- Ulan bir kuş için değer miydi? Bak, herif mafya babasının oğluymuş iyi mi... 
- Ne bileyim abi! Orospu çocuğunun alnında, benim babam mafya babasıdır yazıyordu da ben mi okumadım?
- Başlama gevezeliğe.
- Ben aslında yürüyecektim. Elimde bira yürüyordum.
- Bok iç!
- Sadece yürüyordum. Bir de denize bakıyordum. Üç kişiydiler. Zaten onlara bakmak da istemedim. Bacakları ayrık, taşaklarını gere gere oturuyorlardı. Adam olmadıkları oturuşlarından, ses tonlarından, belliydi. Onlarla göz göze gelmek istemedim. Ama o şerefsizin elindeki güvercinle göz göze geldim. O piç, çakmakla zavallının karnını yaktı. Ötekiler kahkaha attı. İçime asıl işleyen kuştan çıkan sesti.
- Sen de şişeyi elemanın kafasına geçirdin.
- Evet. Gerçi tam ortalayamadım ama olsun, güvercini yalnız bırakmadım. Bakışlarına karşılık verdim. Şişenin elimde kalanıyla da o ikisine yürüdüm, ana avrat küfür ettim.
- İyi, bundan sonra hep arkana bakarak yürürsün. Her yerde bulunmaz böyle düşmanlar.
- Abi be sen hukukçusun, avukatsın, bilirsin. Sabaha bırakırlar beni de mi? Sıkıldım burda.
Erdinç Gültekin
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)