Asma Köprü / Ahmet Yıldız
Asmış oraya gövdesini. Ormanla kaplı iki dik tepenin dibine, iki yakaya yapışmış tırnaklarıyla. Yapayalnız ve sabırla yılları taşıyor. Paslanmış çelik halatları bakımsız. Çürümüş tahtalarının kimisi düşmüş. Eksik bir dişe benzeyen boşluktan azgın sular görünüyor.
Yani aşağısı; Çoruh!
Arsızca esen rüzgâr yağmurla birlikte asma köprünün tahta döşemelerini dövüyor, halatları koparacakmışçasına sallıyor. Düşme zamanı gelmiş bir tahtayı düşürmeyi de başarıyor.
Nisan yağmurlarıyla birlikte dağlarda eriyen kar iyice azdırmış nehri. Gücüne ancak akarak, dönerek ve köpürerek engel olabiliyor sular. Hemen teslim alıyor düşen tahtayı. Bir çalıyla birlikte birden dibe çekerek gözden kaybediyor, sonra yüze çıkarıyor ta aşağılarda bir kıvrımı dönerken.
Bakıyor ona asma köprü. Ama gökyüzüne bakıyor daha çok. Yukarıda, tepelerin yamaçlarına tek tük iliştirilmiş ahşap evler güveniyorlar asma köprüye.
Gökyüzü şimdi boz bulanık. Tıpkı Çoruh gibi. Sicim gibi yağıyor yağmur. Nehrin yüzeyini delme deşik ederek dövüyor.
Birden, ilkokul çantası sırtında çocukla annesi beliriyor köprünün başından. Annesinin eline sıkı sıkıya sarılmış çocuk; makineyle dibinden kesilmiş sarı saçları dikelmiş, dişlerini kenetlemiş, korkudan kendini kasmış, karşıya, köprünün diğer başına, okuluna bakıyor.
Asma köprünün tam ortasındalar. Köprü rüzgarda bir salıncak gibi sallanıyor. Yağmurun iri damlaları çocuğun beyaz, geniş kulaklarının arkasına vuruyor.
Uzun, çok uzun geliyor köprü çocuğa.
“Başım dönüyor anne!” diyor, çocuk.
“Aşağıya bakma yavrum” diyor, anne.
Ahmet Yıldız
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR