Bir Ağacın Bütün Kuşları öykü kitabı üzerine / Suphi Düzgün
Fatma Gülara Işık Tuğcu'nun Bir Ağacın Bütün Kuşları öykü kitabı üzerine Suphi Düzgün yazdı.
Fatma Gülara Işık Tuğcu bir tiyatrocu, oyun yazarı, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ve Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği üyesi. Aynı zamanda Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalında öğretim görevlisi. Daha önce yazdığı Jean Genet ’in Oyunlarında Cinselliğin İnşası: Balkon ve Sıkıgözetim Oyunlarında Hegemonik Erkeklik kitabı ŞYKitap tarafından yayımlanmış yine Mitos-Boyut tarafından Toplu Oyunları-1: Geceye Gelin-Karanlığa Fener-Sevgili Mayra yayımlanamış. İlk öykü kitabı olan Bir Ağacın Bütün Kuşları Mayıs 2023te ŞYkitap tarafından yayımlan yazar, yazdığı öykülerle toplumsal sorunlara felsefi ve sosyolojik bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Günlük hayatın kendi halinde insanlarının yalın ama bir o kadar da derinlikli halleri. Üstlerine abanan hayatla cebelleşen, direnen, teslim olan bazen biçimsizleşen bazen yücelen insan hikâyeleri… Kitabın ilk öyküsü olan “Aslı Gibidir”de ana tema var olan erkek egemen düzenine karşı bir başkaldırıdır diyebiliriz. Öykünün kahramanı “Üstüme biçilen hiçbir gömleği giymedim ”diyerek düzene karşı isyanının sonucu kendini bir akıl hastanesinde bulur. Yine akıl hastanesinde toplumun akıl hastanesindekilere verdiği cesaretle içinde biriktirdiklerini kusmaya başlar. Özellikle içinde ölen erkekleri. Bu ölülerin ilki babasıdır. Çocukluktan çıktığı gün ölmüştür babası içinde kahramanımızın. “Şık Bir Özür Arayışı” öyküsünde yazar Kant’ın ödev ahlakı duygusuyla yanlış anlama sonucu suçladığı kuşlardan özür dilemek için kuşdilinde bir mektup yazar. Mektubu kuşlara ulaştırmak için çabalarken gelişen olaylar sonucu zarf kırışır ve öykünün kahramanı mektubu ulaştırmayı erteler. Çünkü, “Bir özür her zaman şık ve özenli olmalıdır.” “Küçük Şövalyem” öyküsünde yazar yine toplumsal bir yara olan kadına bakış açısını çok güzel bir kurguyla dile getiriyor. Gecenin yarısı çalıştığı iş yerinden çıkıp evine giden bir üniversite öğrencisinin yaşadığı korkuları ve erkek egemen düzenin kadına bakış açısını akıcı bir dille ifade ediyor. Yine öyküde son zamanlarda mantar gibi çoğalan kapitalist sistemin “Para için her yol mübahtır” anlayışının ürünü olan “Yaşam Koçu” anlayışını güzel bir ironi dille eleştiriyor. “Bana yaşamayı öğretir misin? Ben pek bilmiyorum da…” “Rüyaların Şarkısı” öyküsünde Kent yaşam tarzının insan üzerindeki olumsuz etkisini kahramanın babası şahsında yine akıcı bir dille. “Babamı çok seviyorum elbette. Böyle değildi. İstanbul’a taşınınca çok değişti” anlatıyor yazar. “Kısa Bir Yolculuğun Hikayesi” öyküsünde yazar bu defa toplumsal duyarsızlığı yapılan bir yolculuk esnasında küfürlü konuşan bir yolcuya “Bana bulaşmasın da! Başına açtığın belayla kalırsın” düşüncesiyle toplumsal duyarsızlığın insanları nasıl tepkisizleştirdiğini akıcı bir dille anlatır. “Gülbeyaz” öyküsü kitabın en can alıcı öykülerinden. Yüzyıllık töreyi psikolojik bir bakış açısıyla anlatan yazar gece yarısı gelin gittiği evden gelinliğiyle baba evine getirilen Gülbeyaz ve onu töre uğruna öldüren babanın ruh halini yine çok akıcı bir dille anlatıyor. “Bir Ağacın Bütün Kuşları” öyküsünde dramatik bir olayı anlatır. Okul çıkışı bir mağazaya giden Andre ve arkadaşının öyküsü… Mağaza çıkışında yanlış öten alarm sonucu polis tarafından önce kelepçelenen sonra korkudan kaçan ve arkadan polis tarafından vurulan Andre’nin öyküsünü güzel bir kurgu ve akıcı bir dille anlatıyor yazar. “Çepeçevre, Begonyalı Balkonlar ve Vefasız Trenler” kitabın diğer öyküleri. Toplumsal sorunlara farklı bir şekilde yaklaşan yazar akıcı dili ve kurgusunun güzelliğiyle dikkat çekiyor.
YORUMLAR