“Deyişbilim” sözcüğü yüzyıllardır Türk dili ve yazın çevrelerinde kullanılan bir sözcüktür.

Arapçadaki “üslup” karşılığında ve ayrıca bir sözcüğü söyleme, bir tümde istenilen şeyleri anlatabilme yöntemi olarak kullanılmıştır.

İngilizcede “style” Almancada “stil” olarak kullanılan sözcüklerin Türkçe karşılığıdır.

“Üslup” karşılığı olarak çok sayıda kullanıcısı olan “biçem” sözcüğünü “kesmek, biçmek” anlamlarını içerdiği için, sözcüğün tasarımı, yani kesilip biçilmesi beyindeki imge yöresinde yapılır, düzenlendikten sonra ağza gönderilir.

Ağızdan da ses olarak düzgün çıkar, bölük pürçük, yarım yamalak, kesilip biçilme evresindeki kırpıntı olarak değil.

Anlam ve yorumu içeren “style” yani “deyiş”, hiçbir Zaman “kesip, biçmek”, yani “biçem” olmamıştır benim imgelerimde.

Bu nedenle “biçem” sözcüğünün “kesme, biçme” eylemini belirterek insanı yanılttığını düşünmekten kendimi alamıyor, Türk dili ve halk dilinde yüzyıllardır kullanılan “deyiş” sözcüğünü yeğliyorum.

Deyişbilim, insanlık tarihinde klasik çağlar kadar eskidir. Eski Yunanistan'da İsa'dan önce başlayan sözbilimde bir bölüm olarak süregelen ve önce çok önemli konuşma ve sonraları yazma yöntemleri olarak ele alınmış, daha sonraki çağlarda neredeyse 19. yüzyıl sonlarına kadar da hem konuşma hem de yazma yöntemlerinde yerini korumuştur.

SÖZCÜK TÜRLERİNİN DEYİŞBİLİMSEL ÖZELLİKLERİ

Bu kitabın ilk bölümünde Klasik Çağlardan 20. yüzyılın sonuna kadar Batı dil ve yazın evrelerindeki dil ve deyişbilim gelişmeleri ele alınmaktadır.

Bu tarihsel bilgi, deyişbilimde daha sonraları yapılan çalışma ve görüşleri anlayabilmek için gerekli olmaktadır. Çünkü her yeni çağ ve görüş, kendisinden bir önce olan çağdaki görüş ve çalışmalara bağlıdır. Önceki çağ bilinmeden, sonraki çağ anlaşılamaz.

Bu nedenle her şeyin başlangıç noktası aranırken en azından bir önceki bir zaman devresine bakılmalıdır. Bilim alanındaki değişme ve gelişmeler ise çok daha önceki zaman dilimlerinden etkilenir.

Eski çağların dil çalışmaları, Yunanca ve Latince gibi klasik dillerin Sözcük yapılarında birçok dilbilgisel ögeler barındırdığı için dil çalışmaları biçimbilgisi üzerine dayanmıştı. Seslerden daha çok, sözcük yapıları önemliydi. Herhangi bir dil yapısının incelenmesi, sözcük yapılarından başlardı.

DİLBİLİM DİLBİLİMSEL DEYİŞBİLİM

Bu nedenle kitabın 2. bölümünde sözcük yapıları ele alınmakta, deyişbilimsel önem ve özellikleri anlatılmaktadır. Bu bölümde ” yalnızca dört sözcük türünden söz edilmiştir. Çünkü adlar, eylemler, sıfatlar ve zarflar tümceleri oluşturan en önemli ve tarih boyunca hemen her dilde oluşumu kesin olan ve dilbilgisinde en önemli yerleri olan tümce ögeleridir.

Diğer sözcük türleri ise tüm dillerdeki oluşumları konusunda çeşitli nedenlerle tartışılmıştır. Deyiş yapılarının oluşması en önce seslerin ve sözcüklerin ustalıkla kullanımıyla oluşmaya başladıkları için deyişbilim incelemelerinde sözcüklerin deyişsel özelliklerini saptamak gereklidir. Bu nedenle 2. bölüm, sözcüklerin deyişsel yapılarından söz etmektedir.

YAZINSAL DEYİŞBİLİM GÖSTERGEBİLİM

Dilbilim ile deyişbilim ve bu iki konunun yazın ile olan bağıntıları, her konu alanının tarihsel gelişmeleri, deyişbilimin 20. yüzyılda kendi başına bir bilim alanı ve dalına dönüşmesi, her çağdaki görüş ve kuramlar ve deyişbilimin göstergebilim ile bağıntısı 3. bölümde söz edilmektedir. Dil ve yazın insanlık tarihinde çok eskilere dayandığından, arada geçen zamanlar içinde birçok görüş ortaya çıkmış, birçok bilim alanı birbirinden etkilenmiştir. Görüş ve yönelimlerin çokluğu ile bilim alanlarının birbiriyle olan yakınlaşma ve ilgisi, yeni yeni ilgi ve kuramları da birlikte getirmiştir.

Bu nedenle 3. bölüm, bu bilim alanlarının birbiriyle olan ilgi ve bağıntılarını kısaca anlatmaktadır.

Çünkü tarihsel değişimler ve gelişmeler bilinmeden, yeni kuram ve bağıntılar gelişemez.

3. bölüm, ayrıca bir sonraki bölümde geniş olarak ele aldığım, yazınsal deyiş türlerinin her birinin özelliklerinin anlatılmasına ilişkin bir ara bölüm olmaktadır.

Yazınsal metinlerde yüzyıllardır dil kullanımları olarak yaratılmış olan deyiş türleri insanlık tarihinin sözlü ve yazılı yazınında birtakım değişmelerle her kültürün dil ve yazınında yer almıştır. Böyle bir olgular dizini, milletlerin birbirleriyle olan kültür ilişkileri koşutluğu da dil ve yazınlarına yansır.

Deyiş ve deyiş türleri, insanlık tarihinde ilk kez klasik çağlarda İsa öncesi Yunan uygarlığında sözbilimde (rhetoric) belirlenir.

Sözbilimin bir kolu olarak çağlar boyu var olan deyiş ve deyiş türleri, daha sonraki yüzyıllarda da varlığını sürdürerek 20. yüzyılda kendi başına bir bilim dalı olacak kadar gelişmiştir.

Deyişbilimin gelişmesinde yazın ona kaynaktır. Dilbilim de onun çalışma ve inceleme alanı olmaktadır. Bu nedenle 4. bölümde, deyiş türlerini ilk olarak ileten 19. yüzyıl sonlarında yaşamış dilbilgisi uzmanı Joan Collinson Nesfield'in verdiği bilgiler ve deyiş anlayışı türlerinden söz edilmekte, daha sonra da Türk dil ve yazınının deyişbilim alanındaki başlangıç evresini bizlere armağan eden şair Recaizade Mahmud Ekrem'in deyiş ve deyiş çeşitleri anlatılmaktadır.

Daha sonra dil ve yazınımızda bugün var olan deyiş ve deyiş türleri, özellikleriyle tek tek anlatılmaktadır.

Deyiş türlerinin oldukça karmaşık yapıları olduğundan, bunların her biri hem dilsel hem yazınsal hem de daha başka ilgili bilim dallarının özellik ve yapılarına da dayanabildiğinden, deyiş türlerinin kesin bir dilbilimsel sınıflaması şu anda yapılamamıştır...

Şu ana kadar en geçerli sayılan sınıflandırma yöntemi, Nesfleld'in deyiş türlerini temel olarak sekiz gruba ayırdığı ve bu her gruba karşıt olan deyiş türlerini incelediği yöntemdir. Nesfieleld'in çalışmasını içeren deyiş türleri, yazında söz edilen bütün deyiş çeşitlerini içine alır.

Çağlardan beri varlığım sürdüren deyişlerin topluca sergilenmesi ve sınıflandırma yönelimi, 19, yüzyılda yazınsal ve dilbilgisi alanlarındaki bilginler ve eleştirmenler tarafından desteklenmiştir. Ayrıca Nesfield'in ele aldığı deyiş çeşitleri, 19. yüzyıl sonuna kadar Alman, Fransız ve Rus dil ve yazınlarında yer alan deyiş çeşitleridir.

Bu kitabın amacı, deyişbilimin klasik çağlardan bugüne kadar yaptığı yolculuğu içeren bilgilere yer vermek ve günümüzde yazınsal deyişbilim ve dilbilimsel deyişbilim olarak sanki iki ayrı bilim dalı gibi görünen, gerçekte ise birbirini bütünleyen kardeş çalışma alanları olarak deyişbilimdeki deyiş türlerinin ne olduğunu göstermek olduğundan, her bir deyiş türüne ilişkin özellikleri belirten özellikleri belirten örnekler, bu kitapta çok yer kaplayacağı için verilmemiştir.

Böyle bir çalışma, bir başka kitabın konusu olacak kadar geniştir. Bununla birlikte dil ve yazındaki deyiş çeşitlerini derli toplu ele alması bakımından, bu kitabın yeri azımsanmayacak kadar önemlidir.

Recaizade Ekrem ve Nesfield'den sonraki gelişmelerden sonra 4. bölümde deyişbilimde daha başka görüşler ve yönelimlerden de söz edilmiştir. Ayrıca Hall'un görüşleri ve sınıflandırması, dilbilimin yazın yapıtlarını daha doyurucu olarak nasıl incelenebileceğine ilişkin deyişbilime bilgiler vermektedir. 4, bölümde daha sonra Rus Okulu'nca ileri sürülen deyişbilim anlayışından bilgilerle birlikte Rus estetikçilerinin deyiş sınıflandırması ve deyiş çeşitleri verilmektedir.

Rus deyişbilimcisi Galperin, günlük yaşamdaki yazın alanında olduğu kadar, yazın dışındaki alanlarındaki deyişleri de içeren bir gruplandırma yapar. Bu gruplandırması bugün Rusya ve pek çok ülkede bir inceleme yöntemi olarak uygulanmaktadır.

Bu bölümde daha sonra İngiliz Okulu'nun çağımızda en önemli dil ve yazın: insanlarından birisi sayılan M.AK. Halliday'in Sistemik Dilbilgisi'nden söz edilmekte ve bu kuramın deyişbilim alanına uygulanması ele alınmaktadır. Bu nedenlerle bu bölüm, kitabın en önemli bölümlerinden birisi olmaktadır.

DEYİŞBİLİMDE YAZINSAL DEĞERLERİN BULUNMASI 

Kitabın diğer önemli bölümü de deyiş inceleme, deyiş araştırmalarının ve günümüze kadar ileri sürülen deyiş kuramlarının söz edildiği 5. bölümdür. Bu bölümün konusunu içeren bir bölüm de ilk kitabım Edebiyatta Dil Kullanımları'nda yer almaktadır.

Buna karşın o kitabın son basım tarihinden bu yana dil, yazın ve deyişbilim alanlarında birçok değişme olduğu, yeni kuramlar ve araştırmalar ortaya koyulduğu için bu konuları bir kez daha ele almak uygun görülmüştür.

Ayrıca deyiş çeşitlerini bu arada bir kez daha gözden geçirmek yararlı olacaktır.

5. bölüm, bir yazınsal parçanın dilsel ve yazınsal kuram ve görüşler, düşünüşler çerçevesinde deyişbilimsel nasıl inceleneceği konusunu ele almaktadır.

Bölümdeki anlatım, şiir, düzyazı, tiyatro metinlerinin nasıl incelenmesi gerektiği üzerinde açıklamalar yapmakta, bu üç farklı metin türü üzerinde yöntem, görüş ve incelemeleri üzerine yapılan çalışmalardan söz etmektedir.

Şiir türündeki metinler, dilbilim çalışma alanlarında sesbilgisi ve sesbilim, biçimbilgisi, sözdizim, anlambilimde yadsınamayacak derecede çok ve verimli veriler ortaya koyarlar.

Şiirde anlambilim alanı, diğer ilk üç alandan sonra gelen ve anlama ve yorumlamadan hemen önce ele alınması gereken bir dil katmanıdır.

Burada klasik çağlardan günümüze kadar süregelen eğretileme ve eğretileme türleri konusu, şiirin anlaşılması için önemlidir. Sözcüklerin sıralanmasının ilk katmanı olan seçme ve birleştirme ekseni de eğretilemeler ile birlikte bu bölümde söz edilen konular arasındadır.  

