Özgür ve mükemmel bir egoya sahip olmanın insanların normali olduğunu ve bunu psikanaliz yöntemiyle kanıtladıklarını özgür dünyaya ilan etmeleri için Freud ve Jung'un, Clark Üniversitesi'nin davetlisi olarak geldikleri Yeni Dünya'da New York limanındaki özgürlük heykelinin önünden geçerken Freud'un Jung'a şunu söylemiş olduğunu Lacan bizzat Jung'un kendisinden duyduğunu belirtir: “Onlara vebayı getirdiğimizin farkında değiller” (Ecrits, 403).

 Özgür dünyanın sabırsızlıkla beklediği açıklamanın tam tersine, Freud kişiliğin özgür ve mükemmel bir yapı olmak bir yana bütünüyle başkasını taklit etmekle ortaya çıkan bir şeyden fazlası olmadığını dünyaya ilan etmeye gelmişti.

 Bununla da kalmayan Freud, Birinci Dünya Savaşı'nın galiplerinin kazanan olmanın getirdiği gururun cezası olarak gelen tuzağa daha kolay düşmeye yatkın duruma geldiklerini söylüyordu.

 Bu zıtlık, savaşın galiplerinin yanında Jung’u da tuzağa çekmiştir. Lacan Nemesis'in Jung'u tuzağa düşürmek için onun kendi sözünü kullanmasını sağlamak dışında bir şey yapmaya gerek duymadığını, Jung'un ABD'den dönerken Freud'dan ayrılarak birinci sınıf kamarada yolculuk yapmış olmasıyla endişe verici biçimde anladığımızı belirtir (Ecrits, 403).

 Gerçekten de kazananlar savaşın yenilen tarafında kalan Freud ve Jung tarafından kendilerine sunulacak olan egonun mükemmelliğinin kanıtlarıyla gururlarının taçlandırılmasını beklerken Freud’un bu beklentiyi yerle bir eden bulgularını bir veba salgını gibi algıladılar.

 Jung ise kazananların gururuna ortak olmanın yolunu seçerek gurur sahibi olmanın yolunu seçerek Nemesis’in tuzağına düşmüştür.

 Tek bir benliğe sahip olduğumuz biçimindeki kanı en azından Freud'un keşfine dek yaygın bir inançtı.

 Bu inancı on dokuzuncu yüz yılda yaşanan histeri salgınında hastalarda gözlenen bilinç bölünmeleri sarsmıştır. Freud'un uzun yıllar boyunca psikanaliz uygulaması yoluyla yaptığı gözlemlerde keşfettiği en önemli şey tek bir benliğe sahip olmadığımız gerçeğidir (Lacan Ecrits, 518).

 Öznenin anlık tekil gerçekliğinin dışında daha tutarlı başka bir gerçekliğinin olmadığını düşündüğümüz için her anımızı kapsadığına inandığımız bir tekil gerçekliğin kişiliğimizin özünden kaynaklandığına kanaat getiririz. Bu eğilim varlığımızın bir öze sahip olduğuna inanmaya dayanan hakikati doğurur. Bu hakikat, tek bir benliğe sahip olmadığımız biçimindeki gerçekliğin anlık da olsa gözümüzden ırak tutulmasına yarar. Tek bir ben nesnesine sahip olamayacağımız ve ben nesnesinin ötekilerin çoğaldığı kadar çoğaldığı gerçekliğini görmekten kaçınırız.

Ötekiyle girdiğimiz her ilişki bizi yeni bir benlik kurmaya iter.

 Hegel, insanın varoluş çabasını, “ne ise o olmamak ne değilse o olmak” olarak tanımlamıştır. Hegel bu saptamayla insanın doğduğu anda değişmez ve sabit bir kişiliğin edilgen öznesi olmadığını, tam tersine yaşamı boyunca kendisini koşullara göre yeniden ve yeniden ürettiğini vurgulamıştır.

 Öznenin kendisini hep yeniden üretmesi çoklu bir kişilik yapısına sahip olmamıza neden olur. Anne-çocuk bütünlüğü olanaksız duruma gelince çocuk “ne ise o olmayan ne değilse o olan” kipine girip kendisini hiç bitmeyecek bir olumsuzlama döngüsüne kaptırır.

Psikiyatr Dr. Mutluhan İzmir
Freud Psikanaliz ve Veba
İmge yayınları
Şubat 2024
450 sayfa

 Öznenin diyalektiği, bu döngüden kaynaklanır. Bu diyalektik çocuğu sürekli olarak kendisinden eksik olan bütünlüğü aramaya ve o eksiği giderecek nesne olmaya/nesneyi aramaya iter.

 Psikanalizde özne kavramı, Marksist kuramdaki gibi eylemin faili olmak anlamına gelmez. Beden, ben nesnesi ve toplumsal yapıya otomatik biçimde uymakla oluşan benliğin hepsinin toplamı psikanalizdeki özne kavramına karşılık gelir. Freud'un özgün psikanaliz kuramı, bu üç yapı arasındaki Hegelci bir diyalektiğin zeminine oturur.

 Buna karşın onun ölümünden sonra ortaya çıkan ve onun kuramına taban tabana zıt olduğu halde ona atfedilen özsel ve sabit bir ego temelli yaklaşımlar ne yazık ki günümüzde psikanaliz çalışmalarında ağırlık taşımaktadır.

 Freud özsel (a priori) bir kişiliği vurgulaması nedeniyle ego terimini hiç kullanmamıştır ve ben nesnesinin sonradan oluştuğunu belirtir:

 Ben gibi bir bütünlüğün bireyde başlangıçtan beri bulunamayacağını varsaymamız gerektiğine işaret edebilirim; ben gelişmek zorundadır. Bununla birlikte oto-erotik içgüdüler en erken dönemden başlayarak vardır. O halde narsizme ulaşmak için oto-erotizme bir şeylerin, yeni bir ruhsal etkinliğin eklenmesi gerekir. Başlangıçta ben her şeyi içerir, sonradan bir dış dünyayı kendinden ayırır. Bugünkü ben duygumuz, anlaşılacağı gibi, çok daha geniş kapsamlı, hatta her şeyi kapsayan, o önceki ben'in çevre ile çok daha içten kurulu bağına karşılık gelen duygunun bir artığı, kuruyup büzülmüş bir kabuktur yalnızca.

 Bu kitapta Freud’un hoşa gitmeyen kuramın zıt bir yönde nasıl dönüştürülerek değiştirildiğini, sonunda Freud’un amaçladığının tam tersine bir anlatıya hatta bir kahve falı bakma eylemine nasıl indirgendiğini okuyacaksınız.

 Psikiyatr Dr. Mutluhan İzmir

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)