‘Zelzele-i Azime’ye Osmanlı’da önlem: ‘Hakkından gelesünüz!’
Tarih boyunca yaşanan deprem ve afetler hakkında tarihî kaynaklara ve arşivlere çok sayıda bilgi, belge, veri, gözlem vb. kaydedilmiştir.
Tarih boyunca yaşanan deprem ve afetlerle ilgili tarihî kaynaklara ve arşivlere pek çok bilgi, belge, veri, gözlem vb. yansımıştır. Arşivlere ve tarihi eserlere konu olan bu kayıtların, günümüzdeki afet yönetimi konusunda yapılan çalışmalara katkı sunacağına şüphe yoktur. Zira tarihi bir yapı ve bölge hakkında tarihsel veriler derlendiğinde, yaşanabilecek olası bir afet durumunda alınacak tedbirlerin daha isabetli olacağı açıktır. Depremde dayanıksız mezar evlerin en büyük nedeni malzemeden çalmak. Öyle ki Türkiye’de daha sağlam ev yapalım anlayışından çok malzemeden çalmak bir kültür bir gelenek olmuş. Ve hırsızlığın bu çeşidi ne yazık ki asırlardır hep var. Betonarmenin olmadığı, demirin, çimentonun kullanılmadığı, binaların ahşaptan inşa edildiği devirlerde bile keresteden çalarlarmış. Öyle ki padişahlar malzemeden çalınmaması için ferman üzerine ferman vermiş. Tarihçi Murat Bardakçı’nın konuyla ilgili bir yazısında, Sultan 2. Selim’in, binaların inşasında kullanılan kerestelerin eksik kesildiği, çürük olduğu ya da ucuz diye İstanbul iklimine uygun olmayan bölgelerden getirilen ağaçlardan yapıldığı ve insanların zarar gördüğünün tespiti üzerine çıkardığı fermandan söz ediliyor. Ünlü tarihçi Ahmet Refik’in 1917’de yayınlanan ‘16. Asırda İstanbul Hayatı’ eserinde yayınlanan ferman, “İstanbul kadısına hüküm ki” diye başlıyor ve inşaatlarda kullanılması istenen kerestelerin parmak ve zira hesabıyla, verilen ölçü ve kalitede yapılması gerektiği ile devam ediyor. Şöyle de bitiyor: “Kim ki emredilen ölçülere uymuyor, kaliteli malzeme kullanmıyorsa haklarından gelesünüz!” Ancak bina konusunda dağınıklığımız bir kültür olmuş: Osmanlı’da da Tanzimat dönemine(1839) kadar bina inşaatlarına yönelik nizamname ve kanunnameler daha çok yangın ve sellerden korunmaya yönelik… Osmanlı’dan günümüze ülkemizi en çok etkileyen depremler arasında 1509 Büyük İstanbul Depremi, 24 Mayıs 1719 Depremi, 22 Mayıs 1766 Depremi, 10 Temmuz 1894 Depremi, 27 Aralık 1939 Büyük Erzincan Depremi, 26 Kasım 1943 Ladik Depremi, 19 Ağustos 1966 Varto Depremi, 24 Kasım 1976 Muradiye Depremi, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi, 23 Ekim 2011 Van Depremi ve son olarak 6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem, arkalarında bıraktığı hasar, can ve mal kaybıyla hafızalarda yer etmiştir. Araştırmacı-yazar Talha Uğurluel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, fay hattı üzerinde bulunan İstanbul'un 2. Beyazıt'ın, depreme karşı önlem olarak şehrin muhtelif yerlerine hasta insanlara hacamat yapmak gibi deprem yer altındaki gazdandır diye yerin altında biriken gazı yerin üstüne vermek amacıyla 2 bin deprem kuyusu açtırdığını söyledi. gerçekedebiyat.com‘MALZEMEDEN ÇALANIN HAKKINDAN GELESÜNÜZ!’
OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE DEPREM
OSMANLI'DA DEPREME ÖNLEM
Bu kuyulardan birkaçının Eyüp civarında bulunduğunu kaydeden Uğurluel, "Bu kuyuların günümüzde suyu da yoktur. Halk arasında dilek kuyusu diye adlandırılmıştır" diye konuştu.
Osmanlı'da ahşap ev seçiminin de deprem yüzünden olduğunu dile getiren Uğurluel, şöyle konuştu:
"Osmanlı'da ahşap ev, hem rutubetli olan İstanbul havası hem de fay hattı üzerinde bulunan İstanbul için bilerek tercih edilmiş. Osmanlı'nın ahşap eve yönelmesi, gelenek ve görenekten değil, depremdendir. İlk görülen Kastamonu evleri ahşap değildir, taştır. Birtakım yerlerde taş birtakım yerlerde ahşap tercih edilmiştir. İstanbul'da taşa hiç yaklaşmamışlar, hep ahşap düşünülmüştür. Ahşap olunca da bu kez yangınla başları derde girmiştir."
YORUMLAR