Askerlik günleri / Nadir Avşaroğlu
Sıtkı Hocam. Hayatımda çok zorluk, sıkıntı çekmedim. En sıkıntılı zaman dilimim askerlikti. Yaş 24. Sıvas-Divriği gibi bir Anadolu kasabasındayım, maden ocağının soğuğu ve gece vardiyası. Adana’da, kör itin öldüğü bir yerdeki kooperatifin bitmez tükenmek bilmez senetleri. Hayatımdaki belirsizlikler ve hepsinden önemlisi önümdeki dağ gibi engel; askerlik. Hocam, o zamanlar o buğulu, o kara gözlerle arkadaşız. O da köyden daha büyük bir yerde çalışıyor. Askere gitmeden önce mutlaka nişanlanmak, işe resmiyet kazandırmak istiyoruz. Ailelere nasıl söyleyeceğiz, bilmiyoruz. Ayrı ayrı kentlerde, jetonlu telefonlar, pul yapıştırılan mektuplar, upuzun yollar, bitmek bilmez geceler, Divriği’nin karlı tepelerine doğru ciğerin taa derinliklerine kadar çekilen Kısa Camel. Uzatmayalım Hocam, senaryoyu hazırladık, cesaretimizi topladık, kızı istedik, başımızı bağladık. Askere gittik. Hayatımın en anlamsız, en gereksiz, en luzumsuz zaman dilimiydi. Kooperatifin senedi, Dünya yansa, etraf yıkılsa elinden bir şey gelmiyor, mıntıka temizliğine devam ediyorsun, cephanelikte nöbet tutuyorsun. Bulaşıkhanede tabak yıkamaca, saatlerce hizaya geçmece, anlamsız talimler, luzumsuz nöbetler. Aklında hep buğulu, kara gözler. Kendine vakit ayırabildiğin tek zaman dilimi akşam saatlerinde yatağa girdiğim anlardı. 300 erin yattığı bir yatakhanede kendimi yalnız ve düşlerimle baş başa bulurdum. 300 asker ve onun iki katı çorap kokusu arasında aklından geçenler ve yaşanan düşler. O lanet 6 ay içinde kendimi en özgür ve mutlu hissettiğim anlar. Yatakhaneye girmeden önce koğuşun dışına çıkar bir cigara yakarsın. Herkesten uzak kaldığın bir an, çevrende kimse yokken, cüzdandan o fotoğrafı çıkarır, o gözleri hatırlamak, beynine kazımak için bir kez daha bakarsın. İşte o anda cigaranın en uzun ve en derin nefesi gelir. İçine çektiğin Kısa Camel değil de, o buğulu gözlermişçesine o dumanı salıvermek istemezsin. Zordur. Özlersin, Elini tutup hiç bırakmamayı özlemek, Gece yarısı nöbetten gelirsin, Hep o kara gözleri görürsün, Sıtkı Hocam, Yastığımda Bir hain bıçak gibi kalbimdesin. İki dize benim en bunalımlı dönemimi, ancak bu kadar anlatabilir. Akşam koğuşa gelip yattığında kendinle baş başasın. Gözlerini tavandaki bir noktaya diker anlamsızca ve dakikalarca o noktaya bakarsın. Gözlerine ağırlık çöker ama uyuyamazsın. Döner durur, kıvranıp kalırsın. İşte o anda gözlerini görürsün. Kapkara gözler. Yastığında, düşünde, içindedir. Çünkü tüm askerliğin boyunca kafanı yastığa koyduğun zaman o gözleri gördüğünden, o yastık ile kara gözler özdeşmiş gibi gelir sana. Büyüsü bozulacak diye 15 günde bir yastık yüzü değişsin istemezsin. O lanet koku bile, onun kokusuymuş gibi gelir sana. Akşamın ağırlığı, yorgunluk, Nadir Avşaroğlu
Annem hasta,
Nişanlım uzakta
ve ben mıntıka temizliği yapıyorum.
Bu durum çok zordur.
Sen, o lanet koğuşta tek başına
O, bıraktığın şehirde
Arada mesafeler
Beklersin,
Sıtkı Hocam,
Hep o kara gözleri görürsün,
Kronik bir hastalık gibidir.
Öyle ki sürekli hissedersin,
Ama bazen sancısı öyle bir vurur ki;
Kıvranırsın.
Hiçbir şey yapmak istemezsin.
Terhis için kalan süre gözünde büyür,
Gözlerin ağırlaşır, ruhun daralır,
Uzanıp uyumak istersin yatağa kavuşamazsın.
Yatağa kavuşursun uyuyamazsın.
Zordur,
Boktandır,
Sesinin hep kulağında olmasını özlemek,
Gözlerini özlemek,
Konuşmayı özlemek delicesine,
Saatlerce gözlerine bakıp hiçbir şey söylememeyi özlemek,
Hiç konuşmadan anlaşabilmeyi özlemek,
Onu özlemek
Tek başına
Geçersin pencerenin karşısına
Karşı tepelerde kar
İki nefes cigara çekersin.
Yanığı, sıcaklığı ciğerinde duyarsın,
Kentin ışıkları gözükür karşıda
Bir de o kara gözler,
Özlersin,
Beklersin,
Yalnız kaldığında hep o gözler vardır.
Şiir demişken aklıma geldi.
Askerdeyken en çok özlem vardı.
Bir de Ahmet Arif
Düşümde
İçimdesin
Dermanı yoktur bilirim.
Kapanan göz kapakları,
O, artık içindedir.
Uyursun, düşündedir.
Bir hain bıçak gibi kalbindedir.
O altı aylık süreye kim “kısa dönem” demişse
Ağız dolusu küfredersin.
Ama mecbur beklersin,
Dermanı yoktur bilirsin.
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR