Kültürlü insan fabrikası Galatasaray Lisesi ve tarihi 3 / Aydın Akyüz
Galatasaray Lisesi tarihi aynı zamanda Türk tarihi gibidir. İhanetler, yanlışlar, çekememezlikler, siyasi entrikalar gibi olumsuzluklar 1907 büyük yangınıyla adeta taçlanmış tüm arşiv kül olmuştu.
Mekteb-i Sultani’nin daha üçüncü senesinde sorunlar baş göstermeye başlıyor. Vahdettin Engin’in belirttiğine göre mektebi kuranların başında gelen Sadrazama Ali Paşa vefat edince okul himayesiz kalıyor. 1871-1872 ders yılında öğrenciler dayanamayıp durumlarını anlatan bir dilekçeyi Maarif Nezareti’ne bildiriyorlar. Öğrenciler dilekçelerinde; dershane ve yatak odalarında soba bulunmadığı ve içinde formalarının üstüne kaban giymelerine izin verilmediği için üşüdüklerini, karınlarının sancıdığını, halleri böyle iken mektebe alınan sobaların memurların odalarında kullanıldığını gördüklerinde üzüldüklerini, yemeklerin iyi çıkmadığı, tuvaletlerde su bulunmadığı için kağıt kullanmaya başladıklarını, Türkçe derslerine önem verilmediğini, Latince dersinin gereksiz olduğunu, bu dersle vakit kaybetmek yerine Türkçe, matematik ve geometriye ağırlık verilmesi gerektiğini vb. sorunlarını dile getirmişler. Dilekçe üzerine denetime giden Maarif Nazırı Derviş Paşa, anlatılanların tamamen doğru olduğunu görüyor ve bir komisyon kurulmasını emrediyor. Bunun üzerine okulun komisyon denetimine girmesini kabul etmeyen mektebin okul müdürü De Salve istifa ediyor. Devlet verdiği hizmetlerden dolayı kendisine yıllık maaşını peşin veriyor. Ülkemizden bu şekilde saygıyla gönderilen bu şahıs maalesef Fransa’ya gidince gazetelerde Osmanlı, okul ve Türk öğrencileri aleyhine hakarete varan yazılar yazıyor. Mektepte en başarılı öğrencilerin Bulgarlar olduğunu sonra Ermenilerin geldiğini, Türk öğrencilerin çalışmadıklarını, Türklerin tembel olduğu için eğitimde ilerleyemedikleri gibi ipe sapa gelmeyen Türkleri neredeyse ahmaklıkla itham eden nankörce eleştirilerde bulunuyor. Oysa Türk öğrenciler Fransızca bilmedikleri için zaten ister istemez birkaç sene geriden gelmek zorunda kalıyorlardı. Galatasaray Lisesi’nin tarihine bakılırsa ne kadar başarılı Türk öğrenci yetiştiği ortadadır. Muhtemelen bu olaylar üzerinedir ki Sadaret, okullarda eğitim dilinin Türkçe olmasına dair bakanlıklara yazılar gönderiyor. Okulun varlığını çekemeyenlere de gün doğuyor tabii. Eleştiriler gelmeye başlıyor hemen. Okula müdür olarak Vahan Efendi getirilmiştir. Aksaklıkların düzeltilmesi için çalışmalara başlanılmıştır. Devlet ilk iş olarak resmi yazışmalardaki yazışma dilini Fransızcadan Türkçeye çevirmiştir. Müdür tarafından okula yük olan, yaramaz, dersleri kötü olan öğrenciler okuldan uzaklaştırılmış. Sayı 471’den 362’ye düşmüş. Yine öğrencilerin şikâyet ettiği durumlardan biri olan idareci ve öğretmenlerin yemek sistemi özelleştirilmiş ve tasarrufa gidilmiş. Su meselesi halledilmiş, okula gelir getirecek girişimlerde bulunulmuş. 1872’de 14 öğrenci mezun olurken ilk mezun Türk öğrenci de ileride bu mektebin tarih öğretmeni ve müdürü olacak olan Abdurrahman Şeref Efendi olur. Ertesi yıl öğrenci sayısı 200’lere kadar düşüyor. Koca bina zayi olmasın diye Tıbbiye öğrencilere Galatasaray Lisesi’nin binasına taşınıyor. Buradaki öğrenciler de Gülhane’ye gönderiliyor. 1873-74 sezonunda yeni binada eğitime başlanırken müdürlüğe de Fotyadi Efendi getiriliyor. 74-75 sezonunda okul bünyesinde bir üniversite açılması planlanmış. Vahdettin Engin’e göre bunun nedeni mezunların üniversiteye kolayca devam edebilmesi, okulun hazır eğitim alt yapısını değerlendirmek ve eğitim kadrosunu kullanmaktı. 74 yılında Sultan Abdülaziz tarafından bünyesinde mühendislik, hukuk; daha sonraları ise edebiyat fakültesi barındıracak olan Darülfünun-i Sultani’nin kurulma onayı veriliyor. İlk rektör doğal olarak müdür Fotyadi Efendi oluyor. Daha sonra müdür Rum kökenli Sava Paşa oluyor. Bu arada yeni müdür Sava Paşa’nın girişimleriyle okul 76 yılında Beyoğlu’ndaki binasına geri dönüyor. Sava Paşa, hükümet tarafından bir vilayete vali olarak atanınca müdür olarak yerine 77’de Meşrutiyet’i ilan ederek tahta çıkan yeni padişah II. Abdülhamid’in iradesiyle çok farklı bir kişilik atanıyor: Ali Suavi Bey. Ali Suavi eski bir öğretmen. Avrupa’da kaçak durumdaydı. Abdülaziz darbeyle tahttan indirilince yerine V. Murad çıkartılıyor. Deli olduğu gerekçesiyle yerine Sultan Abdülhamid çıkartılıyor. 76’da Sultan Abdülhamid’in davetiyle yurda dönebiliyor. Meşrutiyet yanlısı bu Genç Osmanlı, bir yıl sonra okulun ilk Türk müdürü olarak atanıyor. (İlginçtir, Ali Suavi okulun kurulmasını eleştirenler arasındaydı.) Üniversite meselesine geri dönersek, burada öğrencileri doktora yapma imkânı da veriliyor. Mezun olanlardan çok büyük işler bekleniyordu. Artık memleketin ulaşım ve imar faaliyetleri dışarıdan gelen mühendislerle yapılmayacaktı. Ümitler güzeldi ama Osmanlı-Rus savaşı çıkınca tasarruf amaçlı Galatasaray’daki Darülfünun derslerine 1881 yılında son veriliyor. Ali Suavi göreve gelir gelmez okul hakkında bir rapor hazırlıyor. Müslüman öğrenci sayısını arttırıyor. Ruslarla savaş halinde olduğumuzdan dolayı devlet karşıtı fikirleri olan yabancı öğrenci ve öğretmenleri okuldan uzaklaştırıyor. Seçmeli yabancı dilleri kaldırıyor. Okulla ilgili iyileştirmeler yapıyor. Bunları yaparken Maarif Nezareti’ne danışmadığı hatta Nazır hakkında padişaha şikâyetlerde bulunduğu belirtiliyor. Maarif Nazırı da Münif Paşa gibi aydın, eğitimci biri üstelik. Bu adam Fransızca, İngilizce, Almanca gibi birkaç dil bilen, Tercüme Odası’nda çalışmış Voltaire ve Fenelon’dan tercümeler yapmış bir eğitimci. Nazırlığı sırasında İstanbul’da kız lisesi açmış, alfabe ıslahını ortaya atmış ve memleketin geleceğini sadece maarifte görmüş bir adam. Ali Suavi onun hakkında Protestan demiş bir yazısında. Belki de bundan dolayı Nazırlıktan ayrı başına buyruk hareket etti. Hakkında şikayetler artınca müdürlükten alındı. (Kısa bir zaman sonra Sultan Abdülhamid’e karşı V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak için Çırağan Sarayı’nı basacak. Bu olaylar sırasında öldürülecektir Ali Suavi.) Ali Suavi’den sonra müdürlüğe Ali Nizami Paşa getiriliyor. Ali Paşa, döneminde büyük çaplı tasarrufa gidiliyor. Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle personel maaşlarının değeri sürekli düşen kâğıt para ile ödenmesi gündeme gelince Ali Paşa tepki göstererek istifa ediyor. Yerine Halil Efendi getiriliyor. Halil Bey Türkçe üzerinde durmuş görev süresince. Bu dönemde maaşların kâğıt para olan kaime ile ödenmesi yabancı öğretmenleri huzursuz etmiş ve gerekirse istifa edeceklerini bildirmişler. Bunun üzerine sadece öğretmen ve idarecilerin yine madeni para ile maaşlarının almasına karar verilmiş. Bu öğretmenlerin yerini doldurmak zor olacağından geri adım atmaya mecbur kalındığı görülüyor. 1879 tarihi itibariyle öğrenci sayısı 258’e düşmüş. Okulda gidişatın kötü olduğu anlaşılıyor. Malum savaş durumu ve ekonomik sebepler. Bir de sürekli müdür değişince işler bu hale gelmiş. Halil Bey de etkisiz kalınca yine müdür değişmiş ve Karaca Bey müdür olmuş. Bu dönemde öğrenci sayısı 358’e çıkmış. Yine Türkçe meselesine önem verilmiş. 1880’de yine idarede değişim oluyor ve müdürlüğe İsmail Bey getiriliyor. İsmail Bey ile mektepte artık uzun süreli müdürler dönemi başlıyor. Sultan Abdülhamid tahttan indirilene kadar sadece iki müdür görev yapıyor. Bundan sonra idarecilerin eğitim öğretim üzerine düştüğü görülüyor. Bu dönemde okulda küçük bir rasathane kurulmuş. 1882’ öğrenci sayısı da bir anda 498’e çıkıyor. Sonraki seneler sayı 576, 700 ve 841 oluyor. 1888’ gelindiğinde bu sayı 890 oluyor. Demek ki işler yolunda gidiyor. Bahçe düzenleniyor, yeni yapılar, sınıflar ve şubeler ekleniyor, yeni çeşme yapılıyor, mevcutlar tamir ediliyor, yangın sistemi geliştiriliyor. Gelirler arttırılıyor. Bu arada sayı artınca disiplin suçları da artıyor ister istemez. İş ateş etme ve bıçaklamaya kadar gidiyor. Vahdettin Engin’in aktardığına göre, İsmail Bey suç oranlarının artmasını mahkemelerin cezaları hafif vermesine bağladığını belirtiyor. Hatta müdürün de görevden alınması gündeme geliyor. Durum padişaha kadar gidince bu tip suçlara askeri mahkemelerin bakmasına karar veriliyor. İsmail Bey 1895’e kadar görevini başarılı bir şekilde sürdürmüş iken kalp krizi geçirip vefat ediyor. Yerine başka bir mektepte 17 yıldır müdür olan mektebin kendi mezunu hatta ilk Türk mezunu olan Abdurrahman Şeref Bey atanıyor ve Meşrutiyet’in ilanına kadar görevini sürdürüyor. Abdurrahman Bey hem vakanüvist hem de tarih ve coğrafya dersi öğretmeniymiş. İlk yıllarında Galatasaray Lisesi’nde de öğretmenlik yapmış. Meşrutiyet’ten sonra Maarif Nazırlığına getirilmiş. Galatasaray Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmiş. Görevden ayrıldıktan sonra mezunlar için de bir cemiyet kurmuş. Cumhuriyet’in ilanından sonra milletvekili seçilmiş ve 1925 yılında vefat etmiştir. Abdurrahman Şeref Bey’in idaresi altında 1907 yılında mektepte büyük bir yangın oluyor. Yangın havagazı sobasından çıkıyor. Söndürülemeyen yangın binanın çatısı dahil ahşap aksamını kül ediyor. Bu sırada öğrenci mevcudu 950 olmuş. Bu yangında öğrencilere bir zarar gelmezken okulun kütüphanesi ve arşivi de tamamen yok oluyor. Bu olay hala Galatasaray Tarihi için büyük bir kayıptır. Aydın AkyüzİDAREDE ÇIKAN SORUNLAR
ÜNİVERSİTENİN KURULMASI
ALİ SUAVİ’NİN MÜDÜRLÜĞÜ
GALATASARAY LİSESİ YANGINI
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR