Nihat Genç edebiyatı ve edebiyatta devrimci düşünce / Kaan Arslanoğlu
İşte iyi edebiyatçıların kıymetini bilmiyorsak, o kıymetleri ülkedeki mücadelenin nehrine akıtmayı beceremiyorsak, devrimci düşünceden uzaklığımızdandır sebep ve bunda biz solcuların konformizminin payı büyüktür.
Nihat Genç’ten iki roman daha okudum: Bu Çağın Soylusu (1991’de yayımlanmış ilk kez) ve Soğuk Sabun (1994). Önceki seride de beş öykü-deneme kitabına ilaveten ilk romanı Dün Korkusu'nu (1989) okumuştum. Toplam sekiz kitap etti. Şimdi Genç’in çok yüksek düzeyli öykücülüğü bir yana, romancılığı ve bir bütün olarak edebiyatçılığı üstüne vargılarımı belirtebilirim. Üç romanı da alışılmış roman kalıplarını zorlayan biçemde kurgulanmış. Gerçi roman okuru çok uzun zamandır klasik romandan tamamen farklı romanlara alıştı; modernist romanı, hele post-modern romanların biçim denemelerini düşünün. Genç’in romanları post-modern değiller. Ancak içerikte ve biçimde gerçekten özgünlüğü bulma, cidden fark gösterme kaygısıyla yaratılmışlar. Sonuçta ortaya sahiden değişik bir şeyler konmuş. Ben bu üç romanı da çok beğendim. Okunması gereken güzel eserler. Kimse benden karşılaştırma beklemiyor, karşılaştırmak bir açıdan da yanlış zaten. Ama Nihat Genç’in öykücülüğünü, bırakın ülke edebiyatında, dünya edebiyatında çok önemli bir yere koymuştum bir önceki yazımda. O yazıdaki fikrim değişmedi, güçlendi. Karşılaştırmıştım, çünkü az sonra değineceğim şeyi vurgulamak için bunu zorunluluk saymıştım. O yüzden isterseniz onun romancılığını başka romancılarınkiyle yarıştırmayalım, çünkü cidden “değişik”ler. Ayrıca biraz kısalar. (206, 158 ve 85 sayfa) Şimdi bu romanlar üstüne bazı ipuçları verelim. Nasıl Genç’in bazı öyküleri deneme öykü arası şeylerse veya güzel bir hikayenin ortasında deneme tarzı paragraflar bulunabiliyorsa, romanları da hem birleşik, alttan muhakkak bağlantısı bulunan, ama bağımsız gibi duran öykülerden oluşuyor. Ayrıca üç roman bir seri oluşturuyor. Ve bu romanlardaki bazı öyküler eşsiz öyküler. Sonuçta bu eşsiz öykülerin birleşimi olan eserlere de, ister onlara roman diyelim, ister başka bir şey, eşsiz demek gerek. Ki, diyorum işte. Genç’in bir bütün olarak edebiyatçılığını büyük bir edebiyatçılık olarak görüyorum. Bir dil virtüözü olduğunu belirtmiştim, aynı zamanda bir kurgu ustası. Neredeyse her sayfada bir imge sağanağı altında kalıyorsunuz; bazen o sözcük dansı duygularınızı kabartıp karıştırıyor, bazen içinizi eritiyor, bazen kemiklerinize dek üşütüyor. Aklı zorlayan akıl zoru işi soyutlamalar birbiri peşi sıra geliyor. Romanları öykülerle, öyküleri düz yazı şiirleriyle akıyor. Çok sık benzetmeler. Bazen tam yerine oturan, bazen sıradan dille yadırgatan, argo ağızla alakasız kaçan, ama sonuçta hemen her cümleyi kanatlandırıp uçuran benzetmeler. Benzetmelerle benzetiyor insanın çirkin ruhunu. İnsanı itin götüne sokup çıkarıyor, ama aynı zamanda ne büyük bir insan sevgisi… Delilikle yüksek akıl arasında gidip gelmeler, akıldışıyla üstün aklı birlikte yaşama.Psychedelic bir dil ve içerik. Müzikte ortaya çıkan bir kavramdır aslında bu. Uyuşturucu etkisindeki “rock”çıların ürettiği müziğe denir. Ben de bundan esinlenerek yüksek ve uygunsuz çağrışımlı, delilikle akıllık arasındaki bilincin ürünü olan anlatım denemeleri yapmıştım romanlarımda. Genç’in üç romanında da bu gidip gelmeler yaşanıyor, sanki içerden bir anlatımla veya bir ruh hekimine özgü profesyonel düzeyde bilinçle.Tüm yapıtları insanlığın temel sorunlarını irdeliyor. O sorunlardaki çözümsüzlüklere kahroluyor, bir yandan aşırı iddialı çözümcülerle inceden dalgasını geçiyor Genç. Sağın, milliyetçiliğin küfürsüz içerden eleştirisini o kadar içtenlikle ve o kadar düzgün bir bakışla işliyor ki, onu iler tutar yanını bırakmayana dek öyle sarsalıyor ki, herkese ders niteliğinde çalışmalar. Ele aldığı her konuda şok etkisi yaratıyor okurda. Biz solcuların, en azından içimizde bir bölümünün sanatta tam istediği şey değil mi bu? Bu edebiyat yoksuldan, çaresizden, ezilenden yana safını hamasete düşmeksizin büyük bir yüce gönüllükle belli ediyor her bölümünde. Bu bir “yüksek ruh” edebiyatıdır, bir kitapta kendini belli eder, birkaç kitapta tesciller. Ülkelerde ve dünyada pek az edebiyatçıda vardır bu ruh. Ünlü, popüler, iyi edebiyatçıların, hatta birçok solcu, sosyalist edebiyatçının pek azında rastlarsınız. İyi insan olmaktan, iyi edebiyatçı olmaktan farklı bir şeydir bu. Nasıl mı örnek vereyim? Nekrasov adlı huysuz bir edebiyat eleştirmenini bir kitabı okur okumaz sokağa fırlatan, onda gece yarısı karlı buzlu caddelerden geçerek yazarını kutlama heyecanı yaratan bir esintidir büyük ruh. O yazar Dostoyevski’dir.Tolstoy’da vardır bu ruh, Nâzım’da vardır örneğin, ama her iyi edebiyatçıda yoktur. “Büyük ruh” edebiyatı yüksek ruhlara seslenir, seslendiğinde bir şekilde derin sarsıntılar başlatır; veya küçük insanların sıradan ruhlarındaki büyük yanları anlatır, büyük yanlarına seslenir, tokat etkisi yaratır. Nihat Genç’in edebiyatı niye aforoz edilmiş? Türkiye’de birçok iyi edebiyatçıyı yok saymak gelenekselleşti. Bunları örnekleriyle sergilemek de bir işe yaramıyor artık. Edebiyat kamuoyu, onu yönlendiren medya bizim ülkemizde arsızlığın ötesine geçmiş. O yüzden Nihat Genç’i yok sayılanlar içinde herhangi bir “iyi” olarak anmadım. Burada onun hakikaten üstün konumunu özellikle öne çıkarmak gerekir ki, arlanmaz edebiyat kamuoyumuzda, düşük ruhlu edebiyatçıların peşinden koşan düzeysiz okur kitlemizde bir şaşalama yaratsın; hiç değilse bir bölümünü kurtarabilelim onların. Belki iyimser bir düş, ama denemek lazım. Başlıktaki “Devrimci Düşünce” ne peki? Bakın, bu ülkede solcular büyük oran tutmuyor toplamda, ama hiç de azımsanamayacak kadar çok sayıda solcumuz da mevcut şükür ki! Milyonlarca. Mücadele eden, direnen insanlarımız da az sayılmaz. Bu düzeni değiştirmek için bir yığın riske girip örgütlenen, haksızlıklara karşı sokaklara çıkan on binlerce devrimcimiz var. Sevinilecek şey. Hepsine samimi saygı duyuyor, şapka çıkarıyorum. Ama dünyada ve bizde devrimci düşünce bundan farklı bir şeydir ve siyaseten devrimcilerin o kadar az bir kısmında ortaya çıkar ki devrimci düşünce! Örneğin say deseniz, şu ülkede gelmiş geçmiş aydınlarımızdan siyasetin felsefesine ilişkin özgün ve zorlayıcı fikir üreten, ya da o fikirlerin çıkmasını destekleyen, bu zeka ve cesareti gösteren, buna edebiyatı da dahil etsek kaç yüz kişi aklıma gelir? İşte iyi edebiyatçıların kıymetini bilmiyorsak, o kıymetleri ülkedeki mücadelenin nehrine akıtmayı beceremiyorsak, devrimci düşünceden uzaklığımızdandır sebep ve bunda biz solcuların konformizminin payı büyüktür. Hep alışılagelenle yetinme, farklı bir şey söylersem ve yanlış çıkarsa ne yaparım korkusu, düşünce üretememe, içinden gelen saptamayı gizleme, hep çoğunluğa uyma, hep eski kalıplarla idare etme… Biz çok on yıllar oldu sanatta yüce ruh arayışından koptuk sol olarak. Biz sol olarak yoksulla, ezilenle bağlantımızı yitirdik. Bizim siyasetimiz felsefeyle koptu, bizim sosyalizmimiz yaşamdan uzaklaştı. Büyük ruhtan bayağı bir uzaklaşmışız ki, “Büyük ruh ne ki?” diye soruyoruz birbirimize. Nihat Genç’e hakkını teslim etmek ona değil bize bir şey kazandırır, bizim ivmemizi yükseltir, bizi bir yere getirir. Ama adam sosyalist değil, adam eski ülkücü, garip garip konulara giriyor. Eski dostları faşistlerden bahsediyor. Arada birçok iyi şeyler söylüyor ama, bu toplumcu gerçekçiliğe de tam uymuyor ki… Onu översek yanlış yapmaz mıyız? Ya yanlış yaparsak ve herkes bize yüklenirse, düşünebiliyor musunuz o tepkileri, küfürleri… Ne gereği var. Otur oturduğun yerde. Genel şeyler söyleriz, her konuda genel şeylerle yetiniriz, Nâzım var övmek gerekirse, o var şu var, herkesin onayladığı bazı eski yazarlar... Riske girmeye ne gerek var! Nasıl bahsedelim onun edebiyatından? Kemalist desen Kemalist değil, ulusalcı desen tam sayılmaz, sosyalist diyemeyiz gönül rahatlığıyla, liberallere yüz vermez. Nereye koyalım? Bizde dört beş kalıp solculuk mevcut. Her bir kalıptaki ötekine küfreder, ötekini solcu saymaz. Her solcu bu kalıplardan birine girmek, o kalıbın öğretisine uymak zorundadır. Çizgiden sapmak affedilmez, az değişik olana asla tahammül edilmez. Dört beş küçük çoğunluk içinde müthiş bir eleştiri tahammülsüzlüğü, korkunç bir düşünce cenderesi. Azcık farklı olamazsın. Tam aynı olmak zorundasın. Hani toplum, “nasıl yapsam da solculuğa geçsem?” diyen insanlarla kaynamıyor. Ama potansiyelin en az yarısı bu kalıplara uymadığı için heba ediliyor. Çok yazım hatası bulmak mümkünmüş yazılarında, evet daha çok yayınevinden kaynaklı biraz daha özen gerek; bazı cümleleri yanlışmış, rahatsız edici sıklıkta rastlanmadığı sürece bu büyük edebiyat için sorun değildir, pek çok uluslar arası ustada bulmak mümkün birtakım yanlışlar. Ve en fenası: Adam kimseye boyun eğmiyor, kalıplara uymak istemiyor, burnu Kaf dağında, ona sataşıyor, buna küfrediyor, yalnızlığı kendi seçiyor… Onunla ilgilenmek tehlikeli! Sanatı niteliğine göre algılayacak düzeyde insan çok az toplumlarda. Sanat alımlayıcılarının büyük çoğunluğu siyasi kokusuna göre, popüler yüzeysel eğilimlere göre değer biçiyor yapıtlara. Mevcut kalıplar içinde kendine yer seçmeyen yazarın vay haline! Tüm öteki çoğunluk tayfaya hiç girmiyorum. Liberaller, yandaşlar, keskin solcu, keskin AKP karşıtı gözüküp edebiyatta düzene ayak uydurmuş, konformizme boğazına dek batmış bir yığın insan, sosyalist röfleli, Kemalist veya özgürlükçü veya Avrupacı röfleli... Onlarla zaten işimiz olmaz da, devrimcilik sadece gündelik “yüksek” siyasetle yapılmaz. Bir şeyi bir şekilde düşünüyorsan, düşündüğün şeyin bir zihin emeğine, bir birikime dayandığına güveniyorsan, o ne der bu ne der demeden çıkıp ortaya söyleyeceksin. O kalıp solculukların sınırlayıcı duvarlarını yarıp geçeceksin. Başka türlü hiçbir şey olmaz. Yanlış yapmaktan korka korka solu solculuktan çıkardık ve ne desek zaten çakal ağızlı birileri omurilikten refleksleriyle küfredip lanetliyor. Ot koyun kurt probleminden daha zor bir problem iki solcuyu aynı kayıkta karşıya geçirmek. O halde herkese inat ve tam bir samimiyetle: Nihat Genç edebiyatı büyük edebiyattır, yüce ruhlu bir edebiyattır. Tam da gereksinim duymamız gereken edebiyattır. Kaan Arslanoğlu Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR