Saman sarısı akıyor sayfalarında zehir katı sülfür
sözcüklerden çok rakam , zamana su zihin kirliliği
bir dergi elimde,editörü geri plan!  Gezinip duruşum
odamda iki uçlu tekmil bir düşünce, ayın şavkı vuruyor,
iki arada bir derede halüsinasyon görme hali olmalı bu;
bir cisim beliriyor gözlerimde, anlam veremediğim
garip bir varlık, durmasız dönüşüyor başka bir varlığa,
başka bir öpüş oluyor dudakta  başka bir kadın ansızın,
kıvrımsı yalanan uçları çekiciliğin, şehvetin  esiri dişiliğin
iç içe döngüsü!Bu zarif el kimin eli diyorum, neden
düzeltiyor şapkamı, çakmağını çakıp neden yakıyor sigaramı,
salt kravatım kalıyor dokunmadığı, sonra bir virgül aralığı hile,
peydahlanıp yaylanıyor gülüşte, az ötede  6. koltuk,
taçlandırmak için olmalı bir yabancıyı konuluş,
kıvrılıyor parmak uçlarımda sayfa (!) Silkinip geliştir kendine
bir an; ne işim var burada, ne diyorum ki ben  Yunus?
 yerlisi o bu toprağın , senle  bense  yabancısı olmuşuz!
Her Jeton düşüşü,öğrenme halidir akılsız başın. Dilinden  öğreniyorum
tanımadığım öykümü! Soruyorum falcıya,bu ruh çözümleyici kim?
Çok noktanın ardından ünlemler alıyor yerini,
en sonuncusu kalın ünlem,iki arada bir derede kalışıma neden ;
Birisi  kılıcını çıkar, diyor bana kınından ,
öbürü  sabır taşındaki yazıyı anımsa, atalarından kalma!
dökülüveriyor ansızın  elmas külçesi  önüme,
diziyorum harfleri dilime, o ilk cümle bir kurşun salt ,
sekip geçiyor  boşluğu, belki bir işaret fişeğiydi bu,
parıltılı bir soru: Yurdunu düşman mı işgal etti?
ikincisi beni kendime getiren bir yanıt olmalı ki,
yoğunlaşıp bir  odaklanma dikkatimde öğüt veren söz üstüne:
"ilk işin usunu çıkarmak öne,
dizginlerinin hakimi olamadığında, seni yardan atmaya  hazır
azgın bir attır öfke unutma!" Şimdi tam bir açmazdayım, ruhum
isyan tohumları ekilmek için karnı yarılan toprak ruhu,
yetiş  Nazım, yetiş Dağlarca, yetiş Ahmet, yetiş Izıh Han'ı için "atın seni
hızlı nehrin karşısına geçirdiği an dinlenirsin" diyen Hakaslı İbid
şok halindeyim, damarlarımı sıkıştırıp beynime sıçrıyor kan!
Neden ürpertiyor ki beni bu gece ay, gene dalıyor içeri,
saçlarını serpiyor üzerime perdeleri yok yüzünün o kadın,
dilinde esir bu kez ülkemin edebiyatı, özge bir şey değil bu,
koltukta yılışık gülme hali almış bir ruh hali,
kucaktan kucağa gezinme, göz kırpış silik kişilik simgesi rakamlara...
 
Gecenin bu saatinde pencereyi çizen terazi burcunu anımsamaktır saat kaç?
Uzadıkça uzuyor şiir, yelkovanın kanadına asılı dönüyor beynimde o komut;
bastır öfkeni! adın hakkı için sarkaçtır dönenceye akrep:
Söylüyorum bunu sana, bilincin kurtaracak esir olmaktan edebiyatını!...
Ahmet nerde kaldın, nerdesin Namık, Tevfik, Atilla?..
Hadi geç kalmayın, kutsamak için ateş yakıp, sinsin oynayacağız,
davul da çalarız belki bu gece, 21'nci yüzyılın dünyaya en yakın ayı doğacak;
şiirler okuyacağız uğruna, yabancı dil bilen bir şair bulun bana,
bütün dillere çevrilsin istiyorum şiirim,
tohum serpmeye ant içtim bu gece Asya toprağına!..

 
Adil Yılmaz

GERCEKEDEBİYAT.COM
 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)