Küba, benim için bir düş dünyasıydı. Orayı ziyarete giderek bir eksiğimi tamamladım adeta. Yaşamları coşkulu, önemli şeyleri halletmişler; sağlık, eğitim, güzel sanatlar gibi… Beklentileri yok gibi. Sessizliği bozan tek şey müzik ve dans...

Küba'da iken bir an önce evimize dönmek istediğimiz anlar olsa da, iki gün sonra uyum sağlamış, farklı ortamların albenisine kapılmıştık. Haliyle ülkemizle bağlantımız kopmuştu.

İstanbul’dan Paris’e üç buçuk saat, Paris Charle De Gaulle Havaalanından on bir buçuk saat Havana’ya uçmuştuk. Küba dünya iletişim standartlarının gerisinde, belki öyle kalmayı yeğliyor, belki de ambargo nedeniyle... Küresel kumar borsaya bulaşmıyor. US doları değil, Euro’ya rağbet ediyor. Florida kıyıları bir karış ötesinde oraya lastik botla kaçan ve boğulmadan varabilen Kübalıları talih kuşu bekliyor. Bunlara ISLAK AYAK, deniyor. Onlara her türlü yardım yapılıyor. Normal vize ile gidenlere de KURU AYAK, deniyor, hiçbir şey yapılmıyor…

Sıkıntılı iletişim nedeniyle ülkemizde olup bitenleri duyamıyorduk. Kısacası ABD bu kertenkele görünümlü kara parçasına, bu adacığa sürekli diş gıcırdatsa da “1961 Domuzlar Körfezi Savaşı” başarıya ulaşamaz.

1959 İhtilalinden bu yana ada halkı eşit ve sağlam eğitim alıyor, değerlerine sahip çıkıyorlar. Umarız yabancılar onlara kötü alışkanlıklar getirmez. Ancak yaşamları turizme bağlı ve yılda 4 milyon turist ülkeyi ziyaret etmekte. İçme suyu hariç ucuz bir ülke.

Havana' da ya da diğer kentlerde, sokaklar sabaha kadar hareketli, turistler mutlu.. Olumsuzluk yok denecek ölçüde. Bir ülkenin sokakları size her şeyi anlatır. Kendimi tarihi yapıların, özellikle Barok stili binaların arasında geçmişte buldum. Geniş ve güzel meydanlar, parklar… Kimileri o zamandan günümüze gelmiş. Yeni mahalleler ilave edilmiş kentlere… Havana’nın eski surları var. 1555 yılından beri Küba’nın başşehri. Kimi uygarlıklar gelip geçmiş buradan. Özellikle sömürgecilerin ilgi alanı olmuş, ağaçlarına kadar sömürüp götürmüşler ve Kübalılar görünen bu yeşillikleri elleriyle dikmişler. Birkaç yapı tarzı iç içe geçmişse de restorasyonlarda ilk haline bağlı kalınarak estetizme önem verilmiş. Küba için en çok konuşulacak konu sağlık; sağlıkta dünya sıralamasında en önlerde; tıp eğitimi çok ilerde. Ezilen halklara da bu konuda planlı şekilde yardım ediliyor, başarılı öğrencileri ülkelerinde eğitiyorlar. Küba’nın geçmişi ve yakın tarihi için anlatılacak çok şey var ama birkaç anıyla yetineceğim.x

 Ulusal kahraman, şair ve yazar Jose Marti’nin doğum günü kutlaması nedeniyle Havana Üniversitesinden başlatılan yürüyüşe bizler de yönetimin izniyle katılabildik. Özellikle üniversite gençlerinin heyecanını, aynı zamanda tüm kent halkıyla bir arada görme olanağı, birlikte olmanın mutluluğunu, heyecanını bizler de yaşadık. Yabancılarla resim çektirmeye meraklıydı sıcak kanlı Kübalılar. Sanırım aldıkları sağlam eğitimle özgüvenleri yerinde ve insana verdikleri değer açıkça görülmekteydi.

 Havana da gece geç saatlerde sokaklarda tek başınıza gezebiliyorsunuz rahatlıkla. Kadın ya da erkek… Düşünüyorum da New York’tan gelen biri burada ne hisseder acaba? Kim kime ucube diye bakar?

Uzun yolculuklardan sonra gezimizi tamamlarken İstanbul nefes alınamayacak haldeydi. Hava serin, herkes yeniden kışlıkları giyindi. Ben tüm kışlıklarımı orada kaybetmiştim. Eşyanızı bir yerde unuttuğunuzda kendilerine bırakıldığını sanıp alıyor Kübalılar. Öyle bir alışkanlık var, turistler eli boş gitmiyor oraya zira.

Üzüldüğüm, çocukları çikolataya tatlıya alıştırmış yabancılar. Özellikle daha yoksul semtlerde çocuklar sizden şeker çikolata ve sabun istiyorlar. Oysa devlet onlara gereksinimleri kadar çay şeker, pirinç ve doğalından sabunlarını veriyor. Ama onlar parfüm kokulu renkli sabunlar istiyorlar. Bence varsıl ülkeler Küba’dan doğal yaşam dersi almalı. Ne ki aldatının ışıltılı gücü baskın. Ben de kaybettiğim kışlık ya da mevsimlik diyebiliriz giysilerimi onlara helal ettim. Arkadaşlardan edindiğim üst başla Ankara'ya donmadan gelebildim. Bu da bana ders olsun dedim.

 Her şeye rağmen orada ne kadar olumlu(pozitif) bir atmosferde olduğunuzu ancak buraya gelince anlıyorsunuz. Yokluğumuzda yaşanan ve devam eden olaylar bizi yeniden mutsuz etmeye başladı ne yazık ki.

 Akıl olumsuzlukları istemiyor, beden geriliyor. Kendi adıma, uzun uçak yolculuğunda bir rahatsızlık duymazken ülkemizin durumu içimi kararttı. İnsan onurunu zedeleyen cinayetler, sınırlarımızdan içeriye girmeye çalışan yıkılmışlığın resmini görmek korkunç. Yine de bir kaç resimle anılarımı sizinle paylaşıyorum.


Sultan Su Esen

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)