Son Dakika



 

Giriş

Evrensel olarak  savaş karşıtlığının hız kazandığı bir dönemde savaş çıkmamasını dileyen tüm dünyanın en büyük dileği bir kenara atılmış ve Irak Savaşı patlak vermişti. Daha 1 ay bile geçmeden Saddam Hüseyin yönetimi bir anda çökmüş ve  savaş Amerika’nın  ezici zaferi ile sonuçlanmıştı. Kore hükümeti, Kuzey Kore nükleer sorununa karşı Kore Yarımadasının güvenliğini garanti altına almak için  Irak Savaşı’na asker göndermeye karar verdi. Asker gönderme konusundaki ciddi boyutta olan kabul- ret tartışmalarını aşıp, savaş karşıtlarının önüne geçerek asker gönderme konusundaki ikna gücü artmaktaydı. Çünkü sadece Irak’a asker göndermek  Amerika’nın daimi müttefiki  olan Kore’nin durumunu sabitleyebilirdi ve bu günümüz Kore’sinin içinde bulunduğu politik ve tarihi durumun bir gereği olarak düşünülüyordu.

Kore, Irak’a asker göndermeyi göze alarak  İslami kültür bölgesindeki Kore karşıtlığı duygularını gitgide arttırmakta olduğu yönünde haberler vardı.  Askeri yardım yaparak savaşın bir tarafını desteklemesi o denli güçlü destek ve bağlılığı ifade eden bir durum olduğu için Arap ülkelerinin Kore’ye karşı olumsuz fikirlere sahip olması çok da şaşılacak bir durum değildir. Günümüz tarihinde  koşulsuz müttefiki olan Amerika’dan hiç kopmamış olan Koreliler için bir Müslüman devleti müttefik olarak kabul edip Müslümanlarla iyi ilişkiler kurması alışılmış bir durum değildir. Fakat Korelilerin tarihinde az uz yere sahip olmayan Kore Savaşı’nda, Kore’ye müttefik ülke olarak yardım edip asker gönderen İslam ülkesinin de var olduğunu hatırlamamız gerekir.  Bu ülke Asya’nın diğer ucundaki uzank mı uzak Türkiye’dir. Tabii ki Türkiye’nin diğer İslam ülkelerinden renk ve rota yönünden farklı noktalarının olduğunu unutmamamız gerekir. Türkiye, İslam ülkeleri arasında çağdaşlaşma sayesinde laikliği en başarılı biçimde sürdüren ülkedir ve neredeyse Amerika ve İsrail ile iyi ilişkiler kuran tek İslam ülkesidir. [1] Türkiye  Kore Savaşı’na  toplam 10.000’nin üzerinde muharip birliklerini gönderdi. Kore Savaşı süresince 3.000‘den fazla kişi de hayatını kaybetmiştir.[2]

Bu yazıda Kore’ye asker gönderen Türkiye’nin o dönemdeki ulusal ve uluslar arası durumunu, asker gönderdikten sonra Türkiye’de ortaya çıkan Kore Savaşı Edebiyatı’nı tanıtarak asker göndermeyle ortaya çıkan savaş edebiyatı hakkında yeniden değerlendirmenin gerçekleşmesi ümit edilmektedir. Ayrıca Kore Edebiyatı hakkında karşılaştırmalı edebiyat yaklaşımını mümkün kılarken Kore Savaşı hakkında genel bir analiz gerçekleştirmeyi umut etmektedir. Kore Savaşı’nın bölgesel bir savaş olmaktan çıkıp uluslar arası savaş haline gelmiş olduğunu düşünürsek  sadece politik ve tarihi yönden değil kesinlikle karşılaştırmalı edebiyat, karşılaştırmalı kültür yönüyle de ele alınması gereken bir konudur. Asker gönderme biçimi vasıtasıyla savaşa katılan düğer ülkelerin Kore Savaşı  Edebiyatlarını incelemek, Kore savaş edebiyatına karşılıklı edebiyat yönünden yaklaşmak ve durum analizi yapmak için de bunlar uygulanmaktadır. Ayrıca savaş edebiyatının anlamı inceleme açısından da bu konu önemlidir.

Bu yazı da  bu şekilde bir araştırma dürtüsü ve sorun bilinci ile ortaya çıkmıştır. 1992-94 yılları arasında araştırılan materyaller ve araştırma sonuçları ile ilgili bir dökümün olduğunu belirtmek gerekir.[3] Batı da savaş edebiyatı ile ilgili araştırmaların başlaması 1.Dünya Savaşı’ndan sonradır. Çok eski dönemlere ait olmamasının[4] yanısıra Türkiye’de de savaş edebiyatı tartışmalarının o kadar derinlemesine gerçekleştiğini görmek zordur. Türkiye’de savaş edebiyatı ile ilgili yoğun araştırmalar genel olarak  1. Dünya Savaşı dönemindeki halk direnişleri ve Kurtuluş Savaşı ile sınırlı kalmıştır. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkış noktası olmuş ve Türk edebiyat tarihinde de önemli yer edinmiştir. Fakat Kore Savaşı edebiyatı ile ilgili tartışmalar  neredeyse hiç gerçekleşmemiştir. Bu yazı vasıtasıyla yeniden ele alınmış olacaktır. Böyle bir ortamda  Kore’de  Türk savaş edebiyatını tanımanın kesinlikle uygulanması gereken bir iş olduğu düşünülmüştür. Bu yazıda Türk hükümetinin ister istemez Kore Savaşı’na asker göndermesi, buna karşı halkın tepkisi ve bundan doğan Kore Savaşı edebiyatının  oluşumuna odaklanarak tartışmanın devam ettirilmesi planlanmaktadır. Maalesef  Kore Savaşı edebiyatında ortaya çıkan genel özellikleri tanıtmaktan öteye geçemeyeceğiz. Fakat Türkiye’nin güvenliği ve savunması için gönderilen askerlerin savaş bilinci ve tecrübeleri aynı zamanda Türk halkının Kore Savaşı’na yönelik bakış açısını kavramanın anlamlı olacağı düşünülmektedir. Sadece bununla kalmayıp Kore Savaşı’na katılarak savaş tarafı olan Türk hükümetinin halkını savaşa sürükleme konusunda edebiyatın nasıl katkısı olduğunu, Türk askerlerinin psikolojisini ve savaş tecrübelerini incelemek de zevkli olacaktır. Bununla birlikte Kore Savaşı’na katılmaya karşı çıkan Türk aydınları ile yazar kesiminin eksenini oluşturan savaş karşıtı edebiyatın oluşumu, ittifak devleti olan bir ülkenin Kore’ye asker göndermesi ile ilgili tekrar değerlendirmeler yapılmasının gerekli olduğunu göstermektedir. Bu çalışma vasıtası ile asker göndermenin getirdiği etkiler ve savaş suçlusu olmanın da  incelenebilmesi için bir fırsatın  doğacağı düşünülmektedir.

  1. Türk Hükümetinin Kore Savaşı’na asker göndermeye karar vermesi ve  ülke içindeki kabul- red görüşleri

28 Haziran 1950’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde  ‘Kore’ye yardım konulu yasa tasarısı’ kabul edildi. Daha sonrasında Temmuz ayı ortalarında Birleşmiş Milletler genel sekreteri Türk hükümetine kara kuvvetlerinin asker göndermesi yönünde talepte bulundu. Türk hükümeti bu talebi pozitif yönde yerine getirerek Türk askerinin Kore Savaşı’na katılması ve asker gönderilmesi sağlanmış oldu. 2. Dünya Savaşı bitmeden hemen önce, 22 Mart 1945 yılında okunan beyanname vesilesiyle ittifak kuvvetlerinin arasında yer alan, batı yanlısı bir ülke olarak liberal bloğa dahil olan ve  antikomünist  Türkiye için bu olayı reddetmek için bir gerekçe de yoktu.

Türk hükümetinin Kore Savaşı’na asker göndermeye karar vermesi çok çabuk gerçekleşmişti. Asker gönderme önerisi için 18 Temmuz 1950’de dönemin cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ın Yalova’daki konutunda geçici bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıya başbakan Adnan Menderes, başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu, dışişleri bakanı Köprülü, milli savunma bakanı Refik İnce, genelkurmay başkanı Nuri Yamut gibi sadece üst düzey kabinenin katılmış olmasına bakılırsa çok gizli tutulmuş olduğunu anlayabiliriz. Daha sonra 25 Temmuz akşamında Ankara’da düzenlenen acil bakanlar kurulu toplantısında Kore Savaşı’na asker gönderme sorunu muharip birlikler olan kara kuvvetlerinin asker göndermesine karar verilmesiyle sona ermiş, meclis oylaması da yapılarak verilen karar gün içerisinde Birleşmiş Milletler’e bildirilmiştir. [5]

Türk hükümetini bu denli hızlı asker göndermeye karar verip bunu yürürlüğe koyması konusunda Türkiye’nin milli menfaat ve güvenliği için bir rota belirlemesi gerektiği, acil bir durumun içerisinde olmasındandı. Eski Sovyetler Birliği’nin büyüdüğünün ve komünizmin ilerlediğinin bilincinde olan Türk hükümeti için liberal bloğun korunması ve himayeye girebilme temelini hazırlamaktan başka çare yoktu. Bu Türkiye’nin güvenliği için de çok önemli bir konuydu. Aynı zamanda Türk medyası, Türk hükümetinin Kore Savaşı’na asker göndermeye karar vermesi ile Türkiye’nin güvenliğinin güvence altına alınabileceğini, bununla Amerika’nın askeri, dahası ekonomik yardımlarının da garantiye alınabiliceği bir adım olacağını söyleyerek her an için milli menfaatleri öne çıkarıp halkı ikna etmeyi başardı. [6]Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker  göndermeye karar vermesi, açıkça uluslar arası alanda Amerika merkezli özgürlük sistemine kesin girişinin bir ifade şekli olarak kabul edilebilir. [7]Türk hükümetinin bu yöndeki adımı, aynı dönemde Orta doğu’da eski Sovyetler Birliği’nin gücünün yayılmasını istemeyen Amerika açısından bakıldığında  memnun edici bir olaydı. Bu yüzden İngiltere’nin Orta doğudan çekildiği ve Eski Sovyetler Birliği’nin gücünü ele geçirebilecek bir dayanağın bulunamamış olduğu dönemde güvenliği az, çok güvence altına alabilmeyi isteyen Türkiye stratejik bir taktik uygulamış ve 1951 yılında NATO’ya üye olarak liberal blok ülkesi olma yönünde ciddi adımlar atılmıştır.[8]

Türk hükümetinin Kore Savaşı’na asker göndermeye karar vermesi ülke içerisinde büyük kargaşaya ve  halk görüşlerinde bölünmeye sebep olmuştu. Aşırı solcu anlayışa sahip olan ‘Türkiye barış muhafızları derneği’ ve  cumhuriyetin kurulumundan sonra daimi iktidar partisi iken muhalefete gerileyen  Cumhuriyetçi Halk Partisi aşırı karşıttı. Onlar meclise asker göndermeyi iptal edip, geri çekilmeyi talep etmişlerdi. Türkiye’nin Kore’ye asker göndererek Sovyetler Birliği’nin intikam saldırılarına maruz kalabileceği konusu karşı çıkmalarının sebebiydi. O dönemde iktidar boşluğu olan Orta doğu bölgesinde Eski Sovyetler Birliği ve Amerika arasında soğuk savaş yenice başlamıştı. Türk hükümetinin Amerika yanlısı bir rota çizmeye karar vermesi Eski Sovyetler Birliği’nin Türkiye hakkında karşıt duygular beslemesinde yeterli olabilirdi. Bu durumun bir tehlikeye öncülük etmesi kaçınılmazdı. Fakat onların Kore Savaşı’na asker göndermeye karşı olması Hümanizm’in gerçekleşme sorunu ya da Orta doğu ülkelerinin diplomatik ilişkilerine karar verebilme sorunundan ziyade Türk hükümetinin meclis oylamasına sunmadan  üst düzey kişiler  arasındaki gizli kararla işi uygulamalarına takılmışlardı.[9]

Kore Savaşı’na  Birleşmiş  Milletler’in bir ülkesi olarak katılmakla antikomünist ülke olarak rengini açıkça belli eden Türkiye’nin eski Sovyetler Birliği’ni düşman edinen antikomünizm ideolojisini kullanarak  halkını ikna edebilmişti. Halkın çoğunluğu Kore Savaşı’na katılmaya karar verme konusunda destek verici ve teşvik edici olurken, dahası aynı dönemde büyük öğrenci birliği olan “Türkiye Milli Talebe Federasyonu”  da “özgürlük ve insan sevgisini gerçekleştirmede yükümlülüğü olan Türk halkına verilen bir fırsat” olduğunu ifade ederek desteğini belli etmişti.[10]

Halkın gücünü en  büyük ölçüde toplayabilecek olan islami güçler de bu gruptaydı. Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki “güçlü bir inanç duygusu komünizme karşı direnebilen eşsiz bir silah olacaktır” diyerek Kore Savaşı’nı  bir  “cihad” ilan etmiştir. [11]

Türkiye’nin geleceğini güvence altına alma konusunda rol oynayan asker gönderme Türk halkının pozitif düşüncelerini elde eden antikomünizm ideolojisi ve bir cihad olması sebebiyle Türk halkının savaşı olarak nitelendirilmişti.

3. Türkiye’de varolan Kore Savaşı  Edebiyatı’nın Özellikleri[12]

    1. Halkın pozitif tepkisi ve edebiyatın ideolojik fonksiyonu

Türkiye’de varolan Kore Savaşı edebiyatının en göze çarpan özelliği, çoğu eserlerin savaşa katılmanın doğru olduğunu savunarak  halkın destek ve teşvikini sağlamak için propaganda ve acıtasyon içerikli  yönlere odaklandığı gerçeğidir. Bir halkın veya ülkenin savaşa gireceği dönemde yazar, devletin talebi doğrultusunda ya da gönüllü vatanseverlik duygusuna göre savaşın zaferle sonuçlanması ve onu savunmak için eserlerini yazar. Yani bu eserler halkı savaşa seferber etme ve askerlerin savaş isteğini canlandırma amacına sahiptir. Bunlar teşvik ve kışkırtma edebiyatı olduğu için savaş seferberliği edebiyatı anlamına gelmektedir. Hümanizm konuları ile sınırlandırılmadığında  geniş anlamıyla savaş edebiyatına dahil edilir. Kore Savaşı’nda da halkın desteğini sağlayıp ülkenin isteğine yanıt olan propaganda ve ajitasyon amaç edinen savaş seferberliği edebiyatı eserleri büyük ölçüde ele alınmıştır. Bununla birlikte savaşa katılan ülkeler için halkı kışkırtma ideolojisine sahip olan edebiyatın pozitif olarak halkın katılımını sağladığını görebiliriz.

Türk askerlerinin Kore Savaşı’na katılması Türkiye’nin güvenliği için dönemsel bir istek olarak kabul edildiği için savaşa asker göndermek halkın destek ve teşviki ile ilerletilebilmişti. Kore Savaşı’na katılmaya teşvik edici rolü olan Kore Savaşı Edebiyatı eserleri yazma konusunda varolan yazar kesiminden ziyade öğrenci, aydın ve savaşa katılan askerlerin amatör yazarlığı daha ön plandaydı. Dönemin Türk edebiyat dünyası sadece aydınları değil halkın tamamını savaşa nasıl çekebiliriz sorusuna eğilmekteydi. Fakat çoğu yazar suskunluğunu korumuş, bu boşluğu ise amatör yazarlar doldurmuştu. [13]

Halkı Kore Savaşı’na çekme konusunda büyük katkıları olmuştur. Büyük katkıları olan bir  diğer güç ise bölge toplumunun aydınlanması için her bölgede kurulan hükümet kaynaklı Köy Enstitüleri’dir. Kore Savaşı’na asker gönderilmeye karar verildikten sonra çoğu köy enstitüsünde Kore Savaşı’na asker göndermenin doğruluğunun propagandasını yapıp halkın desteğini talep eden  teşvik edebiyatı eserleri ortaya çıkmış ve bunlar halkı ikna etme konusunda rol oynamıştı.[14] Birçok aydın, savaş seferberlik edebiyatının biçimi olan Kore Savaşı’na pozitif olarak müdahale etmiştir. Bu, aydınların kendine özgü biçimde kitlelere liderlik etmeyi amaçlamasından ve kendi kendine oluşmuş aydınlama iradesinden kaynaklanmaktaydı.

Türkiye’nin milli çıkarlarının ötesinde  Kore Savaşı’na katılması tüm insanlık açısından hümanizm olarak içselleştirildiği için Kore Savaşı Edebiyatı alanında çalışan yazarların sayısı büyük ölçüde artıverdi. Mevcut eğitmenler ya da köy enstitüsünün araştırmacı öğrencileri gibi kurumsal olmayan  aydınların  başlattığı savaş  seferberlik edebiyatının oluşumu sözlü edebiyattaki şiir geleneğinde başarılı olan halk şairi  aşıklar tarafından daha da hızlandırıldı. [15]Halk şairi olan aşıklar Türkiye’nin kendine has geleneksel sözlü edebiyat tarzı olan “destan”ı dile getirerek, mahallelerin her köşe bucağında savaşa katılmanın doğru olduğunu anlatarak halkın katılımı konusuna katkıda bulunmuşlardır. [16]

Herkesin savaşın doğruluğunu anlatmakla meşgul olduğu dönemde sessiz kalan yazarlar geç kalmış olsalar da nihayetinde savaş seferberlik edebiyatına katılmışlardı. Onlar 1980’li yıllara gelindiğinde Kore Savaşı’ndan bahsetmeye başladılar.

Türk edebiyatında asker göndermenin propagandasını yapıp savaşa katılmaya ikna etmek için oluşan Kore Savaşı seferberlik edebiyatına bakıldığında Türk askerlerinin gönderilmesini mantık çerçevesine oturtup savaş motivasyonunu yükseltmek amacıyla yazılan eserler çoğunluktaydı. O dönemde Kore Savaşı gerçeklikten ziyade duygusal olarak tasvir edilmiş, dahası cihad olarak efsaneleştirilmiş, idealleştirilmiş ve kahramanlaştırılmıştı. Amatör yazarların bu taktiğinden farksız bir şekilde usta yazarların çoğunluğu da Kore Savaşı’na katılan yiğitlerin yüce ölümlerini tasvir etmiş, Türk askerlerinin yiğitliğini konu edinmişlerdir. Yani, 1) detaylı antikomünizm ilhamı, 2) kökünü orta Asya’da bırakmış olan Kore ile tarihi kardeşlik sevgisini yeniden canlandırma, 3) insan sevgisinin gerçekliği, 4) Allah’ın emrettiği cihad olarak Kore Savaşı’nın anlamının propagandası, 5) Türk askerinin yiğitliği hakkında kutsama 6) ülke sevgisi ve arkadaşlık sevgisi şeklinde özetleyebiliriz.

Kore Savaşı kışkırtıcı şiirleri içeriğine göre ilahi, …., ….., mersiye olarak ayrılmaktadır. Aşağıdaki günümüz şairlerinden Edip Ayel’in Kore Şehitleri adlı ilahisi bunun tipik bir örneğidir.

 

Kore Şehitleri

Gittiler, düştüler, gömülmediler.

Çin ü Maçun içinde belli yere.

Kalbimiz her şehide oldu Kore.

Öldüler, yurt için, üzülmediler.

 

Canlı zincir olup çözülmediler.

Aştılar dağ, geçti, tuzaklı dere,

Gittiler,düştüler, gömülmediler…

Çin ü Maçun içinde belli yere.

 

Saralım her şehidi, sevgililer

Gibi, gözden dökülmüş incilere

Hepsi cennette ön makama ere,

O yiğit ki fazla gömülmediler…

Kore Savaşı şiirleri genel olarak Türk askerlerinin yiğitliğini öven türkü biçiminde idi. Üstün katkıları bulunan komutanlardan ziyade isimsiz subayların savaşa katılımlarını anlatan bu içerik genel olarak en fazlaydı.

Kore Savaşı’nı konu edinen eserleri türlerine göre sınıflandırırsak şiirlerin ezici bir üstünlüğünün olması da dikkate şayandır. Bunu, “şiir”in biçimsel özelliğinden kaynaklandığı biçiminde açıklayabiliriz. “Savaş” kelimesi  özel durum olan savaş deneyimlerini savaş döneminde yazı ile ifade etmek isteyen askerlere kısa zamanda  bitirebilme rahatlığını temin etmektedir.  Sadece bununla kalmayıp diğer türlere nazaran, mevcut yazarların kullandığı özel yazarlık yöntemlerini öğrenmeden de kolayca yazabilmesi özelliği Kore Savaşı şiirlerinin popülerleşmesini sağladığı gösterir.

Şiirin dışındaki diğer türlerde savaş seferberliği edebiyatının özelliği olarak bir yaratıcılık görülmemiştir. Kore Savaşı konulu eserler genel olarak şiire yoğunlaşmış, eksik yönleri olmuş olsa da edebi değere sahip olamayan birkaç tane kısa hikayeler de vardır. Bunun sebebi roman ve drama gibi eserlerin uzmanlık eğitimi alınarak direk denenebileceği noktası ve uzun  süre zaman ayırmak  gerektiği noktası gibi türün özelliklerinden kaynaklanmaktadır. O dönemki savaşa teşvik etme konusuna öncülük eden sınıfın çoğunluğunu amatör yazarlar oluşturuyordu. Ünlü yazarların çok uzun aradan sonra Kore Savaşı’nı ele almalarına bakıldığında savaşın başlamasıyla Türk askerinin savaşa katılmasının mantıklı olduğu ve ulusal asimilasyonun gerçekleşmesini anlatmak amacıyla yazmaya başlaması gereken amatör yazarlar için “şiir”den başka türlerin yazımının zor olduğu görülmektedir. Ayrıca geleneksel olarak Türklerin  nesirden ziyade nazıma ve  halk şiiri olan ‘destan’ türüne alışkın olmalarının amatör yazarların Kore Savaşı şiirlerini yazmalarını kolaylaştırdığı şeklinde açıklanmaktadır. Savaş seferberlik edebiyatı olması sebebiyle ideolojik fonksiyonları uygulamak savaşa katılmanın mantıklı olduğunu savunmada ve ulusal desteğin temellerini sağlamlaştırma  konusunda büyük katkı sağlamıştır.

            3.2. Savaşa katılan askerlerin savaş deneyimleri ve savaş farkındalığı

Savaş edebiyatında en önemli  rolü olan yazarlar savaşa doğrudan katılarak tecrübe edinen askerlerdir. Bununla birlikte savaşa katılan askerlerin eserleri savaş deneyimi ve savaş farkındalığını anlatması yönü ile rapor ve kayıt edebiyatı olduğu için büyük bir değere sahiptir. Türkiye’de var olan Kore Savaşı edebiyatında savaşa asker olarak gönderilerek memleket özlemleri ve savaş korkusu gibi konularla savaş lirik edebiyatını oluşturan kişiler savaşa  katılmış olan askerlerdir.

‘Savaş Edebiyatı’ dar anlamda hümanizm sorunlarını araştıran edebiyat olarak tanımlandığında, savaş karşıtı edebiyat gibi doğrudan ve yoğun mesajlar içermemesine rağmen onu dolaylılaştıran ve içselleştirme tarzı ile ileten şey savaş lirik edebiyatıdır.[17]  Bu nedenle temel olarak hümanizm konu edinen savaş lirik edebiyatı, propaganda ve ajitasyonu konu edinen savaş seferberlik edebiyatına nazaran  daha fazla edebi değere sahiptir. Savaşa teşvik eden propaganda ve ajitasyon edebiyatı,  savaşın seferberliği, zafer için uğraşmayı ve savaşın anlamını açıklamak için yazılırken, savaş lirik edebiyatı insanların savaş hakkındaki tepkisini araştırır, savaşın kendisinden ziyade savaş içerisinde yer alan kişileri araştırmaya daha fazla eğilir.

Genel olarak savaş lirik edebiyatının savaşa katılan askerlerin hümanizme yönelik yakarış ve düşmanlığı olarak tanımlanan ,  komünist güçlerin tamamen reddedildiğini iddia etmesiyle temel olarak  Kore Savaşı hakkında  ulusal asimilasyonun talep ve amacını içerdiği görülebilir. Fakat propaganda ve acıtasyon edebiyatı gibi doğrudan ve alenen değil, aşk ve ızdırap gibi lirik konuları işlemesi sebebiyle savaş seferberlik edebiyatından ayırt edilebilir.

Kore Savaş Edebiyatı’ndaki savaş lirik edebiyatına bakıldığında bütün türleri azar azar da olsa  Kore Savaş edebiyatının kendisi göze çarparcasına şiirlere odaklandığı için şiirin dışındaki türlerin kullanıldığı eserler çok değildir fakat savaşa katılan genç askerler ve yazarlar kendi deneyimlerini temel alarak lirik edebiyatını oluşturmuşlardır.

Öncelikle şiir türünü inceleyecek olursak, savaş lirik şiirinin savaş denen özel durumda yazarın duygularının hangi tarzda ifade ettiği konusu herşeyden önemlidir. ‘Savaş’ denen mantıksız ve insanlık dışı durum içerisinde yazar savaşın insani anlamını duygusal olarak  anlatmaktadır. Bu durumda konu insanın  ta kendisi de olabilir, asker ve kışla yaşamı hakkında, doğa ve eşya hakkında da olabilir. Türkiye’de varolan Kore Savaşı Edebiyatı’ndaki savaş lirik şiirleri en çok savaşa katılan askerler  tarafından yazılmıştır. Yazar genellikle yoğun savaş bittikten sonra  savaş ortamının bir nebze sakinleşmesinden sonra ya da stratejik öneme sahip bir çatışmadan önce varolan korku ve gerginlik durumunda kendi duygularını en iyi şekilde açığa çıkarır.[18] Savaş lirik edebiyatı eseri olarak sınıflandırılan pek çok eserde bunun gibi savaş durumunun oluşumu temelinde insanların yaptığı şeylerle ilgili bir gözlemlemeyi anlatır. Şiirlerde savaşa katılan askerlerin acıları ve korkusu, memleket özlemi, silah arkadaşlarını kaybetmenin üzüntüsü  gibi savaş döneminde hissedilen kızgınlık ve sevinç ana tema olarak seçilir. Aşağıdaki Kemal Ertürk’ün  “Kore Şafakları(1952) adlı şiir kitabında yayımlanan ‘Tokço Siperlerinde’dir.

            Tokço Siperlerinde

Birliğimiz

Karlı dağların eteğinde

Hücum için

Emir bekliyor

Emir

Gece

Sessizce

Bekliyoruz şafağı

Ve ben

Karanlık geceden

Bakıyorum yıldızlara,

Bir türkü, bir memleket türküsü

Söylüyorum rüzgarlara

Kim bilir

Belki yarın gece bu yıldızları görmek?

Belki de,

Ebediyen görmemek?...

Fakat şu an

Karım ve çocuklarım

Gözlerimden uzak

Yıldızlar kadar

Gece

Sessizce

Bekliyoruz şafağı

Ve karşı dağlarda

Söküyor şafak

Şiir dışında yayımlanan birkaç roman türünde de genellikle savaş döneminde bölünen aile ele alınır. Uzak mı uzak ülke olan Kore’ye, dahası savaş topraklarına çocuğunu, eşini, sevgilisini gönderen ailelere savaş topraklarından  uçup gelen mektup, birbirlerinden ayrı olanları bağlayan yegane bağ idi.  Bu sebeple mektuplar çoğu eserde olayın başlangıcı olarak kullanılırdı. Bu şekilde aile ve sevdalıların arasındaki ayrılığın üzüntüsünü konu edinen eserler savaş döneminde ulusal yönden büyük beğeni kazanmıştır. [19]Temsili 2 eser olan Kemal Güventürk’ün “Kore’de Kutup Yıldızı” ve “Kore’deki Sevgili” adlı eserleri mektupla olaya başlamış, romanın kendisi mektup üslubundan oluştuğu için romanın üslubundan ziyade mektupla aktarılan Kore Savaş döneminin durumu ve gerçekliğine odaklanılmıştır. Ayrıca bu 2 eser de günlük gazetede seri roman olarak yayımlanmıştır. Mevcut yazarlara göre bir asker tarafından yazılan eserler olduğu için uzmanlık gerektirmeyen mektup üslubundaki yazının okuyucuya aktarımı da kolay olmuştur diye düşünülebilir.

Bu romanlarda bir tarafın Kore’de bir tarafın Türkiye’de kaldığı  aşk konusu önemli bir şekilde göze çarpar. Ana vatanı olan Türkiye ile savaş toprakları olan Kore’yi birbirine bağlayan mektuplar  aile ile sevgililerin ayrılıklarının verdiği yarayı saran psikolojik ve fiziksel bir bağ işlevi görür. Aynı zamanda savaşı yaşayan askerlere kendi duygularını yansıtmak için bir çıkış noktasıdır. Mektuplar, Kore Savaşı durumunu Türkiye’ye rapor eden bir araç işlevi de görerek savaşa katılan askerlerin bakışı açısından Kore ile Kore Savaşı değerlendirilebileceği için önem arz eder. Mektuba yeni bir işlev eklenerek savaş lirik edebiyatı kayıt edebiyatı işlevi de görür ve kısmen propaganda edebiyatı olarak da bir amaç edindiği göze çarpar. Burada önemli olan medyanın rolüdür. Kore Savaşı döneminde Türk gazeteleri ellerinden geldiğince Kore haberlerini yazmış, Kore Savaşı ile Türk halkının duyusal ve fiziksel yönden yakınlaşması konusunda büyük katkılar sağlamıştır. Savaş için alenen propaganda ve acıtasyon değil, Kore haberlerini ana vatandaki ailelere ileten mektup üslubundaki edebiyat eserleri gerçek durumun temelinde yazıldığı için realist unsurlar çok belirgindir ve Kore ile Türkiye’yi psikolojik olarak bağlayan dolaylı bir Kore seferberlik edebiyatı görevi de görmüştür.

Son olarak Kore lirik edebiyatını oluşturan aşk teması içinde ana vatanda sevgilisini bırakıp gelen askerlerin aşk hikayesinin dışında önemli bir konu olarak karşımıza çıkan, savaş esnasında yaban ellerde de yabancı kadınlarla yaşanan aşk hikayeleridir. Bu durumda Türk askerlerinin aşk olduğu kadın sınıfı Japon hemşire ya da geyşalardır. O dönemde Japon ittifak kuvvetlerinin tatil için gittikleri bir yerdi ve yaralanan askerler  tedavi için Japonya’ya götürülürdü.  Bu sebeple sadece  Kore değil Japon kültürü de onların mektupları vasıtasıyla Türkiye’ye tanıtılırdı. Bu mektuplarda, Türk askerleri için Japon kadınları doğu kültürünün sembolü olarak ortaya çıkmaktaydı.  Savaş dönemi arka planında Türk askerleri ile Japon kadınlarının aşkı, Türklerin ilgi çekici Japon kadınlarına karşı beğenisi ve tekrar savaş alanına dönmek zorunluluğu ya da ana vatanına dönmek zorunluluğuna dair  acılar vs. ile doluydu. Türk askeri/Japon kadını ilişkisi, erkek/kadın, güçlü/zayıf, koruyucu kişi/korunan kişi, emir/itaatin ikiye bölünmüş çerçevesinden çıkamayıp mistisizmle öne çıkan doğu, Japon kadınlarının imajıyla ortaya çıkan oryantalizm çerçevesinde resmedilmektedir.

Bunun gibi savaşa katılan askerlerin direk tecrübelerinin arka planında yazılan savaş lirik edebiyatı, askerlerin bakış açısı ile farkındalığı çerçevesinde Kore Savaşı’nın tekrar canlandırılması konusunda onların savaş deneyimleri ve farkındalığının ayrıca Kore ile doğu imajının gözlemlenip değerlendirilebilinecek değerli eserlerdir. [20]

3.3.Aydınların sessizliği ve çok geç ortaya çıkan savaş karşıtlığı bilinci

Türkiye’de varolan Kore Savaşı edebiyatının en ilginç yönü, savaş döneminde savaş edebiyatı yazılırken savaş karşıtı edebiyat eserlerinin görünmüyor olmasıdır. Türkiye’den asker gönderilmişti fakat yazarların savaş karşıtlığı bilincinin eserlere yansıtılması çok eskiye dayanmamaktadır. Sadece savaş döneminde yazılan eserleri incelediğimizde belki de sanki halkın tamamının asker göndermeyi destekliyor olduğu düşünülebilir. Ancak bu, o dönemdeki Türkiye’nin sosyal durumunu göz önünde bulundurmadan acele verilmiş bir yargı olabilir. Savaş başladıktan hemen sonra ve savaş esnasında Kore Savaş edebiyatını aktif olarak yazan kesimin amatör yazarlar olduğuna bakıldığında bile mevcut yazarların Kore Savaşı hakkında neden ağızlarını açmadıklarını tahmin edebiliriz. Bunun sebebi aktif bir biçimde asker göndermeye ve Kore Savaşı’na karşıt olmak yazarların yaşam hakkından mahrumiyetine sebep olabileceği içindi.

Amatör yazarlar tarafından savaş seferberlik edebiyatının yoğun bir şekilde yazıldığı dönemde  mevcut yazarlar sessizliklerini korumaktaydı. Yazarların sessizliklerini bozmaya başlamaları Kore Savaşı’nın  bitiminden yıllar sonra, 1980’li yıllarda olmuştu. Fiziksel ve duygusal olarak savaşa katılımın gerçekleştiği bir dönemde yazarlar hep bir ağızdan sessizliklerini korumuşlar, bu da bir ‘sessizlik protestosu’ olarak görülmüştü. Menderes yönetimi ve askeri gücü geri çekildikten ve sivil cumhurbaşkanı Özal göreve geldikten sonra bu yazarlar dikkatli  bir şekilde yazılarında Kore Savaşı’na asker gönderme konusunu ele almaya başladılar. Kore Savaşı ve Türk askerinin gönderilmesi konusunda yeniden değerlendirilmeler başlamış oldu.

Buz gibi soğuk sessizlikten uyanarak zor olsa da keskin kalemini eline alan şair, Türk sosyalist şair, Nazım Hikmet’ti. Koşulsuz olarak çoğu şiirin savaş seferberliği amacıyla yazılması ile kıyaslanacak olursa Nazım Hikmet hem Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker göndermesini ele almaya cesaret etmiş hem de Menderes yönetimine şiddetle saldırmıştır. ‘Gerileyen Türkiye yahut Adnan Menderes’e Öğütler’ adlı şiirde yazarın saldırganlığı hem Amerika’nın muhbiri olma hem de kendi ülkesinin gençlerini kurban eden hükümet hakkındaki eleştirilerle desteklenmektedir. Nazım Hikmet, sonuç olarak sistem karşıtı hareket ile yurtdışına sürgün edilmiş, eski Sovyetler Birliği vatandaşlığına geçmiştir. 1987 yılında ‘Nazım Hikmet’in Şiir Antolojisi’nin yayımlanmasından sonra Kore Savaşı’nın farklı yönlerini tekrar ele alan savaş karşıtı şiirler Türk edebiyat dünyasında tanınmaya başlandı. Aşağıdakiler Nazım Hikmet’in şiir derlemesinde yazdığı şiirlerden ikisidir.

Kore Türküsü

ankara'da yedim taze meyvayı
boşa çiğnemişim yalan dünyayı
ankara'da yakın benim künyeyi

anama söyleyin anam ağlasın
gelin hatice'm kara bağlasın

ankara'dan çıktım başım selamet
kunuri önünde koptu kıyamet
gelin hatice'm de kime emanet

anama söyleyin anam ağlasın
anamdan gayrısı yalan ağlasın


tirene bindim de tiren sallandı
zalim doktor hastaneye almadı
iy'olursun dedi geri yolladı

anama söyleyin anam ağlasın
babamın oğlu var beni n'eylesin

ankara'ynan şu kore'nin arası
arasına boz dumanlar durası
öldürür bu yara yoktur çaresi

anama söyleyin anam ağlasın
babamın oğlu var o da ağlasın

kore'nin etrafı çepçevre meşe
kurdunu kuşunu doyurduk leşe
hüngür hüngür ağlasın gelin hatçe

anama söyleyin anam ağlasın
ak duvaklı gelin kara bağlasın

mezarımı derin kazın bol olsun
etrafı da lale sümbül gül olsun
ben ölürsem hatice'mi el alsın

anama söyleyin anam ağlasın
ağlasın da yüreğini dağlasın.

 

DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki gözünüzle bakarsınız,

iki kurnaz, iki hayın ve zeytini yağlı iki gözünüzle bakarsınız kürsüden

Meclis'e kibirli kibirli    ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize.

Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

İki elinizle okşarsınız, iki tombul, iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadlı saçlarınızı,

Dövizlerinizi ve memelerini metreslerinizin.

İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,

İki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,

İki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in ve bütün kaygınız

İki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır.

Benim gözlerimin ikisi de yok.

Benim ellerimin ikisi de yok.

Benim bacaklarımın ikisi de yok.

Ben yokum.

Beni, üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey.

Elleriniz itti beni ölüme,

Vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.

Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan

Ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için

Kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip.

Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,

Ölüler otomobilden hızlı gider,

Kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarımla peşinizdeyim.

Diyetimi istiyorum Adnan Bey,

Göze göz,  ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da.

(Dürüst bir yedek subayın Kore’den Menderes’e gönderdiği yazısı: tazminat)

Nazım Hikmet, ilk başta gönderilen askerleri ‘paralı asker’ olarak adlandırmış, dönemin Menderes yönetimini kendi vatanının genç askerlerini satarak yabancı paralar kazanan diktatör hükümet olarak lanetlemişti. Nazım Hikmet’in asker gönderme hakkındaki eleştirisi ve karşıtlığı savaş karşıtı eserler arasında en katı yere sahipti. Nazım Hikmet’in savaş karşıtlığı solcu aydınların haricindeki, halkın çoğunluğuna ulaşması için çok net ideolojik sınırlar taşımaktaydı. Sosyalist bir rota izleyen Nazım Hikmet’in savaş karşıtlığı bilinci çoktan liberal rotada sabitlenmiş, antikomünist  ideolojiye  sahip Türkler için ulaşılması kolay olmayan bir perspektifteydi.

Nazım Hikmet’in daha sonraları yazdığı savaş karşıtı şiirlerde ideolojik eleştirinin aksine ‘savaş’ın kendisine karşı olmaya odaklanır, saygılı yaşam ilkesini ve barışı hedef edinen hümanizm temelinde savaş karşıtı bilinç baskın olarak ortaya çıkar.

Roman türüne bakıldığında yazarın ciddi savaş karşıtı bilincinin yer aldığı eser olarak Attila İlhan’ın ‘Yaraya Tuz Basmak’ adlı romanını örnek olarak verebiliriz. Kore Savaşı’na asker göndermeyi büyük ölçüde eleştiren bu romanda yazar, o dönemki savaşın durumunu anlatmış, Türkiye’de hızla ilerleyen siyasi bölünme ve hükümetin sorumsuzluğuna  dikkat çekmiştir. ‘Hükümetin savaşa katılma kararı ve güvenlik denen milli menfaat için kurban olmaktan başka çaresi olmayan bir bireyin yaşamının tazminatını kim alabilir’ sorusunu öne sürerek savaşın zalimliğine dikkat çekmektedir. Savaş sonrası etkilerden kurtulamamış, toplumdan dışlanarak yaşaması mümkün olmayan, yabancılaşmış savaşa katılan askerlerin sonraki yaşamlarını takip ederek asker göndermenin hataları konusunda eleştirilerde bulunmuştur. Gerçekten de Türk hükümetinin seçimi bu mu olmalıydı diye sorgulamıştır. Türkiye’nin menfaatleri için asker gönderilmişti fakat sonuç olarak hayatları mahvedilen askerlerin yaşamını açığa vurmasıyla ülke menfaati denen gerekçe ile tamamen mahvolmuş bir bireyin yaşamının kimin olduğu sorusunu sormaktadır. Devletin kimin için vardır sorusu devlet ve halk ie ilgili olumsuzluğa kadar varmaktaydı. Yazarın insanın varlık bilinci ve hayata saygı duyan hümanizm düşüncesi devletçiliğin ötesinde savaş bilincini herşeyden daha değerli olduğunu savunan davranışla bütünleşir.

Devletçiliğin ötesindeki  savaş bilinci tiyatro eseri olan ‘Pirinçler Yeşerecek (1969)’ adlı eserde de iyi anlatılmaktadır. Türkiye’de antropoloji profesörü olan  Sedat Veyis Örnek, kendi gençlik yılları olan Kore Savaşı’na katılım tecrübelerini tiyatro oyunu olarak eser haline getirmiştir. ‘Pirinçler Yeşerecek’, adlı oyun 1969-70 yıllarında Ankara tiyatrosunda birkaç kez sahnelenen tek perdelik bir oyundur.  Sedat Veyis Örnek, o kadar çok insanın ülke ideolojisi ve sistemi koruma gerekçisi ile ölüme gitmekten başka çaresinin olmadığını eleştirmektedir. Özellikle Kore’nin temiz kadınlarının fahişeliğe itildiği hayatlarını tasvir etmektedir. Yazar, ‘savaş siyasetin gelişmiş bir stratejisidir. Savaş, önemli amaçları yerine getirmek için önemli bir yoldur. Aynı zamanda maceraperestlik, gözüpeklik ve pervasızlık gibi talepleri olan savaşın ruhu insan bilincine en yakın konudur.’ şeklinde ifade edilen[21] savaş ideolojisinin azınlıktaki egemen kesimin safsatasından öteye gitmediğini iddia etmektedir.

Savaş kelimesi, strateji ve taktikler ile güçlü devletlerin oyununun azınlık ve zayıf olanlar, özellikle kadınlar için büyük bir tahrip gücüne sahip olduğu konusuna da değinmektedir. Birleşmiş millet askerleri ile kadın satarak para kazanan, kadınları taciz eden Koreli erkekler aracılığıyla erkeklerin savaş dönemi suçlusu olduğunu vurgulamaktadır. Ülkenin güvenliği ve sisteminin, ülke menfaatlerinin güvence altına alınabileceği bir taktik olduğu için savaş kesinlikle gerekli ise ‘kadınlar için devlet nedir?’ sorusu sorulabilir. Yazar, buna karşılık olarak ‘Kadınlar için devlet yoktur’ gibi boş bir cevap almıştır. Devletin olmadığı savaşta erkeğin kadınlar için savaş suçlusu olduğunu söyleyen, savaş döneminin gücünün dinamik ilişkilerine odaklanan yazar, savaş karşıtı bilinci cinsiyet ayrımı tartışmasıyla başlatır.

Nazım Hikmet,  Attila İlhan ve Sedat Veyis Örnek gibi yazarların savaş karşıtı eserlerinde  görüldüğü gibi savaş döneminde yazılan edebiyat  (War Time) ile savaş sonrası edebiyat(Post War Literature) arasında büyük fark olduğu görülebilir. Asker göndermeyi destekleme ve savaşa katılma konusunda propaganda ve ajitasyon yapma niyetinde olan savaş seferberlik edebiyatından farklı olarak şiir, roman, tiyatro oyunu gibi bütün türler, mevcut yazarlar tarafından yazılarak  savaşın içinde varolan insan hakkında iç gözlem yaptığı için onların edebi değere ve mükemmeliyete sahip olduğunu görebiliriz. Üzücü bir nokta varsa o da Sedat Veyis Örnek’in tiyatro oyununun 1969 yılında sahnelenmiş,  kalan diğer eserlerin ise 1980’li yılların sonrasında mevcut yazarların savaş hakkında tekrar değerlendirmeye başlamasının son dönemlerde olması konusudur. Savaş döneminde savaşa karşı çıkıldığı taktirde varlığın ve yaşamın tehdit altına alınacağının göz önünde bulundurulması gereken sistemin katılığının savaş karşıtı edebiyatın ortaya çıkması ve savaşa asker gönderme konusunun yeniden değerlendirilmesi ile birlikte yok olduğu gerçeği memnuniyet vericidir.

                        4. Sonuç

Bu yazıda Türk hükümetinin Kore Savaşı’na asker göndermeye karar vermesi ve bunun gerçekleşmesiyle Türkiye’de meydana gelen dalga ve bunun aracılığıyla oluşan Kore Savaşı Edebiyatı incelenmiştir. Türkiye’nin asker göndermesiyle Kore Savaşı’na aktif olarak müdahale etmesinin ve katılımının desteklenmesini talep eden güçler, savaş propagandası yapıp savaşta yer almayı savunan savaş seferberlik edebiyatının doğmasını sağlamıştır. Buna karşın ister sebepten olsun ister hümanistik insan sevgisinden kaynaklansın asker gönderme konusuna karşı çıkan yazarlar tarafından savaş karşıtı edebiyat yazılmıştır. Ayrıca savaşa katılan askerlerin savaş tecrübeleri veya memleket özlemleri, yahut  geride bırakılan ailenin duygusal yönünü türteleyen savaş lirik edebiyatı oluşmuştur.  Savaş lirik edebiyatının, savaşa katılan askerleri teselli ve teşvik etme amacı ile yazıldığı ve dolaylı yoldan propaganda ve ajitasyon bağlamında kavranabileceği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de var olan Kore Savaşı edebiyatı, savaş seferberliği edebiyatı ve savaş karşıtı edebiyatı ile iki başlık altında incelenebilir.

Türklerin Kore Savaşı’na katılmasını onların oluşturduğu Kore Savaşı edebiyatı aracılığı ile çözümlemek, karşılaştırmalı edebiyat açısından  Kore Savaş edebiyatının durumunu gözden geçiren bir çalışmadır. Aynı zamanda  Kore Savaşı’nın uluslar arası savaş olması sebebiyle savaşa katılan askerlerin oluşturduğu ‘Kore Savaşı edebiyatı’  ‘Kore Savaşı ve dünya edebiyatı’ tartışmalarını mümkün kılmaktadır. Ancak her şeyden ziyade Türklerin Kore Savaşı hakkındaki iki ayrı yaklaşım ve fikir ayrılığı ‘Türkler için Kore Savaşı ne idi?’ sorusu ile birlikte halen bölünmüş olarak yaşamakta olan Koreliler açısından çok anlamlıdır diyebiliriz. Bu, sanki günümüzde Kore'den Irak Savaşı’na asker gönderme konusuna dair  gerekçe ve teorisi ile ülke menfaatleri bağlamında kamuoyunun fikir ayrılığını göstermesinden pek de farklı değildir. Yeni tarz sömürge ülkesi ile 3. Dünya ülkesi arasındaki sınırın net olduğu Kore’nin rota tesbiti için de büyük önem arz etmektedir.

Öncelikle savaş edebiyatı hakkında yaklaşım ve çözümlemeyi farklı açıdan harekete geçirmek gereklidir. Savaş, strateji ve taktiğin ülkenin devamlılığını sağladığı düşüncesiyle bir siyaset yönetimi olarak anlaşıldığında uluslar arası toplumda gruplara ayrılma kesintisiz devam edecektir. Devlet, ülke menfaatleri ve güvenliği için hem savaşa göz yummak zorunda kalacak hem de zamanı gelince asker de göndermek zorunda kalacaktır. İşte o zaman ulusal desteği güvence altına alabilmek için ideolojik düşünceye sahip edebiyat  da suç ortağı işlevi görecektir.

Ancak asker göndermeye şiddetle karşı olan savaş karşıtı edebiyatın anlayışı, savaş ve asker gönderme tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmaktadır. Özellikle batı ve batı dışı muhalefet yapısında yeni tarz sömürge döneminde yaşamakta olan 3. Dünya ülkeleri için savaşı güçlendiren siyasi kuvvetlere hakim olan Amerika emperyalizmine karşı koyabilmek için bir çare olan sömürgeciliği kabul etmek hala geçerlidir,  halk ve ülke ideolojisini bir taktik olarak kullanmanın etkili olduğu görüşü ikna edici olmaktadır. Ancak halk ve devlet gerekçe olarak gösterildiğinde savaş, insanlık tarihinden yok olmayacaktır. Savaşı engelleyecek herhangi bir donanım ve ideolojinin bulunamayacağı görülmektedir. Çünkü sadece devlet ve milliyetçiliğin ötesinde bir  yaklaşımın savaşın sonlanmasını mümkün kılacaktır.

Asker göndermenin sonucunda oluşan savaş edebiyatını inceleyerek devletçilik ve milliyetçilik gerekçesi ile sesini çıkaramayan  savaş karşıtı yazarların ızdırabı ve savaşa karşı olma konusundaki ısrarı ile onların barışçıl olduklarını görmek asker gönderme ile bir taraf olarak savaşa katılma gerekçesi bir uyarı mahiyetindedir. Özellikle Kore Savaşı’na katılmış bir ülke olan Türkiye’nin Kore Savaşı edebiyatı, savaşta bir taraf olduğu için Kore Savaş edebiyatının oluşumunu oluşturan kimliği ile önemli bir yere sahiptir, bu yüzden onların savaş  bilinci ve tecrübeleri görmezden gelinemez. Türkiye’de varolan Kore Savaşı edebiyatı, edebi  değere sahip bir savaş edebiyatı olduğu için onu incelerken karşılaştırmalı edebiyat ve tarihi kaynaklardan yararlanmak gerektiğini vurgulamak isterim.

DİPNOTLAR

[1] 1.Dünya Savaşı’na kadar Ortadoğu bölgesi Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı. Fakat 1. Dünya Savaşı’nda tamamen yenilen Türkiye, İslam kültürü bölgesinden ayrılıp tekil bir rota izlemeye başladı. Cumhuriyet ülkesi olarak yola çıkan  Türkiye’nin, orta çağın görkemli onurunu bir çırpıda  Avrupa’ya kaptırmış olmasının sebebini Avrupa’nın bilim teknik ve gelişmiş uygarlığını benimseyememiş olmasında arayabiliriz. Bu nedenle ilk cumhurbaşkanı olan Kemal Paşa güçlü batılılaşma ve laikleşme politikasını uygulamıştır ve  buna bağlı olarak  İslamiyet artık kapatılması gereken geçmişten bir hazine olarak geride kalmıştır. Kenan Akuz, Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (İnkılap Yayınevi), s.28-31.

İlk cumhurbaşkanının çağdaşlaşma politikası ve laikleşmeyi temel alan cumhuriyetin çıkış ideolojisi günümüzde de Türkiye’nin temel politika ve diplomatik ilişkilere karar verme konusunda önemli rol oynamaktadır. Öte yandan çoğu Ortadoğu İslam ülkelerinde orta çağ İslam kültürünün mükemmelliği ve refahına rağmen batının sömürgesi haline gelmesi İslam’ın temel prensiplerini uygulamadığından kaynaklandığı yönünde düşünceler çıkmıştır.  Sonuç olarak, “İslami Kalkınma Hareketi” ortaya çıkmış, bozulmuş batılılaşma ve İslamın laikliğe karşı olan dini gücü meydana gelmiştir. Bu da “Vahhabi Hareketi”dir. Suudi Arabistan’ın kuruluş felsefesi olan Vahhabizm aşırı islamlaşma konusunda ısrar ederek Kur’an’ın şeriat kuralları ile  geride kalan  İslam dünyasının canlanmasını  sağlandı. Lee HiSu, “Dünya Kültürü’nü Anlama ve İslam Hakkındaki Yeni Farkındalıklar”, ‘Uluslararası Anlam Eğitimi’, Cilt:3 (2000).

[2] ROK Ministery of Defense, The History of the UN Forces in the Korean War, vol. 1-4. 1972-77.

[3] Türkiye’de Kore Savaş Edebiyatı hakkında eser tanıtımı ve analizi yapan, Türk Edebiyatı’nda Kore Savaşı adlı eser basım aşamasındadır. Bu kitap, abartısız, Kore Savaşı’nı konu edinen tüm eserlerin bir derlemesini görebileceğimiz, şiir, roman, drama ve anı gibi türlerini analiz etmiştir.

[4] Savaş edebiyatı, 1.Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da parlak edebiyat döneminde Metzler’in ‘edebiyat kelimeleri sözlüğü’ aracılığıyla insanlığın sorunlarını araştıran edebiyat olarak tanımlanmıştır. Metzler Literaiur Lerikon, Kniegsdiehtung OseYong, ‘Kore Savaşı Edebiyat Araştırmaları’, ‘İnsani Bilimle Koleksiyonu’, 28.basım, s.4-7.yeniden kullanım.

[5] Toker Metin, Demokrasimizin İsmet Paşa Yılları, Bilge Yayınları, 1990, s.50.

[6] “Kararımız isabetli mi, değil mi?”, Cumhuriyet, 28. VII. 1950.

[7] O dönemde Ortadoğu bölgesinin uluslar arası açıdan sahip olduğu siyasi önem şu şekildeydi. 1) Eski Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da bir tabya inşaa ederek tüm dünyanın gücünü dengede tutması yönünden köklü bir değişime liderlik etmiş olacak, 2) Eski Sovyetler Birliği’nin petrollere hakimiyeti ile özgür dünya ekonomisi çöküşe uğrayacak, 3) islam dünyasında komünizm zaferinden sonra Asya, Afrika ve Avrupa’ya da küresel olarak yayılması anlamına gelmekteydi. SoCeMan, ‘Kore Savaşı’nın başlamasının Ortadoğu üzerindeki etkisi’, “Uluslar arası sorun” 1979,6., kaynakça.

[8] Savaş sonrasında İngiltere’nin çekilmesiyle gücünü yitirmiş, küçük ya da büyük yenilgilerin telafisinin olmadığı Ortadoğu bölgesinde yenilgilerin üstesinden gelebilecek stratejik bölge olarak Türkiye’ye dikkat çekilmekteydi. Bu yüzden 1951 yılının Ağustos ayında Ottowa 7. NATO kabine toplantısında Amerika NATO’nun güney doğu bölgesindeki stratejik zayıflığı düzeltmek ve Doğu Akdeniz ile Ortadoğu bölgesinde yenilginin üstesinden gelebilecek yol olarak Yunanistan ve Türkiye’nin NATO üyeliğini resmi olarak gerçekleştirdi. Sonuç olarak bu iki ülke 15 Ekim’de NATO üyeliği anlaşmasını imzaladı. SoCeMan, az önceki kaynak, s.15.

[9] Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker göndermesi 18 Temmuz 1950 yılında dönemin cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ın Yalova’daki konutunda geçici bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıya başbakan Adnan Menderes, başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu, dışişleri bakanı Köprülü, milli savunma bakanı Refik İnce, genelkurmay başkanı Nuri Yamut katılmıştır. Daha sonra 25 Temmuz akşamında Ankara’da düzenlenen acil bakanlar kurulu toplantısında Kore Savaşı’na asker gönderme sorunu muharip birlikler olan kara kuvvetlerinin asker göndermesine karar verilmesiyle sona ermiş, meclis oylaması da yapılarak verilen karar gün içerisinde Birleşmiş Milletler’e bildirilmiştir.

[10] Mim Kemal Öke, Ibid, s.70.

[11] İlahiyat Kültür Telifler Basım ve Yayım Kurumu, Kore Savunmasına Katılmamızda Dini ve Siyasi Zaruret, İstanbul, 1950, s.13-14.

[12] Sadece savaşı konu edinen geniş anlam ile savaş edebiyat ve hümanizmi araştıran yönü ile dar anlamda savaşedebiyatı olarak ayırabiliriz. Bu ayrım kategorilere ayrıldığında şu şekildedir: 1) dar anlamlı savaş edebiyatı- savaş karşıtı edebiyat, hümanizmi des

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)