Son Dakika



Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz,
bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz;
itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.
(Mustafa Kemal Atatürk - 1923)

 

Resim sanatının “sonu”nun geldiği kanısı sanılanın aksine, Donald Kuspit’in kitabıyla başlamadı; tartışma çok eskidir. 1500’lerin ilk çeyreğinde İtalyan kentlerinde sanatın doruğa çıkıp adeta altın çağını yaşaması nedeniyle sanatçıların/ressamların Michelangelo, Rafaello, Tiziano ve Leonardo’dan sonra sanatın yapılamayacağını, sanat yapacak bir şeyin kalmadığını düşünerek karamsarlığa düşmüşlerdi. (1) 

Ressam dostum Hakkı Engin Giderer’in yazdığına göre ise “resmin sonu”ndan ilk söz eden Fransız ünlü ressam (1797-1859) Paul Delaroche’dur.

1839’da ilk fotoğraf yöntemini bulan Daguerre’nin (ilk fotoğraf makinası Nicephore Niepce tarafından kullanılmıştı) bu icadı ile ilgili kurulan komitenin başkanı tayin edilen Delaroche raporuna, “Bugünden itibaren artık resim ölüdür” diye yazmıştır. (2) O zamana kadar resim sanatı fotoğraf gibi “tıpkısı” “benzeri” üzerine çalışan bir sanattı çünkü. (Bir başka deyişle modern dönem öncesi yetişmiş ve modern dönemi yeni tanımış bir ressamın fotoğraf karşısında yenilgiyi peşinen kabul etmesi.)


(Rafaello - La Fornarina)

Ama bütün bu olumsuz tartışmalar fotoğrafla resim arasındaki ezeli savaş, resmin kendisine yeni bir yol bulmasından başka bir şeye yaramadı. Kısaca resim/sanat hiçbir zaman “son”a ermedi, ermeyecek. Toki konutlarına birbirine benzeyen kutular diyerek herkes haklı olarak tepki göstermekte “kiç” olarak kabul etmektedir. Her ne kadar dünyanın dört bir yanında on binlerce resim galerisinde aynı hafta sergilenmeye başlayan birbirine benzer yüzlerce tabloya rağmen şartlar ve olgular resim sanatına olan umudu hep diri tutmaktadır. Hele Kavramsal Sanat sonrası yapılan resimler resim sanatının kendi gücüne yeniden kavuşmasına katkıda bulunmuştur.   


(Tiziano - Muhteşem Süleyman)

Bu öyle ki bugün resim, belki tarihinde olmadığı kadar yaygın bir sanat dalıdır. Resim galerileri her geçen gün artmakta, iyi günler geçirmektedir. Resim kursları büyük rağbet görmekte, resim okulları, resim atölyeleri birbirinden iyi ressamların yetişmesine katkıda bulunmakta, resim tarihini yeniden yazmaktadır. Emekliler, kadınlar, öğrenciler resim kurslarına gitmekte kayıp yetenekler bir bir gün yüzüne çıkmaktadır.

İnternet ortamı dünyanın en ücra köşesindeki bir resim severin ayağına en ünlü ulaşılmaz müzedeki bir resmi getirmektedir. Resme ulaşmak artık daha kolaydır. Bedri Baykam, Batının Batılı olmayan ressamları sanatçıları yok saymasına tepki olarak yazdığı Maymunların Resim Yapma Hakkı kitabı önemini korumakta yetenekli dünya vatandaşlarının kimliğine bakmadan resim yapabileceği umudu aşılamaktadır.

 

SANATÇI KADINLAR DERNEĞİ - KUM SANAT MERKEZİ

Ankara’da 1989 yılında ressam Cezmi Orhan tarafından kurulan ve bu yıl 30. yılını kutlayan Kum Sanat Merkezi resim kursu/öğretisi veren önemli merkezlerden biri. Bünyesinde bir “model odası” var, “özel yetenek”lere özel ilgi gösteriyor, çocuk ve kadın ressamlar ön planda, desene önem veren bir okul.

Sanatçı Kadınlar Derneği ise 2007’de yine Ankara’da kurulmuş. Cezmi Orhan’ın yazdığına göre dernek üyeleri iki gruptan oluşuyor: Çekirdek kadro olarak değerlendirilecek ilk grup 1868’de Paris’te kurulan Julian Akademisi ve 1923’te İstanbul’da Ruhi, Hikmet Onat, Ali Sami Boyar, Avni Lifij ve Turgut Tokat gibi ressamların kurduğu “serbest atölye” niteliğindeki Kum Sanat Güzel Sanatlar Eğitimi Merkezi’nde Cezmi Orhan, Prof. Cebrail Ötgün, Prof. Zafer Gençaydın, Dr. Ali Asqar Çakmakçı hocaların eğitiminde yetişmiş grup. İkinci grup ise sonradan katılan ve çoğunluğu Güzel Sanatlar Fakültesi kökenlilerden oluşuyor.

Derneğin (“Grubun!”) en son etkinliği Galeri Akdeniz’de açtıkları son sergi. Oldukça değişik, yeni, “denemesel” diyeceğim ama hepsi yetkin ve nitelikli, karakteri olan resimler var sergide. Dernek üyesi 18 kadın ressamın resimleri heyecanla ve coşkuyla karşılandı.


SERGİDEN

Arzu Kızıltuğ: İnsan tekine oldukça karamsar bakan ressamın iki tablosu yer alıyor sergide. Kaotik bir dünya ve hayata kibirle bakan, belki de hiç kimseye güven duymayan bir yalnızlık sert fırça darbeleriyle koyu karanlık bir girdaba dönüşüyor. Umut var yine de bu karanlığın ufkunda, insan yüzünde patlayan bir flaş gibi aydınlık.



Asuman İnceayan: Pastel solgun bir dünyada ilk bakışta görülen kırık bir kemiğin yalnızlığı. Yaklaşınca çürümüş bir kan rengi içinde düşündürücü bir insan trajedisi yatıyor: Yalnızlık! “En kötü koşullarda bile yaşamı sürdürebilmek…”


Aydan Özbalkan: Düşünen ve belki de düşündüğü için direnen insan. Renk sadeliği içinde bir anlam yumağı resimler. “Biliriz ki hayatta hem acılar hem de mutluluklar vardır…”


Aysel Demli: Yaşam alanımız genişleyince bilincimizin sınırları da gelişir diyor ressam. Bir bütünden bir başka bütüne akan resimler genişlemeyi, karışmayı, mücadeleyi anlatıyor.

Ayşe Kürklü: Koyu tuvalde yutulmuş matematiksel işaretler. Bilinmeze gömülmüş insan, görmezden gelinmiş bilinç. “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen hemen her soruya katlanır…”

Başak Acar: “Biz sevdiklerimizden uzaklaştıkça yüzleri de zihnimizden yavaş yavaş kaybolur…” Oldukça acı bir haldir. İnsanoğlunun katlanmak zorunda olduğu acı. Başak Acar pembeye boyadığı saçlarıyla kendisini çizmiş. Kendisinden uzaklaşan Başak’ı! Serginin en ilgi çekici resimleriydi.

Elif Okur Tolun: Ressamın hareket halindeki kuzgunları doğanın içindeki zek?nın izlerini arıyor. “Yaşamak sadece hayatta kalmak değildir... Evrimsel olarak güçlü ve dayanıklı yapısıyla kuzgunlar yaşam döngüsünün ilginç sembollerinden biridir.” Ressam bu düşüncesinin izini tuvaline yansıtıyor. Fırçası kuzgunların da beğeneceği ustalıkta. O soluk dünya doğa sevgisiyle çırpınıyor.

Hale Metin: Psikolojik yalnızlığı içinde kadın. Renksiz kişiliksiz bir dünyada çıplak sırtından akan acılarıyla biraz sonra duygusuzlaşacak. “Bizler duyarsızlaştık; şizofren bir süreç yaşıyoruz hep birlikte…”

Hatice Cebecioğlu: Kübist resimler genellikle parlak canlı renkler içerir. Pastel renklerle kadın resimleri bu akıma yeni bir neşe katmış anlam yüklemiş. Karşısında uzun süre zevkle kalakalıyor insan. Evet, “Mutlu hissetmekle mutlu olmak ayrı şey…”

Mine Koç: Anadolu’nun renkleri basmadadır. Daha doğrusu Cumhuriyet dokuma evleri ressamları Anadolu’yu dolaşarak desen topladılar, yeniden yarattılar ve kumaşa yansıttılar. Ressam Mine Koç bu canlı kanlı renkleri güzel bir parçalanmışlıkla evrensel duygularla yansıtıyor. Çaresiz insanlar ama canlılar.

Nilgün Sipahioğlu Dalay: Naif görünen az renkle eleştirel bir dil kullanmak. Fırçayla bir hikaye anlatmak. Işığın geldiği merkezde soru soran gözlerin yaydığı anlam. Bir eser yaratma duygusu sonucu değil yalnızca. Bir derdin de anlatımı. Hasta kadının hayatı tiye alan hareketi ilginç.

Oya Arutan: Kübist resimlerde kadın olmak her yerde zor. Gece olduğunda etraf grileştiğinde renkleri kendi ruhumuzda görebilmek.

Oya Başay: Kalın renk nehirlerinin kesiştiği noktalar farklı yaşamların kesiştiği yerler aynı zamanda. Ama ressamın “günlük yaşamın kargaşası içinde” yaşama kattığı bir değer daha çok.

Sabriye Biler: Cenin halindeki insan. Başına gelecekleri bilir bir halde.  Eliyle sıkı biçimde yapıştığı şey yaşama tutkusu yine de. “İnsanın önce kendisini tanıması gerekir!”

Sinem Öney: Kullandığı malzeme (sanırım köpük) yanmış bir zemin. Oyulmuş acı çeken insan için müthiş etkileyici bir yöntem/çalışma. Uzun süre etkisinden kurtulunamayan resimler. Kadın bedeni mi hep. Autzwich? Sorular sorular…

Şükran Ersoy: Zift kullanarak resim yapmanın zorluğunu sanırım ressama sormak lazım. Zift siyahının içinde kivi içi bir hayatın varlığı etkileyici. Pleksiglasla bastırılmış objelerin hayatı. Canlı renklerin siyaha/zifte direnişi mi yoksa kabulleniş mi? Her yönden ilginç resimler.

Yaprak Kurtoğlu: Eskiyen bedende tam tersi yönde daha da güçlenen ruhumuzdan söz ediyor ressam. Resimleri ise kopkoyu umutsuzluk. Desen ağırlıklı sarsıcı resimler; zavallı bilinç; zavallı ruh!

Yasemin Coşkun: Metal zemine (tuval!) yerleştirilmiş ahşap ya da daha zıt malzemeye boyanmış soyut hayat. İnsanlığın çektiği acılara karşı bir protesto. Renksiz kötü dünyaya resme direnerek resmetmek.

*
Ankara Galeri Akdeniz’de 10-25 Mayıs 2019 arasında sergilenen resimler gerçekten de usta işi adeta bir okulun yarattığı resimler. Hepsine ancak biraz dokunarak geçebildiğim kadın ressamların resimleri, insanı başka dünyalara götüren sarsıcı, kolay unutulmayacak etkileyici resimler.

Sanatçı kadınlarımızın büyük emek vererek hazırladıkları yaratılarını görmek önemli bir şans. 

(1) Goombrich, Sanatın Öyküsü 
(2) 
Hakkı Engin Giderer, Resmin Sonu

Ahmet Yıldız

GERCEKEDEBİYAT.COM

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)