Babek ve onunla ilgili romanlar / Tacim Çiçek
Mircan
Karaali, 1975 Mersin doğumlu. Asıl adı İbrahim Şahin. Anadolu
Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.
Öğrenimlerini Mersin, Sivas, İstanbul ve konulduğu hapishanelerde
tamamlamış. O da Metin Turan gibi siyasi bir tutuklu, üstelik de
müebbet hükümlü. Yaklaşık bir yıl sonra özgürlüğüne
kavuşacak. Pek çok siyasi tutsak gibi o da yazarak kendini ve
yazdıklarını görünür yapmaya çalışıyor. Onunla ilgili bu
paylaşımım, son iki kitabının bana gönderilmesini sağlayan
düşünsel arkadaşı Hasan Gülbahar ve sevgili Adil Okay’dan
öğrendiklerimdir… Dört duvar arasında yalnızlığını
büyütmemek ve beyinsel beslemek için yaptığı sınırlı
okumalarla önceleri şiire sığınır, pek çok yazar gibi. Bunları
özenle işler, biriktirir ve yayımlanmalarını sağlar. Şiirleri
ve yazıları pek çok gazete ve dergide yayımlanır. 1995’ten bu
yana politik tutsak olduğu için F Tipi Hapishaneleri’ne karşı
direnişi ve Ölüm Oruçları’nı anlattığı
Gorki’nin Gitari (2008,
Umut Yayımcılık)
ilk
romanı;
Fulin / Mavi ve Hudutsuz
(şiir, 2010 / Umut Yayımcılık) ise ilk şiir kitabıdır.
Afganistanlı bir kız çocuğunu konu edindiği ‘Afgan Kızı
Rubina’ (şiir, 2011 / Umut Yayımcılık) bu açıdan önemlidir,
onun için. Çocuklar,
Krallar ve Kardeşim Mavi Martı
(şiir, 2011 / Umut Yayımcılık) adlı kitabı da çocuklar ve
gençler için yazdığı şiirler toplamıdır. Dersim'de kışı
geçirdikleri barınakta yaşanan göçük sonucunda yaşamlarını
yitiren 5 TİKKO’cu (Sefagül Kesgin, Nurşen Aslan, Gülizar
Özkan, Fatma Acar ve Derya Aras) için yazdığı şiirlerden oluşur
Beş
Kızıl Karanfil.
(şiir, 2012/Umut Yayımcılık) Kaypakkaya
Destanı
(şiir, 2013 / Umut Yayımcılık) da işkenceyle öldürülen ‘ser
verip sır vermeyen’ İbrahim Kaypakkaya ile ilgilidir.
Rojova’ya Selam Olsun
(şiir, Sınırsız Yayıncılık, 214) ise Rojova’daki direnişe
dair şiirlerdir.
Sonra
roman ve anlatılara yönelir, okumalarından soğurduklarını
içselleştirir.
Sözcükleri
kendince anlamlandırdığı bir çalışması da var: İçimin
Sözlüğü
(2014, Umut Yayımcılık) Bu bir tür sözlüktür. Umut
Kolonileri (roman,
2020, Umut Yayımcılık)
adlı
365 sayfalık romanında
gerçeklikleri
bilimkurgu biçiminde aktarır.
Yazar,
öteki kitaplarında da aynı mahlası kullanmış. Özel harekâtçı,
derin devlet mensubu ve adı yakın tarihteki pek çok olaya karışmış
polis İbrahim Şahin’le karıştırılmamak için seçmiş olmalı
bu mahlası. 2 ciltlik
Babek
(Ekim 2023, Demos Yayınları, 1. dilt, 367, 2. cilt de 440 sf.) ise
onun son romanları. Bu devasa çalışmada ona dair tek sözcük yok
öz yaşam olarak, öteki kitaplarında var mı bilemiyorum.
Yazdıklarıyla görünür olmak isteyen birinin mahlas kullanması
anlaşılır ama kendinden birkaç cümleyle de olsa söz etmemesi
anlaşılamaz bence.
