
YÜREKLENDİRMENİN SAATİ
Kalk sevgilim yola çıkmanın vakti
seherin sevincini toplayan kuşlar
çapaya giden çocukları geçti
Kalk sevgilim yüreklendirmenin saati
ince kalibreli kırağılı tüfekleri
iki dağ zinciri arasında
restini çekmiş kaçakçı köylüleri
kalk sevgilim yüreklendirmenin saati
don tutmuş nice gönülleri
ulam-ulam yollara düşmüş
azapları marabaları
Kalk gidelim ormanın gür örtüsüne
ardımıza alarak gamlı çıngırak rüzgârı
(Sayı:10, Ocak 1978, s.5)
GÜZLE YARALANMIŞ
Tutuklanmış türküler ki
Ezberimde kutsal dizeleri
Boyun eğmemiş yüzyıllara
Sade yalın asi
Söyle güzle yaralanmış yaprak
Unuttu mu konuşmayı yağmur
Tel örgünün dibindeki söğüt
Çıplak daldaki serçe
Söyle kartal dizisi ufuk
Yangının ülkemde ne yana
Güvenç bizden uzak mı
Nice destansı ölüm pahasına
Nicesin martı uçuşu özgürlük
Rüzgârın halayı ne güne
O büyük fırtına, şanlı düğün
Üç öğün kardeşlik sofrasında
Gözledik haberi beş kıta
(Sayı:37, Nisan 1980, s.19)
MENDİLİMİZE İŞLEDİĞİMİZ AŞKLAR DA
Akıp gidiyor sağır kaygısız
Kahredici, güzelim hayat
Cebimize doldurduğumuz rüzgâr
Ve kahraman ve korkak ve yiğit
Gün yanığı yüzlerimiz
Kesik kesik sızan kan
Ağıtsız cenaze törenlerimiz
Akıp gidiyor yarı geceleri
Ayın ondördü gibi usulca
En yalın düşünceler, çiğdemler
Seher kokan kendi kendine
Uğuluğulsa fabrikalar
Akıp gidiyor dünyanın pası
İhanetler yalnızlıklar ayrılıklar
Akıp gidiyor bir bir
Mendilimize işlediğimiz aşklar da
Akıp gidiyor yaralı gece
Işıklı tüneller içinden hüzünle
Durup bakıyorlar kuşkuyla ihtiyarlar
Ömrünü tutuşturan ateşçiye
Yitik bir keder gözlerinde
Akıp gidiyor bir trenin penceresinden
Dipte dut kaysı ceviz ağacı
Bir gülün açışı sonra soluşu
Yarı gece bir genç kızın
Çeyizini bağışlayışı kurtuluş trenine
(Sayı:45, Aralık 1980, s.35)
BURKULAN YÜREĞİN SEVGİSİ
Kar aydınlığında pırıltılı mavi
Bir gülümseyiş mi kış güneşi
Kırgın akıp gitti ufkun alacasına
Elleri ceplerinde öbür bahara
Baba kış güneşi benzer mi
Nar çiçeği kırmızısı güle
İlkyazın yangın gibi gizli
Yüreği darala darala
Açar el ayak çekilince
Dışarıda kar çıngırakları uçuşur
O dantel gibi uçuşuna bakar da
Der ki: bahar erken gelecek
Kıyıya, dalgakırana, lacivert dağlara
Kör bir kuşun kanadında
Böyle bir günde baba
Götürdüler abimi karlı ufka
Üç kış oldu gelmeyeli
Üç kış güneşi gizledi
Onu taş duvarlar ardında
Öyle yağan kar gidişine sokakların
Her makamda dolaşan rüzgâr
Örseler mi dersin yufka yüreğini
Aşklardan sevgilerden geçen
Baharla, acıyla tanışan gözlerini
Kitap dergi süzen kirpiklerini
(Sayı:47, Şubat 1981, s.24)
ASMAALTI ÇAYEVİ
Burada bu göl kenarında
Asmaaltı çayevinde
Ürpertip dingin suda nilüferleri
Rengarenk güvercinler uçuşur
Kanatlarında rüzgar ateşi
Burada bu göl kenarında
Asmaaltı çayevinde bir Pazar
Vurdular arkadaşı akşamüztü
Buyruk verilmiş olmalı
Birden havalandı kuşlar
Kaldı gül ağacından ağızlığı
Dost olduğum masada
Ölüm asi oldu besbelli
Acı dem oldu yüreğimde
Asmaaltı çayevinde
(Sayı:51, Haziran 1981, s.17)
ARKADAŞ
Görünür sokağın ucundan
Oturduğun pencere önü
Eskiyen bakışların gider mi uzaklara
Orada ekmeğin kardeşliği, hasatlar
Gecenin koyu acısı titreyen kavaklar
Dostundur bilirim
Asfalt yol üstünde
Traktörlerin dinmeyen soluğu
Bir yanda toprağın karılan sevinci
Tohumun yediveren serüveni
Alnından süzülen tere belenmiş
Çimlenir usuldan
Sen ki, eski tutsak, ömrünün ortasında
Eylülü tanırsın paslı zincirlerinden
Alışır gövden koğuşlarda yatmaya
Belirip yiten özgürlük günleri
Kalır büsbütün başka bir yaza
Sen ki eski savaşçı, yenilgi günlerinde
Tanırsın düşmanı yol ayrımında
Kimi kaçar gibi umarız uçurum dibinden
Yol değiştirir, yüz çevirir ya da
Tutsak düşer utancın sığınağına
Seninle arkadaşız inceliğin ayrımında
Benzer nice eski öykü öykümüze
Bir tomurcuğun açması kuytuda gizlice
Kırın eskimeyen serüvenidir, bilirsin
Ovalar üzre söylenir türküsü
Duyarsın oturduğun pencere önünde
Yaz yağmuru gibi geçer kırgınlığın
Ömür eskiten bir şey olur acıların
Yeniden uzun bir yolun başında gibisin
Güneş vurur ısınır omuzların
(Sayı:57, Aralık 1981, s.27)
ŞAİRİN YÜREĞİ
Güz günü sararırken her yaprak
Gül tomurcuğa durur bir yandan
Sonsuz aydınlığında uyanmak
Mayısı ayaklandırmak isterim usulca
Ama bir şarkı yüreğimi örseler benim
Adsız arkadaşların öyküsünü anlatan
Gün olur acı tok seslidir onda
Gün olur keder Pazar iznine çıkar
Yatılı okullardan öğrenci yurtlarından
Gönlünü bulutlara değdiren buluşma
Bakarsın bir gün gerçek olur
Açılır demir kapılar “Kelepçe pulluk olur”
Bu kez acı izinlidir, sevinç de kuşatmada
Ansızın saçlarını okşar güneş
Sokakların kıvrımlarını dolaşan
Bir şarkı yüreğimi örseler benim
Kuytularda açan güz çiçekleri gibi
Talas yolunda güneşte kalakalmış
Şu şair yüreğimi özgürlük isteyen
(Sayı:66, Eylül 1982, s.15)
BU YAĞMUR, SEVGİLİM
Yağmur yağıyor ince ince
Bir çocuğun serin düşlerine
Bir genç kızın gülüşlerine
Bir çiçeğin köpüğüne
Yağmur yağıyor ince ince
Sevgilim onbeşinde zarifince
Yağmur yağıyor sımsıcak sesine
Mutluluk çok yakın çok uzak bize
Yağmur yağıyor kederli günlerime
Yağmur söylüyor acılı türküsünü
Durgun suların, fakir akşamların
Gölgesi pencereme vuran dağların
Bu ince ince yağan yağmur
Gözlerin gibi berrak ve hırçın
Sokakları kuşatan hüzün gibi
Bu yağmur, sevgilim, ne güzel yağıyor
Sesinde çıngı taşıyan çocukların
Türküleri karılırken ince ince
Yitip gidiyor küçük gövdeleri
Mutluluk biçiminde
Yağmur yağıyor ince ince
Tenha istasyon bahçelerinde
Dalgınlıkla unutulmuş karanfillere
Bir genç kızın karanfillere eğilimine
Yağmur yağıyor ince ince
(Sayı:67, Ekim 1982, s.22)
ACILI YAZ
Bu gece yitebilir çocukların yüzünde
Gül toplamı güzel gülümseme
Bu gece konuk gelebilir acı
Seyredin son kez telörgüler arasından
Bir mendil kiraz yazı
Gece trenleri gibi akıp giden hüzünlü
Bir ömrünüz varsa halkın yitiğidir
Taşıyıp gönlünce özgürlüğün yükünü
Bir özlem habercisi, bir öncü gibi
Ülkemin yaralı göğsüne gömülebilir
Bu gece yüzyıllık çınarlar susabilir
Kanadı kırık yapraklara yağmur düşebilir
Gideriz gideriz nehirler boyunca
Terkimizde yurtsever çığlıkları
Barış tutkusu güzellik saklımızda
Vakitsiz zamanlarda dostların kapıları
Çalınmışsa incinebilir çocukların mutluluğu
Bu gece sulara vuran ayışığı
Kararabilir hüzünlü bir çığlık gibi
Geçip içinden iri güllerin, annelerin
Bu gece türkülerimde bulacaksınız
Ferah özgür kırların havasını
Papatyalara bulanıp akar damarlarımdan
Ve geçebilir çok kez demir parmaklıklardan
Kuşların kanadından, zincir yaralarından
(Türkiye Yazıları, sayı:69, Aralık 1982, s.22)
Ahmet Ada, (1947-2016),Ceyhan’da doğdu. Ceyhan Lisesi’nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet memurluğu yaptı. 1993’te emekli oldu, 2002 yılında Mersin’e yerleşti. İlk şiiri “Tabuttur Kitaplar” 1966 yılında Soyut’ta yayımlandı. Sanat ve edebiyat dergilerinde şiir ve şiir üzerine yazılarıyla göründü. Kimi şiirleri Fransızca, Almanca, İngilizce, Kürtçe dillerine çevrildi. 1980’li yıllar şiirinin önemli temsilcileri arasında yer alır. Gerçekçi tutumlardan beslenen, destansı, lirik, hüzünlü ve incelikli şiirler yazdığı eleştirmenlerce dile getirildi. Poetik yazılarından oluşan “Şiir Okuma Durakları” (2004) adlı kitabı modern şiir bilgisi içeren bir el kitabı olarak değerlendirildi. 2006 yılında Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde “40’ıncı Sanat Yılında Ahmet Ada’nın Şiiri” konulu bir sempozyum düzenlendi. Sempozyum bildirileri “Ahmet Ada’nın Şiirine Bakışlar” adıyla yayımlandı (2009). “Gül Doğsun Gül Üstüne” ile 1981 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü (Ali Cengizkan ve Adnan Azar’la paylaştı), “Aşk Her Yerde” ile 1991 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, “Vakit Yok Hüzünlenmeye” ile 1993 Yunus Nadi Şiir Ödülü, “Onlar İçin Minibüs Şarkısı' Üzerine Gözlemler” adlı incelemesiyle 1999 E Dergisi İnceleme Ödülü. “Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi” ile 2011 Cemal Süreya Şiir Ödülünü aldı. Dört Poetik kitap, 23 şiir kitabı yayınladı.
Ahmet Ada
Gerçekedebiyat.com