15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşseydi 12 Eylül günlerini arayacaktık... / Ahmet Yıldız
O gece, ABD üzerinden, Avrupa üzerinden, bölgemizdeki bazı ülkeler üzerinden Türkiye’ye saldırı başlatıldı. 40 yıldır sistem/devlet içinde beslenen Fethullahçı Terör Örgütü eliyle Türkiye’ye karşı başlatılan Birinci Dünya Savaşı sonrası en ağır saldırıydı bu.
Darbenin amacı Türkiye’yi Suriyeleştirmenin ve paramparça etmenin ikinci aşamasıydı. Birinci aşama Temmuz 2015'ten bu yana Nusaybin, Yüksekova, Kızıltepe, Şırnak, Sur gibi 10'a yakın kent ve ilçelerde PKK ve gençlik yapılanması YDG-H ve yabancı ajanların mahallelere yerleşip ele geçirmesiydi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sert müdahalesi ile süren çatışmalar, ağır can kaybı ve yıkıma neden oldu. Resmi verilere göre, 7 Temmuz 2015-27 Mart 2016 tarihlerini kapsayan 265 gündeki çatışmalar sonucunda 3 bin 583 örgüt üyesi ve 355 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Aynı dönemde aralarında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin de yer aldığı 285 sivil de yaşamını yitirdi.
Pek çok ilde gerçekleştirilen operasyonlarda ise 10 bin 326 kişi gözaltına alındı, bunlardan 3 bin 387'si tutuklandı. Yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalırken, başta Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesi olmak üzere bölgedeki pek çok yer ağır tahribat altında kaldı.
Türkiyeyi etnik temelde iç savaşa sokmak böylece Suriyelileştirmek isteyen güçler burada başarılı olamadılar. Hendek savaşlarının üstünden daha üç ay geçmeden 15 Temmuz darbesini başlattılar. 15 Temmuz günü Libya, Suriye, Irak’tan sonra “Türkiye cephesi”ni açtılar.
Darbe gerçekleşseydi ballı börekti. Ama ikinci plan iç savaş planıydı. Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı, soğuk savaş dönemi, AB macerası vs. gibi tarihsel dönemeçlerle zaman kazanmış bugüne kadar yaşayabilmişti. Karar vericiler son durağa geldiğimizin kararını vermişlerdi. Emperyalistlerin nihai saldırısını hep bekliyorduk. Türkiye sol tarihi bu tehlikeye dikkat çeken tespitlerle doludur. Bu nedenle darbe girişimiyle bir meczup olan FETÖ değil, Batı bloğuydu saldıran. Hükümet değişimi değil, anavatanı parçalama, Trakya ile Anadolu’yu ayırma, ülkeyi birkaç parçaya bölme projesiydi. Köprüler tutulmuş, binlerce kişilik infaz listeleri hazırlanmış, on binlerce insan için toplama kampları belirlenmişti.
Bir grup asker TRT binasını basarak silah zoruyla spikere bildiri okuttu ve ardından TRT ve CNN kanallarının yayınları kesildi. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere TBMM, Emniyet Genel Müdürlüğü, Özel Harekat Daire Başkanlığı, Genelkurmay gibi önemli kilit merkezlerde saatler süren, bazı yerlerde iki gün süren çatışmalar yaşandı.
Halk ne olup bittiğini ancak gece yarısına yakın Başbakan ve Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla anlayabildi. Yıllarca devletin kanatları altında her türlü faaliyette bulunan, tüm siyasal iktidarlarda olduğu gibi özellikle son siyasal iktidarın kör ve sağır kalarak devlete yerleşmesini göremediği “FETO” denen Fethullah Gülen adlı vaizin sınav soruları çalmak, iftira atmak vs. gibi alçakça yöntemlerle örgütlendiği yapılar harekete geçti. Bir anlamda ülkeyi işgal girişimi olarak değerlendirilecek darbe gecesi ülkemiz aylarca sürebilecek ve ülkemizin bölünmesiyle son bulacak bir iç savaşı bir mucize eseri atlatabildi. Darbe girişimi 240 kişinin ölmesi, 1535 kişinin yaralanması ve 104 darbeci askerin öldürülmesiyle sonuçlandı. Toplanan MGK’nın tavsiyesi Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 21 Temmuz gecesinden itibaren tüm Türkiye’de 3 ay süreyle olağanüstü hal (OHAL) ilan edildi.
FETO örgütünün darbesi eğer başarılı olsaydı elbette ki tüm yazar örgütlerimizin ve çoğu yazar ve şairin, yayınevlerinin başına geleceklerin 12 Mart ve 12 Eylül 1980 darbesinde yaşananlarla kıyaslanamayacak derecede daha ağır şartlar taşıyacağı söylenebilir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi 12 Eylül 1980 darbesinin devamından başka bir şey değildi. Yine Atatürkçülük adına, yine arkasında başta ABD ve Almanya olmak üzere emperyalist ülkelerin sözbirliği vardı. 12 Eylül darbesinde yarım kalmış işlerini bitireceklerdi. Üç darbede kıramadıkları anti emperyalist duruşu bu kez Endonezya tipi bir darbeyle bir nesli yok ederek kırmaya çalışacaklardı.. 12 Eylül 1980’de darbeyi izleyen zamanda 650 bin kişi gözaltına alındı, 50 kişi asıldı, 30 bin kişi “sakıncalı” denilerek işlerinden atıldı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 300 kişi kuşkulu bir şekilde, 171 kişi işkencede öldü. Türkiye’nin nüfusu kırk milyondu. Bu rakamlar, “15 Temmuz” başarılı olsaydı başımıza neler geleceği konusunda bir fikir verebilir.
Bizim gibi bağımlı yarı bağımlı ülkelerde darbeler yalnızca içsel nedenlerle olmaz; bütün mazlum ülkelerdeki darbelerin hemen hepsi ülkeleri, bölgesel veya yerel çıkarları doğrultusunda davranmaya yöneltmek için ABD-CIA merkezlidir. Bu o kadar açıktır ki 12 Eylül 1980 darbesinden sonra "Bizim çocuklar başardı" diyen Paul Hanze`nin çalışma arkadaşları Graham Fuller ve Henry Barkey`in, FETÖ darbe girişimi günlerinde –bir gün önce!– ülkemizde toplantı halinde oldukları saptandı. Nitekim basın toplantısı yapan CIA başkanı tıpkı 12 Eylül darbesinde olduğu gibi FETÖ darbe girişiminin arkasında olduklarını yalanlayamadı. Bir “Bizim çocuklar başaramadı” demediği kaldı.
Türkiye içinde polis ve güvenlik güçleri ülke çapında kitlesel bir soruşturma yürütürken, hemen hemen her gün “Fethullah Gülen Hareketi”nin (Fethullahçı Terör Örgütü kısaltması olarak FETÖ) arkasında CIA’nin ve ABD ordusunun oynadığı kilit role işaret eden kanıtlar ortaya çıktı. 15 Temmuz gecesi Gülen’in akıl hocası, 12 Eylül darbesinde önemli görev üstlenmiş “eski” CIA görevlisi Fuller ve Fuller’in yakın ortağı Henri J. Barkey, İstanbul Adalar’dan birinde bulunan lüks bir otelde toplantı halinde olduğunu tekrarlamamız gerekir.
ABD’nin Afganistan Komutanlığı ISAF’ın darbeden kısa süre önce istifa etmiş olan şefi General John F. Campbell, 15 Temmuz darbe girişiminden sekiz ay önce, planlanan darbenin Türk askeri liderliğini istihdam etmek üzere “örtülü” bir görev aldığı yazıldı çizildi. Darbeden on gün sonra 28 Temmuz günü Washington’da bulunan Aspen Enstitüsü isimli düşünce kuruluşunda bir konuşma yapan ABD Merkez Komutanlığı şefi General Joseph Votel, Türkiye’de darbe gecesi tutuklanmış askerlere işaret ederek “Kuşkusuz pek çok askeri liderlerle ilişkilerimiz vardı. Bundan sonra yolumuza devam ederken bu ilişkilerin nasıl etkileneceği konusunda kaygılarım var” diyerek olup bitenleri bir biçimde itiraf etti.
Nasıl 12 Eylül 1980 darbesi, emperyalizmin devrevi bunalımını neoliberal ekonomik uygulamalar dayatarak aşmanın bir aracı olmaktan ve SSCB`yi çembere almak için oluşturulacak "Yeşil Kuşak" projesinden ayrı düşünülemezse, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de ABD öncülüğündeki emperyalist kampın Asya merkezli kıtalar arası uzun hesaplarından ve Suriye Irak merkezli kısa vadeli bölgesel politikalarından ayrı düşünülemez. O gece gerçekte neler yaşadığını tarih elbet bir gün bütün çıplaklığıyla yazacaktır. Ama biz yazar ve şairler de romanlarımızda, şiirlerimizde gerçekleri yazmak durumundayız.
ABD Ortadoğu’da askerî, ekonomik ve giderek yıpranan siyasî gücüne dayanarak ülkeleri iç savaşa sürüklemekte ve parçalamaya çalışmaktadır. Çünkü bu bölge –Doğu Akdeniz ve Ortadoğu– sadece petrol, doğalgaz ve su için değil Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesişme noktası olarak, deniz yolları açısından yani jeostratejik yönden dünyanın en önemli parçasıdır. Batılı güçler daha petrol bilinmezken de bu bölgeye ticarî, diğer doğal kaynaklar, askerî, dini ve coğrafi nedenlerle sürekli hâkim olmak istemişlerdir.
Bu bölge ülkelerinin yazar ve şairleri bütün bu olanlara kayıtsız kalabilir mi? Beynamaz olabilir mi? Türkiye edebiyat tarihi ülkesini halkını kültürünü sevmenin tarihidir. Yazar ve şairlerimizin tarihi ülkeleri için hapislerde yatmanın tarihidir.
Bölgemizde ülkemizde emperyalizmin çevirdiği dolapları açığa çıkarmak, kan ateş ve zulümden başka bir şey vaat etmeyen emperyalist oyunlara alet olmamak, politikacılardan, sıradan halk kütlelerinden önce bizim görevimizdir.
EK 1: 15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni
*
Sistematik bir şekilde sürdürülen anayasa ve kanun ihlalleri; devletin temel nitelikleri ve hayati kurumlarının varlığı açısından önemli bir tehdit haline gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri dahil olmak üzere devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve dolayısıyla görevlerini yapamaz hale getirilmiştir.
Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri tarafından; temel hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı, laik ve demokratik hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır.
Devletimiz; uluslararası ortamda hak ettiği itibarini yitirmiş ve evrensel temel insan haklarının göz ardı edildiği, korkuya dayalı otokrasi ile yönetilen bir ülke haline getirilmiştir.
Siyasi idarenin aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör tırmanarak birçok masum vatandaşımızın ve teröristle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin hayatına mal olmuştur.
Bürokrasi içerisindeki yolsuzluk ve hırsızlık ciddi boyutlara ulaşmış, ülke sathında bununla mücadele edecek hukuk sistemi işlemez hale getirilmiştir.
Bu ahval ve şerait altında, yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinden hareketle;
- vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin ve devletin bekasını devam ettirmek,
- cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek,
- hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak,
- milli güvenlik tehdidi haline gelmiş olan yolsuzluğu engellemek,
- terörizm ve terörün her türlüsü ile etkin mücadele yolunu açmak,
- temel evrensel insan haklarını, mezhep ve etnisite ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak,
- laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek,
- devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazanmak,
- uluslararası ortamda barış, istikrar ve huzurun temini için daha güçlü bir ilişki ve işbirliğini tesis etmek maksadıyla yönetime el koymuştur.
Devletin yönetimi teşkil edilen yurtta sulh konseyi tarafından deruhte edilecektir.
Yurtta sulh konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.
Meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara görevden el çektirilmiştir. Vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların en kısa zamanda ulusumuz adına hakkaniyet ve adaletle karar vermeye yetkili mahkemeler önünde hesap vermesi temin edilecektir.
Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
İkinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Vatandaşlarımızın kendi güvenlikleri için bu yasağa hassasiyetle uymaları önem arz etmektedir.
Havaalanları, sınır kapıları ve limanlardan yurt dışına çıkışlara yönelik ilave tedbirler getirilmiştir.
Devlet düzeninin en kısa zamanda tesis ve idamesi için her türlü tedbir alınmış ve uygulanmaktadır. hiçbir vatandaşımızın zarar görmesine müsaade edilmeyecek, kamu düzeninin bozulmasına fırsat verilmeyecektir.
Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü, mülkiyet hakki, evrensel temel hak ve hürriyeti yurtta sulh konseyinin teminatı altındadır.
Yurtta sulh konseyi üniter devlet yapısı içinde dil, din, etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır.
Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar yurtta sulh konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.
Tüm vatandaşlarımıza saygıyla duyurulur.
Ahmet Yıldız
Gercekedebiyat.com
15 Temmuz 2016 akşam saatlerinde İstanbul Boğaziçi Köprüsü (Şimdi 15 Temmuz Köprüsü) ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinde trafiğe geçişin bir takım askeri gruplarca kesildiği görüntüleri ekranlara yansıdı.
Ne olduğu anlaşılmadan Ankara Mürted askeri havaalanından kalkan uçakların Ankara’nın üzerinde alçak uçuş yaptığı ve saatler ilerledikçe TBMM’nin, savaş uçaklarınca ve helikopterlerle bombalanmaya başlandığı görüldü.
Genelkurmay Başkanlığı’nın etrafı sarılmıştı; içerde ne olduğunu kimse bilmiyordu. Hükümet ve askeri yetkililerin açıklama yapması boşuna beklenir olmuştu.
Türkiye cumhuriyetinin değerli vatandaşları,
YORUMLAR