Son Dakika



Film, özellikle Amerikalı beyaz erkekleri ön plana çıkaran bu türün ve bu hikâyeleri izleyiciyle buluştururken Hollywood’un göz ardı ettiği siyah kovboylara odaklanacağı fikriyle başlıyor. Fakat başlangıçta işlemeyi vadettiği bu önemli hikâye noktasını, gidişat esnasında unutuyor.

Film, merkezine aldığı, Stranger Things dizisinden tanıdığımız Caleb McLaughlin’in canlandırdığı Cole’u tanıtarak başlıyor. Cole, okuduğu okulda sürekli kavgalara karışıyor ve problem yaratıyor. Bunun üzerine onunla tek başına başa çıkamayacağını düşünen annesi, Cole’u ve birkaç parça eşyasını içeren çöp poşetlerini Idris Elba’nın canlandırdığı babası Harp’ın kapısına bırakıyor. Detroit’te şehir içerisinde sürdüğü yaşantısından alınıp aniden Philedelphia’nın kuzeyinde, kovboyların çoğunlukta olduğu Fletcher Street’in küçük bir bölgesine bırakılınca Cole, büyümek zorunda kalıyor.

Yönetmen Ricky Sraub’un ilk uzun metrajlı filmi Concrete Cowboy’un Greg Neri’nin Ghetto Cowboy isimli romanından uyarlanan arka planında, siyahların Hollywood yapımı western filmlerinde göz ardı edilmesi, Fletcher Street’teki kovboy topluluğunun bölgeyi kentsel dönüşüme sokmak isteyen beyazların karşısında yaşadıkları sıkıntıları sunmayı vadeden hikâyesi, anlatı konusunda yapılan tercihler sebebiyle beklentileri karşılayamıyor.

CONCRETE COWBOY: WESTERN TÜRÜNÜN BEYAZ DÜNYASINDA YOK SAYILANLAR

Idris Elba ve Caleb McLaughlin’e Philedelphia’da yaşayan Fleecher Street kovboy topluluğunun gerçek üyelerinin eşlik ettiği film, aslında önemli konulara değinmek üzere yola çıkıyor ve daha da önemlisi anlatısını tamamıyla tarihi neredeyse 19. yüzyıla kadar dayanan bir türün bugüne dek gündeme getirilmek istenmeyen, filmlerde işlenmeyen bir eksikliği üzerine kuruyor.

Böylece, Quentin Tarantino’nun 2012 yapımı filmi Django Unchained gibi yapımlar haricinde neredeyse tamamıyla beyaz kovboyların egemenliği altında olan türe, Philedelphialı Fleecher Street Riders Club üyelerinin gerçek hikâyesinden esinlenen Concrete Cowboy tarafından yeni bir bakış açısı sunuluyor. Bu anlamda önemli bir tavra sahip olan hikâye, Hollywood’un çözüme ulaştırmak için geç kaldığı en önemli sorunlardan biri olan temsiliyet ve ırk eşitsizliğine aslında oldukça doğru bir yerden dikkat çekiyor.

Cinsiyet eşitliği konusunda zaten oldukça problemli olan western türü, nihayet, kahramanlıklar, erkekliklerinden gelen bilek kuvveti ve yine erkek olmaktan gelen cesaretle değil, göz ardı ettikleriyle gündeme geliyor. Başlangıçta verilen bu koskoca bir tarihi, Hollywood çerçevesine sığdırabilmek adına beyazların egemenliğinde olacak biçimde şekillendirerek sunan türün göz ardı ettiklerini gün yüzüne çıkaracağı önerisi ise, hikâyenin devamında Cole ve Harp karakterlerinin ardında kalıyor.

Film, en başında sunduğu fikirleri bir yana koyup Cole’un gençlikten yetişkinliğe adım atma yolunda yaşadığı problemlere, babasıyla ve geçmişte ardında bırakmak durumunda kaldığı çocukluk arkadaşıyla olan ilişkisine yöneldiği andan itibaren önlenemeyen bir düşüşe geçiyor.

Yönetmen Staub, film başladıktan kısa bir süre sonra, en başta sunduğu yenilikçi bakış açısını bir kenara bırakarak Cole ve Harp’a yöneliyor.

Alınan bu kararla, karakterlerini yüzeysel bir şekilde ele alan film, dramatik anlamda hiçbir zaman hedeflenen noktaya erişemiyor.

Cole’un duygusal anlamda yaşadığı çatışmanın derinliklerine hiçbir zaman inilmediği için karakter olarak Cole’u bile tam anlamıyla tanıma fırsatımız olmuyor. Karakterin Moonlight filminde de rol alan Jharrell Jarome tarafından canlandırılan çocukluk arkadaşı Smush’la suç dünyasına yaptığı giriş ve bu mücadele de yine derinlikten uzak, klişe yöntemlerle sunuluyor. Staub ve Dan Walser’ın kaleme aldığı hikâye, bu anlatıyla Philedelphia’nın belirli bölgelerindeki hakimiyetini sürdüren gangster kültürüne de giriş yapabilecekken bu fikri yalnızca iyi ve kötü arasındaki savaşla sınırlı tutuyor. Idris Elba’nın deli dolu geçen gençliğinde yaptığı hatalar sebebiyle oğlunu ihmal eden, şimdi ise aralarındaki ilişkiyi sert kimliğine uygun şekilde onarmaya çabalayan baba rolü ise yine klişelerden kaçamıyor. Günün sonunda Concrete Cowboy, bütün karakterlerin ve hatta hikâyede yer alan atların bile kendilerine özgü bir özgürlük mücadelesi verdiği hikâyesini olabilecek en yüzeysel şekilde anlatıyor.

Başlangıçta sunduğu enteresan fikirleri bir kenara iten film, hikâyesinde hiçbir zaman hedeflediği duygusal yoğunluğu yakalayamıyor. Sinematografisiyle zaman zaman kuvvetli anlar sunmayı başaran Concrete Cowboy’dan geriye kalan ise, yakınından geçse de yakalayamadığı etkileyici fikirlerin yarattığı çabuk sönen heyecan, yenilikçi bir bakış açısı ve arka planda kalan ilgi çekici anlatılar oluyor.

Kaynak: filmlovers.com

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)