M.
Karaali’nin ana izleği Babek ve siyasal düşüncesi olan iki
romanını anlamak için öncelikle bu ateşli, karizmatik, etkili ve
genç yaşta geniş bir kitleyi örgütleyip Abbasi İmparatorluğu’na
başkaldıran liderini kısaca da olsa tanımamız gerekir. Hakkında
yazılmış onca roman, şiir var ama gerçek anlamda onun, özel ve
öz yaşamını anlatan kitaplar yok. Başlattığı ve 22 yıl süren
isyandan dolayı sınırlı sayıda ama daha çok onun eylemini
anlatan kaynak var. Ki sırası geldiğinde belirteceğim.
Babek
(795/98-838), Hürremiye
adlı dinsel-siyasal hareketin İran kökenli önderidir. Her ne
kadar Azeri olduğu iddia edilse de bu kesin değil. Çünkü iddia
odur ki bugünkü Azerbaycan topraklarında pek çok millet vardı o
dönemde ama Türkler, Babek’in öldürülmesinden sonra oraya
yerleşmeye başladı. Medayinli bir yağ tüccarının oğludur
Babek. Eğitimli mi, değil mi, bilmiyoruz. Karaali de onu 1.
kitabında (Azerbaycan Kartalı) Azerbaycan’da, akıllı, yürekli,
çalışkan ve annesiyle, kardeşiyle yaşayan yoksul bir öksüz
olarak anlatır ki pek çok romanda da aynıdır bu, birbirinden
yararlandıkları için. Hürremiler’in önderi Cavidan
bin Sehl
ile tanışarak onun yoldaşı olur. O, ölünce; ruhunun kendisine
geçtiğini öne sürüp (ki bu bir Hürremi inancıdır) Arran’ın
dağlık Bezz bölgesinde yaşayan halkı Abbasi Halifesi Memnun’a
karşı ayaklandırır.(816’da ki 18/21 yaşındadır Babek)
Halife’nin gönderdiği kuvvetler hiçbir başarı elde edemediği
gibi, ayaklanma Cibal bölgesine kadar yayılır. Mutassım halife
olunca(833) Komutanı Afşin’i (Asıl
adı Heyzar bin Kavus, Türk kökenli. /d:?- ö: 841/ Arap
kaynaklarına göre de adı Haydar. Bir düşmanını öldürdüğü
için Horasan’a kaçar. Bir süre sonra Bağdat’a geçer. Saraya
kapağı atar ve yükselir. Müslümanlığı kabul eden babası
ölünce Uşrusana Beyi /Afşin/ olur. Halifenin Mısır Valisi olan
kardeşi Ebu İshak Muhammed’in muhafız komutanı olarak atanır.
İshak, Mutassım adıyla halife olunca da onun Mağrip’teki
ordusunu düzenler.)
İslâm’a karşı, yeni Mazekçiliği savunan Hürremiler’in
Babek önderliğindeki ayaklanmayı bastırmakla görevlendirir.(835)
Babek’i Arsak
Meydan Savaşı’nda
bozguna uğratır. Babek, kaçtıysa da sığındığı kişinin onu
ele vermesi yüzünden bir av partisinde Arran’da yakalanır.
Samara’da Halife’nin huzurunda elleri ve ayakları kesilerek
işkenceyle öldürülür.(838) ‘Sıyrılmış Kılıç Babek’
romanında bu final çarpıcı biçimde anlatılır. Öldürüldüğünde
de 40/43 yaşındadır. Yoldaşları XI. Yy.’a kadar Bezz
bölgesinde varlıklarını gösterir. Çoğunluğu Sünni Müslüman
olur, ötekiler de İsmaililer’e katılır. Bu arada Afşin’e,
başarısından dolayı Ermeniye, Azerbaycan, ek olarak da Sind
valiliği verilir. Anadolu seferine katılır.(838) Kendine rakip
gördüğü Horasan valisi Abdullah bin Tahir’e başkaldıran
Mazyar’ı gizlice destekler. Mazyar yenilince bu açığa çıkar.
Düşmanlarınca, eski İran dinini savunmakla suçlanır. Samara’da
hapsedilir ve açlıktan ölüme terk edilir. (841)
Yazar,
bu gerçekliği iki ciltlik kapsamlı çalışmasında yarattığı
kurgu anlatıcısının aracılığı ile aktarır. İkinci cildin
sonuna geldiğimizde anlarız ki üçüncü bir cilt yolda.(olmalı)
Mircan
Karaali, İslam’ı
yayma ile gelişen Abbasiler dönemindeki Arap yayılmacılığına
karşı tarihteki güçlü direnişlerden olan Babek İsyanı’nı
merkeze almış bu kapsamlı çalışmasında. Babek önderliğinde
Arap işgalcilerine, fetihçilere köle ve paralı askerlere
direnenler yalnızca Hürremiler değildi tabii. O topraklarda
yaşayan pek çok eski din ve tarikat mensubu milletin yanı sıra
Arapların zulmünden kaçan kimi Müslümanlar da vardı aralarında.
M. Karaali, Babek öncesinden başlayarak hem genel acılı ortak
hikâyeyi hem de Babek’in kurgusal kişisel hayat hikâyesini 1.
cildin (Azerbaycan Kartalı) 79. sayfasından itibaren, hayata öksüz,
yetim bir dilenci ve ‘hayatın çocuğu’ olarak başlayıp
Babek’in hayat hikâyesinin tanığı ve yazıcısı olan
anlatıcının ağzından aktarır… Ama bundan önce ilk 78 sayfada
benzer bir atmosferde ve ortamda yaşayan saray çocuklarının
eğitmeni, kâtibi, astrolojisti ve kâtiplerinden diyebileceğimiz
Ali adlı kişinin hikâyesini, yaşadıklarını bir başka
anlatıcıdan dinleriz / okuruz. Önüne hep aynı dilenci kılıklı
adam çıkar Ali’nin ve ona anlamlı şiirler okur. O da bu gizemli
dilencinin peşine düşer böylece. Aslında iyi bildiği Babek ve
direnişi hakkındaki kitabı bilmesi, dinlemesi için Babek; Bezz
Kalesi gibi korunaklı bir yere getirilir… Detayına fazla
girmeyeceğim bu 78 sayfadan anlıyoruz ki Babek’in hikâyesinden
sonra başlayacak Ali’nin ve onu o gizemli yere götürüp Babek
İsyanı’nın detaylı yazıldığı defter kitabı
dinlemelerini/okumalarını isteyenlerin hem kişisel hem de ortak
hikâyeleri. Bunları anlatacak olan bir üçüncü kitap daha yolda
sanırım demem bu yüzden. Üçüncü ciltsiz Babek romanı eksik
olacak. Çünkü ikinci cildin sonuna geldiğimizde Afşin ile
Babek’in askerleri daha kanlı dövüşe başlamamış ve Babek’in
de hazin, hüzünlü sonu yaşamamış olduğunu görürüz. Bu da
değil, Ali ile onu amaçları için uygun görüp ikna etmeye
çalışanların da akıbetleri ne olmuştur, belli değil. Böyle
yarım bırakılmış bir nehir roman olmaz, olmamalı da. M.
Karaali, devasa çalışmasında pek çok olayı uzun metrajlı bir
film gibi anlattırır anlatıcısına. Bitmeyen bu filmin üçüncüsü
bize Babek’in hazin sonunu da Ali ve diğerlerini de anlatmalı
bence. En azından ben bunu bekliyorum. Ayrıca bitmemiş bir hikâye
pek de sevindirmez kimseyi.
Yazar,
cezaevi koşullarında tasarladığı çalışmayla ilgili hem çok
okuma yapmış hem de bu konuda yazılan birkaç kurmaca, (çünkü
Babek’in özel yaşamına dair kaynaklar yok denecek kadar da az)
eserden, özellikle de Celal Bergüşad’ın (1924-1996) yazdığı
“Sıyrılmış Kılıç Babek” adlı popüler romanından
yararlanmış. İran’da “Babek” adı ile tercüme edilen bu
kitap günümüze kadar, onlarca kez ve yüksek tirajla basılmış.
Bizde de 1979’dan beri yayımlanmaktadır. Özellikle Yurtyayın
pek çok baskısını yaptı. Babek hakkındaki bilgiler bu romana ve
bir de Enver Memmedkanlı’nın filmleşmiş (Babek, 1979,
Azerbaycan / SSCB yapımı) romanına dayanmakta. Bunların
hiçbiri tarihi bilgi içermiyor. Tümü efsane. Efsane olması Babek
İsyanı’nın gerçek olmadığı anlamına gelmez tabii. Babek ve
isyanı üzerine sahiplenilen Azerbaycen’da da İran’da da
sosyolojik araştırma yok maalesef. Olması gerekir. Ama Babek ve
isyanıyla ilgili kimi bilgiler var. Ebu Hanife Dinaveri, “Exbar-ul
Teval” kitabında, Babek’in,
Ebu Müslim Xorasani’nin kızı Fatimen’in torunu olduğunu
yazar. Yine
Mısırlı tarihçiler Halil El-Cer ve Hena El-Faguri “İslam
Dünyasında Felsefenin Tarihi” adlı kitaplarında da
Hürremiler’in nasıl oluştuğunu ve yayıldığını anlatır.
Hürremiler’in rehberi Cavidan bin Sehl’in başaramadığı
birleşmeyi, dinamik ve karizmatik Babek kısa sürede başarır ve
kendine bir yurt/devlet kurmak için uğruna ölecek inanmışlarının
sayesinde Halife’nin altı ordusunu mağlup eder. Bunları Babek’in
yoldaşı, müridi ve yazıcısı olan anlatıcı ulu bir kişiden ve
ulvi işlerden söz eder gibi anlatır. Çünkü Babek sadece bir
önder değil ruhani bir rehberdir de… Yazar, anlatıcısına bunu
her koşulda söylettirir.
Mazdek,
Hürrem ve Babek komünalist hareketlerin önderleri olmaları
açısından tarihte yer alır. Özellikle Mazdek ilk komünalist
hareketin önderi olması açısından önemli bir yere sahip. 499’te
Zerdüşt rahipleri ile Sasani aristokratlarının ortaklaştıkları
zulme karşı eşitlikçi, özgür, kardeşçe bir düzeni
savunmuşlar. Toplum üzerinde kurulan her türlü iktidar aygıtına
karşı, tahakkümün olmadığı komünal bir yaşamı savunduğu
için katledilmiş Mazdek. Onun katledilmesinden sonra takipçileri
Hürremizm adıyla örgütlenmiş. Cavidan bin Sehl, Hürremizm’in
önderi olarak eşitliği savunmuş, ölümünden sonra da Babek
hareketin başına geçmiş. Bu komünal hareketler İsmaililer,
Hasan Sabbah, Hamdan Karmat, Şeyh Bedrettin, Baba İshak, Pir Sultan
gibi kişiler şahsında günümüze kadar gelmiştir...
İşte
bunları kendi kavlince anlatır bize iki kitabın da anlatıcısı…
Yazarın,
önceki kitaplarındaki yazı dilini bilemem ama bu iki kapsamlı
romandaki dili oldukça pürüzlü geldi bana. İşte bu yüzden en
azından bu yazıyı okuyacak olan ara başlık için ne düşünür
bilemem, ama maalesef ben ‘bu kadar kusur kadı kızında da
bulunur’ diyemeyeceğim. Yazar, yarattığı atmosferin ruhuna
uygun mekânlar, kişiler, eşyalar, varlıklar; hatta döneme uygun
anlatım dili de oluşturur. Buna kimsenin itirazı olamaz. Dizgiden
kaynaklı pek çok hatayı hikâyeye odaklandığımızda kusur
görmeyebiliriz. Teknik yanlışlar anlaşılabilir bir yere kadar.
Yalnız maddi yazım ve anlam hataları görmezden gelinemez. İki
kitapta da baştan sona, sanki aceleye getirilmiş gibi hem
dizgiciden hem de yazardan kaynaklı pek çok hata var. Yazarın
bulunduğu koşulları ve olanaksızlıkları düşündüğümde
dosyalardaki hataları yayınevi bünyesindeki düzeltmen ya da
editör ki varsa düzeltmeliydi. Onca emek verilmiş toplamı 807
sayfa olan kitaplarda bu kadar hata olmamalıydı.
Örneğin,
‘tanımak, tanımamak’ sözcüğü ‘bilmek, bilmemek’
anlamında değil ki ‘bazıları, tanımadığım lisanda
konuşuyordu,’ denilmiş. Yine ‘müsaade vermedim,’ demeyiz
‘müsaade etmedim’ deriz. Sonra, ‘fazla yol at etmemiştik ki…’
ya da ‘o dağlarda edebileceğimiz daha faaliyetimizin mevcut
olmadığına emin olduğumdan buraya gelmeyi münasip gördüm,’
ne demek? ‘Fakat bizim nizamımızın
ikisinden de üstün ve meşrudur.’ Ve ‘katiyen bunu
haricinde hareketimiz olmayacaktır’, ‘onların
suratlarında
peçe takılmıştı’,
‘bir yoldaşımız askerlerin olduğu tarafa bakın
ahır kapılarını açmaya niyetlenmiş ki’, ‘sen fellah
(iyileşmek)
bulamazsın’ cümlesindeki fellah,
felah
da olsa iyileşmek anlamında değil ki. İkisinin de anlamı farklı.
Birkaç yerde de ‘neden, niçin’ yerine ‘neyden’ sözcüğü
kullanılmış. Oysa neden, nasıl, niye anlamında bir müzik aleti
olan ‘ney’ sözcüğü ‘neyden kaçmak istediler,’ ya da
‘korkuyoruz dedik. Rehberimizi bu defa şunu sordu: Neyden?’
biçiminde kullanılamaz. Mütevazi
ile mütevazı
da
farklı anlamda, aynı değil ki ‘sen, mütevazi niyettesin,’
diye bir cümle yazılsın. ‘İnsan, harp esnasında vuku bulan
hiçbir şeye şaşırmalıdır’,
‘sizin kadın muhariplerimizden
korkuyor’, ‘…ayağa kalktı hatta
yapmış
bir suçlu gibi’, ‘burnundan akan kanın
silinmeye çalışırken
yanağına ve ağzının kenarına bulanmış olduğunu gördü’,
‘onları beni ele geçirdiler’, ‘bıçağı ele alıyorum’,
‘daha evin kapasına
varmadan’,
‘Zühal, halktı
masadan’, ‘her ay sona
elli dirhem göndereceğim’, ‘sen
de
istersen, oğlun orada düzen kurunca sen
de
gelirsin’, ‘biraz önce vuruşup liderlerini öldürdüğünü
ordunun askerlerine şöyle dedi’, ‘uzun seneler
boyun
eğdikleri başları
eğik
değildi artık,’ onlara ne dediyse
fikirlerinden caydıramadık’, ‘rehberimiz, komutanlarımıza
emir verdi ki: her isteyen kadın, orduda erkekler gibi vazife
alabilsinler’,
‘ her
ev
birkaç askerimizi evine
konuk
aldı,’ ‘geceyi sizi saran örtü yaptık, gündüzü de
geçiminizi
temin için çalışma zamanı kıldık,’ bunlar gibi daha pek çok
yanlış var…
Özel
isimlerin, kimi noktalama işaretlerinin ve bazı sözcüklerin
dizgiden kaynaklı sorunları (onlra, sizz, getii gibi) dışında da
yanlışlar var. ‘Söz çuvala sığmaz’ diye bir atasözü yok,
doğrusu ‘mızrak çuvala sığmaz’ ve biz atasözlerini,
deyimleri olduğu gibi kullanırız, bu temel bir dil kuralıdır.
Bunun dışında yazarın yoğun çalışmasından dolayı gözünden
kaçan birkaç temel maddi hata da var. Rehber Cavidan öldükten ve
cesedi Suskunluk
Kulesi
denilen mezarlığa bırakıldıktan sonra karısı Dohteri
Geldaniye, yoldaşlarına Babek’le evlenip karısı olacağını
açıklar. (sf. 95, 1. Cilt / Azerbaycan Kartalı) İhtimal ki
Dohteri, Babek’ten yaşça büyük, bunu geçtim; ama Babek’in
ordusunda kadın komutanlar ve askerler varken iki cilt boyunca
karısının hiç yanında, meclisinde olmaması kabul edilemez…
Üstelik Kardeşlik
Meclisleri’nde
de görmüyoruz onu. Ondan hiç söz edilmiyor… Dohteri’nin
kişisel hayat hikâyesi 1. cildin 95. sayfasında kalıyor ve de
unutuluyor. Ayrıca komutan olduğuna ve cephelerde de bulunduğuna
göre Babek’in oğlu Zerdüşt, Dohteri’den mi, yoksa 2.
kitaptaki (Babek Rüzgârları, sf:20) karısı İbnet’ten mi hiç
belli değil. Ayrıca Zerdüşt’ün yaşı da konumu da tutarsız,
çünkü tarihlere baktığımızda yanlışlıklar çok. İbnet
hâmiledir ve bir kızı olur. Bir savaşta hayatını kaybeden kadın
askerlerden Zeynep’in adını koyar bebeğine, Babek. İbnet’ten
de bir daha hiç söz edilmez. Kurguda olsa kardeşçe, barış
içinde bir arada yaşama düşüncesindeki Babek’in Kardeşlik
Meclisleri’nde
herkes var, ama kadınları yok… Bunu anlamak zor… Adeta anlatıcı
tarafından bir peygamber gibi yüceltilip aktarılan Babek’in
anlatılan kişiliğiyle ve savunduğu düşüncesiyle ters düşen
sadece özel yaşamındaki kadınların görünür olmaması da
değil… Birinci kitaptaki (sf. 340) tavrının anlatılan ve
yüceltilen ulvi kişiliğiyle ters düşmesi de sorunlu…
Çevresindekileri tüm farklılıklarıyla kabullenmiş bir önderin
ne sebeple olursa olsun birine ‘bre fahişenin evlâdı! Sen
kendini benimle mi kıyas ediyorsun?’ demesi ve darp etmesi bana
hiç de doğru gelmedi. Roman dediğimiz şey, ister kişisel,
isterse ortak hikâyelerden oluşsun, hiçbir ayrıntıyı unutmama
sanatıdır aynı zamanda.
M.
Karaali, gerçekten emek vermiş; kurgusal ve abartılı da olsa,
kusurlarına rağmen iyi bir çalışma çıkarmış ortaya.
Disiplinli ve sabırlı çalışmayla daha da yetkin romanlar
yazacağına olan inancımla tebrik ediyorum yazarı.
Babek:
1. Kitap:
Azerbaycan Kartalı, 367 sf. 2. Kitap: Babek Rüzgârları, 440
sf. (Ekim 2023, Demos Yayınları, İstanbul)
Tacim
Çiçek
MİRCAN
KARAALİ KİMDİR?
BABEK
KİMDİR?
AZERBAYCAN
KARTALI ile BABEK NE ANLATIR?
ROMANLARDAKİ
DİLSEL KUSUR?
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR