Sınırda, dilsizce gezinen bir anlatı bu. Feridun Andaç, “Sanrılı Bir Aşka Ağıt”ta, insan hallerini, suskunlukların ardında gizlenen yaralı tenleri ve susmaya yatkın ağızların ördüğü dilsizlik duvarlarını konu alıyor. Anlatının her kıvrımında, okuyucuyu kıyısız bir bekleyişin içinde yol almaya çağırıyor. Bir tür geçitsizlik burcunda konaklıyor Andaç’ın anlatısı. Her adımda, her sayfada yeni bir sınır çiziyor; içe dönük, çoğu zaman kırık dökük imgelerle... Zamanın ve mekânın birbirine karıştığı, anıların bulanıklaştığı, düşlerin hayal kırıklığına evrildiği bir sınırda bekleyen karakterlerle buluşturuyor okuru. Onlar, kendi içlerinde kopmuş, kendilerine bile yaban kalmış insan görünümleri...

Andaç’ın dili, kimi zaman bir su değirmeninin döngüsüne benziyor; dönerken suyun altında kaybolan taşların ağırlığını taşıyarak. Sözler, imgeler, kırık dökük cümleler, bekleyişin sonsuzluğuna direnen bakışlar… Her satırda, sevilmekten ve sevmekten korkan insanların sessiz çığlıkları duyuluyor. Anlatı boyunca, karanlığa gömülen seslerin izini süren bir yazar görüyoruz. Bazen yolculukların ötesinde, bazen de taş duvarların soğukluğunda dolaşıyor karakterler…

“Sanrılı Bir Aşka Ağıt”, aşk anlatısı olmaktan öte, yaşamın sınırlarına çekilmiş, kaybolmuş duyguların, yitirilen anların, unutulmaya yüz tutmuş sözcüklerin de ağıtı. İçsel çatışmalar, kaybedilen dostluklar, unutulmuş düşler, gölgelenen yüzler... Andaç, bütün bunları bir araya getirerek, okuru kendi iç dünyasına çağırıyor. Onu, anımsamanın, kaybolmuşluk duygusunun derin sularında yüzdürmek istiyor…

Bu kitap, aşkın sınırlarında kaybolmuş, usulca bekleyen, fısıldayarak kendini anımsatan, ama çoğu zaman dilsizleşen bir anlatı... Feridun Andaç, aşkı tensel bir deneyim olarak değil, aynı zamanda içsel bir çözülme, bir kopuş olarak ele alıyor. Her sayfasında donuk kalmış seslerin ve unutulmuş sözlerin izini süren bu yapıt, okurunu bir kez daha kendi içsel derinliklerine davet ediyor…

FERİDUN ANDAÇ KİMDİR?

 1954’te Erzurum’da doğdu. Yükseköğrenimini MÜ Eğitim Fakültesi’nde tamamladı. İÜ Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Edebiyat ve karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. İnceleme, araştırma ve deneme çalışmalarının yanı sıra yazdığı öyküleri ve gezi yazıları çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Bu alanlarda yayımlanan birçok kitabı olan Andaç, üniversitelerde görev yaptı, özel kurumlarda alanı ile ilgili yöneticilik görevlerinde bulundu.

2002 yılından itibaren Dünya Kitapları’nın yayın yönetmenliğini üstlendi; edebiyat/kültür/sanat/tarih alanında iki yüzün üzerinde özgün kitabın yayımını yaptı. Cumhuriyet, Dünya ve Birgün gazetelerinde sürekli yazılar yazan Andaç, Marmara Üniversitesi İletişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde “Günümüz Türk Edebiyatı” , “Kültür Tarihi”, “Eleştiri Kuramları”; Doğuş Üniversitesi’nde “Sanat Tarihi” ve “Yaratıcı Yazarlık” dersleri verdi, veriyor. 

Attilâ İlhan Kültür Merkezi, Yazıhane&Atölye, Ceres Atölye ve Butik Globel’de verdiği “yaratıcı yazarlık” derslerinin yanı sıra Cumhuriyet gazetesinde (“Okuma Penceresi”)  sürdürmekte, online dergi Edebiyat Haber’de her hafta edebiyatın gündemine dair yazmakta, Eksik Parça Yayınları’nda yayın danışmanlığı yapmaktadır.

Kitaptan

Ardından mektuplar...

Beni kalkıp Paris’e getiren duygu da buydu aslında...

Valerie, içedönüklüğümü kırmıştı... Nicolette’e kapılıp gitmeme, onun aldatmalarına, yalanlarına dönüp bakabilmeme ayna tutmuştu... Belki de o sanrılı, yıkıcı olabilecek süreci geçirmeme bilmeden elvermişti...

Ama öyle bir duruma gelmiştik ki her şey kısasa kısasa dönüşmüştü.

Sekiz ayda yaşadığım yoğunluğun ışıltılı boşluğunda yuvarlanmamı engellemişti Valerie... Daha doğrusu, onun bendeki imgesi...

İçimdeki körlüğü açmıştı... Aramızdaki yaş deneyimini kapatan bir olguydu bu olan.

Kadınsız bir hayat körelerek yaşamaktı... Gene de ne uzak ne yakın duruş olmalıydı.

Bu da bir denge sorunuydu. İşte bunu da getirip önüme koyan Valerie oldu.

Liege cinnetinden çıktıktan sonra, ama...

Valerie, önüme ışık düşürmüştü bir kez... Sevgiye, şefkate giden yolun ışığıydı bu. Hep kendime dönük yaşamımın getirdiği kapanmayı çok yoğun resim üretmemin nedeni olarak görüyordum. Başka türlüsü de olmazdı benim için.

Şairin yaşadığı ten oyunu tiksindiriyordu beni... Gördüğü, ilgi duyduğu her şeye dokunmak, sahiplenmek duygusu baskındı onda. Kadınları da öyle görüyordu...

Valerie’yle kaybetme korkusunu yenmiştim. Kendimi bir güven ortamında hissediyordum onun yanında.

(Körlük)

KİTABI OKUMAK İÇİN...

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)