Azerbaycanlı ozan Rafik Elekber’in Nesimi'ye adadığı şiir üzerine deneme / Oktay Hacımusalı
Nesimi aşıkır, ama Nesimi’nin aşkı anlatılmaz, birer bir yaşanır. İçine dolar insanın, sarar tüm vücudunu. Yakar, kavurur, arındırır insanı. Arındırır ve yarınlara hazırlar. Ocaklara düşürür, ham olanları da katman katman pişirir. Ve Aşk’a ulaştırır. Onun Aşk’ı öyle günümüz modernitesinin taklitçi aşkı asla değildir, ‘’Enelhak’’ çığlığıyla Hallac’ı bulmak, onun zerresinde kendisine yer edinmektir. O yüzden her babayiğidin harcı değildir öyle Nesimi Aşk’ıyla yaşamak, var olmak. Yaşayınca var olduğunu hissedersiniz iliklerine kadar. Yaşayınca dünyanın kirinden, pasından temizlersin, durulursun. Var olunca içinde kaybolursun koca evrenin. Ona olumlu yaklaşırsınız, zira sen onun bir parçasısın, sen onun ta kendisisin hatta. Ama bu mertebeye ulaşmak öyle kolay değil, basamak basamak yükseleceksin ve yükseldikçe farkına varacaksın aşkın. Çoğu kimse anlamayacak, farkına varamayacak senin söylediklerinin, Hakk’ı ararken düştüğün durumun, aldığın zevkin, içinde büyüttüğün Aşk’ın… Zaten farkına varmalarını beklemen de abestir. Farkına varmalarını istemiş olsaydı, Nesimi isterdi. O, bile istemedi, sağır, dilsiz ve kör insanların Hak’tan uzaklaşmışken neleri anlayıp anlamadıkları fazla da umursanamazdı. Hak istediğinin, Nur’undan yarattığının içine Işık’nı verirse verir, vermezse de Hikmet’inden sual sorulmaz. Nesimi sormadı, sorgulamadı, sadece içindeki Hakk’ın arayışına koyuldu ve içindeki ‘‘Enalhakk’’ olarak ortaya çıktı: Nesimi Aşıklıkta tek miydi? Değildi, asla, olamazdı da. Yaratılışından yüreklerinde Işık taşıyan tüm Türk şairleri Aşıklardı. Ne gariptir değil mi? ‘‘Şair’’ ve ‘‘şiir’’ kelimesi dilimize Divan edebiyatıyla, Aruzla beraber girdi. Oysa eski Türk şairlerine aşık ya da ozan, onların yazdıklarınaysa ‘‘koşuk’’ deniyordu. Şemahı’da doğmuş Nesimi’nin vatana sığmayan ruhu artık vücuduyla beraber diyar diyar dolaşarak ta Haleplere kadar ulaşıyordu. İçindeki hakkaniyet aşıklığıydı Onu diyar diyar dolaştıran. Ve şahların, hükümdarların, dönemin din ulemasının korktuğu da zaten bu hakkaniyetin ortaya çıkması, durmadan yayılmasıydı: Oktay Hacımusalı
Feleğin laneti tuttu o şahsı.
Birisi lal olup Hak’tan uzakken,
Dünyayı kapladı "Enelhakk" sesi.
Bu ses vicdan sesi, bu ses gelen hak.
Dünyaya nur veren iki ses vardı,
Ezan sesleriydi, bir de "Enelhakk”
Ruhuna bir sınır koymamız gerek.
Şahlar fetva verdi o Nesimi’yi,
Tepeden tırnağa soymamız gerek.
Bu taşı, kayayı eritecekti.
Uzayıp Derbent’ten Haleb’e kadar,
Yurdun haritası gözükecekti...
Hakk’ın dergahına giden yaşıyor.
Senin soyulduğun günden,şairim,
Gamlı kaderini Vatan yaşıyor.
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR