Kirli miras / Mucize Özünal
Şimdi aracın adı yoldan çıkarılmış Stoa değil, düşünümde postmodernizm, siyasette küreselleşmedir. Bir kez daha ilkeler kavramlar maymuncuklaşmaktadır. Artık çanak çömlek patlamıştır, her şey mubahtır. Her şey yapılabilir.
Romada felsefenin, soylu sınıf arasında ilgi görmesi, düşünsel bilginin siyasete etkisinden önce, siyasetin felsefeye etkisiyle olmuştur. Stoa okulunun yönetici ve soylu sınıftan kişilerce benimsenmesi başladığı gibi devam etmedi. Zamanla bu okulun temel görüşleri bozulmalara uğramıştır. Özellikle Stoacıların etik anlayışından uzaklaşmaları ortaya çıkmıştır. Örneğin Panaelius gibi kimilerinin yorumlarıyla stoa okulunun, “iyi yaşam doğaya uygun yaşamaktır.“ ilkesi, “iyi yaşam kişinin kendi doğasına uygun yaşamaktır.“ haline gelmiş, bilgeliğin peşinde olmak, yükümlülüklerin peşinde olmak şeklini almış, cesaret ve adalet, yerini çalışkanlık yüce gönüllülük gibi adaba, geleneğe uygun davranma’ya bırakmıştır. Giderek Stoacılık soylu sınıfının ekonomik siyasi sosyal çıkarlarının korunup genişletilmesinde araçsal bir işlev kazanmıştır. Bu süreçte -her ne adar başlangıçta tepki görmüş olan Yunanlı retorikciler Epikuroscularla birlikte 161-164 yılları arasında sınır dışı edilmişse de- Scipatio Amelianus gibi devlet adamlarının etkisiyle geniş çevrede ilgi görmüş olan felsefe çalışmaları, sonraları pratik amaçlara yönelmiştir. Örneğin etkili güzel konuşmayı felsefe ile birleştirererk özel bir ad altında Humanitas olarak toplayan Cicero, ünlü üçlüsünün ilk kitabını retoriğe ayırmış, politik işleri ikna yöntemi ile çözen “Bilge filozof devlet adamı” tipini, ideal yönetici olarak önermiştir. İkna yöntemi olarak anlaşılan retorik çalışmaları eğitim dizgeleri içine yerleştirilmiştir. Felsefe bir yaşam yöntemi olmaktan çıkmış, siyasette başarının aracına dönüştürülmüştür. Cicero’nun genç yaşlarından ömrünün son yıllarına kadar felsefeye olan merakı ilgisi, Roma devletinin hizmetinde bir felsefe anlayışının belirmesinde katkısı belirleyici olmuştur. Kısaca ilkelerin kavramların unsurları başkalaşmış, düşünüm felsefece düşünüş olmaktan çıkmıştır. Artık önemli olan başta siyaset olmak üzere her alanda pratik amaçlardır. Yüzyıllar geçtikçe zaman içinde çiçeklenen insanlık tarihi, bir yandan bilim sanat, düşünümde sıçramalarla ilerlerken, teknolojik gelişimle birlikte bu ortak mirasa insan ve toplum için sahip çıkmanın ötelendiği görülmektedir. Devletlerin birincil görevinin adaleti gerçekleştirmek olduğu unutulmuş, hakkın gücü değil, güçlünün hakkı öne çıkmıştır. Milyonlarca insan kanlı çıkar savaşlarında öldürülmüş, otuz yıl gibi kısa bir sürede ard arda yaşanan birinci ve ikinci savaştan sonra bir birlerini öldürenler, ortak çıkar cephesinde birleşerek çoktan ayaklar altına aldıkları insanlık ideallerini, yenilmiş parçalanmış ülkelere uygarlık değerleri olarak pazarlayarak, aslında çıkar savaşlarını kendi toprakları dışında vekâlet savaşları olarak sürdürmenin yolunu açmışlardır. Saldırının sömürünün adı kurtarmak ya da demokrasi getirmektir. Aslında ne uygarlık ne insanlık değerleri umurlarında değildir. Bu gün herkesin bildiği sır budur. Şimdi aracın adı yoldan çıkarılmış Stoa değil, düşünümde postmodernizm, siyasette küreselleşmedir. Bir kez daha ilkeler kavramlar maymuncuklaşmaktadır. Artık çanak çömlek patlamıştır, her şey mubahtır. Her şey yapılabilir. “Yeni dünya düzeni”nde düzenin neliği çok geçmeden ortaya çıkmıştır. İnsan değerleriyle denetlenmemiş teknolojideki ilerleme, bilişim ve iletişimde patlamaya evrilmiştir. Uluslar, halklar, insan toplulukları, kitleler geçmişinden ve geleceğinden kopartılarak “şimdi”ye mıhlanmıştır. Bu geçmiş ve gelecekten kopma, insanların “şimdi ve burada“ eşitlenmesini getirmiştir. Bu eşitlenme, en düşük ve en küçük ortak paydada birleşmeyi dayatmaktadır. Üç ayak üzerine kurulu soyut bir kavram olan zamanının, öteki iki ayağı kesilmiş, kavram yapıbozumuna uğratılmıştır. Geçmişten kopma insan ve toplumun tarihselliği içinde bir yarılma olarak- çok sesliliğin çok renkliliğin sonunun başlangıcı da denebilir - ulusların halkların ve de devletlerin bilimsel düşünsel sanatsal kültürel birikimlerinden kopartılmasıyla mümkün olmuştur. Gelecekten kopmanın sonucu ise tasarım tahayyül gücünün köreltilmesi, gelecek tasavvurunun yok edilmesidir. Bu umutların yitimidir. Umutsuzluk, anlık var oluşlar, güvensizlik, nihilizm, hazcılık ve de şiddetin her alana hunharca yayılmasıyla sonuçlanmıştır. Kâbuslar gerçek olmakta, kötülük sıradanlaşmakta, insanlık doğa haline döndüğünden yaşamak korku iklimini süreklileştirmektedir. İnsanlar robotlaşırken robotlar insanlaştırılmaktadır. Roma imparatorluğunun tarihsel bir olgu olarak siyaset alanında düşünsel bilgiyi araçlaştırması, günümüzde bilimin düşünümün teknoloji ve sanatın insanlık dışı amaçlar için araçlaştırılmasıyla yaşamın tüm alanlarına bulaşmış kirli bir kalıt olarak derinleşerek devam etmektedir. Şimdi artık herkes evsiz. İnsanlar insanlığından olduğu için. Yitik kaybedildiği yerde bulunur. Olup bitenin ne olduğu hâlâ anlaşılmaya açıklanmaya çalışılıyor. Çünkü “İnsanlar doğal olarak bilmek isterler.” Umut zayıf bir ışıkla da olsa bizi “Mağra“dan çıkmaya çağırıyor. Böyle günlerde, “Postmodernizmin edebiyatımıza çaldığı kara, araklamayı meşrulaştırmaktır.“ demek anlamsız olmaz. Çünkü anlamsız olanda da bir anlam vardır. Dense dense “saçma” olur. Kaz yumurtasından bülbül çıkacak değil a. Ama yolunacak kaz da kesime kendi ayaklarıyla gider. Mucize Özünal
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR