İbrahim Tığ: Edebiyatın gazetecilikle bağdaşan yönü de var
Aydın Akyüz şair İbrahim Tığ'la konuştu. Tığ, 'Gazetecilikle bağdaşan yönü var edebiyatın ama daha çok ben kültürel yönüyle bağdaştırıyorum.' dedi.
Herkesin içinde bir şiiri vardır; yüreğini deşen, kalp atışlarını hızlandıran… Benim için de bir çığlıktır şiir. İbrahim Tığ, dergiciliğe gönül vermiş değerli bir şair. Rüştü Onur’un huzur mirasçısı o. 26 bin nüfuslu bir ilçede 21 yıldır Şehir dergisini çıkarıyor. Bununla da kalmayıp yaşadığı kültür coğrafyasının gönülden süzülmüş türkülerini de derliyor. Bir gazete kupüründen yola çıkarak kendi topraklarından yetişmiş bir yazarın kaybolmuş bir eserini ya da unutulmasın diye bir şairin şiirini yıllar sonra ortaya çıkarabiliyor. Böyle insanlar edebiyatımıza gelecek çizecektir. Yaşadığı ilçenin kültür, sanat ve edebiyatına çalışmalarıyla bu denli değer veren bu kıymetli şairimizle söyleştik. İbrahim Bey, kendinizden ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 1970 yılında Devrek’in Bakırcılar Köyü’nde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimini Devrek'te, Yükseköğrenimini Dicle Üniversitesi'nde “mimar” olarak tamamladım. 1986 yılında başladığım yazın yaşamımda şiirlerim; Kıyı, Karşı, Gerçek Sanat, Aykırı Sanat, Milliyet Sanat, İnsancıl, Tay, Tan (Yugoslavya), Ortam (KKTC), Türkstar (Almanya), Diogen (ABD), AZAHAR Revista Poetica (İspanya), Yazı (Azerbaycan), XaAk cy3u” (Halk Sözü-Özbekistan), Neuma (Romanya), Ünlem, Damar, Eski Edebiyat, Biçem, Şehir, Sözcükler, Varlık, Yaklaşım, Lacivert, Evrensel, Berfin Bahar, Keşke, Yeni E, Sadece Şiir, KE, Sarmal Çevrim, Mavi Yeşil vb. sanat edebiyat dergilerinde yayınlandı. Şiirlerim; Azerbaycan, Özbekistan, İngilizce, Rumence, İspanyolca ve Fars dillerine çevrildi. 2000’e Doğru Dergisi, Cumhuriyet ve Aydınlık (günlük) gazeteleri ile Anadolu Ajansı’nda muhabirlik yaptım. 1994 yılında Devrek'te, Günlük Bölge Haber Gazetesi'ni kurdum, halen yazarlığını yapıyorum. Günlük Anayurt gazetesinde köşe yazarlığı yaptım. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) Türkiye Merkezi Denetleme Kurulu Üyesi, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesiyim. İki ayda bir yayımlanan Şehir dergisinin genel yayın yönetmenisiniz. Bu dergi Rüştü Onur’un hayaliydi. Siz kendinize görev addedip Zonguldak edebiyat kamuoyu adına böyle bir hizmeti 20 yıldır gerçekleştiriyorsunuz. Bize bu kararı nasıl aldığınız, dergi çalışmalarınız ve planlarınızdan bahseder misiniz? Devrekli Şair Rüştü Onur’un 12.09.1940 tarihinde dostu Necati Cumalı’ya yazdığı mektubunda; “Ey benim mektuplarıyla huzur bulduğum ve avunduğum kardeşim. Şehir’de buluşacağız. Her ne pahasına olursa olsun Şehir çıkacak… Şehir, okuyucu kitlesinin karşısına yeni bir atmosferle çıkacak.”diyordu. Ama ömrü yetmediği (22 yaşında öldü-2 Aralık 1942) için Şehir’i çıkartamamıştı. Rüştü Onur’un bu istemini bir vasiyet olarak kabul edip Devrek’te, Aralık 2004 den itibaren de Şehir Edebiyat Dergisini çıkarmaya başladık. Tabii ki bu süreçte dostlarım Fahrettin Koyuncu ile Orhan Tüleylioğlu’nun da bana büyük destekleri oldu, hala da oluyor. Ayrıca, ilk sayımızdaki şu görüşlere yer vermiştik: [Anımsanacaktır, Veysel Çolak, E dergisinin eki olarak hazırladığı 2002 Şiir Yıllığı’nda; “Bugün onca genç yeteneği görmezden gelip Rüştü Onur’u, Muzaffer Tayyip Uslu’yu antolojilerin değişmez adları arasında görenlerin, Türk şiirine zarar verdiği düşünülebilir. Öyledir de.”diyordu. Yine Güven Turan da Varlık’ın Haziran 1992 tarihli sayısındaki bir yazısında; “Ne var ki, şiirde özellikle, yıllardır süren bir abartılmışlık beni tedirgin eder hep; Rüştü Onur’la Muzaffer Tayyip Uslunun konumlandırılmaları. Mehmet Fuat bile, antolojisinde bu “resmi” konumlandırmaya kanımca “boyun eğmiş”tir. Bu iki şairde her bakımdan “1940” döneminin sıradan (kural dışı olmayan diye de adlandırılabilir) iki şairidir. İmzaları anonim bir şiirin içinde yer alır, görüşümce.” derken, M. Şerif Onaran da Varlık’ın Ekim 2010 tarihli sayısındaki bir yazısında; “Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu, Halit Asım, Arkadaş Özker, Nilgün Marmara gibi genç ölen ozanların anısını canlı tutmak seçkilerin görevi mi olmalıdır?” diyordu. Bu cümlelerin sonu nasıl gelirse gelsin ya da bu cümleler hangi gerekçe ile söylenmiş olursa olsun, bu yargılar, şiir tarihimizi inkârı işaretliyordu. Çünkü Rüştü Onur’un, Muzaffer Tayyip Uslu’nun antolojilere alınmasından gocunmak, bir zaman sonra Orhan Veli’den, Orhan Veli şiirinden gocunmayı getirecektir. Türk şiirindeki yeri inkâr edilemeyecek Garip şiirini ve bu şiirin etrafındaki şairleri dışlamak ya da onları altmış yetmiş sonrasıyla kıyaslayarak kırık not vermek, en azından şiire haksızlık olsa gerektir. 2004’ün sonunda çıkmaya başlayan Şehir, Rüştü Onur’u birilerine savunmak için çıkmıyor; ancak Rüştü Onur’un, Muzaffer Tayyip Uslu’nun, İbrahim Yıldız’ın… şiirinin, şiirimizde yabana atılamayacak bir yeri olduğunu hatırlatmayı da bir görev sayıyor. Şehir, şiirin merkezde olduğu bir şiir dergisi anlayışıyla, bir derya olan Türk şiirine katkıda bulunmaya çalışacak. Şehir, Rüştü Onur’un “Ben kendi halimde yaşarım / Şapkamın altında” dizelerini yolunun başına koysa da şiir için “kendi halinde ve şapkasının altında” kalmayacak. Sözünü söyleyecek, sesini çıkaracak.] Evet, Şehir 21 yıldır sözünü söylüyor ve söyleyecek sözü olanlara da sayfalarını açıyor. Şehir dergisini Devrek’te çıkartıyorsunuz. Üstelik de 170. sayılara ulaştınız. Böyle küçük bir ilçede zor olmuyor mu dergicilik? Kaan Eminoğlu’yla da edebiyat dergiciliği hakkında konuştunuz. Bize yerelde yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz? Şöyle dersek daha iyi olur. Elbette dergicilik zor bir iş. Bu zoru biz 21 yıldır küçük bir taşra kasabasında başarmaya çalışıyoruz. Birisi, düşman kazanmak istiyorsanız dergi çıkarın, demiş. Haklılık payı çok ama birçok dostlukların da köprülerini kuruyorsunuz. Türkiye’nin birçok ilinde, büyük ilçesinde edebiyat dergisi çıkmıyor. İşte biz 26 bin nüfuslu bu ilçede ülkeye yayılan bir dergiyi çıkartıyoruz. Bu da bize büyük bir onur veriyor. Ancak son yıllarda dergiciliğin en büyük sorunu, dergileri okuyucuya ulaştırma sorunudur. Genellikle PTT Kargo ile dergimizi okuyucuya ulaştırıyoruz ama o da 2 yılda 7 kez zamma uğradı. Yani derginin basım maliyetinin üç katı posta gideri var. Dergiyi yaşatmak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor, diyebilirim. Siz aynı zamanda gazetecisiniz. Gazetecilik ve edebiyat birbirini besliyor mu? Devrek kültür ve sanat bakımından oldukça zengin bir ilçe. Bu ilçeden; Sabahattin Batur, Zihni T. Anadol, Rüştü Onur, Müfide Güzin Anadol, İ. Behçet Kalaycı, Mithat Yaban, Mehmet Yaşar Bilen, Hamit Kalyoncu gibi önemli şair ve yazarlar yetişti. Bu ilçe; Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Vedat Günyol, Mehmet Başaran, Ahmet Özer, Feyza Hepçilingirler, Güngör Gençay, Demirtaş Ceyhun, Muzaffer İzgü, Gülten Dayıoğlu, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Mehmed Kemal gibi daha ismini sayamadığım birçok şair, yazar ve aydınımızı kültür ve sanat etkinliklerinde konuk etmenin mutluluğunu yaşadı. 1969’da bölgenin kültür ve sanatını yansıtan ‘Devrek’ adında 12 sayılık bir dergi çıkarılmış. Daha sonra bir gazetede, aylık olarak bir kültür-sanat yaprağı hazırlandı. Bunu eleştirmen-yazar Mehmet Yaşar Bilen ve Mithat Yaban hazırlamıştı. Başka da dergi çıkmadı. İşte şimdi 170 sayıdır Şehir dergisi çıkıyor. Bugün bile hiçbir sanat ve kültür dergisi bulamazsınız Devrek’te. Böyle bir ilçede sanat, edebiyat adına yola çıktık ve devam ediyoruz. Gazetecilikle bağdaşan yönü var edebiyatın ama daha çok ben kültürel yönüyle bağdaştırıyorum. Sizin bir de derlemecilik yönünüz var… Bölgenizin kültür değerlerini ortaya çıkarıyorsunuz. Elbette, Zonguldak kültürel anlamda oldukça zengin bir kentti. Kentti diyorum çünkü önce Bartın (7 Eylül 1991) sonra da Karabük (6 Haziran 1995) il yapılıp Zonguldak’tan ayrıldıktan sonra, TRT Türk Halk Müziği Repertuvarı’nda 2’si Kdz. Ereğli, 1’i Zonguldak ve 1’i de Çaycuma olmak üzere toplam 4 türküyle baş başa kaldı. Bunlar; -Gidiyom Gidemiyom (Çaycuma, Kaynak kişi: Hüseyin Çakır, Derleyen: Muzaffer Sarısözen, Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen, Rep. No: 1702. -Karadır Kaşların Ferman Yazdırır (Zonguldak, Kaynak kişi: İsmet Yeşilgül, Derleyen: Ahmet Yamacı, Notaya Alan: Ahmet Yamacı, Rep. No:2610. -Kestaneci Köyünden Abalı’da Köyüne (Kdz. Ereğli, Kaynak kişi: Yöre Ekibi, Derleyen: Sadi Yaver Ataman, Notaya Alan: Adnan Ataman, Rep. No:3679. -Harman Vakti Kuralım Biz Çekeği (Kdz. Ereğli, Kaynak kişi: Sarmacının Rafık, Derleyen: Yılmaz Ağartan, Notaya Alan: Hulki Rıza İpek, Rep. No:4341., gibi türkülerdi. Bu yetersizdi tabii ki… Bu ilin türküleri, manileri, yerel ağız sözlüğü, kargı, alkış ve manileri derlenmeliydi. 2010 yılında işe Rüştü Onur Kültür ve Sanat Derneği (ROSAK)’ni kurmakla başladım. Bu derneğin bünyesinde Zonguldak-Devrek Kültür ve Türkülerini Araştırma Kurulu’nu oluşturdum. İlk işimiz, Devrek türküsü olduğu halde yıllardır “Bolu” türküsü olarak çalınıp, söylenen, anons edilen ve TRT Türk Halk Müziği Repertuvarı’nda 727 sıra numarasıyla kayıtlı “Kiraz Aldım Dikmeden / Tombulacık Halime” adlı türkünün “Yöresi”nin değiştirilmesi için, belge, bilgi ve canlı tanık ifadelerinin yer aldığı görsellerle 8 Şubat 2019 tarihinde TRT Müzik Dairesi Başkanlığına itiraz ederek başvurdum. TRT THM Repertuvar Kurulu üyeleri benim bu itirazımı yerinde bularak 28 Mart 2019 tarihinde toplanarak, türkünün yöresinin “Bolu” değil, “Devrek” olduğuna karar verdi. Böylece bu Devrek türküsünü 72 yıl aradan sonra çıktığı kendi topraklarına almış olduk. Şimdi bütün radyo, televizyon ve kültür sitelerinde Devrek türküsü olarak çalınıp söyleniyor. Bununla da kalmadık. 9 yıl içinde köylerimizde esaslı bir tarama yaptık. 70’in üzerinde kayıtlarıyla kaybolmaya yüz tutan türkümüzü gün yüzüne çıkardık. Bu türkülerden 12 tanesi TRT THM Repertuvar Kurulu’ndan geçti. Böylece hali hazırda Zonguldak’ın TRT THM Repertuvarı’nda 17 türküsü yer alıyor. Bu da türkü söylemesini bilmeyen, çalmasını ve oynamasını bilmeyen benim için büyük bir başarıdır diye düşünüyorum. Zonguldak’tan onlarca şair ve yazar geldi geçti. Millî Mücadele’ye desteye giderken Nazım Hikmet buradan geçiyor. Genç bir şair olmasına rağmen büyük bir kalabalıkla karşılanıyor. Aziz Nesin bir dönem asker iken burada görevde bulunuyor. Behçet Necatigil, öğretmenlik yapıyor. Necip Fazıl, müfettişlik görevinde bulunuyor. Orhan Veli, şiir yazıyor. Behçet Kemal Çağlar, maden okulumuzda okuyor. Daha onlarca şair misafirimiz oluyor. Muzaffer Tayyip Uslu, Rüştü Onur, Kemal Uluser gibi değerli şairler çıkıyor bağrımızdan. Bu kadar kıymetli hazineye rağmen şehrimizde şair müzesi bile yok. En azından bir park olabilirdi, oda yok. Edebiyat müzesi kuracak bu kadar malzemeye rağmen neden bu çalışmalar yapılmıyor? Sizin bu konudaki düşüncelerinizi ve tavsiyelerinizi öğrenmek istiyorum. Elbette, yukarıda belirttiğiniz bu güzel insanlar bu kentin kültürel, edebiyat ve sanatsal alanına dokunmuşlardır. Bu da Zonguldak’ın bu alanda ne kadar önemli olduğunun işaretidir. Ancak edebiyat müzesinin kurulmasını ben de çok isterim. Ama içinde bulunduğumuz iklim buna müsait değil. Çünkü, bunların sanatla, edebiyatla, kültürle işleri yok. Ama yinede, Devrek’te Rüştü Onur, Zihni T. Anadol, Müfide Güzin Anadol’un Zonguldak’ta da Behçet Kemal Çağlar’ın adı sokaklara verilerek yaşatılıyor. En azından bunlar birer umut. Bu kadar değerli çalışmanız var. Bunların arasında şiiri nasıl konumlarsınız? Şiirin yereldeki okunurluğu hakkında neler söylersiniz? Cahit Sıtkı’ya, “Şiir nedir?” diye sorulduğunda; “Edebiyat yapmayı, büyük söz etmeyi sevenler için şiir ne değildir ki! Şiir bir çığlıktır.” yanıtını vermiş. Benim için de bir çığlıktır şiir. Ben yaşadıklarını yazan bir şairim. Kurgulardan uzak, yaşamı olduğu gibi yansıtan toplumsal-gerçekçi ve İkinci Yeni çizgisinde ürünler ortaya koyuyorum. Herkesin içinde bir şiiri vardır; yüreğini deşen, kalp atışlarını hızlandıran… Evet, bugün bırakın yereli, ülke genelinde şair çoğalırken, şiir okuru azalmış durumdadır. Bu da edebiyatımız, şiirimiz açısından büyük bir kayıptır. Eserlerinizden, yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ben geliştirilmiş baskılarını saymazsak 17 eser veren biriyim. Şiir, öykü, inceleme, derleme ve araştırma alanında eserler ortaya koydum. Bunlar, İlk Yaz Vurgunu (Şiir-1994), Neler Gizliyor Adın (Şiir-1998), Karabayır (Öykü-2005), Yitik Zaman Düşleri (Şiir-2006), Rüştü Onur, Yaşamı, Sanatı, Eserleri (Araştırma-2010, 2. Baskı 2014), Rüştü Onur: Mektubun Avcumda [Mektup-2013/Bu kitap daha sonra; Rüştü Onur: Benim Şeker Yavrum (Mektup-2015) adıyla yayınlandı.], Sarıaylar (Şiir-2014), Kiraz Aldım Dikmeden / Zonguldak-Devrek Türküleri (Derleme-2017, 2.Baskı 2019, 3. Baskı 2024), Sur ve Sır (Şiir-2018), Söğe (Öykü-2019, 2.Baskı 2020), Geçek (Öykü-2020), Göl (Şiir-2021, İkinci Baskı: 2024), Müfide Güzin Anadol / Adaşım (Roman), Araştırma-Derleme 2024), Müfide Güzin Anadol’un Bütün Şiirleri, Derleyen: İbrahim Tığ, 2024), Bahar (Öykü-2024), Gök (Şiir-2024), Çeviri: Son Uçuş (Nem?t M?tin) (Rövşen Memmedov ile birlikte). Bunların dışında “Periyah” ve “Toprak” adını taşıyan şiir dosyalarım var. Yine 6-7 kitaplık edebi yazılarımı içeren dosyalarım var yayına hazır. Bunlarda bir gün okur karşısına çıkacak. Birçok ödülün de sahibisiniz… Biraz söz eder misiniz? Evet, eserlerim ve çalışmalarım nedeniyle birçok ödüle layık görüldüm. -1989 Yugoslavya Tan Gazetesi Şiir Özendirme Ödülü -2011 Raşit Kara Mansiyon Ödülü -2018 Kemal Özer Jüri Özel Ödülü -2019 Pusula Sahaf Kitabevi Emek Ödülü -2020 ZOKEV Kültür Ödülü -2022 İhsan F. Biçici Şiir Ödülü -2024 ZOTEV Kültür-Sanat Ödülü. Beni bu ödüllere layık görenlere teşekkür ediyorum. İbrahim Bey, kıymetli cevaplarınız ve düşünceleriniz için, vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Zonguldak için önemli bir değersiniz. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum. Efendim, ben de size teşekkür ediyorum. Bana böyle bir olanak sağladığınız için. Sağ olun. Aydın Akyüz
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR