quo-vadis-israil-1-648684.webp


David Ben Gurion, “Yahudi devletinin sınırları sonsuza dek kesinleşmeyecektir” derken, İsrail devletinin yalnız Filistinliler için, sınırları belirlenmiş diğer devletler için de tehdit olarak ortada olduğunu şecaat arz ederken sirkatin söylemekteydi. Gurion şunu da eklemeden edemez, “Hiçbir ülkenin hiçbir biçimde kesin toprak mülkiyetini kabul etmiyoruz.” Dahası da var. “Parayla toprak almayacağız. Toprakları işgal edeceğiz.”

İzhak Şamir, “Terörün bir savaş yöntemi olarak kullanılması engellenemez… Bizim için terör, bugünkü koşullarda siyasi bir savaşın bir parçasıdır” derken, savaşı siyasallaştırarak,  terörü kutsallaştırdığının altını çizmektedir. 1 Nisan 1988’de İzhak Şamir “Filistinliler, tıpkı çekirge gibi öldürülmelidir… Kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak parçalanmalıdır” derken bir Nisan şakası yapmamaktadır.

Menahem Begin, “Filistinli Müslüman Araplar, iki ayaklı iğrenç hayvanlardır” derken Filistinlilerin av, kendilerinin avcı olduklarını itiraf etmektedir.

Prof. Dr. Haim Weizmann, “Zaman içinde Filistin’in tamamına yayılacağız” derken, yayılmacılığı siyasal bir yöntem olarak kullandıklarını ortaya koymaktadır.

Ariel Şaron, daha pervasız, “Eğer ben sıradan bir İsrail vatandaşı olsaydım ve bir Filistinliyle karşılaşsaydım, yemin ederek söylüyorum ki, ben o Filistinliyi yakarak öldürür ve öldürmeden önce ona eziyet ederdim.” Bu kadar mı? Devamı var, “Ben askerlerimi, Arap kızlarının ırzına geçmeleri yolunda cesaretlendirdim. Çünkü Filistinli kadınlar Yahudilerin köleleridir ve biz bu kölelerle istediğimizi yaparız ve kimse de bizden hesap soramaz. Asıl biz herkesten hesap sorarız.”

Devlet adamları böyle de, din adamları farklı mı?

Haham Rav Leor, 18 Mayıs 2002’de şunları söylüyordu, “Yahudi dininin temel ilkesi, ‘Hoşmadat goyim’ yani Yahudi olmayanların imhasıdır.”

Nasıl beğendiniz mi? Bir Haham’a da böyle söylemek yakışır değil mi?

Michael Kleiner, İsrail Herut Partisi Genel Başkanıdır. O da diğerlerinden geri durur mu, 23.10.2002’de “Bizim vereceğimiz her bir kurban karşılığı, bin Filistinli öldürülmelidir” diye buyurmaktadır.

İKİ İSRAİL

Hakkını yemeyelim, terörün kaynağını göklerden alıp, kendi meslektaşı başta olmak üzere yerselleştiren başka Hahamlar da var. Bunları Siyonist olarak değil İsrailli olarak nitelendirebiliriz. Haham Yisroel David Weiss, Washington’da 14 Nisan 2004’te, inanılmaz ama şunları söylemektedir, “Yüz yıla yakındır, yalnız Filistin halkının değil, Yahudi halkının da çektiği acıların, dökülen kanların sorumlusu, Siyonistlerdir. Siyonistler, dünya çapında antisemitizm üreten en büyük fabrikadır.”

Nasıl yorumlamalıyız?

Öyleyse iki İsrail tanımı çıkıyor Weiss’in sözlerinden. Biri Siyonist İsrail, ikincisi Siyonizm’i siyasal ve dinsel bir düşünce biçimi olarak algılamayan İsrail.

Bir de Prof. Dr. Walid Khalidi’nin sözleri var ki, Weiss’i doğrular niteliktedir, “Siyonist teröristler, Filistinli Müslüman çocukları, kafalarına sopalarla vura vura ölürdüler.” Tanıklıktır. Dikkate almak zorundayız.

Son sözü, ilk söz olarak söylemem gerekirse, bizim ve dünyanın sorunu, İsrailli sıradan halk değil, Siyonizm’i kanlı bir balta gibi terör silahı olarak kullananlardır.

ORANTISIZ GÜÇ ORANTISIZ ŞİDDET

İsrail Ordu’su, 1948’de, üç yer altı örgütünün birleşmesi sonucu oluştu. Ordu yalnızca erkeklerden değil, kadınlardan da oluşuyor ve sayılarının l milyon 700 bin erkek, 1 milyon 630 bin kadından oluştuğu CIA verilerine göre biliniyor. Yarı yarıya erkek ve yarı yarıya kadın, toplam 3 milyon 330 bin,  modern silahlarla donatılmış bir ordudur söz konusu olan. Askerlik süresi erkekler için 36, kadınlar için 21 aydır ve zorunludur. Yine aynı kaynaklara göre ulusal gelirin 7,3’ü askeri harcamalar için kullanılmakta.

ABD, İsrail’in en yakın müttefikidir. Tersi de söylenebilir, İsrail’in en yakın müttefiki ABD’dir. Bir ve aynıdırlar. Birbirlerinin yedek kuvvetleri ve en yakın yedek ordusudurlar. ABD’yi İsrailsiz anmak neredeyse olanaksızdır. İki silahşordurlar. Üçüncüsü mü, İngiltere’yi anabiliriz. Üç Silahşorların bir de başında Dartanyan vardır ki, onun da kim olduğu bilinmektedir, burada anımsatmakta yarar görmüyoruz. Üç Silahşorlar Alexander Duma’nın kültleşmiş bir romanının adıdır. Sloganı iyi bilinir: “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!”

İsrail Ordusu’nun CIA verilerine göre Uzu hafif makineli tüfek, Merkava tank, Gail ve Tavor tüfekler, Kfir avcı uçağı gibi silahlara sahip bine yakın son teknolojik tank, orta ve daha eski teknolojiye sahip bin sekiz yüz tank, dokuz yüze yakın savaş uçağı, üç yüze yakın savaş helikopteri, 13 savaş gemisi, üç denizaltısı var.

İyi donatılmış, vurucu bir güçtür sözünü ettiğimiz.

İsrail’in, kabul etmese de hatırı sayılır sayıda nükleer silahlara sahip olduğunu da biliyoruz.

Şimdi de Filistin’e bakalım.

Filistin bölünmüş bir direnme gücüne sahiptir. El Fetih ve Hamas birlikte değil, karşı karşıyadırlar ve bu direnme gücünü neredeyse bütünüyle ortadan kaldırmış durumundadır.  Filistin deyince Öncelikle seçimle yönetimde bulunan Hamas’a bakmalıyız.

Hamas’ın silahlı militan sayısı tam olarak bilinmemektedir. Gazze’de 15 bin kişilik bir ordudan söz edilmektedir.

Hamas, Gazze’de yalnız değildir. Aynı acıları çeken ülkenin çocukları olarak direnişe Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, İslami Cihad gibi örgütler de Hamas’a destek vermektedir. Bunların sayısı da aynı kaynağa göre 5 bin’dir.

TAŞ GENERALLERİ

Bana sorarsanız, Filistin’in en hatırı sayılır gücü “Taş Generalleri”dir.

İsrail’in, çekincesizce çocuk, kadın demeden kullandıkları silah gücüne karşı Filistin’in aralarında Taş Generalleri’nin de bulunduğu direnme gücü bu kadardır.

Gazze’de direnişçilerin kullandığı en modern silahlar da ev yapımı olan Kassam füzeleridir. Bunlara omuzdan atış yapan roketatarları ve anki-tank silahlarını da katabiliriz. En fazla da Taş Generalleri’nin kullandığı sapanlarla fırlatılan taşları.

Bu güç, orantısız bir güçtür!

Filistin’in karşısında düzenli ve çağdaş silahlarla donatılmış bir ordu bulunmaktadır.

Hamas’ın askeri deneyiminin yeterli olmadığı, savaşmaya ilişkin bildiklerinin intifada ve Lübnan direnişinden geldiği ortadadır. Önlerinde örnek olarak alabilecekleri, ikinci Lübnan Savaşı’ndaki Hizbullah vardır.

Hamas’ın da Hizbullah’ın da laik olmadıkları biliniyor. Ancak konu Filistin’in İsrail’in haksız işgali söz konusu olunca bu çok da önemli bir ayrım olarak görülmüyor.

Bir yanda öldürmede ustalaşmış ve çağdaş silahlarla donanımlı düzenli bir ordu, diğer yanda Taş Generalleri ve ev yapımı silahları ile ülkelerini haksız bir işgalden korumaya çalışan Filistinli direnişçiler.

Filistin’in silahları pek küçük…

Ama başta Taş Generalleri’nin olmak üzere, halkının yüreği gerçekten çok büyük…

TEVRAT BİR SÖZLEŞMEDİR

İsrail terörü bir sözleşmedir. Sözleşme Tevrat’tır. Genesis’te, Tevrat’ın Tekvin bölümünde bu sözleşmeden söz edilir. Sözleşmenin adı ‘Vaat Edilmiş Topraklar”dır. Şöyle yazılıdır, “O gün Rab, Abraham’la anlaşma yaptı ve dedi ki; ‘Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar uzanan toprakları senin soyundan geleceklere verdim.” Tekvin’de İsrail’in sınırları “Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak” denilerek sınırlar değişime açık tutulur, sınır konmaz. 12/25. bölümünde Tekvin’de yazılanlar şöyle devam eder, “Sınırınız çölden Lübnan’dan ırmaktan, Fırat Irmağı’ndan Batı Denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.”

Bu sözleşmenin ideolojisi Siyonizm’dir.

Öyleyse Siyonizm nedir?

Sion ya da Zion Kudüs’te bir tepenin adıdır. Süreç içerisinde bu tepenin sınırları genişletilmiş, bütün Kudüs’ü içine alacak kadar büyütülmüştür. Kudüs’ün bulunduğu topraklar Erez İsrail olarak adlandırılır, Erez İsrail, İsrail Yurdu demektir. Siyonizm’in ilk kez 1 Nisan 1890’da Nathan Birnbaum tarafından çıkarılan ve adı geçenin genel yayın yönetmenliğini de yaptığı Selbstemanzipation adlı dergide geçtiğini öğreniyoruz. Ancak kuramın siyasallaştırılarak ideolojileştirilmesi, isim babası olan Dr. Theodor Herzl’dir.

Halit Payza
Gerçekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler