Bu ne çok nokta, bu ne çok virgül!.. Bu ne çok noktalı virgül!..

Baştan söyleyeyim: Bir yazıdaki im çokluğu günümüz okurunu canından bezdirebilir…

Ahmet Yıldız da böyle yakınmış, örnekler de vermişti. ("
Basınımızda Noktalı Virgül (Yanlış) Kullanma Çılgınlığı / Ahmet Yıldız") Verdiği örnekler açıkça gösteriyordu: Gereksiz yere kullanılan nice noktalı virgül, yazıların okunmalarını güçleştiriyor, sözceleri ağırlaştırıyor, okuru bunaltıyordu!..


İşin açıkçası bu konu oldukça eskidir. 1980’lerin ilk yıllarında İnönü Üniversitesinde çalıştığım dönemde bir rektör yardımcımız vardı, Kemal Aytaç.

Kendisi benim DTCF’deki öğrencilik yıllarımda Batı Eğitim Tarihi öğrencesinde öğretmenim de olmuştu. Sayın eşi Gürsel Aytaç’ın arada sırada Ankara’dan gelip aramıza katıldığı olurdu… Kemal Aytaç Malatya’da bir gün çok bungun bir sesle “Şu noktalı virgüllerin kullanım alanlarını bir türlü anlayamadım…” gibi bir söz etmişti…

Ben birkaç yıl sonra Uludağ Üniversitesinde çalışmaya başladım. Oradaki arkadaşlarımdan Eğitimbilim uzmanı Doç. Dr. Suat Anar bir gün göğsünü kabartarak şöyle demişti: “Ben noktalı virgül kullanmadan yazı yazamam.”

Noktalı virgülsüz yazı yazmak bir ara ayıp sayılır olmuştu. Şimdi aradan kırk yıl geçmiş olabilir, Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında yer alan Olaylar ve Görüşler bölümünde bir profesörün yazısını okumuştum. Sayın profesör noktalı virgül kullanmayanları neredeyse aşağılıyor, öylelerini kapkara bilgisizler arasına koymak gerektiğinden söz ediyordu.

Sonra Ali Dündar’ın Türk Dili Dergisinde yayımlanmış bir yazısını anımsıyorum. O da, yazılarında virgülü az kullanan yazarları eleştiriyor, öylelerini Osmanlıcadan kurtulamamakla suçluyordu.

Bülent Ecevit’in Bir Şeyler Olacak Yarın adlı kitabında yer alan Niçin Şiir başlıklı uzunca bir yazısı var. O yazıda hiç virgül kullanılmamış olmasına karşın yazı doğal bir akışla okunabiliyor.

Kendisi bu durumu — hiç büyük harf kullanmadığı — Neden virgülsüz başlıklı kısa yazısında şöyle açıklıyor: “virgülsüz konuşabiliyoruz da neden virgülsüz yazamayalım hele Türkçe öyle güzel öyle geniş olanaklı bir dil ki yalnız virgül değil nokta bile kullanmadan insan biraz özen gösterirse meramını rahatça anlatabilir (§) sözcüklerin tümcedeki yerlerini değiştirerek vurgulamaları bile belirleyebilir (§) halk şiirinde virgül de nokta da satır başlarında büyük harf de yoktur ama her dize kolayca anlaşılır (§) ben bunu şiirde kolayca başarabildim. Kolay olmamakla birlikte düzyazıda da uygulamaya başladım [Ayraç içindeki parantez imlerini (§) ben koydum, EE.] 

Noktalama imleri konusunda ben de çok eleştirilmiş bir kişiyim. Daha doğrusu yazılarımın dergilerde az çok görünmeye başladığı yıllarda (yirmi beş–yirmi altı yıl önce) çok sayıda virgül kullandığım için beni eleştirenler oldu (Onlardan biri de Şinasi Özdenoğlu’dur), onların eleştirilerini hiç göz ardı etmedim, eleştirilerden yararlanmaya çalıştım.

Türk Dili Dergisinde yıllarca bir arada olduğum, derginin iyesi Ahmet Miskioğlu 1994 yılında bir gün bana yirmi-otuz sayfalık bir tomar verdi.

Bunlar 1963 basımı bir yazım kılavuzunun başında yer alan, noktalama imlerine ilişkin bilgiler içeren bölümden çekilmişti. Geçen yıl öte yana göçen Sayın ve Sevgili Miskioğlu bu yolla beni noktalama imleri konusunda incelikle uyarmış oluyordu.

Onun inceliğine karşı benim verdiğim yanıt da saygılıydı. Ona, orada gösterilen ilkelerden çoğunun az çok değiştiğini söyledim. O da benim sözlerimi büyük bir anlayışla, ilgiye karşıladı, gülümsedi ve daha sonra kendisi de Dil Derneğinin Yazım Kılavuzlarının son basımlarını aralıksız izledi.  

Noktalama imleri konusunda benim burada kısaca söyleyeceğim şudur: Bir yazıyı okurken ayrımına varmadan noktalama imlerini de okuyoruz. Bu da bizi —yine ayrımına varmadan— gereksiz yere yoruyor. Bu bakımdan, noktalama imlerini gereksiz yere kullanmaktan kaçınmak iyi olur diye düşünüyorum.

Noktalı virgül konusuna gelince… Noktalı virgül Fransızca için çok gerekli bir imdir, ama Türkçe için pek de gerekli değildir.

Bunun nedeni şudur: Fransızca bir tümcede yer alan sıralı tümcecikleri birbirlerinden ayırmak için (Fransızlar ayırmak demezler, bağlamak derler) noktalı virgül ya da “ve”,  “ama” vb. bağlaçlarından önce bir virgül koymak gerekir.

Bu, Fransızca bir tümce için gereklidir, çünkü Fransızca tümceciklerin yüklemleri tümceciğin ikinci öğesi olarak başlarda yer alır.

Dolayısıyla tümceciğin bittiğini, yeni bir tümceciğin başlayacağını göstermek için ikisi arasına noktalı virgül koymak gerekir.

Oysa Türkçe tümcecikleri sonlandıran öğeler yüklem oldukları için, tümceciğin sonuna gelindiği kendiliğinden anlaşılır, onların aralarına bir de noktalı virgül koymak —çoğu kez—gerekmez, bir virgül sorunu çözer.

Bu sorunların kanımca iki nedeni var:

Türk abecesi 1928’de kullanılmaya başlandı. 1928, yazı geçmişimiz için çok yeni bir yıldır. O nedenle, bu gecikmeye bağlı sorunlar tümüyle aşılabilmiş değildir…

Öte yandan, ülkemizde yazı yazmak ve / ya da okumak eylemlerinin istenildiği oranda yüksek olmamasından ileri gelen bir yavaşlık vardır. Yazım kurallarında, noktalama imlerinde bir türlü istenilen kalıcılığa ulaşılamamış olması biraz da bu yavaşlıktandır. Kaldı ki bu tür kurallar hiçbir biçimde değişmeden kalmazlar.

1923 sonrasında, ülkemizin az çok okuryazar takımının önemlice bir bölümü tıpkı Osmanlı aydını gibiydi. Onlar da tıpkı Babıali kâtipleri gibi Batıya körü körüne, kölece uymaktan kurtulamamışlardı.

Yazım kuralları konusundaki kör öykünmecilik de o kapsamda değerlendirilebilir. Noktalı virgülü Türkçe yazılarda Fransızcada kullanıldığı gibi kullanmak öykünmeciliği de bir ölçüde öyledir.   

Bu konuda yazacaklarım var daha. 

Ertuğrul Efeoğlu
GERCEKEDEBİYAT.COM

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)