Yazar ve şairlerimizde 'Söyleşi' yapma çılgınlığı! / Ahmet Yıldız
Söyleşi yapılan yerler sistemin üretildiği ideolojik alanlardır. Topluma, yarınlara sanat yapıtıyla hatta tavırlarıyla hep radikal yollar önermesi gereken yazarımızın o toz toprak 'piyasa'da ne işi var?
Sanırım artık bu işe bir son vermek gerekiyor. Bir söyleşi furyasıdır gidiyor. Elif Şafak bütün dergilerin kapağında o bildik soğuk suratını gösteriyor boylu boyunca. (Cumhuriyet Kitap ne iyi etti kapağa yazar suratı koymaktan vazgeçerek.) Sonra birden Pınar Kür‘ün kırlaşmış saçları doldurdu her kitap ekinin kapağını. Buket Uzuner'in yüzü eskimiş olacak Hasan Bülent Kahraman, Müge İplikçi arkadan yetişmeye çalışıyor. Nasıl başladı ne zaman başladı bilmiyorum. Sanırım bunu pazara kurgulanmış günümüz liberal edebiyat ortamının baş mimarı Orhan Pamuk başlatmıştı. Daha kitap çıkmadan "tüyo" niyetine ayarlanmış bir gazete ya da tv muhabiriyle söyleşi... Sonra bir gazetenin orta sayfasının reklam niyetine kiralanıp Pamuk'un söyleşisiyle doldurulması gibi yakışıksız işler... Pek zekice bulunmuş hayranlıkla bile karşılayanlar çok. Daha fazla satma hırsı ondan önceki yazarlarımızda var mıydı? Anımsamıyorum. 1988'de dönemin en iyi yayınevi Cem Yayınevinde yayınlanan Üçlü Kavşak adlı ilk öykü kitabımın Onat Kutlar tarafından beğenilmesi, o dönemin kimseyi beğenmeyen en radikal dergi Edebiyat Dostları sayfalarında kitabım hakkında övgü dolu yazıların yayınlanması, hatta salt o derginin yazarları tarafından okunmuş olmak bile bana yetmişti. Yıllarca kitap yayınlama isteği bile duymadım. Yani nitelikli okur ve nitelikli yazar ve şairler tarafından kitabının kabul edilmesi bir zamanlar yazarlara yetiyordu. Söyleşi mı? Anımsamıyorum bile. Yıllarca aylarca didinip bir kitap yazan, yayımlatan yazarlar dur durak bilmeden kitabını açıklamaya niçin gereksinim duyar? Herhalde kitabına güvenmiyordur; okunabileceğinden yani okunup anlaşılabileceğinden kuşkuludur! Öyle ya. Ne diyeyim başka? Evet uygun bulduğu bir yayın organında kitabı okunurken doğacak sorunları aşacak ipuçları için küçük bir konuşmayı kabul edebilir yazar. Ama istisnasız bütün edebiyat dergilerinde kitap eklerinde aynı şeyleri papağan gibi tekrarlayıp durmak da neyin nesi? Yayınevine pazarlama elemanı olarak bedel mi ödüyor? Oturup yeni kitabına çalışması ya da dinlenmenin tadını çıkarması gerekmez mi artık? William Faulkner Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldıktan sonra bile söyleşi yapmak istememişti. Söyleşi yapılan yerler sistemin üretildiği ideolojik alanlardır. Topluma, yarınlara sanat yapıtıyla hatta tavırlarıyla hep radikal yollar önermesi gereken yazarımızın o toz toprak 'piyasa'da ne işi var? Ya söyleşi simsarları. Evet yıllar sonra bir kitap daha çıkarmıştır yazar. Bu açıklayıcı söyleşi belki de gereklidir. Ya da yaşlı bir şaire sorulacak çok soru vardır. Bu söyleşi edebiyatımızın hazinesidir. Yabancı bir ülkenin yazarı gelmiştir ya da oraya gidilmiştir; merakla, ilgiyle üzerine atlamak gerekir. Ama nerede? Reklam sayfaları boşuna doldurulur mu bu baylara göre? Bu bahar İranlı yazar ve şairler buradaydı. Genç şair ve edebiyat tarihçisiyle ben söyleşi yaptım heyecanla, Edebiyat ve Eleştiri'de yayınladım. Rıza Berahani'yle, Cevat Mukaddes'le de diğer dergiler yapsaydı söyleşiyi keşke. Koreli yazarlar gelmiş. TYS'nın davetlisi olarak. Sonradan öğrendim. Tek bir söyleşiye rastlayamadık. Okumak isterdim doğrusu. Adnan Binyazar mükemmel kitaplar yayınlıyor son yıllarda. Muzaffer Buyrukçu nerededir bilen var mı? Söyleşi için kapısına gelenlere 'Ben yazarım konuşmam' dediğini söylemişti bana bir keresinde Buyrukçu. Piyasa edebiyatı ve onların simsarı söyleşiciler her yerde maalesef! Ahmet Yıldız
(Edebiyat ve Eleştiri, 53. sayı 2001)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR