İnsanın İsa yapılışından beri,
Ne yalan söylendiyse dünyada;
Değil yatsıya kadar mumu yananı,
Kuyruklusu, çıngıraklısı da değil,
Gündüz basan karanlık gibi çökeni…
Daha fazlası söyledi,
Şu iki bin on iki yılının on iki ayında.
Küresel masada harami şöleni,
Kuş sütü, kuru üzüm ziyafeti:
Altın tepside terbiyeli çocuk eti,
Tülbentten süzülmüş bebek kanı.
İlk zorbanın zorbalığından beri,
Ne zulüm yapıldıysa dünyada,
Daha fazlası yapıldı,
Şu iki bin on iki yılının on iki ayında.
İtin yemediğini halka yedirdiler,
Oynadılar insanın mayasıyla,
Alın terini çaldılar, aklını kaçırdılar.
İlk müminin müminliğinden beri,
Ne haram yendiyse dünyada;
Değil tüyü bitmemiş yetim hakkı,
Mezar soyanı, duvar oyanı değil,
Düşman basar gibi devlet talanı…
Daha fazlasını yediler,
Şu iki bin on iki yılının on iki ayında.
Bilgelik taşında hak bileyenler,
Gazla, demir jopla buluştu.
Taksim’de, Ulus’ta, Tandoğan’da,
Amik ovasında ve Trakya bozkırında,
Yekpare mermerde ruh tutuştu.
Yürüdü başlar, eller ayaklandı…
Ne toplandıysa asrın meydanında,
Daha fazlası toplandı,
Şu iki bin on iki yılının on iki ayında.
Uğrunda ölmeye değer şeyler adına,
Gazze’de, Bingazi’de, Şam tabyasında,
Silivri, Hasdal zindanında elbet,
Kardeşlerim, yoldaşlarım var…
Göğüs göğse özgürlük kavgasında,
Al şafağı kalpak gibi giyerek,
Yaşadık umutların en kutlusunu,
Şu iki bin on iki yılının on iki ayında.
Nasıl isyan ettiyse atalar,
Yassıyan dağda, diklenen yazıda;
Yürek yanına yürek ekleyerek,
Güç üstüne güç koyarak,
Nasıl kurduysa kardeşlik yurdunu…
Daha fazlasını kuracağız,
Ant üstüne ant içerek,
Şu üç bininci yılın ilk yirmi üç yılında.
Hüseyin Haydar
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR