Fakir Baykurt’un TÖS Davası Savunmasındaki ayrıntılar... / Ümit Sarıaslan
Fakir Baykurt tdenilince yazarlığının yanında TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) gelir.
Mümtaz Soysal, 2009’da yazdığı bir yazısına Mamak Askeri Tutukevi’nde koğuş arkadaşı Fakir Baykurt’u anlatarak giriyordu. Fakir’i anar ve adlandırırken kullandığı “soyluluk” nitelemesi üzerinde gelişen ve güne güncele bağlanan yazısının bir yerinde şöyle diyordu: “Sözcüklerin tarihi toplumların tarihinden de ilginçtir. Aynı ses ve harf görüntüsünün gerisinde kavramların ve değerlerin evrimi yatar.” (Soyluluk, Cumhuriyet, 15 Ağustos 2009). Mümtaz Soysal Hoca’nın bu saptamasını okuduğumda, Fakir Baykurt’un 1971’de Ankara 2 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yaptığı savunmasını anımsadım. İlkeli, özgüvenli, onurlu ve dik, bir o kerte uzgörülü, “gecenin içinde sis çanı gibi, vakur, metin, sade” duruşunu. Halktan ve haklılıktan gelen bir soyluluktu bu. Soydan gelen “asalet” değil, durduğu yerde düzgün durmanın evrensel erdemiydi. Gözlerine bakınca içinize özgürlük kuşları dolan adamdı Fakir. Kapak fotoğrafı: Selçuk Ülger
1961 Anayasası’nın “çalışanlara sendika hakkı” getiren hükümlerinden yararlanılarak 8 Temmuz 1965’te kurulmuş, ülkemizin ilk öğretmen sendikası TÖS’ün Genel Başkanıydı. 12 Mart’la birlikte üzerine çullanılan sendikanın askeri mahkemede görülen davasında “Bir numaralı” sanık olarak yargılanmıştı. Fakir’in 9 Ekim 1971’de yaptığı savunma tarihin defterine düşüldüğü günden kitaplaştırılacağı güne, oradan günümüze yaşadıklarımızın da öyküsü gibidir! Bugün durduğumuz eşikten bakınca, aynı “öykü” toplumsal kültürel, insani evrensel “kavram ve değerlerin evrimi”nin de bir yeniden değerlendirmesine kapı aralıyor ciddi ciddi (Fakir Baykurt, İFADE, TÖS Savunması, Eğitim-İş Yayını, Mayıs 1994).
Türk Dili ve yazınının usta yazarı Fakir’in sözünü ettiğimiz Savunması, salt bir meslek örgütünün ve onun yöneticisi öğretmenlerin kendilerini savunması değildir. Fakir’in bütün yazdıklarını bir yana koysanız, bir tek bu davada verdiği “ifade”; yaptığı “savunma” toplumsal tarihin sayfalarında hep ışıyacaktır. Salt bir konalganın, bir devrimci duruşun, öğretmenin ve öğretmenlik onurunun savunması değil, aynı zamanda yarınların yoluna döşenen sağlam bir altlıktır Fakir’in anıtlaşan emeği. Cumhuriyet devriminin temel blokunu devrim ve demokrasi harcıyla berkitip besleyen o savaşım adına dikilmiş yol anıtı gibi durur toplumsal bellekte. O yüzdendir, bu yaman “ifade”, sıradan bir sorgu olmaklığı aşacak çağının sorgulamasına dönüşecektir. Yargıçla sanık yer değiştirecektir tarihin kürsüsünde. Öğretmen, yazar ve örgütçü Fakir Baykurt’un konuyu işlediği ve mahkemedeki savunmasını aratmaz o yazısını taşıyan gazete kesiği elimde. Sararmış ama solmamış (Sonuçlanan TÖS Davası, Cumhuriyet, 14 Ağustos 1976).
Mahkeme sürerken, öğretmenler toplum ve memleket düşmanı ilan edilecek, 1961 Anayasası’nın sağladığı haklardan yararlanarak kurulan Sendika, yine bir anayasa değişikliğiyle (!) boşlukta ve sahipsiz bırakılarak boğulmak istenecekti. TÖS Davası sürerken radyo ve televizyondan, gazete ve kürsülerden yayılıp yansıyan kirli hava ve haberler, ayartı ve kışkırtmalar iyice azıtacaktı. Mahmut Makal’ın betimlemesiyle, öğretmeni “Zulüm Makinesi”nde öğütemeyen düzen ”Linç Makinesi”ni de devreye sokacaktı! Ne var ki hesapları şaşacak, Linç Makinesi hukuk duvarına toslayacaktı. Toplumu bir kavramlar ve değerler karmaşasında boğmak için ortalığa saçılanların şamatasına karşın dava aklanmayla sonuçlanacaktı. Üstelik dava 1973’te çıkarılan Genel Af kapsamına girdiği halde, öğretmenler bağışlanmak istemeyecekler, yeniden yargılanarak aklanacaklardı. Askeri Yargıtay, 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararını “hem usulden, hem esastan” bozacak, mahkeme de bu karara uyacaktı. Fakir, dava sürecinde topluma kir ve karanlık yağdıran haber kanal ve kaynaklarının davanın aklanmayla sonuçlanmasından tek satırla söz etmemesi karşısında ayrıca bir kavga vermek zorunda kalacaktı. Askeri Yargıtay, 4. Dairesi’nin 13 Nisan 1976 günlü kararıyla kesinleşen aklanma haberini yalnızca Cumhuriyet gazetesi yayımlayacaktı.
İşte Fakir’in Cumhuriyet’te yayımladığı Sonuçlanan TÖS Davası başlıklı yazısı, aynı yazıdan elalan Bir TÖS Vardı adını koyduğu kitabına da (1993) ebelik edecek olan tarihsel toplumsal bir kerteriz olarak işlerliğini ve işlevini sürdürüyor. Tüm esin ve öğreticiliğiyle, ibretlik kareleri, uyarı ve öngörüleriyle. Fakir’in tarihsel savunmasının kitap haline getirilmesine daha yıllar varken okuduğum bu yazısının bir başka anlamı ve değeri de var benim için. Aynı yazının hemen altında bir yazım yayımlanmıştı. Hacı Bektaş Aydınlığı adını taşıyan ve ulusal basında konuyla ilgili olarak yayımlanan bu ilk yazımda Fakir Baykurt öğretmenimle komşu olmuştuk. O gün yaşadığım buluşmanın kanatlı sevincini hâlâ saklar korurum. Bu buluşma, eşzamanlı olarak bir tarih kültür ve düşün komşuluğunun, bir evrensel ve insani büyük yürüyüşün esinli kapısına da çıkarıyordu okuru ve yazarını. Yıllar sonra, bu, insanın ve toplumun hakkını, onurunu korumak savaşımındaki “savunma”nın kitaplaştırılması işini de üstlenecektik. Şair-yazar öğretmen arkadaşım Kadir’le (Paksoy) birlikte. Sendika Başkanı öğretmen arkadaşımız, Niyazi Abi’nin (Altunya) ricasıyla anılan dosyayı birlikte baskıya hazırlayacaktık. Kapağını yapacaktım o bir başka toplumbilimsel olduğu denli, eğitbilimsel yapıtın…
Fakir, Köy Enstitülerinden köklenip gövermiş bu hep genç ve genç düşünceli öğretmenimiz, her biri bir diğerinden ışıltılı yazınsal verimleriyle bu toprağın ve toplumun sesi olmuş örgütçü yazar, Savunma’yı bitirdiğinde 42 yaşında imiş. Yılanların Öcü’nü (1958) yazdığında 29, Kaplumbağalar (1967) yayımlandığında 37, Tırpan’ı (1970) elimize aldığımızda 41 yaşında. Ta Sokrates, Euripides, Aristofanes’ten sürüp gelen bir yazın/düşünsel akışta selin sürükleyemediği, yelin üfüremediği bir yoleri... Onca çileye çekiye, sürgünlük ve mahpusluğa, işinden aşından yoksun bırakılmaya karşın teslim olmamış bir insan. Direncin ve insanca dikelişin adı… Toplumsal insani ülkü ve düşlerini satmamış bir savaşım adamı. Sabırtaşı değil, Sabır Dağı. Seçilip görev bilinmiş erek ve yolculukların ufkunda anıtlaşan, saati her durum ve koşulda yazmaya ayarlı bir üretken yazar.
Fakir Baykurt eylerken olduğu gibi yazarken de Prometece bir emek ve çabayla sağlığında tamamlanması sevincini paylaştığımız 8 ciltten oluşan özyaşam dizisinin beşincisini TÖS’ün öyküsüne ayıracaktı (Bir TÖS Vardı, Özyaşam 5, Papirüs Yayınları, 1. Basım, İstanbul 2000). Öyle ki, kuruluşundan 21. Yüzyıl başlarına ağıp uzanan bir akışta, içinden geçip geldiğimiz toplumsal yürüyüş ve savaşımın görünür görünmez yanlarıyla buluşturacaktı bizi. Dahası akan zamanda duran zamanda saklı kendimizle, kendi öykümüzle: Bir başka savaş ve barıştı bu, bir büyük öğretmen yürüyüşüydü, bir başka kurtuluş savaşı. Şöyle diyordu Cumhuriyet’teki o yazısında:
“TÖS Davası adı altında yapılan yargılamanın olumsuz etkilerini konuşmak bize düşmez. Ama ortaya çıkan olumlu sonuçlarını mutlaka konuşmalıyız! (…) Beş yıla yakın süren, sırf Yargıtay incelemesi 18 ay alan, dosyası 76 klasör tutan, bir sürü yalancı tanığı, muhbiri, şunu bunu kapsayan TÖS Davası örneğinde görüldüğü gibi, eğitim alanında bilimin, tarihin yolu kesilememiştir, kesilemeyeceğinin kanıtı çıkmıştır. (…) Yangınlı saldırılı Kayseri toplantısında (7/8 Temmuz 1969) bir toplum bilim ve tarih gerçeği olarak ‘Yalnız Türkiye değil, bütün dünya sosyalist olacaktır’ sözü cezalandırılamamıştır. (…) Bence en önemli sonuç, öğretmenlerin güncel ve tarihsel görevleriyle ilgili olanıdır. Meslek ya da özlük sorunları yurt sorunlarından ayrı düşünülemez. Çözümleri de yurdun ve halkın sorunlarının çözümüne bağlıdır. Bize düşen, yurdun her yerinde, her sınıf ve tabaka için eğitimin yaygınlaşmasını, demokratlaşmasını sağlamak, bunun gereği olarak da, işçi sınıfıyla, öteki emekçi kitlelerle dayanışmayı arttırmaktır. (…)
Bu yazısını da, Özyaşam Dizisinin beşincisini ayırdığı Bir TÖS Vardı adını taşıyan kitabını da sonlandırırken şunları söyleyecekti: “Eski öğretmenler, yeni öğretmenler TÖS’ün öyküsünü canla başla okumalıdırlar. Meslektaşlar, birleşme ve dayanışma konularını, bu konularda beliren güçlükleri düşünürken TÖS deneyinden uzun süre yararlanacaklardır sanırım.” Eğitim-İş’in 1994’te yayımladığı o kitabına yazdığı sunuş yazısında da şunları söylüyordu hepimizin Fakir Abisi: “Türkiye Öğretmenler Sendikası yaşadığı altı yılda sadece öğretmenler arasında değil, halk kitleleri arasında da büyük özlemler uyandırmıştı. Şimdi anısıyla gerçek demokrasi özlemini uyandırıyor.”
Evet! Bir halkın, bir toplumun demokrasi savaşımı ve özleminin ardında salt siyasal çerçeveleme, “ret ve kabuller” değil, böyle, tarihin toplumun toprağına karışmış ders ve deneyim yüküyle öğreticiliğini sürdüren zaman kesitleri de vardır. Dolayısıyla adı ve anısıyla TÖS dün de gerçek demokrasi özlemiyle birlikte çağrışan bir öğretmen örgütüydü, bugün de öyledir. Fakir, yine kendisiyle komşu olduğumuz bir başka yazısında (Elif Nine Kitaplığı, Cumhuriyet, 15 Ağustos 1998), toplumların ekonomisini ve kültürel kurumlarını yönetmeye kadar varan geniş anlamlı (gerçek) bir demokrasinin önce kafalarda geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Mümtaz Soysal’ın anımsattığı dil/düşünsel gerçekliğe dönersek… Aynı nedenledir, TÖS’ü anınca Fakir Baykurt’u, Fakir deyince TÖS’ü, ikisini bir ve birlikte anımsayınca gerçek demokrasiyi düşünüp düşlememiz…
FAKİR BAYKURT KİTAPLARI İÇİN TIKLAYINIZ...
Ümit Sarıaslan
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR