Son Dakika

radyo-sevgi-si-261782.webp


1964 yılının ekim ayı…

Halide Edip Adıvar’ın kitabından beyaz perdeye ikinci kez aktarılan ‘Vurun Kahpeye’ filmi, Ankara sinemalarında seyirciyle buluşuyor. Orhan Aksoy’un senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmde başrolleri Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin ve Vahi Öz paylaşıyorlar. Film, Kurtuluş Savaşımızdan kesitler içerdiği için özellikle gençlerin ilgisini çekiyordu.

1960 darbesiyle sonuçlanan sürecin ardından 61 Anayasası ülkeye özgürlük ortamı getirmiş ve insanları izlediği sinema filmlerinden, dinlediği müzik’ ten tutun, tiyatro oyunlarına, giysilerine hatta davranışlarına kadar değiştirmişti. Yeni anayasa, yabancı fikirlerin olduğu gibi yabancıların yaşam tarzının da ülkeye girişini hızlandırmıştı.

Türkiye’deki toplumsal değişmeye ayak uyduracak biçimde radyonun halka daha iyi hizmet verebilmesi için yeni bir statüye kavuşturulması gereği doğmuştu. Bağımsız, özerk, kendi idari yapısına, kendi kadrolarına, kendi bütçesine sahip, her türlü etkinin dışında kalabilecek yayınlar yapabilecek radyo yanında elbette ki gelecek için de giderek televizyon düşünüldü. Bu düşünce 1961 Anayasası’nda yer alacak ve 1 Mayıs 1964’de TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) 359 sayılı kanunla kurulacaktı.

Bu bağlamda, 10 Temmuz 1964’de Kurumun yönetim kademelerine ilk atamalar yapıldı. Genel Müdür Haber ve Program Yardımcılığına Cevat Memduh Altar, Teknik Yardımcılığa Doğan Erden, Haber ve Yorum Dairesi Başkanlığı’na Dr. Cemal Aygen, İç Haberler Dairesi Müdürlüğü’ne Doğan Kasaroğlu, Ankara Radyosu Müdürlüğü’ne Oğuz Yılmaz Hiçyılmaz, İstanbul Radyosu Müdürlüğü’ne Salih Akgöl, İzmir Radyosu Müdürlüğü’ne Nihat Uytun ve Merkez Program Dairesi Başkanlığı’na da Ankara Radyosu’nun Söz Temsil Yayınları Şefi Turgut Özakman atandılar.

TRT Genel Müdürlük personeli, 30 Eylül 1965 günü Ankara Mithatpaşa Caddesi’nde kendine ait, 5 katlı yeni binasına taşındı. Ankara Radyosu’nda çalışan program uzmanları da yeni binanın 4. Katında Merkez Program Dairesi’nde kendilerine ayrılan odalara yerleştiler. 359 sayılı kanundan önce, hazırlanan söz programları, Söz ve Temsil Yayınları Şefliklerince gözden geçirilmekteyken 1966 yılında Genel Müdürlük emri ile Merkez Program Dairesi Başkanlığı’nda denetim başladı. Adalet Ağaoğlu, Sevgi Sabuncu ve Nurten Görün adlı üç program uzmanı, haberler ve reklamlar dışında tüm radyo yayınlarını, metin ve bant olarak denetlemekle görevlendirildi. Bu üç uzmana daha sonra Aysel Aziz, 1968’de de Metin Öztekin, Serpil Akıllıoğlu, Yavuz Yücetürk, Engin Alçora, Ülkü Alçora, Sezi Çolakoğlu ve Dinçer Sezgin katıldılar. O yıl çok merkezli radyo bağlantısı gerçekleştirildi. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 50. Yıldönümünde, ilk kez Ankara dışındaki çeşitli merkezlerle bağlantı kurularak naklen yayın yapıldı. Yayın senaryosu da Turgut Özakman’ın programcıları tarafından oluşturuldu.

Merkez Program Dairesi’nin program uzmanları Adalet Ağaoğlu ve Sevgi Sabuncu memuriyetlerinin yanı sıra edebiyatla da yakından ilgiliydiler. Ağaoğlu, Ankara Radyosu’nda göreve başladığı 1951’de “Aşk Şarkısı” adlı radyo oyunu ile adını duyurmuştu. Evcilik Oyunu, Tombala, Çatıdaki Çatlak ve Sınırlarda eserleriyle tanınıyordu. Ağaoğlu’nun Türk Edebiyatı’ndaki yeri ve önemi kuşkusuz yadsınamaz.

1961 Anayasası ile sağlanan görece özgürlük ortamı Türkiye’nin sanatsal ve düşünsel ortamının gelişmesine sağlam bir altyapı hazırlamıştı. Devlet Tiyatrolarının yanı sıra özel tiyatrolar da gün yüzüne çıkmağa başlamıştı. İşte bu ortamda, Başar Sabuncu adında başarılı bir senaryo yazarı, tiyatro ve sinema yönetmeni, çevirmen, sahne tasarımcısı ve oyuncu dikkat çekiyordu. Sabuncu, Türkiye’deki toplumsal sorunları dile getiren tiyatro yapıtları üretiyordu. 1964 yılında Ankara Radyosu tiyatro bölümünde görevliyken  aralarında İlyada, Don Kişot, Goriot Baba gibi başyapıtların da bulunduğu 18 yapıtı radyo için oyunlaştırmıştı.

Aynı yıllarda Sevgi Yenen adında bir genç de Ankara Radyosunda programcı olarak çalışıyordu. 1956 yılında Ankara Meydan Sahnesi’nde Haldun Dormen’in yönettiği “Zafer Madalyası” adlı oyunda tek kadın rolünü oynayan Sevgi Yenen, burada tanıştığı Başar Sabuncu ile ikinci evliğini yaptı. Sabuncu soyadı ile önce ‘Tante Rosa’ adlı eserini, ardından kadın-erkek ilişkileri ve evlilik temasını işlediği ilk romanı ‘Yürümek’ adlı eserini kitaplaştırdı.

Genç okuyucular arasında ilgi gören ve 1970’de TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü kazanan Yürümek, 12 Mart döneminde müstehcenlik içerdiği gerekçesiyle toplatıldı. Sevgi Sabuncu, 1972’de de “müstehcenlik” suçlamasıyla yargılandı ve sonrasında TRT’den ayrıldı.

Herhangi bir neden gösterilmeksizin tutuklanan Sevgi Sabuncu, kendisinden yedi yaş küçük olan eşi Başar Sabuncu’dan da ayrıldı. Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’ndaki zorunlu sekiz ay ikametinde kendisinden yedi yaş büyük olan Mümtaz Soysal ile tanıştı, Cezaevi’nde üçüncü evliliğini yaptı.

1958 yılında tartışmalı bir görev değişikliğinin ardından Muhsin Ertuğrul’un yerine Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü olan Cüneyt Gökçer, 1960 ve sonrası yıllarda Devlet Tiyatrosunun iç huzurunu ve düzenini sağlamada zorlanıyordu. 23 Ekim 1967 günü Tiyatro’daki görevinden istifa eden rejisör, aktör Ahmet Ziya Demirel’in yüzüne tükürmüş, yeniden gündeme oturmuştu.

Devlet Tiyatrosu sanatçıları ve onlara destek veren özel tiyatro sanatçıları Bayındır Sokağı’ndaki Sultan Oteli’nin barını mesken edinmiş, hemen her akşamüzeri TRT Haber Merkezi’nde çalışan gazeteci dostlarıyla orada bir araya geliyorlardı.

Tanıdık kişiler Güner Sümer, Bozkurt Kuruç, Semih Sergen, Tunca Yönder, Çetin Öner, Nihat Aybars, Rüştü Asyalı, Kaya Akarsu ve Melih Aşık, barmen Turgut’un özel içkisi tarçınlı rakıyı yudumluyorlardı. Kimi günler TRT çalışanı Sevgi Sabuncu da buraya gelir eşi Başar Sabuncu ve arkadaşlarının sohbetine eşlik ederdi.

Henüz 24 yaşındayken Ankara Radyosu’nda çalışmaya başlayan Sevgi Soysal’ın hayatında Radyo’nun önemli bir yer tuttuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Soysal, çalışma arkadaşı Aysel Aziz ile birlikte, 1969’da Dost dergisinde yayımlanan dört bölümlük konuşma dizisinde Radyo ve Televizyondan eğitme amacına uygun olarak nasıl yararlanılabileceğini bulma çabasındaydı. “Radyo her şeyin üstünde bir eğitim aracı mıdır? Yoksa eğlendirici, haber verici bir eğitim aracı mıdır? Ya da eğlendirirken, haber verirken, yanı sıra eğiten bir araç mıdır?” sorusunu dergide şöyle yanıtlamıştı: “Çağdaş eğitimin, insanların düşüncelerini özgürleştirmelerine, bireysel güçlerini anlamalarına yardımcı olması gerekir, çünkü çağımızın bireyi, bireysel gücünü, toplumun ve çağın yararına değerlendirmelidir.”

Sevgi Soysal, hayat çizgisiyle yazarlık çizgisini birbirine koşut yürüttü. Birini ötekinden ayırmadı, soyutlamadı. Hayatı ne oranda ne yönde, nasıl değişmişse sanatı da aynı yönde gelişimini sürdürmüştü.

Yazı ve kitaplarını Özdemir Nutku’yla evliyken, Sevgi Nutku adıyla (1955-1965), yönetmen Başar Sabuncu ile evliyken, Sevgi Sabuncu soy adıyla (1965-1971), son olarak siyasetçi Mümtaz Soysal ile evliyken, Sevgi Soysal (1971-1976) imzalarıyla yayımladı.

İlk eşi Özdemir Nutku, Tiyatro tutkunuydu. Ankara’dan ayrılıp İzmir’e yerleştiğinde de tutkusundan vazgeçmedi. 2019 yılında, 88 yaşında aramızdan ayrıldı.

İkinci eşi Başar Sabuncu, 12 Mart Muhtırasından sonra, bir süre yurt dışında yaşadı. Fransa’da iki yıl tiyatro araştırmalarının ardından, 1974’te Türkiye’ye dönünce yönetmen olarak İstanbul Şehir Tiyatroları'na katıldı. 2015 yılında, 72 yaşında İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.

1961 Anayasası’nın imza sahiplerinden, üçüncü eşi Mümtaz Soysal ise 2019’da 90 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Selim Esen
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler