi
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta
Kemal Tahir, Yol Ayrımı, İthaki Yayınları
Kemal Tahir’in Notları’na Yansıyan Roman Politikası, Sümeyye Dinler Köksal
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR