Bu romanı şairler okumalı... / Ahmet Yıldız
Necati Tosuner'in Çırpınışlar adlı yeni romanını Sakarya Caddesi'ndeki Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları butik kitabevinde sevgili Merve'nin hemen öne, kasanın üzerine "bunu alın" diye koyduğu için görmüş ve hemen almıştım. Alçaklık Öyküleri adlı kitabımı yazmaya bir buçuk yıldır çalışıyordum ve bir yerde tıkanmıştım. Çırpınışlar'ı okumak için küçük bir mola vermek iyi olacaktı. İyi de oldu. İki günde bitirdim romanı. (Bitirince de ürkek çalan telefonumda Necati Tosuner’in sesini duydum; adresimi istiyordu Çırpınışlar’ı imzalı göndermek için. Şimdi iki kitabım var.) Bir uzun şiir mi, durmadan sorular soran ve yanıtlıyormuş gibi yaparak hepten içinden çıkılmaz duruma sokan felsefe metni mi yoksa Selim İleri tadında bir duyarlılığın gözyaşlarını gizlediği paylaşımlar mı? Yakınma asla değil. Kendisine öğütler, karşısındakine öğütler, eleştiriler… Ama yakınma değil asla. Yoksa acının ve zamanın tortularını paylaşan bir bilgenin sözleri mi? Bunların hepsi olabilir.
Kitabın kapağına defalarca baktım. Derin karmaşık bir kasvet tasarlamış kapağı yapan. Acaba neden? (70'li yıllarda bakkal amca kaşar dilimini sardığı kâğıda bu lastiği takardı.) Bir nedeni olmalı? Ahmet Yıldız
(Mühür dergisi, Ağustos 2016)
Kitabı edinmek için tıklayınız...
YARASINDAN HOŞNUT BİR GÖNÜL
Ama bir türlü gelmeyen eski sevgiliye özlem, ayrılığın son bulmasına destansı bir çağrı diyebiliriz.
"Demek ki ne gerekiyor?
Öyle ya da böyle, ayrılırken bir yerden, üzüncün değerini çok iyi bilmek gerekiyor. Ne yaparsan yap yaralı bir gönül oluyorsun.
Az yaralı… çok yaralı!
Kendinden çıkarak çekip giden, kendini yaralayan bir gönül, -üzüncün değerini de iyi tartmış.
Yaralı: Ama en küçük bir küskünlük taşımayan.
Yarasından hoşnut bir gönül.
Dahası: bundan övünç duyan.
Bundan övünç bile duyan…" (s. 36)
Yalnızlık, ayrılık, kırgınlık… "Çünkü eğri kaynamış insanlık aşısı" (s.21) bir kez! "Ayrılan"a mı, "ayıran"a mı, "ayrı kalan"a mı ileniyor belli değil yazar. Bir soruyla başlayan bilmece açıklamalarıyla insan ruhunun "kurumuş" noktalarında, "üzünç"le geziyor. Büyük iç çekişler var.
Çünkü, "Yoksul olmak bile çok bir şey değil yoksun kalmak yanında." (s.22)
Yazarken özgürleşiyor, eğleniyor; en azından mutlu oluyor; belli. Yavaş, tadını çıkararak.
Tam ağır bir felsefi kuyuya düşerken, esprili bir günlük tekrarla elini uzatıyor okura Necati Tosuner.
HERKESİN DERDİ KENDİNE BÜYÜK
Belli ki romanının ne kadar çetin ceviz olduğunu biliyor yazar. Bunun için özel bir teknik yaratmış. İkiye ayırabiliriz bunu: 1- Biçim olarak da şiirsel, kısa metinler, 2- Uzun metinler.
Her metinin bir başlığı var. Uzun metinlerde satır başı kullanılmamış. Metin içinde bazı tümcelerin ilk sözcüğünün siyah (bold) olmasına satır başı niyetine kullanılmış olmasından başka anlam veremedim.
"Yok gelmezsin biliyorum ama hani eğer gelecek olursan diye evi şöyle iyice bir havalandırayım istedim ve öndeki odanın penceresinden de bir kanat açtım ki…
Uçuşan perdelerde birbirleriyle olan birlikteliklerini –zorunlu sayılmasa da o şaşırtmayan birlikteliklerini– coşkuyla gerçekleyen, hemen anlaşılabilir bir anlayışlı durumu vardı ki, coşkun ve…
Aman hemen kapattım camı." (s.3)
Kitabın sonuna dek bu uçuşan perdeler var inanın her sayfada. Bir "esinti" bile var.
En çok şairlerin okuması gereken bir kitap bence.
YORUMLAR