Son Dakika



KALASİK DOGMA

Sanat ile ahlak arasındaki ilişkiler meselesine verilen yanıtlar, Eski Yunan kökenlerden Aydınlanma çağına kadar tek bir çerçeve içinde kalmıştı. En başta, ahlakın gerekliliği ve haysiyeti, faziletlere saygı ve kötülüklerin mahkum edilmesi onaylanır.

Şiir ve sanata gelince, ya tamamen gereksiz bulunur ve övgüye layık görülmez, ya da ahlakın emirlerine boyun eğmek şartıyla kabul edilebilir olduklarına hükmedilir. Şurada burada birkaç uyumsuz ses duyulabilse bile, sanat ile ahlak arasındaki ilişkilerin bu yorumu, yazarların muazzam çoğunluğunun tescilli görüş birliğidir; bu sebeple onu “klasik” kuram olarak adlandırıyorum. Bu bakışa göre etik bir eleştirinin yönünü nasıl bulacağı bellidir: İçinde yer aldığı toplumda geçerli etik ilkelerle eserlerin niteliklerini ölçecektir.

Bu klasik kuramı ayrıntılara girmeden birkaç örnekle göstermek isterim. Platon’un Devlet’te şairlerin yalnızca taklitler (ya da temsiller) üretebildikleri gerekçesiyle şiirin değersiz olduğuna hükmettiğini ve bu nedenle şairleri şehirden kovmayı önerdiğini biliyoruz. Bu münferit bir tavırdır. Aynı Platon başka diyaloglarında, örneğin Yasalar’da, daha çok gelecek vaat eden bir tavır sergiler: Şairlerin ve sanatçıların gençlerin eğitimine katkıda bulunabileceğini kabul eder; ama ahlaksal ilkeleri elinde tutan üstlerinin talimatlarına kesin biçimde uymaları şarttır.

Platon’un sözcüsü şöyle konuşur: “Şair site içinde şerefli davranış kurallarından, bu kurallara göre doğru, güzel ve iyi olandan uzaklaşan hiçbir şiir yazmamalıdır; diğer yandan, hiç kimse Yasa Koruyucuları’na ve bu konularda hâkim kılınmış kişilere gösterip onaylarını almadan yaptığı eseri kamuyla paylaşmamalıdır." Bu anlayışı dayatmak için gerekecek, yakın tarihten gayet iyi bildiğimiz, sansür komiteleri ve hatta siyasi polislik anlamına gelen ve bireysel özgürlüklere bağlılığımıza darbe indiren bu kurumların Platon tarafından çoktan tasavvur edilmiş olduğunu görüyoruz. Şaire niçin hiçbir seçme hakkı bırakılmamıştır. Yasa koyucu “onu ikna edemezse, mecbur edecektir,” der Platon; eserlerin içeriğine kadar her şeyi () belirler: “Şairleri, iyi, doğru ve bilge adamın mutluluğa ve hidayete erdiğini söylemeye zorlayacaksınız."

tzvetan todorov

Platon’un ardılları çok daha az katı olsalar da, şiirin ve sanatın tutkuları arındırarak ya da başka yollarla ahlaka hizmet etmesi gerektiğinde hemfikirdirler. Horatius’un Şiir Sanatı adıyla bilinen Pisonlara Mektup’unda, daha büyük bir başarı elde edecek olan formül “eğlendirmek ve öğretmek”, yani yararlı olanla sevimli olanı birleştirmektir ki, bu şiirsel etkinliği kurallara fazla bağlamayan, kullanışlı ama belirsiz bir ifadedir. Yararlı olma gereği Hıristiyanlığın gelişiyle birlikte kuvvetlenir: Şiir yalnızca ahlaksal eğitim aracı olarak takdir görür. Dante kendi İlahi Komedya’sının ahlak felsefesinden kaynaklandığını belirtir, Bocaccio’ysa şairlerin masallarının aslında -iyi anlaşılırsa baştan sona birer ahlak dersi olduğunu ileri sürer. Rönesans’ta Scaliger’in poetikası Horatius’un ilkelerini yeniden gündeme getirir. 17. yüzyıl Fransa’sında klasik estetiğin temelini oluşturan gereklilik şu iki terimin ilişkisini belirler: “Şiirin amacı” diye yazar Chapelain, “haz yoluyla sağlansa da, faydadır.”** Moliére, La Fontaine, Racine ve Boileau’da bu minvalde sayısız örnek bulunabilir. 18. yüzyılda bu öğreti gitgide daha sık itirazla karşılaşsa da, savunucuları hâlâ çok sayıdadır. Diderot bunlar arasındaki büyük yazarlann sonuncularından olmalıdır. O, bu gerekliliğin bütün edebi türleri kapsamasını ister. Örneğin dramanın amacı, “insanlara fazilet sevgisini, kötülük korkusunu esinlemek”tir; romansa “ruhu yücelten, buram buram iyilik sevgisi kokan” bir eser olmalıdır. Resim ve heykel için de aynı şey geçerlidir: “Fazileti sevimli, kötülüğü nefret edilesi, gülünç olanı da göze batar kılmak; işte, eline kalem, fırça ya da yontma kalemi alan her dürüst insanın tasarısı budur."

Bazen salt görünüşten ibaret olduğu kuşkusu uyandıran bu geniş fikir birliği karşısında tek tük uyumsuz sesler de duyulabilir. Onların mesajı, şiirin elbette eğlendirmeye ve büyülemeye devam etmesi gerektiğini, ama eğitim için pek uygun olmadığını ileri sürmektir. Ama yine de bu, şiiri siteden sürgün etmek için bir sebep değildir, çünkü zevk vermek saygın bir etkinlik olarak değerlendirilir. Kısaca söylersek bunlar hedonist sanat anlayışlarıdır: Sanatın hiçbir yararı yoktur, ama yine de değerlidir. 16. yüzyılın ikinci yarısında Castelvetro şöyle söyler: “Şiir yalnızca haz ve eğlence için icat edilmiştir” ; kısa süre sonra Malherbe, “iyi bir şair devlet için iyi bir hokkabazdan daha faydalı değildir,” der; sonraki yüzyılda Corneille şairleri şöyle yargılar: “Eğlendirmenin yolunu buldularsa, sanatlarına borçlarını ödemişlerdir." Bu tür ifadeler hem azınlıkta kalır, hem de şiir için ahlaksal bir rol talep etmekten vazgeçerek klasik kavramsal çerçeveyi korurlar.

* Platon, Oeuvres completes, Gallimard. 1950. II. cilt, 801cd. 660a, 660e.
** Aktaran R. Bray, Formation de la doctrine Classique. Nizet, 1966, s. 70.
*“ D. Diderot, Dorval et moi, III. söyleşi; Eloge de Richardson; Essai sur Ia peinture, aktaran Ph. Van Tiegheim, Les Grandes Doctrines littéraires en France, PUF, 1968, 8. 116-117.

Tzvetan Todorov
(Ya Sanat Ya Hayat, Sel Y. İst. 2016. s. 83-85. Türkçesi: Aziz Ufuk Kılıç)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)