Son Dakika



Aşikar; düzen değişti. 90 yıllık Cumhuriyet, bir türban kavgasına yenik düştü. Elbette türbandan ibaret değil, türban bir sembol.

1980’den sonra dinci akımların türbanı bayrak yapıp “mağduriyet”e başkaldırmalarına, özgürlük, insan hakları, sivilleşme adına toplumun aydınlanmacı güçleri de arka çıktı. Özgürlüğün, insan haklarının, sivilliğin her yerde amansız düşmanlarının maskelerine aldanıp –bile isteye davrananlar hariç- ittifak yapıldı. Dinci siyasetlerin ajitatif zulüm, baskı, ayrımcılık edebiyatı pek çok çevreden destek gördü. Böylece cumhuriyetin vesayetçi, tek-tipçi, militarist ve jakobenist elitlerine büyük bir darbe vurulmuş oluyordu. Cumhuriyetin sicilindeki kimi lekeler, cumhuriyetçilerin kendini inkarına yem yapıldı.

 CUMHURİYET

Cumhuriyet, kendi kuyusunu kendi kazdı; cumhuriyetçi evlatlarını yedikçe ayakta kalacağını sandı. Cumhuriyet, ne kadar sermayenin kucağına oturduysa, ne kadar emperyalist devletlerle kol kola girdiyse o kadar halkçı-bağımsızlıkçı-aydınlanmacı değerlerinden uzaklaştı; emeğe saldırdı, ilerici- solcu kuvvetleri ezdi; dinçi- ırkçı odakları besledi, koruyup kolladı. Cumhuriyet’in neresi halkçı idi, neresi aydınlanmacı idi, neresi bağımsızlıkçı idi diye soranlar çıkabilir. Onlar için şu kadarını söyleyelim: Kuruluşunda işgale karşı, hanedan saltanatına/mutlakiyete karşı ve de şeriata/teokrasiye karşı şekillenen bir rejim, kaçınılmaz olarak pozitif değerlere yaslanacaktı. Kuzeyinde patlak veren Ekim Devriminin ant-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist zaferinden etkilenecekti. T.C., sosyalizmin çekim alanının kıyısında vücut bulmuştu.

SINIFSAL GELİŞME

Sınıfsal gelişmenin/sanayileşmenin yetersiz ve zayıf olduğu; savaşın ve kapitülasyonların pençesinde kıvranan ve imparatorluk topraklarında ayrılıkçı kuvvetlerin taarruzuna maruz kalan koşullarda, toplumsal dönüşümün neden tepeden olduğu, öncülüğün neden asker-sivil aydın zümre tarafından yapıldığı sorusu ancak zihinsel egzersiz bakımından bir değer taşır. Türkiye modernleşmesine, ulus devletler çağının ruhunu özümsemiş ve de burjuvazinin fiziki varlığını aşan sınıfsal öngörüye sahip ihtilalci kadrolar damgasını vurmuştur.

YENİ REJİM

2012’nin 29 Ekimine gelindiğinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından bir “Yeni Rejim” kurdukları ilan edildi. 10 yılda ordudan girdiler, yargıdan eğitimden çıktılar. Bu süreçte en çok ve en başta ordu günah keçisi yapıldı. Sermayeden, sistemden, devletten soyutlanmış yel değirmenlerine hücum etmek gibi… Orduya her operasyonu alkışlamanın yurtseverlikle bağdaşır yanı yoktur. Ordunun bir kurucu ve kurtarıcı faktör olması, orduya koruyucu ve kollayıcı misyonlar yüklemiştir. Ta Tanzimat’tan beri ilerlemenin, aydınlanmanın, modernleşmenin ilk sancılarını hissetmek, taşımak durumunda ve konumunda kalması orduyu savunma gücü olmanın ötesinde önemli kılmıştır. Savaş süreçleri ve dış dünya ile ilişkiler, yenilenmeci basınç oluşturmuştur. Türkiye’de ordunun tarihimizden gelen özgünlüklerinin, ona fazla roller biçtiği doğrudur, hatta bu rolü istismar eden eğilimlerle de karşılaşılmış; ilerici hareketler faşist girişimlerle durdurulmuş; NATO karargahının çıkarlarına / buyruklarına boyun eğilmiş; bir iç savaş aygıtı türünden görev yapmıştır. Bunların yanı sıra ordu, sistem bağlamında sorgulanması gereken bir olgudur.

Ordu parantezini burada kapatıp, verili rejime ilişkin söylemek istediğime geliyorum.

SESLENİŞ

Bu rejime siyaset bilimi açısından çeşitli kavramlaştırmalarla yaklaşılabilir. Nitekim, çoğu isabetli denemeler yapılmaktadır. Ancak “Türkiye Cumhuriyeti” nitelemesinin artık bir sahiciliği kalmamıştır. Yeni Rejimi Despotizm+Dinsellik+Taşeronluk tanımlamaktadır. Taşeronluğu, iç dinamiğin ağırlığını tamamen yitirmesi anlamında değil emperyalist planlamaya müdahil olunması anlamında; dinselliği, mukaddesatçılığın rehber kabul edilmesi; despotizmi ise, erkler ayrımının fiilen tek adamda birleştirilmesi anlamında vurguluyorum. Tek adamlık, sadece yeni-Osmanlılığa uygun bir figür değil, aynı zamanda küresel piyasalara eklemlenmiş yerel parçalanmışlığa teslimiyetin de zorunlu bir sonucudur. AKP’yi, yalnızca belli periyotlarda görev üstlenen bir hükümet partisi olarak değerlendirmek eksiktir; o, toplumsal yaşamı, bütünüyle devleti kendi meşrebine göre biçimlendirmeyi başarmış bir siyasi-ideolojik bloktur. Yeni bir anayasa ile taçlandırılması “eski rejim”in yıkılışı açısından son adım, “yeni rejim”in kuruluşu açısından siyasi-hukuki kimliğinin tescili olacaktır. AKP’nin hükümet etmesi bir gün son bulsa dahi –ki mutlaktır-, T.C.’nin başkalaşması devam edecektir. Tüm burjuva siyasetlerinin gelecek tasavvurunu tekelinde cisimleştirmiş, global sermayenin yapısal yönelimine entegre olmuş, islamizasyonu resmi ideoloji kılmış; kısaca, “AKP Düzeni” kurulmuştur.

AKP, solun, en azından ciddi bir kesim solun, özleyip de bir türlü başaramadığı “barışçıl geçiş”i sağlamış; T.C.’yi fethetmiştir. “Demokratik” yollardan iktidarı ele geçirmiş; Ortaçağ’a doğru bir rotaya girmiştir. 21. yüzyıl engizisyonu Silivri yargılamalarının, Diyanet fetvalarının, asalak tüccar ahlakının, yönetsel keyfiliğin ve de daha önemlisi parsellenmiş hakimiyet bölgelerinin varlığı ciddi göstergelerdir. Bu Bir. İkincisi, “barışçıl geçiş” yolunda birbirlerine düşmemeleri ve belki de solculuğun bir hayli yıprattığı, teşhir ettiği düzen “şans”ları olmuş; geçişi, biraz demagoji, biraz pragmatizm, biraz şovla cilalayarak nihai aşamaya getirmişlerdir. Eski’de yanlış, bozuk, kötü olan her şeye kökten itiraz ediyorlarmış gibi gözükerek kendilerine meşruiyet ve güç devşirmişlerdir. Aklıma alanı daraltarak kendi deneyimimden 70’li yıllardan kalma bir-iki örnek geldi. Zamanın memur mücadelesinin içinde iken; sosyal güvenlik kuruluşlarının birleştirilmesini, hastanelerde memur-işçi ayrımının kaldırılmasını, tam gün yasasının çıkartılmasını, yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesini savunuyorduk. Buralarda yaptıkları tam da kendi ifadeleri ile “ucube” ye benzedi. Amaç, TRT’yi özerkleştirmek, orduyu saydamlaştırmak, yargıyı bağımsızlaştırmak, Diyanet’i çoğulcu yapıya kavuşturmak, YÖK’ü kaldırmak, yönetimlerde halkı yetkili kılmak olmayınca, AKP’li kadroların hakimiyeti ele geçirmeleriyle sorun bitmiş sayıldı.

Köklü muhalefet ettiği rejimi yeniden inşa etme imkanına kavuşmayı sağlayacak tarihsel sıçramasını gerçekleştirmeye muktedir olamayan sol, deyim yerindeyse AKP’ye kolay yutulur bir lokma bırakmıştır. Yanlış anlaşılmasın: AKP’nin başarısı solun eseridir demiyorum, AKP solun başarısızlığından nemalanmıştır. Muallakta kalan iktidarı Eylülist sopanın yedeğinde ve gölgesinde devralmış, dönüp hamisinin dizginlerini ele geçirmiştir.

UMUT YOLU

Sol, bundan sonra ne yapmalıdır?

  1. Hayata Kürtler üzerinden ve Kürt muhalefetinin eteklerinden bakmaktan vazgeçmelidir.

Kürt siyaseti, kör şiddetin kurbanı olmuştur. Şiddet döngüsünü yücelten bir söylem geliştirmiş; zorba bir algı yaratmıştır. Etnisite temelli programı aşamamıştır. Devrimci geleneğimize yabancı bir yöntemi dil bellemiştir. Sol yargısız infazları, faili meçhulleri, köy boşaltmaları takiple kendini sınırladığı sürece halka güven vermekte zorlanacaktır. Şantiyesinde günlük geçimi için ter akıtan işçileri, sınıfında öğrencisine bir harf öğretmek için çırpınan öğretmenleri kaçırmaktan tutunda, izine giden silahsız askerleri katletmeye, Ankara’nın, İstanbul’un savunmasız sokaklarında koşuşturan sivil halkın üzerine bombalar atmaya kadar uzanan vahim pratikler, Kürt özgürlüğü uğruna sergilenmiştir. Devletin teröristliği, provokasyon vb. uygulamalar, bir devrimci tarza asla baskın çıkamaz. Aracın kirli olduğu yerde amacın ulviliği ne derece inandırıcı olabilir?

Kürt hareketi maalesef, bir dönem umutlandıran devrimci karakterinden uzaklaşmış, Demokrat Parti yıllarında legalite kazanan sağcı özü galebe çalmış, Türkiye’yi AKP eliyle dönüştürücü her kritik eşikte, tasarıda, kararda beraber olmuş; Cumhurbaşkanlığı referandumunda, Ergenekon tezgahında, yerel yönetimler düzenlemelerinde AKP’nin yanında yer almıştır. Bu coğrafyanın sosyolojisinin, kültürünün, tarihinin döne döne birliği dayatmasına karşın, yabancı güçlerle işbirliğini kardeşliğin önüne koymuş, stratejisini kana boğmuş, yobaz- aşiretçi yapıları ihya etmiş; taleplerindeki çelişki ve oynaklık, fırsatçı ve bağımlı yanını ortaya koymuştur. İşi, ABD emperyalizmini masaya davete kadar vardırması; emperyalist hedeflere, ağalık düzenine bir hücumuna rastlanmaması, Seyit Rızalardan özgürlük kahramanları icat etmesi acaba tesadüf müdür?

Türkiye’nin “ezilen ezen” ya da “sömüren sömürge” bir ülke olduğu biraz da bilimsel aklı zorlayarak kabul edilse bile, ayrı örgütlenmeye, ayrı mücadeleye cevaz veren sosyalist bir perspektif olamaz. Bilakis, ortak mücadele, birlikçi yapı, aşkın bir cumhuriyet vazgeçilmezdir.

  1. Aydınlanmanın ve emeğin değerlerini öne çıkarmalı, mücadelesini birbiriyle değil sistemle yapmalıdır. Sisteme gerçeklikten kopmadan seçenekler geliştirerek yüklenmeli, tarihin olumlu hamlelerini referans almaktan, aktörlerine, ulusal sembollerine saygıdan asla kaçınmamalıdır.

  2. Tarihle yüzleşme adına cumhuriyetten geriye düşmemeli; tarihsel ilerlemenin maddeci mantığından sapmamalı; hilafetin, feodalitenin (tarikat+aşiret hükümranlığı), bozgunculuğun hesaplaşmasına payanda olmamalıdır.

  3. Siyasi falcılığı bırakmalı, son tahlilde mezhepçi-etnik her soydan ve boydan yönelişlerin peşinden sürüklenmeyi terk etmeli, kompleksiz bir cesaretle Türkiye’nin iki asırdan bu yana sürüp gelen aydınlanmacı, modernist, kurtuluşçu birikimine/damarına sahip çıkmalı, sınıfsal eksenden ayrılmamalı, somut, güncel hedefler üzerinden birleşik organizasyonlara girmelidir. Sözgelimi; “Başkanlık sistemine geçit yok!” demek gibi… Zira, sosyalizm modelinin canlı örneğinin bulunmadığı, başka bir deyişle de büyük bir yıkıma uğradığı dünyada aşkın rejim tanımının kütleler nezdinde en etkin izah yolu –felsefi çabaları yadsımıyorum elbette- eylemli anlatımdır.

  4. Kürt hareketi ve ordu kıskacından kurtulmalı, yürüyüşünü tarihi ve enternasyonal referanslarına dayandırmalı; sorgulamalarını her siyasi-sosyal-ideolojik akımın konjonktürel ve nesnel pozisyonunu veri almayı ihmal etmeden, bağımsızlıkçı, sınıfçı, dünyevi niteliğinden ödün vermeden yapmalıdır.

Durmuş Tiryaki

Gerçekedebiyat.com  

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)