Bayram değil seyran değil Liberaller Kemalizm’i neden öptü? / Prof. Dr. Anıl Çeçen
Liberalizm ve Kemalizm akımlarının yakınlaşmasının arkasında yatan gerçek nedenler araştırıldığında, demokrasi ve insan hakları kavramlarını siyasal amaçlı olarak kullanan küresel emperyalizmin iflasının ana neden olduğu görülmektedir.
Her zaman olduğu gibi, Türkiye son günlerde gene Kemalizm tartışmalarına sürüklendi ve bu doğrultuda birçok insan hem yazılar yazdılar hem de konuşarak kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. Türk devletinin kurucu önderinin ismiyle dile getirilen bu düşünce sistemi ya da ulus devlet modeli, zaman içerisinde orta dünyada bağımsız bir büyük devlet olarak ayakta kaldıkça ya da varlığını geliştirerek geleceğe dönük bir biçimde yol alarak hedefine doğru gittikçe, her zaman ilgi odağı olarak çeşitli siyasal tartışmaların tam da göbeğinde yer almaktadır. Aslında her devlet için bu yönde çeşitli görüşler öne sürülebilmekte ve bunlar üzerinden çeşitli tartışma konuları birbirini izleyerek öne çıkarılabilmektedir. Dünya tarihi incelendiği zaman her devletin ortaya çıkışı ve de gelişerek büyümesi ile birlikte, tarih sahnesinden geri çekilmesine kadar geçen zaman dilimleri, farklı bölümler halinde ele alınarak tartışma konusu yapılabilmektedir. Dünya jeopolitiğinin tam merkezinde büyük bir devlet olarak ayakta kalabilmenin zorlukları ya da sorunları, Türkiye’nin çeşitli dönemlerinde ortaya çıkarak hem gerginlik hem de tartışma konusu olabilmektedir. Bugün içinden geçilmekte olan zaman diliminde bu doğrultuda yeni sahnelerin ortaya çıkması ile benzeri tartışmaların yeniden gündeme geldiği görülmektedir. Bu konuları bilen ve izleyen toplum kesimlerinin bir anda ortaya çıkan tartışmalara kapılıp gitmesiyle, Türk kamuoyunda yeni tartışma seansları birbirini izlemiştir. Yedi yüzyıllık bir imparatorluktan çağdaş bir ulus devlete geçerken ortaya çıkan siyasal kutuplaşmalar ve toplumsal gruplaşmalar, Türkiye siyaset sahnesine uzun süreli bir yapılanma getirmiştir. (…) Günümüz dünya haritası içinde çok önemli bir merkezi konumda bulunan Türkiye Cumhuriyeti, kurtarıcısı ve kurucusu Atatürk’ün izinden giderek cumhuriyetin yüzüncü yılına girerken Kemalizm Türk ulusunun ve devletinin ana çizgisi olarak daha derinleşmiş ve bugünkü siyasal yapının ortaya çıkmasında ana etken olmuştur. Yüzüncü yılına girerken Türkiye Cumhuriyeti birçok dönemi geride bırakırken ve siyasal kimlik kazanırken temel dayanak noktası Kemalizm olmuş, birbirini izleyen anayasaların giriş bölümlerinde belirtilen Atatürk ve cumhuriyet ilkeleri her zaman için Türkiye’ye yol göstermiş ve temel siyasal yapılanmanın biçimlenmesinde önde gelen bir ağırlığa sahip olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti anayasasının giriş bölümünde ısrarla belirtilen bu maddelerden oluşan siyasal yapılanma, Türkiye’de var olan devlet düzeni açısından her yönü ile yasal zemindeki meşruiyet arayışının ana kriterleri olarak değerlendirildiği için, Kemalizm bugünün Türkiye’sinde fazlasıyla önemli bir yere sahiptir. (…) Yazının başlığında yer alan iki ideoloji kavramı arasında yaşanan gel-gitler ya da daha farklı ilişkiler açısından konuya bakıldığında, ana konu olan Liberalizm ve Kemalizm kavramları geçmişten gelen önemle öne geçmektedirler. Siyasal tarih çalışmaları bu iki kavramın sahip olduğu güçlü potansiyeli ortaya koymaktadır. Liberalizm bir uluslararası ideoloji olarak, Kemalizm ise bir ulusal düşünce modeli ve akımı olarak Türkiye siyaseti üzerinde fazlasıyla etkin bir konumdadırlar. Batı uygarlığı ortaya çıkarken, Adam Simit gibi düşünürler zenginliklerin kaynakları üzerine kitaplar yazmışlar ve bu doğrultuda bugün dünya ekonomisine egemen olan Liberalizmin önünü açarak gelişmesini sağlamışlardır. Kapitalizm bir ekonomik sistem olarak bugün yeniden gündeme gelirken, Liberalizm hem bu sistemin hem de ideolojinin temel dayanak noktası olarak gelişmeler göstermiştir. Liberalizm temelde serbestiyet ya da her açıdan özgür olma durumunu yansıtan bir anlama sahiptir. Çeyrek yüzyıl önce insanlığın içine sürüklendiği küreselleşme aşamasında ise, Liberalizm yeni biçimi ile Neo-Liberalizm olarak serbesiyetçiliği geride bırakmakta ve egemen güçlerin girişimleri ile yıkıcılık anlamını almaktadır. Küreselleşme tek bir dünya devleti yaratabilme hedefine ulaşabilmek için bu doğrultuda yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışırken, yüzyılların Liberalizm uygulamalarını ortadan kaldırarak ve kapitalist ulus devlet düzenlerini de yıkarak, bugün için yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışmaktadır. LİBERALLER OLUMLU BİR NOKTAYA GELİYOR Kapitalist sistem Neo-Liberalizm’in yıkıcılığından fazlasıyla yararlanarak ve ulus devletlerin tasfiyesine yardımcı olarak, aslında bir anlamda kendi sonunu da hazırlamaktadır. Liberalizm her türlü milliyetçilik akımlarına eskiden beri karşı çıkarken, Neo-Liberalizm ulus devletler ile birlikte kapitalist devlet düzenlerini de yıkarak, şehir devletlerinden oluşacak bir dünya Konfederasyonu için yeni küresel dünya düzeni arayışı içine girmiştir. Son çeyrek yüzyılda tekelci şirketler küresel örgütlere dönüşürken, ulus devletleri başlıca hedef konumuna getirmektedirler. Türk siyaset sahnesinde karşı karşıya var olan ve sürekli çatışan bu iki akımının içinden gelen liberallerin, dünya siyasetindeki son gelişmeler karşısında, Atatürk ve Kemalizm üzerine böylesine yeni ve olumlu bir oluşuma yönelmeleri, ancak siyasal alanda gündeme gelen son gelişmeler ile açıklanabilecektir. Böylesine beklenmeyen bir durumun aydınlanabilmesi ve açıklanarak anlaşılabilmesi hem liberalizm hem de Kemalizm’in son gelişmeler karşısındaki tutumlarının açıklığa kavuşturulması ile mümkün olabilecektir. Tam bu aşamada Liberallerin Kemalizm konusuna yönelmeleri ve bu çizgiye yakın durarak neredeyse kendilerini de Kemalist olarak tanımlamaları gibi, geçmişten gelen çizgilere ters düşecek bir adımın atılmasının arkasında yatan nedenlerin bugünün koşullarında açıklanması gerekmektedir. Liberalizm Kemalizm değildir aksine Kemalizm gibi ulus devlet yaratan ulusalcı görüşlere de bütünüyle karşıdır. Durduk yerde Liberalizm taraftarı bazı aydınların kendilerini son noktada Kemalist olarak ilan edercesine hareket etmeleri, dünyanın ve Türkiye’nin gidişinde ciddi bir anormal durum olduğunu açıkça göstermektedir. Yüz yıllardır geleneksel olarak milliyetçilik ve de Kemalizm gibi ulusalcılık akımlarına karşı çıkarken, bugün gelinen noktada liberal kesimlerin Kemalizm güzellemeleri yapmalarının arkasındaki ana neden, büyük bir savaş tehlikesi olarak yakınlarda ortaya çıkan Afganistan’daki Taliban oluşumunun tüm insanlığı tehdit etmesidir. Türk kamuoyunda, “Bayram değil, seyran değil Liberaller Kemalizm’i neden öptü “sorusu ile gündeme gelen Liberalizm ve Kemalizm akımlarının yakınlaşmasının arkasında yatan gerçek nedenler araştırıldığında, demokrasi ve insan hakları kavramlarını siyasal amaçlı olarak kullanan küresel emperyalizmin iflasının ana neden olduğu görülmektedir. Bunun üzerine artık yeryüzünde hak ve özgürlüklere dayanan bir olumlu küreselleşme değil ama zamanla artan tepkiler, karşı çıkışlar ve terör ile savaş gibi sıcak çatışmalar üzerine giderek yükselen siyasal tepkilerin, dünyayı bir kaos ortamına doğru sürüklediği açıkça anlaşılmaktadır. LİBERALLERDEKİ DEĞİŞİMİN NEDENİ AFGANİSTAN/TALİBAN’DIR! (…) Taliban örgütünün dünya sahnesine çıkışı ile birlikte batı blokunun dünya hegemonyasının geride kaldığı görülmektedir. Taliban’ın çıkışı bütün dünya ülkelerindeki düzenleri alt üst ederken Türkiye’ye de yansımış ve bu aşamada liberallerin saf değiştirerek Kemalizm çizgisine doğru yönelmeye karar verdikleri açıklığa kavuşmuştur. Liberalizmin gerektiği gibi siyaset sahnesinde etkili olabilmesi için bir dünya barışı düzenine gereksinme vardır. Bugün gelinen aşamada artık böylesine bir barış ortamının terör örgütleri aracılığı ile ortadan kaldırıldığı görülürken, özgürlükçü Liberallerin Kemalizm’e doğru direksiyon kırmalarının tek nedeni Taliban’ın siyaset sahnesine çıkışıdır. (…) Şimdiye kadar hiçbir siyasal gücün engelleyemediği liberal grupların ortaya çıkan Taliban tehlikesi karşısında, kendi kendilerine Kemalizm’e yakın durma çizgisini tercih ettiklerinden dolayı, son olarak yayınlanan Atatürk’e övgü ve Kemalizm’e saygı yazılarından sonra Türkiye siyasetinde bir tek çizgi öne geçmektedir. O da ülkenin, devletin ve ulusun toplu güvenliğinin acilen sağlanmasıdır. Türkiye siyaseti ve diplomasisinin önümüzdeki dönemde güvenlik öncelikli bir çizgide ele alınması bu açıdan zorunlu görünmektedir. Taliban gibi bir örgütün ortaya çıkmasıyla liberallerin eski özgürlükçü söylemleri sona ermektedir. Dünya hegemonyası için, savaşın önünü açan emperyalist güçlere karşı, bütün ülkelerin aydınları ve okumuş insanları, yeni bir dünya güvenliği şemsiyesi altında bir araya gelebilmenin yollarını arayacaktır. Dünya hem emperyalistlerden hem de Taliban gibi terör örgütlerinden yeterince büyüktür ve var olabilmek için yeni bir dünya savaşını önleyecek güce sahiptir. Gelinen aşamada Atatürk’ün ve Kemalizm’in önemini yeni anlayan Liberallerin, artık İngiliz, Amerikan ve İsrail muhipliğini bir yana bırakarak, antiemperyalizm çizgisinde Türkiye’nin ulusal çıkarlarından yana yeni bir Kuvayı Milliye savunmasına yönelmeleri gerekmektedir. Prof. Dr. Anıl Çeçen
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR