1958’den beri ülke siyasetiyle ilgili olarak zihnimden geçen doğru ve yanlışlar: 1991-2021
Son yıllarımızda da “yetmez ama evet” şaşkınları, sahte “barış süreci” şaşkınları, demokrasi şaşkınları, Gezi şaşkınları, Balyoz vs. komplo şakşakçıları (bunlar şaşkın değil hain), 15 Temmuz şaşkınları, rejim şaşkınları, cumhuriyetçi şaşkınlar, işte bin türlü şaşkınla uğraşarak günlerimizi geçiriyor...
Bu bölüm toplumcu yaklaşımlar için umutların tükendiği son 30 yılı kapsıyor. Boş yere o kadar çabaladıktan sonra artık umutlu olmak ancak bir sahtekarlık gösterisi olabilirdi. Belki bir kaç kişiyi aldatabilirdik ama kendimizi aldatamazdık. Zaten bunun kimseye yararı olmazdı. Söz konusu yıllarda en kızdığım şeylerden birisi, solcuların ikide bir çıkıp “birlik çağrısı” yapmalarıydı. Yahu neyin var da kimi çağırıyorsun. Siyaset, söyleyecek dişe dokunur bir şeyin varsa anlam taşır. Yüz yıl öncesinden aktarmayla siyaset mi yapılır? Sonuçta iki de bir toplanıp dağılmalarını üzüntüyle değil öfkeyle izledim, çünkü sadece hala düşünmeyi öğrenemediklerini değil, aynı zamanda dünyayı ve ülkeyi hiç izlemediklerini de gösteriyordu. Yanlışlarını sayısız kez anlattık elbet ama o da boşa gitti. Bir şey 40 yıldan uzun bir süre sadece geri gitmişse, artık eskiyi bırakıp başka yerden bakmak gerekir. Yakınlarım “solcularla hala niye uğraşıyorsun” diyor. Eee, bazen bir kişiyi kurtarmak için AFAD veya AKUT’tan yüzlerce kişi seferber oluyor. Burada kafası bozuk insanların binde birinin düşünme alışkanlığı kazanmasına biraz olsun yardımcı olursak, belki yararımız dokunur, gençlerin benzer hataları yapmasını biraz olsun engelleriz. İşte bundan ibaret. Yoksa ne siyasetle uğraşacak halimiz var, ne de bir başka yararımız olabilir. ..... 1992: Artık sadece akıllı solcularla sohbet ediyorum. Giderek kafayı yiyen güruhla hiçbir alakam kalmadı. Onlardan uzak olan Tanrı’ya yakındır. Şimdi hayat daha güzel. Bazen toplu halde izliyorum. Hiçbir coşkusu kalmamış, zoraki slogan atan birkaç cılız ses ve 1 Mayıslarda giderek kendilerini tecrit ediyorlar. Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlar. Yüzlerce farklı çalışma yapabilirler akıllarına bile gelmiyor, kafa iki-üç eski şeye takılıp kalmış. 1993: Batılıların pisliği artıyor, PKK’ya silah, para ve istihbarat veriyorlar ama NATO doktrinini aşamayan Türk ordusu da bunları temizleyemiyor fuzuli kayıp veriyoruz. Halbuki büyük bir gayrinizami savaş tecrübemiz var ama unutturulmuş. Tekrar kazanıncaya kadar yıllar geçecek. Savaş tarihi alanında çalışmam yararlı oluyor. 1994: Merkez sağ yönetimler giderek çıkmaza giriyor. Bu iş nereye gider bilemiyorum. İhanet içerisindeki sol artık tam olarak işbirlikçi. Emperyalizme karşı olanlara saldıracak kadar adileştiler. Eskilerden bazı sevdiğim kişilerle sohbete başlıyorum, “emperyalizm de neymiş, öyle bir şey mi varmış” diyorlar. Kavga etsen de akıllanmazlar. Demek bozgun insanları bu kadar alçaltıyormuş. 1995: Geleneksel solun ülkemizin geleceğinde yeri olamayacağına göre, ne yapılmalı, bağımsızlık, hukuk ve laiklikten yana olan tüm kesimlere hitap eden bir hareket ancak çok uzak bir gelecekte mümkün olabilir (nitekim aradan geçen 25 yılda hiçbir şey olmadı, hala da ufukta bir şey yok). 1996: İki de bir demokrasi diyenler, demokrasiyi kutsallaştıranlar batılı ülkelerin ajanları veya onlara kapılan kafasızlar. Demokrasiyi fetişleştirenlerden uzak duracaksın. Kaldı ki, Türkiye gibi bir ülkede istenilen şekilde bir demokrasi iç ve dış tehditler nedeniyle asla mümkün değildir, bunu hazmedemeyen büyük bir kitle var. Demokrasiyi, başkalarını ve elbette hukuku ezme fırsatı olarak görüyorlar. Herkesin demokrasisi kendi kültürüne özgü olmak zorunda. Belli bir demokrasiyi dayatmak bir nevi soğuk savaştır. 1997: İnsanlar adalet değil yağmadan en büyük kırıntıları kapma peşinde olduğu sürece işlerin düzelmesi olası değil. Sözde ilerici geçinenlerin çoğu bile belediyelerden, vakıflardan avanta peşinde. 1998: Geleneksel sağ önlenemeyen bir çöküş içerisinde. Bakalım yeni sağ nasıl olacak? Eskiler tel tel dağılıyorlar. 1999: Önümüzdeki yıl, biraz sembolik de olsa, iklim felaketinden geri dönüş için son nokta. Elbette bu önü ve arkası olan bir zaman aralığı ancak geri dönüş olmayacağını, insanlığın felakete doğru koşmaya devam edeceğinden en ufak bir kuşkumuz yok. (Tek yanıldığım nokta iklim felaketlerinin 2025-2030 yıllarında yoğunlaşmasını beklerken, bunların 2015’ten itibaren yoğunlaşması oldu. İşte gene iyimserlik yanılgısı. Bugün 2021’de, bırakın geri dönüşü, felakete koşuşun hızlanması bile yavaşlatılamıyor.) 2000: Dünya milenium krizine girdi. 1000 yıl önce de kilise çevresinde garip beklentiler olmuş. O dönemde zaten kilise dışında kimse tarihin farkında değildi herhalde. 2001: Solcular uzaktan da olsa beni üzmeye devam ediyor. Artık inanıyorum ki, dünyanın hepsi solcu olsa, gene de Türkiye’de sol gelişemez, bir adım bile atamaz çünkü kafalar geri dönülemeyecek şekilde kutulara sokulmuş. Düşünür gibi yapıyorlar ama düşünemiyorlar. Gıdım gıdım açmak için 25 yıl boşuna uğraşmışız. Emperyalistler onların kafalarını teslim aldı ve biz yenildik. 2002: AKP’nin iktidarı daha önceki bütün politikacıların günahlarıdır. Solun bir kısmının onları demokrasi adına desteklemesi ise akıl alacak şey değil. 2003: Herkes kriz bekliyor ama pekala yönetiyorlar. CHP sahte muhalefet yapıyor. 2004: Kaynakların yönü değiştiği için eski cumhuriyetçiler, laiklikten uzaklaşmanın verdiği endişeyle birlikte kaynaşıyorlar ama hiçbir şey yapacakları yok. Boş boş konuşup küfrediyorlar. Bu şekilde muhalefet başarılı olamaz. 2005: AKP AB’ye girilemeyeceğini anladı ama bizim liboşlar hala Avrupa’dan medet umuyor. Sözde STK’lara, ajanslara, vakıflara gelen paralara ruhlarını satan solculara alçak bile diyemiyorum, çünkü alçağın bile bir yüksekliği var. Herhalde çukur demeli. 2006: Muhalefet olmayan bir ülkede yapacağımız tek şey, ihanet çemberine karşı durmak. İşbirlikçi liberalleri, terör kuyrukçularını teşhir etmek. Bunda epey başarılı olundu ve söz konusu pislikler iyice azgınlaşmışken, giderek tecrit olmaya başladı. 2007: Bu yıllarda sahte barış sürecine karşı çıktık ve bunun sadece teröristlere yarayacağını ifade ettik. Bu taktik hala bir ölçüde devam ediyor. Sahada teröristlere göz açtırılmıyor ama sivil uzantıları hala meşru sayılıyor. Bu durum bizi derinden yaralıyor. 2008: Eski analizlerin hepsi çöpe diyoruz ama kendimize bakalım. Biz de 1970’lerde yavaş yavaş uyanmadık mı? Herkesin bir anda uyanması olanaksız olduğu gibi, uyansa ne yapacak? Toplum yeni önerileri kabul etmeye hazır olmadığı gibi, zaten ortada yeni bir öneri de yok. 2009: AKP ordudan gelecek yeni bir darbeden korkuyor çünkü batı dünyasıyla ilişkileri giderek geriliyor. Batı dünyası ise orduda kalan son Kemalistlerin tasfiyesi için solcusundan sağcısına kadar Türkiye’deki tüm gafilleriyle işbirliği yapıyor. 2010: Çeşitli küçük komplolar ile Cumhuriyetçi sivil ve asker kesimlerin tepkisi sınandı ve işbirlikçi basının da bastırmasıyla tepkiler önemsiz kalınca büyük komploların hazırlanmasına geçildi. Bunlar görülüyor ama hedefe konanlar da bir şey yapamıyor. İkinci adımda teslim olunca, beşinci adımda duruşunu değiştiremezsin. Siyasette basiret bağlanması kim bilir kaçıncı kez tekrarlanıyor. Sağda olsun, solda olsun siyasetçiler durumundaki değişiklerin gereklerini yerine getiremiyorlar. 2011: Şimdi sivil ve asker bürokrasi içerisindeki yurtsever unsurlar hedef alınıyor ve komplo üzerine komplo yapılırken bunlara etkili bir şekilde sahip çıkılmıyor. Elbette daha önce sık sık darbe yapılmasının bunda rolü var. Ne var ki daha önceki darbelerde NATO desteği vardı. Şimdi bu destek olmadan darbe yapılamaz ama hükümet gene de endişe içerisinde ve bu komplolarla göz yumarak onların tasfiyesini izliyor. Öte yandan darbeden medet uman bir kesim hala var. 2012: Sahte barış sürecinin çıkmazı bu günlerde öne çıkarmaya çalıştığımız konular arasında. Terörle uzlaşma bekleyen aymazlar, yetmez ama evetçiler, akil adamlar, sözde demokrasi peşinde yabancı vakıflar, işbirlikçi STK’lar, her türlü uğursuz bir arada, hayatımızın en kötü günlerini yaşıyoruz. 2013: Bu sene Gezi olayları oldu. Bundan bir şey çıkmayacağını yazdık. Ancak yıllar içerisinde liderlerini yaratabilirler dedik, sekiz yıl geçti, o da olmadı ve eriyip gitti. Bu hareketliliğin yok olmasının nedeni solcuların “buradan bize ne ekmek çıkar” diye Gezi direnişçilerinin arasına karışmasıydı. Gezi işte o an bitti. Sadece kullanmak amacıyla girdikleri bu olayı mahvettiler. Kaç kez söyledik. Eski solcular bir yere girerse anında kurutup bitirirler. Bu söylediklerimizin hepsi söz konusu yıl yayınladığımız yazılarda bulunabilir. 2014: Kendisini cumhuriyetçi diye adlandıran kesim bize tavır aldı, çünkü tavırlarının anlamsızlığını sergiliyoruz. Şakşakçılık istiyorlar, AKP’ye de sabah akşam küfür edeceksin, aksi halde onlardansın diyorlar. Solcu gerzekler bitti, şimdi bunlar başladı. Hayatımız boyunca Cumhuriyete, laikliğe, Mustafa Kemal Atatürk’e kayıtsız şartsız sahip çıktık. Bu gerzeklere taviz verecek değiliz. Kim olursa olsun kötü işlerine kötü, iyi işlerine iyi deriz. 2015: Bu yıl da “battı batacak” laflarıyla geçti. Bu ilkbahar batıyor, bu sonbahar batıyor diye diye kendilerini aldatıp duruyorlar. Tabii, muhafazakar iktidarın laikliği aşındırmasının yanı sıra, cumhuriyetin klasik modern kesimi AKP’nin yüzünü doğuya ve güneye çevirmesinden aşırı rahatsız oldu. Türban da bunun göstergesi. Tasvip etmemek normaldir ama sonuçta bu kesim de ahalimizin küçümsenmeyecek bir kısmını oluşturuyor. E n’aapacaksınız, nüfusun yarısını sürüp yok mu edeceksiniz, baskı altına mı alacaksınız, ne yani. Sonuçta ebediyen birlikte yaşayacaksınız. Bu tür akımlar koşulların değişmesine tabi olacaktır elbette. Bu yıl PKK’nın ülke içerisinde karışıklık çıkarma çabaları akamete uğratıldı ama bunlar gelecek daha büyük girişimlerin habercisidir. Burada başarılı olamasalar bile, kuvvetlerimizi sınırın iç hattında tutarak Irak ve Suriye’deki girişimlerimizi zayıflatmak istiyorlar. 2016: 15 Temmuz olayları, buna sahte darbe diyen bir sürü kavrama özürlü kişiyle tekrar kavga etmemize neden oldu. Vay canına Blek! Sen 100 000 keriz bulacaksın. Sahte darbe yapıp kandıracaksın, çoğu müebbet yatacak veya sürgüne gidecek, bu arada kendi ülkenizi bombalayacaksınız. Aynı anlarda PKK hendek savaşlarını yükseltecek. Bunlar da yiyecek. Başlarındaki kukla Amerika’ya gidip ağırlanacak. Haa, AKP bu darbeyi kullandı deseydiniz, bu bir tartışma zemini olur ama sahte darbe söylemi, önyargıların gücünü gösteriyor. 2017: Alternatifsiz kriz yaşadığımızı kabul edenler çoğalıyor ama yeterince hızlı değil. Bu arada Suriye meselesi yeni çatışma alanı yaratıyor. Fikir ayrılığı olması doğal ama PKK-YPG’nin batılıların muazzam yardımıyla sınırlarımıza bakan beton istihkamları bile bu harekata karşı çıkanların gafletini azaltamayacaktı. Satılık zihinlerin esiri olan uyandırmak mümkün değil. 2018: Bu coğrafyada huzur olmayacak. Mücadele içerisinde yaşamaya alışmak gerekir. Burası İzlanda değil ki, küçük bir nüfusla kendi başına rahat edeceksin. Daha yüzlerce yıl sürecek ve sürekli yeni dertler açılacak. Neyse ki son dönemde ihanet çemberinde olup iyice azıtanlar, liboş yazarlar, çizerler, sözde sanatçılar, akademisyenler, her türlü çirkin kişi iyice tecrit oldu. Bu son yılların sevindirici gelişmelerinden birisi. 2019: Rejim tartışması da sürecek. Şimdilik bu başkanlık ve parlamenter sistemlerin çatışması gibi görünüyor. Ne var ki yeni sistemimiz bir başkanlık sistemi değil, öyle olması için çok ciddi bir kuvvetler ayırımı gerekir. Bu olmayınca, başkanlık sistemi iyi mi oldu, kötü mü oldu diye tartışmanın manası olmuyor. Olmayan bir sistemin nesini tartışacaksın. Belki ileride olur ve duruma bakılır. 2020: Covid krizi çok sayıda covid kerizi yarattı. Allah akıl fikir versin. 2021: İçinde bulunduğumuz salgın + terör + ambargo + iklim krizi, sel, yangın ve kuraklık felaketi + aşırı nüfus ve işsizlik + tarımda sıkıntılar + dış girişimler + savunma masrafları + dış ticaret açıkları + borçlar vs. vs. dertler varken, hayat pahalılığının artması kaçınılmazdır. Vergi kaçıran halkımız, bütçe açıklarını haksız dolaylı vergilerle kapatacaktır ancak bunlar ödeme gücü en az olan kesime nispi olarak çok daha büyük bir yük bindirmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adındaki adalet sonuçta gene buna geldi. Durum budur. Buyurun buradan yakın. ..... SONUÇ: Son yıllarımızda da “yetmez ama evet” şaşkınları, sahte “barış süreci” şaşkınları, demokrasi şaşkınları, Gezi şaşkınları, Balyoz vs. komplo şakşakçıları (bunlar şaşkın değil hain), 15 Temmuz şaşkınları, rejim şaşkınları, cumhuriyetçi şaşkınlar, işte bin türlü şaşkınla uğraşarak günlerimizi geçiriyoruz. ... Bu kadar çok şaşkın gerçekten herhangi bir başka ülkede zor bulunur. Kafayı çalıştırmaktan kaçınan o kadar çok insan akıllara seza. Eğitimi milli olmaktan çıkarırsan böyle olur. Cumhuriyet yönetimleri birbirleriyle teğet veya kesişmiş ihaneti çemberlerinin büyümesini engelleyemedi. 70 yılımızın özeti batıya teslim olanlar ile olmayanlar arasındaki mücadeleden ibarettir. Bir ömür böyle geçti. Mehmet Tanju Akad
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR