Derin Devlet nedir? / Mustafa Yıldırım
Devletin ve toplumun doğru bilgilenmesinin önünü tıkarken, hükümet her türlü çarpık bilgiyi sunarsınız. Partilere (sağcı-solcu ayrımsız) yerleştirdiğiniz özel elemanlarınızla parti içi çatışmaları körükler ve müttefikin çıkarına dokunabilecek olan siyasal partiyi ana çizgisinden saptırırsınız.
“Derin devlet” diye şemalar çizdiler, senaryolar yazdılar. Güneri Cıvaoğlu gibi deneyimli ustalar, İtalyan Gladiosu (CIA - P’2 Mason Locası-Vatikan – Kullanılabilir Kızıl Tugaylar – Eski İtalyan Faşistleri Örgütü) soruşturmasını anımsattılar. Oysa “derin” yani “yasal denetim dışı” örgütler şimdilerde yabancı vakıf ayrıcalıklarıyla ülkelerin içinde “yarı-derin” şebekeler kuruyorlar. Deneyimli gazeteci ustaları bile bu gerçeği ayrımsamayabiliyorlar. Tam bir yıl önce, bir sözde “meczup” Hrant Dink’i öldürünce, bugünkü haber-yorum başlıklarının aynısıyla “derin” olandan yakınmışlardı. O günlerde “Derin Devlet, İttifakın örgütü değil mi?” diye sorarak anımsatmışım: ABD’nin patronluğunda kurulan ittifaka girmek için can atmışsanız, gereğini yapar ve ittifaka içerden karşı çıkanlara soluk aldırmazsınız. Onlar “Bağımsızlık” dedikçe, siz “Allahsızlar, dinsizler!” diyerek halkı onlara karşı kışkırtırsınız. Öncelikle gençlik arasında bir örgütlenme yaratırsınız. Dinsizliğin panzehiri “dinciliktir” diyerek mücadele dernekleri kurar ve cumhuriyet devletine düşman olan kim varsa örgütlersiniz. Bağımsızlık, bağlantısızlık, Mustafa Kemal’in yolu, diyenleri şaşırtmak için, kışkırtıcı ajanlarınız çalışır.
Azınlıktan olanların duyarlı kurumlarda görevlendirilmesine özen gösterirsiniz. Düşünce muhalefeti oluşturan her kim varsa, “milli tehdit” (şimdilerde dine karşı tehdit de eklendi) olarak ilan edilir. Tek tek cinayetlerle başlanır ve ‘sağ-sol’ ve ‘dinci-dinsiz’ çatışması üstüne uydurma yayınlarla kargaşa körüklenir. Bu arada hâlâ bağımsızlık diyenler varsa, onları da adım adım silahlı eyleme itelersiniz. İttifakın karanlık elemanlarını (gizlice yerleştirilenler dışında), işbirliği anlaşmaları çerçevesinde ülkenin güvenlik kurumlarına sokarsınız. Devletin ve toplumun doğru bilgilenmesinin önünü tıkarken, hükümet edenleri yanıltıcı her türlü çarpık bilgiyi sunarsınız. Partilere (sağcı-solcu ayrımsız) yerleştirdiğiniz özel elemanlarınızla parti içi çatışmaları körükler ve müttefikin çıkarına dokunabilecek olan siyasal partiyi ana çizgisinden saptıracak olanların önünü açarsınız. Gerçekten milli (ya da ulusalcı) yol izleme olasılığı bulunan önderleri köşeye sıkıştırır ve kendi örgütüyle aralarını açarsınız. Ulusal kişilikleri tümden silinmemiş olanlar, es kaza hükümet olurlar da ekonomiyi az da olsa güçlendirmeye kalkarlarsa, ittifakınızın yüksek çıkarları uğruna kanlı eylemlere girişir, iç kargaşayı iyice büyütür; komşularla oluşturulacak her türlü barışçıl işbirliğini, gerek devlet içindeki ve gerekse büyük işadamları arasındaki elemanlarınızla sabote edersiniz.
Mustafa Yıldırım Hükümetler inat ederse, ülkeyi kan gölüne çevirirsiniz. Halk desteğini yok edemeyince, devletin güvenlik kurumu yöneticilerini özel bilgilendirme toplantılarına çekerek onları, ittifak yıkılırsa devletin de yıkılabileceğine inandırırsınız. İnanmazlarsa elemanlarınızla ve şiddet eylemleriyle yavaş yavaş inandırırsınız. Bu arada yolundan caymayanlara ders vermek için bir iki suikast ve yaygın bombalama girişimleriyle kargaşa yaratacağınızın işaretini verirsiniz. Suçluları bulacak olan kurumları da siz yönlendirdiğinizden, ‘faili meçhuller’iniz çoğalır. Bu arada dürüst güvenlikçileri şebekenizin çabalarıyla yıldırırsınız. Duyguları kışkırtılmış, önyargılarla birbirlerine karşı kinlendirilmiş olan yurttaşların gözünü bağlamak için medyayı çalıştırır; uydurma senaryolar yayınlatırsınız. Böylece apaçık olan “derin” ilişkiler de ayrımsanamaz olur. “Din Devleti” diye yola çıkan da, “Millilik” diye şiddete başvuran da “devrim” diyerek iç kargaşayı ittifakın işine gelen anlarda büyüten de “koruma-kollama” diyerek yönetime el koyan da; kendi yurttaşlarını ittifak adına işkencelerden geçiren de aynı yolun yolcusudur. Bugünlerde ülkemizi “azınlık milliyetçiliği” ile parçalayanlar da kimlik uyandırma servisiyle birbirine düşürenler de “reform” adı altında T.C devletini yıkma görevini üstlenenler de ittifaka hizmet etmiyorlar mı? “Derin” dedikleri devlet, aslında ittifakın 60 yıllık gizli örgütü değil mi? Bugün, “Derin devlet” diye inleyenlerin önemli bölümü, ittifakın yüce devletinin şebekesiyle paralı ilişkiler içinde değil mi? Her olayda “Derin” demekten kendini alamayanlar, yüce devlet ABD ile kurulan örtülü ilişkileri sorgulamıyorlar. Şunun şurasında, beş-on yıl önce kendilerini ittifakın tehdidi altında gören bu kişiler, şimdi “derin devlet” deyince, CIA-AB istihbarat kurumları ile yurtiçi elemanları arasında kurulan bağlardan söz etmiyorlar. Onlara göre, ittifakın derin ve kirli örgütlenmesi, şimdilerde ‘Liberal’ ve ‘Avrupacı Demokrat’ olurken, “Derin Devlet” dedikleri Mustafa Kemal’in bağımsız, bağlantısız ulusal devleti olmuş oluyor. Oysa bu tür kirli işleri yönetenin ve elemanlar yetiştirenin ABD olduğunu elbette biliyorlar; ama dertleri Mustafa Kemal’in cumhuriyet devletiyle. Bağımsızlık, onurlu insanlık istekleriyle baş edemeyince, cinayetlerden hemen sonra vuruyorlar Mustafa Kemal’e... 1.2.2007. (Savaşmadan Yenilmek, s. 206-8’den özet.)
O günden bugüne değişen nedir? Alman Turancılığı (1918 öncesi ve 1939-1943), Amerikan Turancılığı (1943-…) dönemlerinin ardından Bağımsız Türk Dünyası Birliği’ne geçme düşüncesinin uyanması mı? Oysa onlar İslamcılığı da Turancılığı da biz getirir, biz götürürüz, diyorlar. Yüce müttefikin onayı olmadıkça, güdülebilir Arap İslamcılığıyla yoğrulmuş Türkçülükten ayrılmak bağışlanamaz. Hele, hele bir türlü etkisini kıramadıkları, her adımını açıktan atmış, yasallığa sonuna dek bağlı kalmış ve işgal günlerinde bile suikastçılıktan uzak durmuş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün erdemli savaşım ilkelerini canlandırmak, hiç ama hiç bağışlanamaz. Bu arada hükümet edenler bile nereye gittiklerini ayrımsayamaz olurlar: “Hükümete karşı isyan” ile “devlete karşı isyan” arasında uçurumlar var. Birincisine her türlü karşı çıkış (muhalefet) girer, karşılığı da -tıpkı padişahlıklarda olduğu gibi- fermana göre verilir, adalet için istiareye (yoğun rüyalara) yatılır. Mustafa Yıldırım
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR