Son Dakika

selim-esen-den-kapi-gibi-kitap-radyo-yazilari-1927-1967-568044.webp


Yazar Selim Esen, öykü ve makalelerinin yanında asıl gazetecilik üzerine kitaplarıyla genç meslektaşlarına yol gösteriyor.

Özellikle bellek konusunda epey sorunlu olduğuna inandığım bizlere 550 sayfalık ‘kapı gibi’ bir çalışmayla geçmişe dönük derslerle dolu bir kapı açıyor.

Nisan 2023 tarihinde Ankara’da Barış Kitap tarafından yayınlanan Radyo Yazıları kitabı “İnsanlık tarihinin en büyük buluşlarından” radyoyu ve bir zamanlar iletişim dünyamızın biricik organı olan radyo yayıncılığımızın 1927 – 1967 arasındaki oldukça inişli çıkışlı ama tartışmalı ve bir o kadar etkili tarihini ayrıntılarıyla anlatıyor.

TÜRKİYE’DE İLK RADYO YAYINCILIĞI

6 Mayıs 1927’de yayına başlayan İstanbul Radyosu’nun ardından 1928 yılında Ankara Radyosu yayına başladı.

Ankara ve İstanbul Radyoları 8 Eylül 1936 tarihinde PTT’ye devredildi.

PTT’ye devredildikten sonra vericisi güçlendirilen Ankara Radyosu 28 Ekim 1938’de resmen işletmeye açıldı.

Ekim 1938 yayınlarına ara veren İstanbul Radyosu, 19 Kasım 1949’da yayın hayatına geri döndü. II. Dünya Savaşı ile birlikte radyolar yeni kurulan Matbuat Umum Müdürlüğü’ne (Basın Yayın ve Turizm/Enformasyon Genel Müdürlüğü) bağlandı.

1950’de yayın hayatına İzmir Belediyesi’ne bağlı olarak başlayan İzmir Radyosu, 1953’ten itibaren Matbuat Umum Müdürlüğü bünyesinde yayınlarını sürdürdü.

1960’dan sonra 8 ilde İl Radyoları kuruldu. 1961’e gelindiğinde radyo yayınlarının yönetiminin özerk ve tarafsız bir kamu iktisadi kuruluşu olarak düzenlenmesini öngören Anayasa maddesi yürürlüğe girdi.

RADYO YAZILARI KİTABI

Radyo Yazıları kitabı “Tek Parti Dönemi Dönem (1927 – 1937)”, “Tek Parti Dönemi (1954 – 1953)”, “DP ve Sonrası Dönem (1954 – 1967) Aks Dergisi Radyo Yazıları” başlığıyla üç bölümden oluşuyor.

Selim Esen yazdığı önsözde kitabını, “Bu kitapta Türkiye’de radyo yayınlarının başladığı 1927 yılından 1954’e değin bazı dergi ve gazetelerde radyoyu konu alan yazılara da yer verildi. 1954 – 1967 yılları arasında yayımlanan Akis dergisindeki radyo yazıları ise geniş biçimde yansıtıldı.” diye açıklıyor.

Selim Esen en zor işlerden olan radyo yayıncılığımız hakkında tüm yayımları bir gazeteci titizliğiyle tarayıp bu devasa eseri yazmış. Zor işlerden derken, radyonun Türkiye’ye girişi ve ilk yıllarına ilişkin “derin bilgiye” ne yazık ki sahip değiliz. Kitap radyo yayıncılığımızla ilgili ansiklopedik özellikler de taşıyor.

Nasıl televizyona paldır küldür sahip olmuşsak anlaşılan radyo yayıncılığımız da paldır küldür başlamış ve zamanla rayına oturmuş, hakkında yazılar yazılmaya başlanmış. Selim Esen’in yazdığına göre Radyo Dergisi ancak radyo yayınlarının başlamasından 14 yıl sonra çıkmaya başlamış. Daha sonra Radyo Gazetesi, Radyo Haftası, Resimli Radyo Dünyası adlı aylık ve haftalık yayımlar ve Akis dergisi çalışmanın temelini oluşturmuş.

Radyo Yazıları (1927-1967) kitabı “Okuyucuya radyoda olanlar ve Türkiye’de yaşananlar sarmalında bir zaman tünelinde yolculuğa” çıkarırken diğer yandan özellikle iletişim fakültesi öğretim üyelerine, öğrencilerine ve gazetecilik eğitimi alan herkese önemli bir ders kitabı, bir yardımcı kitap olarak zengin olanaklar sunuyor.

Selim Esen’in kendisi, her ne kadar bunca şamatacı yeni yetme gazeteci arasında alçak gönüllü bir yapıya sahipse de Atatürk’ün tanımıyla, “Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini ve bildiklerini samimiyetle yazmalıdır…” sözüne uyan önemli gazetecilerimizdendir. Öyle ki 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın, belki de habercilik tarihimizin en etkili olayı olarak tüm Türkiye’de unutulmazlar arasına girmesinin bir numaralı “adamı”, 1966’da TRT’ye girip sırasıyla muhabir, müdür yardımcısı ve müdür olarak 25 yıl emek veren “gazi” Selim Esen’dir.

Gercekedebiyat.com’a da birbirinden değerli yazılarıyla katkıda bulunan ve dostluğuyla gurur duyduğum Selim Esen’in her yazar şairin de elinin altında olması gereken Radyo Yazıları (1927 – 1967) kitabı, hem içerdiği şaşırtıcı derecede derin bilgiler, hem her bilginin yerinde ve tam isabet olması nedeniyle okuru bir roman tadıyla rahatlatarak sıkmıyor.  

“…Cumhuriyet kurulalı bir yıl olmuştu… Mustafa Kemal Atatürk, dünyadaki gelişmeleri yakından izliyordu. Radyonun gelecekte çok önemli bir yer tutacağının farkındaydı… Kendisine bu teşebbüsten bahsetmişler, ‘aleti getirin de dinleyelim’ demiş. Bir gün kendi yaptığım alıcıyı alıp Orman Çiftliğine götürdüm. İstasyon ararken tesadüfen karşımıza Rus Radyosu çıktı. Atatürk, Sofya’da ataşe iken az çok Rusça’ ya kulağı dolgundu. Dinledi, dinledi, birden herkesi susturdu: ‘Efendiler, bakın propaganda yapıyorlar’ dedi. Derhal istasyonun kurulmasını emrettiler. Sultan İkinci Abdülhamit döneminde evden eve telgraf hattı kuran emekli muhabere subayı, Türkiye’nin ilk radyocularından Hayreddin (Hayreden) Bey, radyo için atılan ilk adımı anılarında böyle aktarıyor. (Adnan Aslan, PTT Magazin, 1957, C.1, s.11). Mustafa Kemal Atatürk’ün bu buyruğundan üç yıl sonra, Türkiye’de ilk radyo yayını 6 Mayıs 1927’de İstanbul’da Büyük Postane’nin kapısı üzerine yerleştirilen 5kW güce sahip vericiden halka müzik dinletilerek yapıldı. Ardından Divanyolu Caddesi, Ticarethane Sokak’taki Ambassador Oteli ve daha sonra da Galatasaray Postanesi radyo stüdyosu olarak kullanıldı….” (s. 3)

Selim Esen Ecevit'le

Türkiye’de radyo yayıncılığının başlamasına ABD hükümetinin ilgili olması, bu konuda raporlar sunulmuş olması gerçekten ilginç, Türkiye’ye ilgi NATO’ya girmemizle başlamamış demek ki…

ABD raporlarına göre, “Raporda, radyoda yayınlanan programlar hakkında da görüş belirtiliyor. Programlar pek istenen kalitede bulunmuyor. Batı kökenli programlar ‘taklide yönelik’ görülüyor. Opera müziği ve caz orkestraları programlarının sık görüldüğü, ancak günlük yayın akışında Türk müziğinin egemen olduğu kaydediliyor. Günde iki bölüm halinde yapılan radyo yayınlarının programları hakkında da örnekler sunuluyor. Raporda yer alan ilginç bir görüş, Türk basınının olaya pek ilgi göstermediği biçiminde. Gazetelerin, radyo-telgraf, radyo-telefon konusundaki farkı belirtmemeleri nedeniyle karışıklık yaşandığı vurgulanıyor. Yani radyo yayınlarının ne anlama geldiği pek açıklıkla bilinmiyor. Radyo yayın denemeleri zaman zaman gazetelerde yer alıyor, fakat halk buna fazla ilgi göstermiyor. Dahası, toplumun geri kalmış kesimlerinde yayınlara karşı direniş bile var. Okuma yazma oranının çok düşük olduğu tutucu kesimlerde radyo gâvur icadı...” (s.4) sayılıyor.

RADYO YÖNETİMİNDE TARTIŞMALAR

Radyo yönetiminde kişisel ve politik çekememezlikler, oyunlar, çekişmeler de kitabın ele aldığı ayrıntılı konulardan:

“…Bu son iki üç gün içinde radyoevinde şiddetli ve kavgaya varan münakaşalar cereyan etti. Ruşen Kam zorla radyoevine geliyordu, koridorda Erdoğan Çaplı ile şiddetli bir münakaşaya tutuştu, odalardan kafalar uzandı. Bir numaralı stüdyoya Ruşen Kam zorla itildi ve münakaşanın orada hiç kimsenin işitmesine imkân verilmeden devamı sağlandı. (…)

“Toplantının gayesi Erdoğan Çaplı’nın -müdür vekilinin değil- bir konuşması ile açıldı. Erdoğan Çaplı konuşmasına hakikaten bir radyo mesulü gibi başladı, fakat böyle devam ettirmedi, şahsî kızgınlıklarını, radyoda olup bitenlerin dışarıya sızmasından duyduğu hiddeti belirtmekten ileri gidemedi. Bir kış mevsimi yaklaşıyordu, bu mevsim birkaç yenilik -malûm yenilikler- yapılmak zarureti vardı. Bazı sanatkârların ücretleri bu yeniliklere para bulmak için kesilmişti. Fakat bazı sanatkârlardan da şikâyet etmemek mümkün değildi. Ücretleri kesiliyordu ama derhal bunlar olup bitenleri dışarıya aksettiriyorlardı, üst makamlara şikâyet etmek için teşebbüslere geçiyorlardı. Filhakika üst makamların bunları dinleyeceği yoktu, ama ne de olsa bunlar birer aleyhte teşebbüstü ve Erdoğan Çaplı’nın bunu affetmesine imkân ve ihtimal bulunamazdı...” (s. 193)

BATI – DOĞU MÜZİĞİ TARTIŞMALARI!

Türkiye’nin son iki yüz yılına damga vuran önemli tartışma ‘Batı-Doğu’ tartışması bugünkünden belki daha sert biçimde radyo yayın politikasının eleştirilmesinde kavga boyutlarına varmış.

1958 tarihli Akis dergisine yansıyan tartışmalarda görülüyor ki o yıl, kimilerine göre “Batı musikisi” kimilerine göre “Doğu musikisi”ne daha çok yer veriliyormuş!

“…Dinleyici bakımından radyolarımızın başlıca meselelerinden biri alaturka-alafranga anlaşmazlığıdır. Bir alaturka dinleyicisine sorarsanız, radyolarımız pek çok alafranga çalmaktadır. Bir alaturka programı bitip de hafif veya ciddi Batı musikisi çalınmaya başlandığında birçok evde radyolar büyük bir hiddetle kapatılmakta yahut Arap istasyonlarına başvurulmaktadır. Öte yandan Batı musikisinin meraklılarına göre, radyolarımızda alaturkadan geçilmez olmuştur.

İki cephenin tarafları da kendi zaviyelerinden haklıdırlar. Radyolarımız halka Batı musikisi zevki vermeye muvaffak olamamıştır. Ancak küçük bir zümre Batı musikisinden zevk almaktadır. Fakat bu zümredeki insanların sayısının, öteki ‘geri musiki’den hoşlananlara nispetle çok az oluşu onların radyo dinleme hakkını inkâr etme manasına gelen neticeler doğurmaz. Radyonun program yapıcıları gerçi, alaturka ile alafranga arasında, bir yandan halkın zevkine hizmet etmeyi, öte yandan radyonun kültür yayma vazifesini nazara alarak, uygun nispetler tayin etmek istemişlerdir. Çok kere bu nispet, yüzde 40 Batı musikisi, yüzde 60 alaturka olarak tatbik edilmiş, hatta zaman zaman yarı yarıya yaklaştığı, bazen Batı musikisinin alaturkayı aştığı olmuştur. Bununla beraber Batı musikisi dinleyicisi gene de kendini tatmin edilmiş saymamaktadır. Bunun sebebi, Batı musikisi yayınlarının günün saatlerine dağılışının, bu musikinin dinleyicisine uymamasıdır. Gerek İstanbul gerekse Ankara Radyolarında Batı musikisi ya iş saatlerinde ya da uyku zamanlarında çalınmaktadır. Bunun sebebi program hazırlanırken asıl göz önünde tutulan dinleyici zümresinin, Türkiye nüfusunun çoğunluğunu teşkil eden köylü vatandaşlar olması, bir de taşra şehir ve kasabalarında, gecenin muayyen bir saatinden sonra elektrik cereyanının kesilmesinin hesaba katılmasıdır…” (s. 247)

Kitapta İstanbul, Ankara, İzmir radyoları arasındaki rekabet, banka reklamlarının kötülüğüne tepkiler, iftar programlarının radyolardan ilk kez yayınlanması tartışmaları, Irak’taki hükümet darbesinin gerçek ve tam anlamıyla haber yapılmaması (Menderes hükümeti müdahaleyi düşünüyordu - AY), ilk yılbaşı gecesi canlı yayını heyecanı, muhalefet iktidar arasında tek taraflı yayınlar tartışmasında yaşananlar, söz ve müzik dengesinin tutturulması üzerine tartışmalar, 1960 darbe programları vs. vs. aklınıza hayalinize gelmeyecek ilginç olaylar art arda sıralanıyor.

Dediğim gibi roman tadında bir büyük yapıt.

Ama bu kapı gibi yapıta, maalesef ne gazetecilik dünyamızın ne yayıncılık dünyamızın gerekli değeri vereceğine olan umudum az.

Ahmet Yıldız

SELİM ESEN KİMDİR?

TED Ankara Koleji ve Ekonomi Fakültesi mezunu. Kitle İletişimi üzerine lisansüstü bilim uzmanlığı (master) diploması sahibi. Çalışma yaşamına 1962 yılında başladı. Aynı yıl Antalya ilinde yayınlanmakta olan “İleri” gazetesinde de muhabir olarak çalışmakta iken 1966 yılında TRT Kurumuna girdi. Önce Dış Haberler Müdürlüğü’nde sonra Haber Dairesi Başkanlığında Muhabir kadrosuna atandı. 1980 yılına kadar bu dairede muhabir ve müdür yardımcısı olarak görev yaptı. Çok sayıda yurtiçi olayı yerinde izledi. Televizyon haber programları üretti. Yüz’ü aşkın açık oturumlarda haberci-teknik yönetmen olarak görev yaptı. Yurt içinden yurt dışına ve yurt dışından yurt içine haber naklen yayınlarını gerçekleştirdi. 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nı TRT Muhabiri olarak izledi.

Selim Esen Süleyman Demirel'le

Radyo ve Televizyonda harekât süresince savaş izlenimlerini aktardı. Bir kamu kuruluşu çalışanı olarak “Savaş Muhabiri” unvanını kazanan 15 gazeteciden birisidir. Bu nedenle devlet tarafından “Gazi”lik unvanı ile ödüllendirildi. Kıbrıs Barış Harekâtı’yla ilgili olarak gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Radyo-TV özel programlarında anılarına başvuruldu. TRT Kurumu adına bir haberci olarak birçok kurs, seminer ve uluslar arası toplantılara katıldı. (BBC TV. Prodüksiyonu Kursu (Londra, Eylül 1970/Mart 1971), Uluslar arası Haber Yayınları Toplantısı (Köln, Nisan 1973), EBU (Avrupa Yayın Birliği) TV. Program Komitesi toplantısı (Bonn-Bad Godesberg, 1974), EBU, TV. Spor Haberleri Daimi Alt Grup toplantısı (Lizbon, Eylül 1974), EBU, TV. Haberleri Daimi Alt Grubu toplantısı (İstanbul, Şubat 1975), EBU, Program Komitesi toplantısı (İstanbul, Nisan 1975), Uluslar arası Yayın İdareciliği Semineri, Tokyo, Kasım 1979). Çok sayıda yurt dışındaki olayı TRT Kurumu adına izledi, TRT Genel Müdürü adına konuşmalar yaptı. (Başbakan Nihat Erim’in Fransa’yı ziyareti, Paris 1971, NATO için TV. Haber Programı yapımı (İngiltere-F.Almanya-İtalya 1973), NATO ile ortak film yapımı (Kanada ve ABD Ekim, 1973), 2.Kıbrıs Barış Harekâtı, (7–17 Ağustos 1974), NATO Dışişleri Bakanları toplantısı (Brüksel, 1975), Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Zirvesi (AGİK) Helsinki, 1975, FIR Hattı ile ilgili Türk-Yunan görüşmeleri, (Paris, Kasım 1975), Denktaş-Waldheim-Makarios zirvesi, (Lefkoşa, Şubat 1977), Yunanistan Genel Seçimleri, (Atina, Kasım 1977), Başbakan Bülent Ecevit’in Bulgaristan’ı ziyareti, (Varna, Mayıs 1978), Türk-Sovyet Ticaret Antlaşması, (Moskova, Kasım 1978). 

Selim Esen eşi yazar Sultan Su Esen'le

TRT muhabirleri için düzenlenen “Hizmet İçi” eğitim etkinlikleri için birçok mesleki kitapçık hazırladı, eğitim uygulama çalışmalarını yönetti. TRT Eğitim Dairesi Başkanlığındaki görevinde yine habercilikle ilgili hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim etkinliklerinde öğretici olarak görev aldı. TRT Haber Merkezi’nin üst düzey kadrosunu oluşturan gazeteci-habercilerin yetişmesinde ve geliştirilmesinde sürekli görev aldı. Eğitim etkinliklerine ilişkin uluslar arası toplantılara TRT adına katıldı. Anadolu Üniversitesi BYYO’da “Radyo-TV Haberciliği” ve “TV. Yapım Tekniği” konularında ders verdi. Gazi Üniversitesi BYYO’da konuk öğretim görevlisi olarak “Habercilik” konusunda dizi konferanslar verdi. 1989 yılında Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu’na atandı. Yayın Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nda “haber” ve “haber programların” yayın sonrası denetimi ile görevlendirildi. RTYK’ da görevli iken, 1989 yılının Mayıs ayında TRT Kurumu tarafından düzenlenen bir törende “Yayıncılıkta 25.inci yıl onurluğu ile ödüllendirildi. Yüksek Kurul tarafından Amerika Birleşik Devletlerindeki TV. Yayın sistemlerini incelemekle görevlendirildi. Araştırma sonucu ortaya çıkan kitapçık bu konuda çalışmalar yapan kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtıldı ve bugünkü ulusal yayıncılığımızın oluşturulmasında öncü eser oldu. Yüksek Kurul’dan ayrılana kadar Radyo ve televizyon yayınlarının devlet tekelinden çıkarılması yönündeki araştırma çalışmalarını yürüttü. Ağustos 1992 yılında kendi isteği ile emekli oldu. Aynı tarihte Anadolu Ajansı’nda Görüntülü Haber ve Yapım Merkezi’nin kurulması ve işletilmesinden sorumlu Başkan kadrosuna atandı. Anadolu Ajansı’nın 72 yıl sonra ilk kez 24 Ağustos 1992 tarihinde Başbakan Süleyman Demirel’in 10. basın toplantısını görüntüleyerek elektronik medyaya girmesini sağladı. Özel TV. Kuruluşlarına rutin haber hizmeti vermek ve kamu kuruluşlarının kamera gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan Anadolu Ajansı Görüntülü Haber ve Yapım Dairesi Başkanlığı ilk yurtdışı görüntü yayınını onun yönetiminde 19.01.1993 günü Suriye’nin başkenti Şam’dan gerçekleştirdi. Türkiye’de ilk kez yalnız ve sürekli haber yayınlamak amacıyla kurulan ''Anadolu FM '' radyosunun AA’nın 73.kuruluş yıldönümü olan 6 Nisan 1993 günü faaliyete geçirilmesine öncülük etti, önemli katkı sağladı. Kasım 1993’te Anadolu Ajansı’ndaki görevinden kendi isteği ile ayrılarak, yayın kuruluşlarına danışmanlık hizmeti vermeye başladı. Birçok Üniversite’nin Radyo Televizyon Yayıncılığına ilişkin fakülte ya da bölümlerinde ders ve konferanslar verdi, televizyon ve radyolarda konusuyla ilgili söyleşilerde yer aldı. Kurucu üyesi olduğu ve Genel Başkanlığını yürüttüğü Türkiye Gaziler Vakfı yayın organı “İlk Hedef” dergisinin 21 sayı sahibi ve başyazarlığını üstlendi. Gazetecilik mesleği kuruluşlarından Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Parlamento Muhabirleri Derneği ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) üyesi. T.C. Gazi kimliği ve Sürekli Basın Kartı sahibi. Aktif çalışma hayatına kendi istemiyle son verdiği tarihten bu yana öykü yazıyor, ülkemizin çeşitli il ve ilçelerinde “Öykü ve Şiir Etkinlikleri” düzenliyor. Bu nedenle ayrıca Türkiye Edebiyatçılar Derneği üyesi.

Gerçekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler