Boris Pasternak Doktor Jivago'yla dünyaca tanındı
Ukrayna kökenli usta Rus şair, yazar ve çevirmen Boris Pasternak'ın (1890-1960) Nabokov'la yıldızı hiç barışmadı.
Ukrayna kökenli usta Rus şair, yazar ve çevirmen Boris Pasternak (1890-1960), her ne kadar yıldızının hiç barışmadığı Nabokov tarafından “Sıkıcı, beylik bir şey. Bu çöp gibi, melodramatik, sahte ve kısır kitabı yok etmekten büyük keyif alırdım” sözleriyle ve Nobel ödülünü reddetmesi ise ince bir Sovyet komplosu olarak yorumlanmış olsa da başyapıtı Doktor Jivago ile dünyaca tanındı. Yahudi kimliğini bir yana bırakarak ve Tolstoy’un izinden giderek Rus Hıristiyanlığının evrenselliğini savundu. 1960 yılında Peredelkino’da öldü, cenazesine binlerce kişi katıldı. Fotoğraf: Cornell Capa-International Center of Photography and Magnum Photos Nabokov, Lolita romanını ilk kez 1955’te Paris’te yayımladı, ama asıl istediği, ilk Amerikan baskısını yapabilmek için Ağustos 1958’e kadar bekledi. Roman o zamana kadar etkisini yaratmış, ünlenmişti ve Eylül başında çoksatar listesinde dördüncü sıradaydı. Eylül sonunda bir numaraya yükseldi, fakat yerini hemen o sırada İngilizce çevirisi yayımlanan Doktor Jivago’ya bıraktı. O yüzden, Nabokov, dilbilimci Roman Jakobson’un 1956’daki Sovyetler Birliği ziyaretine karşı çıkarken fazlasıyla haklıydı. Jakobson orada sadece edebiyat bilimci ve Slavistlerle görüşmemiş, Boris Pasternak’ın yeni tamamladığı ve sosyalist gerçekçiliğe uymadığı için yayımlanamayan romanı için de görüşmeler yapmıştı. Jakobson’u Moskova’ya davet eden dilbilimci Vyaçeslav İvanov, Pasternak ailesinin yakınlarındandı. Elyazmasını o da birçok kişi gibi okumuştu ve yayımlanmasını istiyordu. Pasternak’la Jakobson’u Mayıs ayında görüştürdü. Doktor Jivago’nun elyazmasının yurtdışına kaçırılarak yayımlanmasının ve Nobel almasının hikâyesi böyle, bir dilbilimcinin Moskova’ya gitmesiyle başladı. Aslında Doktor Jivago romanı Amerika’da yayımlanmadan önce bir kopyası Vladimir Nabokov’a gönderilmişti. Nabokov “sıkıcı, beylik bir şey” diye yorumlamıştı romanı. Yayımlandıktan sonra da “Bu çöp gibi, melodramatik, sahte ve kısır kitabı yok etmekten büyük keyif alırdım” demişti. Anlaşılan Pasternak da böyle davranacağını sezmiş olmalı ki, romanı Nabokov’un çevirmesi önerildiği zaman “Olmaz,” demişti, “o benim bu ülkedeki (Sovyetlerdeki) sefil halimi bu işi doğru dürüst yapamayacak kadar kıskanıyor.” Gerçekten de Nabokov, eleştirisini daha da ileri götürerek bütün olanları yani Sovyet hükümetinin romanı yasaklamasını, sonra da Pasternak’ın Nobel ödülünü reddetmesini ince bir Sovyet komplosu olarak yorumladı. Dilbilimci Roman Jakobson’un Sovyetler Birliği’ne gitmesini bir diktatörlüğün onaylanması olarak gördüğü gibi, bu romanı da Stalin sonrasında Lenin döneminin övülmesinin bir aracı olarak görüyordu. Bu, günümüzde hakim olan bir başka yorumun, romanın elyazmasının İtalya'ya kaçırılması, Kasım 1957'de İtalyanca, ertesi yıl Fransızca ve İngilizce çevirilerinin çıkması ve Hollanda'da Rusça basılan romanın hemen Nobel ödülünü alması sürecinin bir CIA operasyonu olduğu yorumunun ters yüzü gibidir. Ama her koşulda Nabokov romanı beğenmemişti ve profesyonel romancı olarak, ilk romanıyla Nobel alan, kendisinden bir yaş küçük bir şairi şüpheyle karşılaması haklı bulunabilir: “Doktor Jivago berbat bir şey, hantal, bayat ve melodramatik, basmakalıp durumları, şehvetli avukatları, akıl almaz kızları, romantik haydutları ve bayat tesadüfleri olan bir romandır. Kısacası, Pasternak’ın düzyazısı şiirinden çok uzaktır. Nadir başarılı metaforlara veya karşılaştırmalara gelince, bunlar romanı hiçbir şekilde Sovyet edebiyatına özgü bir taşra bayağılık dokunuşundan kurtarmaz.” Fotoğraf: Peredelkino da-1958-Harold K. Milks-Associated Press Fakat Pasternak’ın düzyazısının Sovyet edebiyatından çok, Tolstoy’dan esin aldığını kabul etmekte yarar var. Tolstoy Pasternakların aile dostuydu; ressam babası Leonid Pasternak onun eserlerini resimliyordu ve Tolstoy sık sık ziyarete geliyordu evlerine. Pasternak’ın ilk hatıralarından biri, bir gece piyano sesiyle uyanmasıydı. Annesi odanın bir perdeyle ayrılmış diğer yanında piyano çalıyordu: “Gecenin tam ortasında daha önce hiç yaşamadığım kadar tatlı, sızılı bir ağrıyla uyanmıştım. Sıkıntı ve korkudan bağırıp ağlamıştım. Ama müzik benim gözyaşlarımı bastırdığı için beni ancak üçüncü parçanın sonunda duyabilmişlerdi. Arkasında benim yattığım ve odayı ikiye bölen perde aralandı. Annem göründü, üzerime eğildi ve telaşla sakinleştirmeye çalıştı beni. Beni ya misafirlerin yanına götürdüler ya da belki, açık kapının çerçevesinden misafir odasını gördüm. İçerisi sigara dumanıyla kaplanmıştı. Mumlar dumanla gözleri yanmış kirpikler gibi kırpışıyordu. Keman ve viyolonselin kırmızı cilalı tahtasını parlak bir şekilde aydınlatıyorlardı. Piyano kapkaraydı. Erkeklerin ceketleri kapkaraydı. Kadınların omuzları, çiçek sepetlerinden çıkan isim günü çiçekleri gibi çıkmıştı elbiselerinden. Halka halka dumanın arasında iki üç ihtiyarın ak saçları görünüyordu. Daha sonra birini yakından tanıdım ve sıkça gördüm. Ressam N. N. Ge’ydi bu adam. Öbürünün sureti, birçok suret gibi hayatım boyunca peşimi bırakmadı, çünkü babam onun illüstrasyonunu yapmıştı, onu ziyarete gidiyordu, hürmet ediyordu ona ve bütün evimiz onun ruhuyla dolup taşıyordu. O adam da Lev Nikolayeviç Tolstoy’du.” 23 Kasım - 1894 günü Pasternakların Myanistkaya’da, Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu binasının yanında bulunan evinde yaşanıyordu bu olay. Tolstoyların 1882’de tuttuğu Hamovniki’deki ev yakındı buraya. Konuklar arasında Tolstoy’un karısı Sofya Aleksandrovna da olmalı. Tolstoy’un 1899’da yayınlanan ve kiliseden aforoz edilmesine neden olan romanı Diriliş’in Leonid Pasternak’a ait resimleri de o evde yapılmıştı. “Babamın Tolstoy’un Diriliş adlı romanı için yaptığı ünlü illüstrasyonlar Petersburg’a yine o mutfaktan gönderildi. Roman tefrika halinde Niva adlı dergide, Petersburglu yayımcı Marks tarafından yayımlandı. Hummalı bir çalışma oldu. Babamın nasıl acele ettiğini hatırlıyorum. Dergi düzenli olarak, hiç gecikmeden çıkıyordu. Her illüstrasyonu vaktinde yetiştirmek lazımdı.” Pasternak’ın aklına büyük bir roman yazma, Diriliş gibi geniş bir dönemi kapsayan ve büyük bir amaca hizmet eden roman yazma fikri daha o zaman yerleşmiş olabilir. Tolstoy, Diriliş’i roman yazmayı bıraktıktan sonra, sırf askerliği ve savaşı reddettikleri için Rusya’da yaşamaları imkânsız hale gelen Hıristiyan anarşist topluluk Duhoborların Kanada’ya göç edebilmelerine destek olmak üzere yazmıştı; romanın gelirini bu amaçla kullandı. DOKTOR JİVAGO’DA TOLSTOYCU KARAKTERLER: YENİLİĞE SUSAMIŞ RAHİP ve DEPYAKİN! 1900’lerden İkinci Dünya Savaşı’na uzanan ve bütün bu dönemin eleştirisini içeren Doktor Jivago romanı da anlamlı bir şekilde böyle Tolstoycu bir karakterle başlar: Romanın baş kahramanı şair Yuri’yi büyüten rahip Nikolay Nikolayeviç Vedepyakin. “Daha sonra Nikolay Nikolayeviç’e ün kazandıran kitaplardan hiçbiri yazılmamıştı daha. Ama düşünceleri artık belirlenmişti. Vaktinin ne kadar yakın olduğunu bilmiyordu… rahip Nikolay Tolstoyculuğu ve devrimi yaşamış ve sürekli daha ileri gitmiş bir din adamıydı. … Yeniye susamıştı.” Bu açıdan Pasternak’ın romanını Tolstoyculuğun diriltilmesi ya da sürdürülmesi olarak görmek, bu romanı Tolstoy geleneğinde bir roman saymak mümkündür. Roman Sovyetlerde, Stalin sonrasında dinin yeniden canlanmasının simgesi sayıldı. Çağının bütün şairleriyle, Mayakovski, Belıy, Blok, Tsvetayeva ve daha birçoğuyla tanışma, beraber sahne alma fırsatı buldu Pasternak; ama hiçbirini Tolstoy kadar kesin bir şekilde övmedi: “Her yazardan bir özellik alınsa, sözgelimi Lermontov’un coşkusu, Tutçev’in çokboyutluluğu, Çehov’un şiirselliği, Gogol’ün sersemletme yeteneği, Dostoyevski’nin hayal gücünün şiddeti alınacak olursa Tolstoy’u tek bir özelliğiyle sınırlamak için ne söylenebilir? İstisnasız ve tavizsiz biçimde herkesi kucaklayacak bir meşruiyet, yasallık peygamberinin, bu ahlakçının, eşitlikçinin başlıca özelliği, kimsede görülmeyen, paradoksal bir şekilde elde edilmiş olan bir özgünlüktü.” Nikolay Nikolayeviç’deki İncil’i yeniden çeviren ve Sanat Nedir’i yazan Tolstoy kökeni romanda neredeyse çok açık şekilde verilmiştir: “Yura karakterinin oluşmasında dayısının ne kadar önemli rol oynamış olduğunun bilincindeydi. Nikolay Nikolayeviç o sıralar Lozan'da yaşıyordu. Orada yayımlanan Rusça kitaplarında ve çevirilerinde, insanoğlunun zaman ve bellek yardımıyla ölüme karşı bir cevap olarak tarih olgusunu ikinci bir evrensellik olarak benimsediği yönündeki eski düşüncelerini satırlara döküyordu. Kitapların özünde Hıristiyanlık'ın yeni bir açılımı ve yeni bir sanat anlayışı konusunda önemli sorgulamalar vardı. Bu görüşler bütünsel olarak Yura'dan çok delikanlının arkadaşlarını etkiliyordu. Mişa Gordon'un yüksek eğitimini felsefe alanında yapmaya karar vermesinde bu kitapların etkisi büyük olmuştu. Fakültede din dersleri de almış, hatta bir ara ilahiyat fakültesine geçmeyi bile düşünmüştü. Yura dayısının görüşlerinin ışığında kendini geliştiriyor, sınırlarını genişletiyordu, Mişa ise doğrudan bu görüşlerin etkisi altında kalıyordu. Yura, Mişa'nın böylesine kuvvetli etkilenmesinde Yahudi olmasının etken olduğunun bilincindeydi. Nezaketinden dolayı arkadaşını bazı tuhaf planlarından vazgeçirmeye kalkışmıyordu. Ama sık sık Mişa'nın deneyimlerine yönelmesini ve yaşama daha bağlı bir insan olarak görmek istediğini düşünüyordu.” Fakat Pasternak’ın günümüze bıraktığı karmaşık mirasın özü de tam bu satırlarda yatar. Yura ile Mişa, aslında Ukrayna kökenli bir Yahudi aileden gelen Pasternak’ın bölünmüş kişiliğinin bir simgesidir. Romanda Mişa karakteriyle temsil edilen Yahudi kimliğine karşı, Yura Rus Ortodoksluğunun evrensel karakterini simgeler. Pasternak’ın Yahudi kimliğini bir yana bırakması değildi karışıklığı yaratan, böyle yapan birçok yazar vardı; şaşırtıcı olan şey onun Tolstoy’un izinden giderek Rus Hıristiyanlığının evrenselliğini savunmasıydı. 1958’de Nobel ödülünü reddederken Sovyet yönetimine de -Nabokov’un şüphesini doğrulayacak şekilde- Rusya’ya hayatım ve yapıtımla bağlıyım; kaderimi onun dışında düşünemem” demiş, ülkeden ayrılmayı da reddetmiştir. Oysa Solomon Volkov, aynı yıl Hruşçov’un da katıldığı Komsomol’un 40. Yılı kutlamasında Pasternak için “domuzdan da beter, domuz bile yediği yere pislemez” gibi ağır hakaretler edildiğini söylüyor. Ertesi yıl, İsrail başkanı Ben-Gruion da roman için “Yahudiler hakkında Yahudi kökenli biri tarafından yazılmış en çirkin kitaplardan biri” diyecekti. Hruşçov’sa romanı 1964’te okumuş ve yasaklanmış olmasına üzüldüğünü söylemiştir. Roman uzun bir zamandan beri Rusya’da okul müfredatında yer alıyor. Zaman zaman romanın yasaklanması sansür döneminin kötü bir olayı olarak hatırlanıyor, ama Nabokov’un eleştirisinde bir şeylerin haklı olup olmadığını sorgulamak mümkün: Acaba Pasternak Sovyet-Rus ideolojisini ona Tolstoyculuğu ve Hıristiyanlığı katarak geliştirmiş miydi? Çizim: Yury Annenkov-1921 Pasternak her şeyden önce büyük bir şair ve çevirmendir. 1959 tarihli bu şiir çalışmasının hikayesini İnsanlar ve Haller (Çeviren: Sabri Gürses / Yapı Kredi Yayınları) otobiyografisinde anlatmıştır. Nobel ödülü için yazdığı bu şiir son şiirlerindendir ve Pasternak son iki kıtayı hayattayken arkadaşlarına da okutmamış, yaymamıştır. Kuşatılmış hayvan gibi düştüm. Etrafta insanlar, hürriyet, ışık Bağrışıyor kovalayanlar arkamda Hiçbir yere çıkış yolum yok. Kara orman ve gölün kıyısı Devrilmiş bir köknar Yol her yerden kapalı Ne olursa olsun, yeter. Bu rezalet için ne yaptım Katil miyim, hain mi? Bütün dünyayı ağlattım Güzel toprağım uğruna. Ama yine, mezarımın başında İnanıyorum ki gün gelecek Alçaklığın ve kötülüğün gücü İyiliğin ruhuna yenik düşecek. Etrafımdaki çember daraldı Benim suçum bambaşka: Artık bir dürüst el yok yanımda Dostumun kalbi değil burada! Boğazımda ilmekle de olsa Böyle durmak istedim Silsin diye gözyaşlarımı Sağ elim benim. Çeviren: Sabri Gürses Boris Pasternak (soldan ikinci), Lilya Brik-Sergei Eisenstein (soldan üçüncü), Vladimir Mayakovsky (ortada) / 1924) - 1890 / Boris Pasternak, Moskova’da Leonid Pasternak ve piyanist Rozalya Kaufman’ın oğlu olarak doğdu. - 1903-9 / Skriyabin’in öğrencisi olarak müzik eğitimi aldı. - 1908-13 / Moskova Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldı. - 1909 / Raina Maria Rilke’den şiirler çevirdi. - 1912 / Marburg Üniversitesi’nde felsefe eğitimine devam etmek üzere Almanya’ya gitti. - 1913 / Şiir topluluklarında yer aldı. - 1914 / Bulutlardaki İkiz adlı ilk şiir kitabını yayımladı. Sergey Bobrov’un fütürist grubuna katıldı. Mayakovski’yle tanıştı. - 1917 / Bariyerlerin Üstünde adlı şiir kitabı yayımlandı. - 1922 / Kızkardeşim-Hayat adlı şiir kitabı yayımlandı. İlk düzyazı çalışmalarını yayımladı. Yevgeniya Luri’yle evlendi. - 1923 / Temalar ve Çeşitlemeler adlı kitabını yayımladı. Lef grubuyla kısa süreli bir ilişkisi oldu. - 1926 / 1905 Yılı adlı kitabını yayımladı; Spektorski adlı şiir-romanını yazdı. - 1927 / Teğmen Şmidt’i yayımladı. - 1931 / Pasaport’u yazdı; boşandı ve Zinayda Neygauz’la evlendi, onunla Gürcistan’a gitti. - 1932 / Gürcistan deneyimini İkinci Doğuş’ta anlattı. - 1934 / Birinci Yazarlar Kongresi’nde konuşmacı oldu. - 1935 / Sovyet heyetiyle birlikte Paris’e gitti. Stalin’e yazdığı mektup Ahmatova’nın kocasının ve oğlunun kurtulmasını sağladı. Stalin’e Gürcü Lirikleri adlı çevirisini hediye etti. - 1943 / Sabah Trenlerinde’yi yayımladı. - 1953 / Goethe’nin Faust’unu çevirdi. - 1955 / Doktor Jivago adlı romanını tamamladı. - 1956 / İnsanlar ve Haller’in bir kısmı Noviy Mir dergisinde yayımlandı. - 1957 / Doktor Jivago sansür tarafından geri çevrildi, İtalya’da yayımlandı. - 1958 / Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı, fakat reddetmeye zorlandı; Rusya’da bir tür iç sürgün yaşamaya başladı. - 1960 / Peredelkino’da öldü, cenazesine binlerce kişi katıldı.NABOKOV’UN ‘DOKTOR JİVAGO’ YORUMU: ‘SIKICI, BEYLİK, ÇÖP GİBİ, MELODRAMATİK, SAHTE VE KISIR!’
PASTERNAK SOVYET EDEBİYATINDAN ÇOK AİLE DOSTLARI TOLSTOY’DAN ESİNLENMİŞTİR
PASTERNAK: ‘EVİMİZ ONUN RUHUYLA DOLUP TAŞIYORDU. O ADAM DA LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY’DU!’
YENİ BİR SANAT ANLAYIŞI KONUSUNDA ÖNEMLİ SORGULAMALAR…
PASTERNAK’IN BÖLÜNMÜŞ KİŞİLİĞİNİN SİMGESİ: YURİ İLE MİŞA!
REDDETTİĞİ NOBEL’E YAZDIĞI ŞİİR!
NOBEL ÖDÜLÜ VE BORİS PASTERNAK
BORİS PASTERNAK'IN HAYATI KISA KRONOLOJİ
YORUMLAR