Fotoğraflarla zenginleşmiş şiirler, anlatılar, satır aralarına saklanmış eski zaman şarkıları, güneşte hiç eskimemiş aynalar gibi şavkıyan antik kentler, müzeler…  Tahsin Şimşek için yıllar önce “İnsanlığın hatıra defterinin ozanı” demiştim.

Bu defa, insanlığın sevi tarihinin belgeseli üzerinde çalışmış Tahsin Şimşek.

BOĞULMAMAK İÇİN AKIP GİDEN ZAMANDA / YENİ SALLAR YAPTIM KENDİME

Rüzgârın Şiir Kovaladığı Antik Duraklar’da durup beklemek büyük sevinç, beklemeyip diğerinde kaybolmak başka bir tat… Çocukluğunda Afrodisyas’ta işittiği “Altın Eros” un peşindeki yolculuğa davet ediyor bizi; içten, samimi ve dost sözcüklerle. Üstelik yolculuğun azığına katığı da hazırlamış Tahsin Şişek: Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Neşe, kederden daha çok cesaret ister” (s.23) sözünden el alarak okurlarını sevgi dolu bir yolculuğa çıkarıyor.

Ben kendi adıma Afrodisyas’tan yola çıkarak ülkemizde gördüğüm -görmediğim antik kentleri, ören yerlerini, müzeleri ve kimi söylencelerinin içinde buldum kendimi.  Ve sonra tarihi derinlikleri bulunan kentlerimizin bugünkü sokaklarında şiir kovalayan rüzgâra kapılıp yürüdüm. Tahsin şimşek, yolculuğun başında, “ben nerede ne yapmayı özlüyor ve istiyorum” diye sorup, şöyle yanıt veriyor:

“İstanbul Arkeoloji’de, Safo ile buluşup tarihin kanlı sayfalarını, Sidamara lahdine kapatmayı, Efes Müzesi’nde, Artemis’in memelerinden gözlerini ayıramayan çocukları seyretmeyi, Pan’la el ele tutuşup Aydın Müzesinden kırlara kaçmayı, (…) Burdur Müzesinde, Diyonisos’la kadeh tokuşturmayı, Urfa Müzesinde o Urfa Adam’la bir ilk çağ şiiri yazmayı istiyorum” (Sayfa 8).

O HALDE EY OKUR, SEN DE BİR ŞEY İSTE BENDEN

Rüzgârın Şiir Kovaladığı Antik Duraklar, canlı bir gezi, renkli bir şölen, bazen bayram yeri bazen savaş meydanı… Ayrılıkların, terk edilmişliğin, unutulmuşluğun hüznü, kavuşmaların sevinci… Bin yıllarca toprak altında kalmış, yeryüzüne çıkarıldıktan sonra eski görkemli günlerine bir türlü kavuşamamış kentlerin, anıtların destansı öyküleri… Hepsi birden sarmaş dolaş, kardeş sevinciyle kucaklıyor okuru. Kimi durakların üzerinde uçan balonla gezdiriyor yazar bizi, kimi antik duraklarda kamera taktığı dronla kuşbakışı, yaklaşıp uzaklaşan görüntülerle nerede hangisine ilgi duyuyorsanız yaklaştırıp ayrıntıları ile göz önüne seriyor. Sayısız antik kentin tozlu patikalarında genç bir rehber coşkusuyla dolaştırıyor; duyup işittiklerimiz, gördüklerinizi olduğu kadar görmediklerimizi de şiirce duyumsatıyor. Sorular düşürüyor aklımıza. Zambaklar, böğürtlen çalıları, incir ve zeytin ağaçları, serviler, çınarların arasında güneşli bir havada mutluluk soluyorsunuz…  Hava çok mu sıcak, ülkemizin yedi bölgesinde hangi şehrinde yahut köyünde olursanız olun ya bir açık hava ya da yüksek tavanlı bir müzeye davet ediyor sizi. İşte, Anadolu Medeniyetler Müzesi, Afrodisyas, Efes, Çanakkale- Truva, Zeugma, Urfa, Arkeoloji Müzesi, Diyarbakır -barbar saldırılarına karşı kendini korumak için dünyanın ikinci uzunluktaki surların ve şairlerin kenti, İşte Cahit Sıtkı Tarancı evi. Yakınlarında Harran, Zeugma, Hasankeyf, Nemrut.

“Ten ile tini (Eros ile Psike) buluşturmadan, Afrodit’in doğumuna Botiçelli’nin gözüyle tanıklık etmeden, Okayanus’la (Okeanos) enginlere dümen kırmadan, öfkeli Poseydon’u utandırmak için topluca önlerini açan o Likyalı kadınları alkışlamadan, Diyanisos’un düğününde zeybek oynamadan, bir aşk çılgınlığı yaşamadan, bir boğanın sırtında Avrupa’ya (Europa) geçemeyi göze almadan ve toprak anayı (Gaya) Veyselce tanımadan” (sayfa 91) bitmeyecek olan yolculuk bir solukta batıya, başladığı yere döner yeniden:

AKAN ZAMANIN İÇİNDE

Şiirler, salondaki heykellerin dilini çözüyor: Bazen bir şiir bazen bir şarkının, bir türkünün tınıları kucaklayıp o yılara, -hangi yıllara diyeceksiniz- binlerce yıl öncelere götürüyor bizi. Ya bir deprem ya bir savaş, belki de kaçakçı bir definecinin balyozuyla parçalanıp yıkılmış taşların altından birden çıkıveren, Anadolu’muzun unutulmuş dillerinden bir ses, bir öykü, bir oyun, bir şarkı belki bir ağıt çıkıp geliyor.

İşte şu, Penthesilea, Amazonlar Kraliçesi; Truva savaşında Hektor’un yanında savaşmak için Karadeniz’den gelmiştir. Savaşın en yakıcı anında Akhilleus’le giriştiği dövüşte yaralanır, yere düşer. Akhilleus, kendisini bu denli yoran yiğit savaşçıyı harp meydanından çıkarmak için eğilip kaldırınca miğferi düşen o yiğit savaşçının bir kadın olduğunu görür, oracıkta hemen aşık olur. Ama ne yazık, Penthesilea sol memesinin altından -kalbinden-yaralanmıştır. Afrodisyas müzesinde o anıt heykelin kalbi bugün de kanamaktadır.

Ömrünü Afrodisyas’a adamış Prof. Dr. Kenan T. Erim’i anmadan, anılarına saygı çelengi sunmadan Afrodisyas’tan ayrılmak olası mı? Tahsin Şimşek, anlatılarında yeri geldikçe o büyük arkeoloğun değerini vurgular, çalışmalarını, eserlerini bir kere daha gün ışığına çıkarır. Bize göre kitabın kapağında yer verdiği fotoğraf, söze gerek bırakmaksızın bu kitabın Prof. Dr. Kenan T. Erim’e ithaf edildiğinin göstergesi, anıtsal bir değerbilirlik örneğidir.  Bu açıdan bakılınca unutulmuş bir “borcun” ödenmesidir de diyebiliriz.

Teşekkürler değerli ozan, teşekkürler Tahsin Şimşek.  Onun mezarı başına dikilen -bin yıllar öncesinden kalan- yazıttaki “kim buraya çöp atarsa 318 rahibin lanetine uğrar” cümlesini (52) Afrodisyas’ın çevre duyarlılığından günümüze bir selam olarak aktaran Tahsin Şimşek, Rüzgârın Şiir Kovaladığı Antik Duraklar’da söylencelerle, o söylenceleri yaratan olaylar, anıtlar ve heykellerin günümüzdeki iz düşümleri arasında bağ kurarak olayların neden ve niçinini fısıldıyor bizlere. Bunu yaparken yer yer rüzgâr tersine döner ve sanki “Şiirin rüzgârı kovaladığı günümüz kentlerine” ulaştırır okuru. Aslında bütün bir ülkenin, ülkemiz Türkiye’nin boydan boya, uçtan uca “Dünya Kültür Mirası” olduğunu fısıldar yüreğimize.

Tahsin Şimşek, bu topraklarda yaşamış tarihçi Texier’den Cevat Şakir’e (Halikarnas Balıkçısı), Azra Erhat’tan Şadan Gökovalı ve daha nice tarih, arkeoloji, kültür-sanat dünyamızın kahramanlarının dağarcığımıza eklediği bilgileri genişletip güncelliyor.  Onların gidişiyle yarım kalmış bilgi aktarımını tamamlamaya çalışıyor.

Tebrikler ve teşekkürler Tahsin Şimşek.

*Tahsin Şimşek, Rüzgârın Şiir Kovaladığı Antik Duraklar, Arkeopera yayınları, 2023. 

İsa Küçük
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)