Değerler ve değerlendirmeler / Prof. Dr. Bozkurt Güvenç
Türkiye Değerler Atlası’nı doğru okuyup yorumlamak için, araştırma desenini ve sorularını tasarlayan, yanıtları yorumlayan Prof. Yılmaz Esmer’in 'Ulusal / Kültürel Değerlerin Değerlendirilmesi: Sorunlar ve Sınırları' konulu yeni bir araştırma yapmasını beklememiz gerekiyor.
Türkiye Değerler Atlası 2012 yayımlandı ve tartışmaya açıldı. Atlas, araştırmayı yöneten Yılmaz Esmer’in “Sosyolojik açıdan değer nedir?” sorusuyla başlıyor, değerlerin işlevini vurgulayıp “Toplumun kültürel (zihni) yapısını anlamak gerekir” önermesiyle sürüyor. Araştırmadan elde edilen veriler, cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim düzeylerine ve yerleşmelere göre hesaplanmış, bölge ortalamaları renkli haritalarla gösterilmiştir. Değerler Atlası’nda ilk dikkati çeken özellik, TC coğrafyasının doğudan batıya üç, kuzeyden güneye üç, –bir iki konuda biraz abartılı renk ve ton farklarıyla– dokuz kültür bölgesine ayrışma eğilimidir. Bu genel tabloda, Türkiye’de muhafazakârlığın sürdüğü ve dindarlığın yaygınlaştığı bulguları dikkatleri çekti, hemen tartışmaya açıldı. Her şeyin hızlı değişmesinden yakındığımız ülkemizde, dindarlık son yirmi yılda yüzde 75’ten yüzde 85’e yükselirken muhafazakârlık değişmiyor; nasıl oluyor da toplumun üçte-iki (yüzde 67) çoğunluğu “Müslüman kimliğine öncelik verirken”; dörtte-üç (yüzde 75) çoğunluğu “Türk olmakla son derece gururlu” olabiliyor?Çelişik yüzdeler yalnız tartışmacıları değil, araştırmacıyı da hayrete düşürdü. İzleyebildiğim yayınlarda, uzman sosyologlar, sorunun ancak yarısını çözdüler: Dindarlık ve muhafazakârlık (korumacılık) kavramları yakın görünseler de eşanlamlı ya da özdeş değildir. Kişi, dindarım dediği halde korumacı olmayabilir; öte yanda, kültürel değerleri (gelenek ve töreyi) korumaktan yana göründüğü halde dindar/dinci olmayabilir. Müslüman kimliğin önceliği ile Türklük gururu biraz daha karmaşık bir sorundur; ama sanki çelişik değildir. Dindarlık ölümden sonraki geleceğe (ahirete) yönelik bir inanç olduğu halde Türklük, Türk kültürü bu dünyadaki TC devleti yurttaşlarının gururudur. Dini, kurullara (töreye) uymak olarak tanımlayan kimi yurttaşlarımız, Allah’ın bağışlayıcılığına sığınıp bu dünyadaki kurallara uymayabilir; buna karşılık, ahir dünyaya inanmayan yurttaşlarımız bu dünyanın kanun, kurum ve kurallarına uygun davranabilir. Her iki dünyaya da uyumlu ya da uyumsuz davranan ya da öyle görünen yurttaşlarımız da vardır. Güncel sorun, kimlik ve gurur ikilemi değil; iki dünyayı teke indirgemekten çıkıyor. Şöyle diyordu azınlıktaki ünlü bir hoca: “Hâkimiyet milletin değil Allah’ındır. İslamın ibadeti siyaset, siyaseti ibadettir... Siyasetsiz ve devletsiz bir İslam dini düşünmek mümkün değildir.” Özetle, bilgeler “Göründüğün gibi ol olduğun gibi görün” derler ya, hiç kolay olmadığını bilirler; söylediği gibi davranıp davrandığı gibi söylemenin... Toplumsal araştırmalar, bireylerden toplanan verilerle yapılır. Başlıca üç tür veri vardır: Sosyolojide “bilgi, tutum ve kullanma” (BTK) bilgisi; psikoloji ve antropoloji gibi davranış bilimlerinde “değer, tutum ve davranış” (DTD) olarak ayrımlanıyor. Sosyologların “bilgi”si genel, antropologların “değer”i ideal bilgisidir. Bilgi ile kullanış, değer ile davranış ayrımı önemli bir sorundur. Kişi her uyguladığını bilmediği gibi her bildiğini de uygulamaz. Sigara sağlığa zararlı der tüttürür; onur ve saygınlığını korumak için yalan söyler, inkâr hatta iftira edebilir. Kadın ve çocuk dövülmez der “hak edeni” döver; “barış” diye diye savaşır. Özüyle sözünün, bilgisiyle davranışının bir olmadığı ortaya çıkınca, tutumuyla çelişkiyi mazur (haklı) göstermeye çalışır: “Alışmışız bir kere abi, dayağı hak ediyorlar, sözle uslanmayanın hakkı kötektir, barış istersen savaşa hazır ol” deriz. İdeal değerlerle gerçek davranışların farkı evrenseldir. Azalır çoğalır ama tam sıfırlanmaz. Bu anlamda insan akıllı değil,“aklileştiren” (rasyonalize eden) bir varlıktır. By-pass geçiren kişi doktoruna, bana her şeyi yasakladınız ama arkadaşım her şeyi yaptığını söylüyor diye yakınınca, doktor “Söylemekte sakınca yok, siz de söyleyin ama yine de dediklerime uyun” der. Değerler araştırmasında kullanılan veriler, katılımcı gözlem bilgisi değil, söylem (anket) bilgisidir. Yanıtlar, davranışların değil, söylenenlerin bilgisidir. Camiye gidenlerin, namaz kılanların değil, gittiğini ve kıldığını söyleyenlerin bilgisidir. İki bilginin farklı olduğu biliniyor ama farkın boyutları ölçülemiyor. Gerçi araştırmacılar bu iki tür yanıtı ayırmak için farklı sorular sorabilir ama sonuç güvenilir değildir. Eşini döven erkek “bazen hak ediyorlar”; dövülen politikacı eşi “bazen hak ediyoruz” der. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye Değerler Atlası’ndaki sayısal bilgi ve haritaların, toplumsal değerlerden çok, değerlerle ilgili bireysel görüş ve tutumlarımızı yansıttığı söylenebilir. Artılarla eksiler birbirini götürmediği için çelişik görüntüler kaçınılmazdır. Yöntem sorunu küçük topluluklarda uzun süreli “katılımcı gözlem”lerle belki çözülebilir ama bunlardan bölgesel ve ulusal sonuçlar elde edilemez. Sonuç olarak, Değerler Atlası’nı doğru okuyup yorumlamak için araştırma desenini ve sorularını tasarlayan, yanıtları yorumlayan Prof. Yılmaz Esmer’in “Ulusal / Kültürel Değerlerin Değerlendirilmesi: Sorunlar ve Sınırları” konulu yeni bir araştırma yapmasını beklememiz gerekiyor. Bkz: Keleş, Ruşen. Toplum Biliminde Araştırma ve Yöntem. TODAİE 1976:23-31. Prof. Dr. Bozkurt Güvenç Gercekedebiyat.com DİNİ YURTTAŞLARIMIZ NASIL TANIMLIYOR
SOSYAL ARAŞTIRMADA BİLGİ SORUNU
DEĞERLER ATLASI'NIN YÖNTEMİ
SONUÇ ve ÖNERİ
YORUMLAR