Son Dakika



 

Şiir değil miir yazılacaksa, böyle yazılır. Üstelik Özdemir İnce “Gençler İçin 50 Turfanda Miir” diyor ki orada sözü edilen gençler yaşça genç olanlar değil “her zaman genç kalan’lar. Öte yanda mirlerin turfanda olduğu doğrudur. İnce kırk yedi sıra numaralı şiirde “ ‘Böyle şiir yazılmaz!’ diyecekler, ‘Kuramsal kitaplarına aykırı!’ /  Doğrudur! Böyle şiir yazılmaz; böyle inler ölüm yaralısı kurban / Kayıt altına alıyorum tasarlanmış ölümümü. / Kezzaba dönüşüyor sözcükler, eridikçe suda. / Hikmet: Sana rezil olmazsın demedim, ki olabilirsin başvezir!” diyor. Şiir ille de dizeler biçiminde yazılmaz, hiç dizesiz, hatta paragrafsız ciltler dolusu da yazılabilir. Yeter ki şiir olsun ve şairinin “Böyle şiir yazılmaz, kuramsal kitaplarına aykırı” diyebilecek yüreği bulunsun, zaten İnce şiir demiyor miir diyor ki böyle mire şiir kurban. Miirlerde tipik Özdemir İnce yergisini görmek olası, İnce bu kez gazete yazılarına dönüştürmediği eleştirilerini, yergilerini ironiyle birlikte miirleşiriyor. Bu mirlerin şiir olmadığı anlamına gelmiyor. Miir Somali dilinde gerginlik anlamına geliyor ve Özdemir İnce’nin mirleri de bu gerginliğe verilen tepkilerden oluşuyor. Öte yandan ben miir diyeyim siz şiir anlayın!

ŞİİR Mİ MİİR Mİ?

Bir numaralı miiri alalım, Ne diyor İnce? “(…) / Hısım, akraba, bacanak, arka bacanak. Hayat! Bal dutan barnağını yalar, iktidarın nimetleri helâl. // Newyork’ta bir dava ve bir ada İrlanda ile İngiltere arasında. / Neydi adı? Man Adası mı? / Elbette hikmet-i hükümet işidir ki derin devlet diye de tesmiye ediyorlar. (…)” İki numaralı şiire bakalım: “(…) / Kadın düşmanıdır bunlar, daha pantolonu indirmeden patlar cılk yumurtaları, berbat eder mutfak tezgâhlarını; akı da sarısı da beş para etmez, leş kokar. // Kadınlardan korkar bunlar. Fareden korkan kedidir, bunlar Cardonlar! Kan içerler, dişlerinden süzerek, bıyık silerler ellerinin tersiyle. Allık veririz. Ebedi ve edepsiz. Helaldir, fetvalı, fetvasız!”

İnce’nin Gençler İçin 50 Turfanda Miir‘inde daha buna benzer onlarca miir var ki toplam sayısı ellidir, İnce’nin dedikleri ve kime dedikleri bellidir. İnce mirlerinde adaletin kılıcının kırıldığını, aşkın gözünün kuruduğunu yazıyor. “(…) / Senden önce de birkaç tufan olmuştu: Üç tür öz (Su, Toprak ve Hava) herkesin eşit malıydı, ta ki birisi çıkıp ‘Kiminize az verdim, kiminize çok; çok verdiklerim yardım etsin az verdiklerime’ deyinceye kadar. Yaşama sevinci de mutluluk da eşitti insanlar arasında. İşte böyle buyurmuştu Mazda. Gerisi karanlıktı, kaostu, dediği gibi Marx yoldaşın. / (…)” İnce Somali dilindeki anlamıyla gerginliği gösteriyor ve deprem habercisidir, uyarıyor: “Tarikatlarla mı aynı masaya oturacağız? Saatlerimizi de Mekke saat dilimine göre mi ayarlayacağız?”

ÜÇ SÜLEYMAN

Günümüzde miir yazılmıyor, şiir diye yazılanların şiire benzerliği yok. Şair şiir yazmadan, miir yazmayı öğrenmeli. Özdemir İnce’nin dediği gibi; “Bereketli yağmur getiren sarışın bulutlar’, ‘gül yanaklı şafak’, ‘şarap rengi deniz’ türünden şireli dizeler artık yazamam.” Böyle şiir yazılmaz, böyle şiir yazanlar artık şairden sayılmaz ve de yazdıklarını ne miire benzer ne şiire? Yahya Kemal üstadımızın bakmayın siz “Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde; / Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter. / Ve serin serviler altında kalan kabrinde / Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter” dediğine, komşusu açken tok yatanlar nasıl sayılmazsa insandan, çağı anlamadan çağdışı şiir yazanlar da sayılmaz şairden ve de yazdıkları şiirden… Çünkü İnce’nin dediği gibidir “‘Bereketli yağmur getiren sarışın bulutlar’ı, ‘gül yanaklı şafak’ı’, ‘şarap rengi deniz’i de bankada dolara çevirirler, çevirdiler.” Şimdi doları da renklendirdiler lakin artık eski ahengi yok ‘Bereketli yağmur getiren sarışın bulutlar’ın, ‘gül yanaklı şafak’ların, ‘şarap rengi deniz’lerin…

Yirmi iki numaralı şiirde günümüz evreninin ve insan ilişkilerinin neye dönüştüğünü anlatılır. “Oysa sen, olmayan, fani bir dünyaya egemen olmak istiyorsun: Dolarlar, hisse senetleri, yabancı bandıralı tankerler, villalar.” Aynı şiirin başka bir yerinde de şunları yazıyor İnce ; “Nafile’ Bu dünya iki Süleyman’a da kalmadı, / yar olmadı. Sen avucunu yala!” Biri Muhteşem Süleyman’dır ki nam-ı diğer Kanuni Sultan Süleyman, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu padişahı I. Süleyman… Diğeri Hazreti Davut’un oğlu, kuşların dilini bilen, rüzgâra, hayvanlara ve cinlere hâkim olduğu ifade edilen, Sabâ Melikesi Belkıs’ın aşna fişnesi, Kral Davut ile Batşeba’nın oğlu ve üçüncü İsrail Kralı, Kudüs’teki büyük tapınağı inşa ettiren Hazreti Süleyman. Bir üçüncü Süleyman daha var ki o da mühr-ü Süleyman. Onun için derler ki mühür kimdeyse odur Süleyman!

ŞAİRLER ARTIK ŞİİR YAZMAYIN, MİİR YAZIN!

Ve sonra şöyle yazıyor Gençler İçin 50 Turfanda Miir‘de Özdemir İnce; “Küfürler, hakaretler, gözaltılar, tutuklamalar, hacir altında savcılar, icraya verilmiş yargıçlar…” Aynı düz dizelerin sonunda da “Ananı beceren de Kadı!” diyor. İmdi, kimi kime şikâyet edeceksin? Yirmi sekizinci miir’den: “Düşüncen özgür değilse beden ülken de işgal altındadır bir Nazi toplama kampında: Yahudi’sin, Çingene’sin, Zencisin, engelli.”

Gençler İçin 50 Turfanda Miir miirin nasıl yazılması gerektiğini gösteren bir kılavuz. Artık miir lirik sayrılığından kurtulmalı, geçti o Yahya Kemal’in “Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan / Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan / Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece. / Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince” gibi süslü dizeleri. Mevsim değişti! Belki Kemal’in ilk dizesi önemli “Dönülmez akşamın ufkundayız.” Adnan Özer’in dediği gibi “Toplum ve şiir arasında uyuşmazlığın egemen olduğu dönemlerde şiirsel ses başka amaçlar doğrultusunda ipotek altına girer. Sözgelimi tüketim amaçlı.”  Şiiri ipotek altında olan bir ülkenin miire sarılmaktan başka çıkışı yoktur. Şiirdeki ipotekleri çözmek, tapudan kaydını silmek için toplumla şiir ya da miir arasındaki uyuşmazlığın kökten çözümlenmesi gerekir. Bu uyuşmazlık salt toplumla şiir arasında tüketim amaçlı olarak kullanılmakla kalmaz, aynı anda toplumu da şiiri de çürütür. Toplumun önünde olan şairin ürünü, toplumu ileri götürücü şiir ya da miir’dir. Zaten amacı toplumu bulunduğu düzeyde tutmak, onu oyalamak, ona yeni yalanlar söylemek değil, aksine, toplumun önünde olana doğru, toplumun gerisinde kalanları, o düzeye yükseltmek; İyi şiirin görevi budur. Yoksa yazılanlar toplumsal gerçekliği görmezden geliyorsa, salt toplumu sömürenlerin sömürülerini gizliyorsa, gittikçe yoksullaşanlar, tükenenler, şiire gereksinim duyanlar için hiçbir şey ifade etmez. Olsa olsa düzenin bu biçimiyle sürmesini sağlar o kadar. Kim ki guruba karşı şiirler söylüyorsa ve söyledikleri gerçekliğin ötesinde tatlı yalanlar ifade ediyorsa, ortada şair de yoktur şiir de!

Evet, “Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç!” Her şeye karşın dönmek hâlâ olanaklı ve vakit henüz çok geç olmadan.

Şairler artık şiir yazmayın, miir yazın!

Halit Payza, Çağdaş Türk Dili, Şubat 2020, S. 384

 (*) Özdemir İnce, Gençler İçin 50 Turfanda Miir, Ve Yayınevi, 2019

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)