Son Dakika



-Film nasıldı?

-Güzel…

İzlemediğiniz bir film hakkında söylenen “güzel” nitelemesi size ne ifade eder?

 “Güzel film”,

“Güzel yer”,

“Güzel kadın”…

“Güzel”, genel bir nitelendirmedir, ayrıntılı bir açıklaması yoksa nitelediği şey hakkında özel hiçbir şey söylemez. “Güzel film” dediğiniz 100 film birbirinden farklıdır. “Güzel kadın” diye nitelendirdiğiniz 100 kadının hiçbiri diğerine benzemez, her birinin kendine özgü özellikleri vardır. Roman, diğer birçok özelliğinin yanı sıra karakter yaratma, canlandırma sanatıdır. Karakter ise genel geçer nitelendirmelerle yaratılamaz.

“Elma yanaklı, bal dudaklı, kalem kaşlı kadın…”

Bir kitabımda böyle bir betimleme yapsaydım,  ortalama bir okuyucunun “ bunlar çok klişe betimlemeler değil mi”  diye itiraz etmesi gerekmez miydi? Böylesi bayağı ifadelerle bir roman yazılabilir mi? “Yakışıklı adam, güzel kadın” gibi ortaokul düzeyindeki genel geçer betimlemeler, roman karakterlerini canlandırabilir mi?

Bu yazının amacı, “Vasat Edebiyatı” kavramı için adeta bir laboratuar olan Ahmet Altan’ın romanlarını edebi değer ve estetik yönlerinden eleştirmektir.

Bu romanların ideolojisi ve taşıdığı siyasal mesajlara özellikle vurgu yapılmamıştır. Bunun nedeni edebiyat-estetik-ideoloji arasında bir ayrım olduğunu düşünmek ya da her sanat eserinin bir ideoloji taşıdığı gerçeğini yadsımak değil, sadece yazıyı daha kısa tutabilmektir.  

Aşağıda A. Altan’ın,  Aldatmak, İsyan Günlerinde Aşk ve Sudaki İz romanlarından alınmış örnek cümleler vardır.

* “Aklında kalandan daha keskin hatlara sahip, yakışıklı denilebilecek bir yüzü vardı.”

* “Bir gün önce havuzda yanmıştı. Yakışıklı görünüyordu.”

* “…erken yaşta çizgilenmiş yakışıklı yüzünü seyretmiş, söylediklerine pek aldırmamıştı.”

*“Vücudu güzeldi. Matadorlarınkini andıran dar ve sıkı kalçaları vardı.”

* “Asansörün aynasında kendisine baktı. Güzeldi.”

* “…onun yanında kendini güzel ve etkileyici bir kadın gibi hissediyor…”

(Aldatmak)

 

* “Güzel yüzlü rahibe, başını bir omzuna eğerek, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi baktı Hikmet Bey'e…”

* “Selanik, güzel kadını, okaliptüs ağaçlarının kış yağmurları ile keskinleşmiş kokularıyla karşıladı.”

* “…sıkılmaktan ve sıkıntıdan ölesiye korkup bunalan bu güzel ve kaprisli kadın, acıdan bir haz çıkartabiliyordu.”

* “…onun köşkten hiç ayrılmadığını öğrenince de evdeki yakışıklı uşakları, güzel yüzlü, gürbüz bedenli Arnavut bahçıvanları düşmanca gözlerle izliyordu.”

* “…birbirinden güzel Fransız nedimeleriyle inen kızıl saçlı kadınla yanındaki asık suratlı üvey torununa baktı.”

* “O gece, Mihrişah Sultan'ın hayalinden kurtulmak, o güzel kadına duydukları özlemi ve arzuyu yatıştırabilmek,…”

* “…Fransız nedimeler toplanmışlar, kendilerine doğru yaklaşan Sultan'la Hikmet Bey'e bakıyorlardı. Hepsi de çok güzeldi,…”

* “…uzun beyaz tuvaletleriyle, bir yerden bir yere kayar gibi giden fildişi tenli güzel kadınlarla konuşuyorlardı.”

* “…merdivenin basamaklarında dekolte giyinmiş güzel bir kadının, Berlin'deki Osmanlı Büyükelçiliği'nin memurlarından Necdet Bey'e, Enver Bey'i göstererek bağırdığını duydular…”

* “Çok güzel bir kadının şımarık oğlu olan Hikmet Bey ise âşık olacağı kadınlarda müstesna bir güzellik olmasını isterdi.”

* “…yalnızca güzel yüzlü erkeğin bunu söyleyiş biçimiyle ilgilenmişti.”

* ”Hikmet Bey, eski karısının yüzüne, her zamanki gibi gördüğü güzelliğe şaşarak baktı; kendisini terk eden güzel bir kadınla daha sonra yeniden karşılaşan bütün erkekler gibi…”

* “Hikmet Bey başını kaldırıp eski karısının yüzüne baktığı anda, o güzel çehredeki pek iyi tanıdığı utangaç ifadeyi görür görmez anladı…”

* “…güzel kadınlar karşısındaki hamlelerin nasıl yapılacağım bir daha hatırlatmış,…”

* “…çok güzel bir kadının yatağından yara almadan çıkabilmiş her erkek gibi artık diğer kadınlara biraz yukardan, nasıl söylemeli, biraz küstahça ve küçümseyerek bakıyordu.”

* “…kendisine sarılan erkeğin aklının başka yerlerde olduğunu anlamasına rağmen o güzel ve küçük kadın, soluk bile almaktan korkarak, kımıldamadan yatıyor.”

* “…Tıpkı Selanik'teki rahibeler gibi Fransız nedimeler de bir kadın için kendisini vuran bu adamın macerasından, acısından, solgun ve yakışıklı yüzünden etkilenmişlerdi.”

* “…onun 'tamam, tamam' derken yakışıklı yüzüne yayılan kendi üstünlüğünden emin alaycı gülümsemesini…”

* “ Yakışıklı bir adamdı, iyi bir asker olarak tanınır, subaylarından saygı görürdü.”

* “Yakışıklı yüzü utançla kızardı.”

(İsyan Günlerinde Aşk)

 

* “Duvardaki aynanın önüne gidip yüzüne baktı. Çok yakışıklı bir yüzü vardı.”

* “Yaşlanmaya başlamış yakışıklı bir yüzü vardı,…”

* “İlerici, solcu bir konttu. Yakışıklıydı. Sabahları atla dolaşırdı.”

* “Başını çevirince yan balkonda duran uzun sarı saçlı, yanakları allıklı kızı gördü. Kız güzeldi.”

* “Kızıl saçlı bir kız geldi Ömer'in yanına, iri yeşil gözleri donuk donuk bakıyordu. Olağanüstü güzeldi.”

* “Bir kız görmüştü, sarışın, uzun boylu güzel bir kız.”

(Sudaki İz)

 

Örnekler sayfalarca yazılabilir, merak eden bu kitapları okuyarak bu örneklerden onlarcasını bulabilir.

*çağıldayan dereler,

*kaval çalan çobanlar,

*buram buram ekmek kokan köyler,

*güzel kadınlar,

*yakışıklı erkekler…

Bunları ortaokul kompozisyonlarında hoş görebiliriz ama bir romanda hele ki “kadın ruhundan en iyi anlayan!” bir yazarın romanlarında böylesi klişeler ne anlama gelir?***

Ahmet Altan’ın kitaplarıyla ilgili tanıtım yazılarını okuduğumda nedense aklıma “mucize ilaç” reklamları gelir.

Gazetelerde gördüğümüz “mucize ilaç” reklamlarını hatırlayalım: Hiçbir yan etkisi olmayan, her hastalığa iyi gelen ”sadece 49.99 TL” ye satılan süper-ilaçlar…

-Yan etkisi yok, ucuz… Kanser, kısırlık, kellik, iktidarsızlık… Her hastalığa iyi geliyor…

 “Karanlıkta Sabah Kuşları, 'İnsan ruhunu, duygularını, çelişkilerini, coşkularını, en güzel çözümleyen ve anlatan bir deneme kitabı' “…

Bu cümle, A. Altan’ın kitaplarının tanıtımında çok sık kullanılan bir kalıptır.

“Kadın ruhundan en iyi anlayan yazar”…

“Kadınları ama aynı zamanda erkekleri, en mahrem ilişkileri içinden anlatma…”

“Aşkı ve insanı pek az yazar onun gibi anlatabildi”…

Aşkı, insanın çelişkilerini, coşkularını, kadın ruhunu… Herşeyi en güzel anlatıyor!

ROMAN YAZMAK KARAKTER YARATMAKTIR

Roman yazmak, her şeyden önce kendi ayakları üstünde durabilen karakterlerler yaratmaktır. Genel geçer, klişe betimlemelerle yazdığınız şey roman olmaz.  Karakterin canlanması ya da kendi ayağı üstünde durması ise ancak onu diğer insanlardan ayıran özellikleriyle mümkündür. Madam Bovary, sadece kocasını aldatan bir kadın değildir. Raskolnikof, sadece cinayet işleyen bir öğrenci değildir.

“Kocasını aldatan kadın”, “cinayet işleyen öğrenci”, genel kategorilerdir. Raskolnikof’u sadece “yaşlı bir kadını öldüren katil” diye tanımlarsanız, ona özgü bir betimleme yapmış olmazsınız. Madam Bovary’yi Madam Bovary yapan bunun ötesinde ona özgü özelliklerdir. Anna Karenina (Tolstoy), Emma Bovary (Flaubert) ve Therese Raquin (Zola)…

Her üç karakter de “kocasını aldatan kadın”dır. Ancak her birinin kişiliği birbirinden ayrı, herbirinin olaylara verdiği tepki farklı farklıdır. Roman karakterinin canlılığı ve başarısı, tam da bu özgünlüğü ortaya koyan ayrıntılarla olanaklıdır. 

Altan romanlarındaki en basit ve de esasen en büyük sorun budur. A. Altan karakter yaratamamaktadır, yarattığı “karakterler”, genel geçer, klişe, temsil etmeye çalıştığı toplamın ortalamasından ibarettir. A. Altan romanlarındaki Alman sarı saçlı mavi gözlü, Afrikalı zenci, kadın ana karakter “güzel”, erkek ana karakter “yakışıklı”, Alevi uzun sakallı, pos bıyıklıdır. A. Altan’ın kitaplarında kadınlar sevişirken daima çığlık atar. A. Altan’ın kitaplarındaki fahişe her an seks yapmaya hazır ve 24 saat şehvetlidir, hakim otoriter ve sert bakışlıdır. Bütün güçlü ve zengin adamlar siyah mersedeslere binerler.

“Her kadın gibi”…

“Her erkek gibi”…

A. Altan’ın romanlarında çok sık rastladığımız ifadelerdir.  A. Altan genel geçer özelliklerle roman yazmaya çalışmaktadır. 

TRANSSEKSÜEL RASKOLNİKOF 

Raskolnikof, Suç ve Ceza kitabının sonuna doğru cinsiyet değiştirseydi… Kitapta bununla ilgili hiçbir işaret, bu davranışına yol açabilecek bir kişilik yapısı ya da anlatım yokken bir anda bu olsaydı “bu Suç ve Ceza ne kadar sürprizlerle dolu” mu diyecektiniz?

Yazar “ben yaptım oldu” diyemez. Roman, yazarının sorgusuz sualsiz istediği herşeyi yapabildiği diktatörlük arenası değildir. Yazar, göstermek zorundadır. Raskolnikof, transseksüel olduysa bunun nasıl olduğunu göstermek, bu ruh halini ortaya koymak, bu anlamda nedensel olmak zorundadır

Oysa A.Altan’ın romanlarında herşey olabilir. Nasıl mı? A.Altan yapar ve olur. Bunun için bir nedensellik kurmasına veya o davranışın karaktere uygun olmasına gerek yoktur. A.Altan Suç ve Ceza’yı yazsaydı Raskolnikof bir anda hiçbir itki yokken inşaat işine girebilir, borsadaki hisselerini satıp sonra da penguen besleyebilirdi. A.Altan’ın romanlarında karakterler değil kuklalar vardır, her an her yerde A.Altan’ın istediği herşeyi yapabilirler. Niye yaptı veya nasıl yaptı diye sorulmaz. Bu anlamda A.Altan’ın roman “karakter”leri geniş meşreplidir: asla karakter özellikleri ile sınırlanmamışlardır.

Nevşehir’de tarla süren bir köylü İspanyolca bir Kyoto baladı söyleyebilir, bir Anadolu kasabasında Meksikalı eşcinsel cüce bir fırın işçisi fırında dondurma pişirebilir!

Bu bağlamda A. Altan pek özgürlükçüdür! 

Aldatmak romanının sonunda, kitabının “güzel” kahramanı Aydan’ın birden kleptoman olduğunu öğreniriz. Bunun için kitap boyunca bu konuda hiçbir işaret, hiçbir eğilim yoktur. Aydan’ın bu özelliği için hiçbir nedensellik bulunmamaktadır. Aydan’ın kleptoman olmasının kitaptaki tek işlevi, kocası Haluk’a yasak ilişkisini itiraf etmektir. Aydan, A. Altan bu romanı sonuca bağlasın diye kleptoman olmuştur sanki. A. Altan’ın son romanı Son Oyun’un “güzel” kahramanı Zühal, kitap boyunca verilen kişilik özelliklerinin dışında, hiçbir neden yokken ilişkide olduğu ve imam nikahıyla evlendiği yazara “sat beni” der. Niye böyle der? Kitapta verilen hiçbir neden yoktur, sadece A. Altan öyle istediği için…

Bu örneklerden onlarcası verilebilir, bu yazıyı sayfalarca uzatmak olanaklıdır.

Estetik beğenisini böyle romanların şekillendirdiği insanın, dünyayı kavrama yeteneği sakatlanmıştır.

KADIN RUHUNDAN ANLAYAN YAZAR

Hakkını teslim etmek gerek: A. Altan ruhtan çok iyi anlamaktadır. Ancak kadın ruhundan değil olsa olsa böylesine niteliksiz kitapları “başarılı roman” diye yüzbinlerce sattırabildiği için piyasanın ruhundan...

Yukarda anlatılan gerekçeler nedeniyle, bu romanları “insan ruhunu, duygularını, çelişkilerini, coşkularını, en güzel çözümleyen ve anlatan romanlar” diye tanımlayanlar insan türünün birikimiyle, insan türünün estetik kavrayışıyla ve insan aklıyla alay etmektedir.

Taylan Kara

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)