Feridun Andaç'ın romanı: ‘Kaplıcada Son Yaz’ / Adnan Binyazar
Adnan Binyazar eleştirmen olarak tanınan Feridun Andaç'ın ilk romanı Kaplıcada Son Yaz'ı Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde değerlendirdi.
Bu romanı okurken içimden yazma heveslilerine seslenmek geçti: Evliya Çelebi’den Yaşar Kemal’e anlatıcılar, Dede Korkut’tan Sait Faik’e öykücüler, Yunus Emre’den Nâzım Hikmet’e şairler, Hacı Bektaş’tan Şeyh Bedreddin’e düşünürler, insanımızın arasından çıktı. Dize sıralamayı şiir sayanlar, romana olay anlatımı deyip öyküye yönelenler yazmaya kalkmasınlar, kalemlerini dinlenmeye alıp, okumaya klasiklerden, böyle iyi kitaplardan başlasınlar... OLAY ÖRGÜSÜ Yaşadıklarımla beslenen Masalını Yitiren Dev¹ adlı romanımı yazdıktan yıllar sonra gördüm Camus’nün “Bilmece” başlıklı denemesini². Camus yazısının bir yerinde “Bir insanın yapıtları, çoğu kez, onun özlediği, heveslendiği şeylerin öyküsüdür. Yapıtınız hiçbir zaman kendi öykünüz değildir, hele yaşam öykünüz olduğu savındaki yapıtlarda. Hiçbir insan, hiçbir zaman, kendini olduğu gibi anlatmayı göze alamaz.” diyor. Bir iki sayfa sonra, onu öteleyecek yargıda bulunuyor: “Her sanatçı, kendi doğrusunun peşindedir.” “Kendi doğrusunun peşinde” koşan Feridun Andaç’ın, üç ayrı kitaptan oluşacak romanının ilki olan Kaplıcada Son Yaz’da3 Camus’nün bu sözünü gerçekleştirdiğini sanıyorum. O nedenle 405 sayfalık romanı elimden düşürmeden iki günde okudum. "Deneme türünde yapıtlarıyla tanınan Andaç, telefonda romanını gönderdiğini söylerken, sevda uğruna dağ delen Ferhat gibi sevinçliydi. Neredeyse otuz yıldır, benim kardeş saydığım, onun beni ağabey yerine koyarak onurlandırdığı bütünleşme duygumuzla hep birlikte olduk. "En başta mektupları, yazdıklarından emeğini esirgememiştir Andaç. İyi bir okur, “Bir yere, zamana ve bir döneme bakışın anlatısıdır” diye tanıttığı nehir roman oylumundaki yapıtı Kaplıcada Son Yaz’da bu emeğin ayrımında olacaktır. "Roman, içeriğiyle, “Yaşanan zamanlarla akıp giden günlerin kesişme noktalarında buluşanların öyküsü... Değişen, dönüşen her şeye tanıklığı içeren İğdebeli Hoca’nın yalnızlığında, ülkenin yakın dönemine bakışla başlayan bu öykü yurdun en ücra köşesindeki kaplıcaya, oradan yaşanan dünyanın sessizliğine uzanır.”
Andaç, romanını hangi kaynaklardan beslenerek yazdığını, abartılı yargılardan kaçınarak, “Öndeyiş”de de açıklıyor: “Adımın dışında her şeyi yazdım. İşittiklerimi, gördüklerimi, hatırladıklarımı, hatta bana anlatılanları. Elbette kendi yorumlarımı da! Yazamadığım ânlarda ise çizdim. Dilim dileğim oldu çizgilerim de.” ÇATI Stendhal, “Roman, yol boyunca gezdirilen aynadır.” der. Andaç, Kerem-Ömer-Anlatıcı (yazar) bileşkesinden doğan dostluklara, sevda ilişkilerine, birbirlerini bütünleyici ya da öteleyici tutumların üzerinde aynasını gezdiriyor. Çatıyı oluşturan olaylar, bu bağlamda Kerem’in, Ömer’le Anlatıcı’nın da öğretmeni olan İğdebeli’nin içtenlikli yanına tuttuğu “BANA İğdebeli deyin...“ / “Böyle mi demişti gerçekten o ilk derste?” sorusuyla anılarına ayna tutuyor: “Ne zaman aklına gelse o ân, zihninde bir ışıldak parlıyor adeta.” Olay Kerem-Aslı ilişkisinin bozuluşu, toparlanışını, Ömer-Necla ilişkisinin dengelenişiyle ayrı bir devinim kazanıyor. İnsanda iz bırakan yurt sevgisi, dostluk, değerbilirlik, özlem gibi temel duygular böylece öne çıkıyor. Anlatı, bir yerden sonra, ülkelerinin dışında tutunacak yer ararken bunalıp kişilik yıpranmasına uğrayanların gerçeğinde düğümleniyor. IŞILTILAR Çizim gücünün yanında, yazınsal türlerin her alanında, özellikle eleştirel denemede, değerlendirme uçlarını en derinlerde işler kılan Andaç, bu birikimlerini 84 bölümden oluşan romanına da yansıtıyor. Ayrıca anlatısına duyarlıkları, düşünceleri beyinlere kazınan 130 yazarın, düşünürün özdeyiş değerindeki sözlerini de eklemiş. Okurun, romanın girişindeki “Öndeyiş” / “Gidememek” bölümlerini okumadan olayların fırtınalı havasına giremeyeceğini, çizimin nasıl bir hüner istediğini kitabın 224'üncü sayfasındaki resmi incelikleriyle kavramadan çözemeyeceklerini anımsatmış olayım. Şu yaklaşımıyla romanın düşünsel içeriğini açıklarken okurla da bağlantı kuruyor Andaç: “Yazınca dönüşüyor her şey... Bir sesten başka bir sese, bir sözden bitimsiz sözcüklere, bir kişiden farklı kişiliklere dönüşüp duruyor anlatılan her şey. Evet, tıpkı hayat gibi. / Nerede olursak olalım, hangi durumlarda yaşarsak yaşayalım değişen biziz, zaman değil. / İnsan özlediği yere aittir, benimsediği toprağa kök salabilir ancak.” diyor. Andaç’ın, Cervantes’ten seçtiği şu söz, çağrışımıyla, yazı heveslilerinin yaratıcı dünyasına ışık tutuyor: “Dikkatli davran, iyi bir kitap yaz, iyi olmak istiyorsan. Ne yaptığını bilmiyorsun diyemez sana akılsızlar o zaman!” SONDEYİŞ Bu romanı okurken içimden yazma heveslilerine seslenmek geçti: Evliya Çelebi’den Yaşar Kemal’e anlatıcılar, Dede Korkut’tan Sait Faik’e öykücüler, Yunus Emre’den Nâzım Hikmet’e şairler, Hacı Bektaş’tan Şeyh Bedreddin’e düşünürler, insanımızın arasından çıktı. Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR