Yazar Mustafa Yıldırım yazısında, TBMM’de Büyük Taarruz öncesi coşturucu konuşmalarından birinde Hamdullah Suphi (Tanrıöver)’in ‘Mukaddes cinnet’ lafına Atatürk’ün tepkisini anımsatarak, Milli Mücadele ve özellikle Büyük Taarruz’un nasıl hesap kitip adamları tarafından kotarıldığını anımsatan bazı gerçekleri dile getiriyor.

Boluolay gazetesindeki yazının bir bölümü şöyle: 

'SON EFE' KUMANDAN MAREŞAL MUSTAFA KEMAL

Son büyük saldırıya hazırlanılıyordu. Bağımszılık Meclisinde de coşturucu konuşmaları kararlaştırılmıştı. Hamdullah Suphi Bey küsüde ulusal savaşı değerlendirirken “mukaddes cinnet” (Türkçesi: Kutsal çılgınlık) diye haykırınca Başkumandan Mustafa Kemal, kızgınlıkla “Ne diyor bu?” diye söylendi ve sesini yükseltti: 

“Ne cinneti? Millî mücadele hesap işidir, hesap!” 

Dilerseniz bu sözü de "Çılgın Türkler" diyerek ulusal bağımsızlık savaşımızın özünü hafifleterek savaşmayı unutanlar, unutturanlar için Kumandanın öfkeli sözünü Türkçesiyle yazalım: 

Ne çılgınlığıUlusal savaş hesap işidirhesap! 

Mecliste Son Efe'nin Başkumandanlığı’na karşı çıkanlar da çoktu. Savaşın hesap işlerini çözümleyebilmek için günümüzün değme bilgisayar programları yetmez! 

Hem içerde hem dışarıda sürdürülen alçaklığa karşı, Meclisteki sinsi darbecilere karşı sürdürülen savaş. 

Osmanoğullardından Vaid ed-Din'n emriyle ve onayıyla Moudros'a demirli Agamemnon zırhlıında imzalan anlaşmayla ordu, haberleşmeşme (bugünkü telekom), demiryolları, yurdun toprakları ve jandarması teslim edilmişti. 

Savaşçılara halk desteği neredeyse yok denecek denli azdı. Teslimiyetçilik ve ihanet önde gidiyordu. 

Yokluk ve yoksullukta gecelerce ve gündüzlerce aklın yolundan ayrılmadan ince ince örülen bir savaştır Bağımsızlık Savaşı. 

En kısa savaş hattında bile eldeki olanakların ve tüm koşulların, her bir savaşçının, her bir merminin ince ince hesaplanmıştı. 

26 Ağustos 1922 sabahı, şimdilerde İngilizin "Crazy Turks - Çılgın Türkler" deyişini dillerine dolayanların sandıklar gibi Türkler birden şahlanarak öne atılmamışlardı. 

En küçük birliğin saldırı ya da savunma yeri, sayısı, görev sınırları önceden belirlenmişti. Savaşçıların sayıları azdı; ama komutanları aklı başında, 20-24 yaşında gençlerdi. 

En kilit görevi, tam zamanında yerine getirenlere bir örnektir Kocatepe’ye birkaç Km uzaklıktaki Kurtkayası’nda savaşanlar. 

KOCATEPE’NİN ÇOCUKLARI TAM ZAMANINDA

Bundan tam 11 yıl önceydi. Afyon-Çay-Akşehir yoluna çıktıktan 3 km sonra sağa (Batı) döndük. Düz ovada dağlara çıkan yola saptık. 

Batıya doğru birbirinin ardına sıralanmış sivri tepeler arasından, vadilelerin yukarılarından çıkıyorduk. Uzaklarda, karlı sivrileri görünen Sultandağı, önümüzde yılan gibi kıvrılıp yükselen yol. 

Afyon çok gerilerde kalmıştı. Son dönemeci geçince sol yanımızda ilginç kayalar: Gökten yere atılıp da oturtulmuş ve birbirinin sırtına binmiş, birbirlerine bakarak yarılmış gibi duran, yüksek, keskin kenarlı, dipleri yeşil-mor yosunla kaplı kızıl kayaları görünce yavaşladık. 

Ortalardaki en büyük kayanın tepesi tıraşlanmış gibi düzdü. Onun üstünde sonradan konulmuş gibi duran, bir başka kaya vardı. İşte o kaya uzaktan, yere oturmuş, başını göğe kaldırmış, uluyan kurda benziyor. Bu nedenledir ki yörenin insanları o kayalığa “Kurtkayası” demişler. 

Karşımızdaki tepelerin arasında, eteklere yerleşmiş, kırmızı kiremitli evleriyle Büyükkalecik. Kurtkayası’nı yüz metre geçince solumuzda düzgün duvarlı üst üste yerleşmiş üç teras. Teraslarda alçak boylu çamlar.

 

Yola bakan ön duvarda üç metreye bir buçuk metre boyutlarında bir mermer levhaya oyulan yazıda, 26-27 Ağustos 1922’de boğazı tutan 2500 kişilik Yunan garnizonunun tel örgülerini parçalayarak, işgalcileri boğazdan Afyon’a doğru süren 8. Tümen, 131 Alay, 36. Süvari Bölüğünün öyküsü anlatıyor. 

Süvarilerin görevi, 26 Ağustos 1922 sabahı Kurtkayası’ndaki tel örgülerden Büyükkalecik’e doğru yerleşmiş 2.500 kişilik Yunan garnizonuna saldırmaktı. İlk top sesinden ne bir dakika geç ne de bir dakika erken değil tam zamanında saldıracaklardı. 

150 süvarinin komutanı Bayburtlu Üsteğmen (savaş sonrasında Yüzbaşı) Agah Efendi, yardımcısı da Teğmen (Sonra Üsteğmen) Feyzullah'tı. 

Kumandan Agah Efendi, Kurtkayası’ndaki tel örgülere doğru atıldı. Kayaların arasından boğaza koştu. İşte orada, derenin üst yanında, “İleri!” diye bağırırken alnından vurulup düştü. 

Destekçi kuvvetlerle boğazı yeniden tutmaya çalışan Yunan birliğini Kocatepe'ye doğru geçirmemek için 26-27 Ağustos gecesi ve izleyen gün boyu savaşan süvariler, tepelerin yamaçlarında, çalı diplerinde toprağa düştüler. 

27 Ağustos öğleden sonra yetişen 131. Alayın yardımcı güçleriyle aşağılara sürülen Yunan birliği Afyon’a doğru kovalandı. 

Büyükkalecik’ten koşup gelen yaşlılar ve kadınlar, Kumandan Agah Efendi ve yardımcısı Feyzullah Efendi ile 100 süvariyi o yamaçta toprağa verdiler. 

Daha sonraları şehitlerin künyeleri kabirlerinin başına konan ak mermerlere yazıldı. 

Toprağa düşen süvarilerden 16-21 yaşında olanlar çoğunluktaydı. Kırklı yaşlarında olanlar da vardı. 

Şimdi terasta çamların gölgesinde, Karadenizliler, Doğu Anadolular, Halepliler, Egeliler, Akdenizliler, koyun koyuna; “Yerel tarih” safsatalarını yalanlarcasına, bu yurdun moda deyimle “coğrafya” değil, tarihin de ulusal tarih olduğunu kanıtlarcasına, yan yana, arka arkaya yatıyorlar. 

En üst terasta, birkaç basamak merdivenle erişilen, dört direkli, üstleri miğfer biçimli kemerli göğe doğru sivrilen kubbenin en üstünde Kocatepe'ye bakan küçük yarım ay parıldıyor. 

Kubbenin altında yan yana iki kabir, kabirlerin arasında bir direk. Direkte, ay yıldızlı bayrak esintiyle çırpınıyordu. 

Kabirlerin ilkinin mermerinde Bayburtlu Ziver Oğlu Yzb. Agah (24), ötekinin başındakinde de Sinoplu Ahmet Oğlu Feyzullah (22) yazılmıştı.

(Yazının tamamı için...)

Mustafa Yıldırım
Gercekedebiyat.com
 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)