Beşinci bölümde deyişbilimin düzyazı ve roman inceleme yöntemleri konusu, önce konuşma ve düşünce yöntemlerini ele alarak başlar. Düzyazıda ya da romanda yazarın ya da çeşitli karakterlerin söz ya da düşünceleri aktarıldığı için, düzyazıda ya da roman ve öykülerde ayrıca yazarın da söz ve düşünceleri bulunduğu için, 1990'lı yıllardan beri bu söz ve düşünce aktarımlarını dilbilimin ayrı yöntemleriyle ortaya koymak, yazarın anlatımı, deyiş kullanımları ve karakterlerin olaylardaki etkileri ve etkileşimlerini ortaya çıkarmak bakımından gereklidir.

Bu arada M. A. K. Halliday'in İşlevsel Dilbilgisi adındaki dilbilimsel-göstergebilimsel kuramının metin incelemelerine uygulanması öykü, roman ve karakter incelemelerine unutulmaz katkılar sağlamaktadır.

Tiyatro dilinin incelenmesine ilişki görüşleri ve yöntemleri geniş biçimde ele aldıktan sonra 6. bölüm, yerini gene önemli yeni bir bölüme bırakır. Deyişbilimin inceleme, araştırma, açıklama yollarının iyice anlayabilmek için her bilim alanında olduğu gibi onun alanında da daha önceki dönemlerde neler yapıldığının iyi bilinmesi gerekir, 6. bölüm bu amaçla, deyişbilim tarihinde ortaya neler konmuşsa, bir kez daha gözden geçirmek ve önerilerde bulunmak amacıyla, dil ve yazın alanındaki kuram ve önerileri içine almaktadır. Bu bölüm, gelişmelerin tarihsel dönemlerini önce sözbilim döneminden başlayarak yirminci yüzyılda Prag Okulu'na kadar uzun yüzyıllar boyunca şiir alanını izleyerek bugün bütün bu değişimlerden bize kalan yöntem ve terimleri deyişbilimde kullanma yerlerine ilişkin bilgi ve öneriler vermektedir.

ŞİİR İNCELEMEDE ÇAĞLAR BOYU VE DEYİŞBİLİM 

Deyişbilimde bugün sözbilimden beri varlığını sürdüren yapı biçimleri ve söz sanatları, deyişbilimde sesbilgisi, biçimbilgisi, anlam bilgisi alanlarında yerlerini alırlar. Bugün dil, yazın ve deyişbilim alanlarında kullandığımız bu ögelerin her birinin yazınsal yapıt incelenmesinde nasıl kullanılacağına ilişkin saptanan yöntem ve öneriler, bu bölümü kapsamaktadır.

Klasik inceleme yollarının hâlâ süregeldiğini ve bitmeyeceğinden kesinlikle emin olanlar içinde bu bölümde ayrı bir alt başlıkla verilen “Geleneksel İnceleme Yolları”nın anlatımıyla 6. bölüm sona ermektedir.

ŞİİRDE ÖYKÜSELLİK

Şiirde öyküsellik konulu 7. bölüm deyişbilimin yeni bir ilgi alanını ele almaktadır.

2000'li yılların başlarında Ankara Öykü Günleri toplantılarında konuşmak için çağrılmıştım. O zamanlar, sürekli olmasa bile şiirler içinde anlatılan öyküler ile ilgileniyordum.

İncelemeye gerekli olacak, anlatısal deyişbilim (narrative stylistics) denilebilecek konular henüz yurt dışı çalışmalarında da yeniydi ve şiir içinde öykü incelemeye ilişkin kaynaklar, öykü yapılarıyla ilgili kuramların dışında yok denecek kadar azdı.

Edebiyatta Deyişbilim, Prof. Dr. Ünsal Özünlü, Günce Yayınları, Ankara 2025

Bir yıl önceki toplantılarda, öyküde şiir konusunda konuşmalar olmuştu. Ben ise o yılki konuşmayı onun tersi olarak yapmayı seçtim: Şiirde öyküsellik. O konuşmam, bu kitabın 7. bölümünü oluşturmaktadır.

SÖZBİLİMDE ŞİİR ve DİL YAPILARI

8. bölümde şiirdeki öykü dizgilerinin incelenmesi. Tümcenin sözdizimine ilişkin ortaya koyulmuş kuramların öngördüğü terimlerden ve kurallardan kısaca söz edilmekte, özne-nesne-yüklem, konu -yorum, öznelik-yüklemlik, bilinen-eklenen ve öznemsi-yüklemsi gibi tümce ögelerinin yorumlanması anlatılmaktadır.

Bir olayın anlatımında yukarıda söz edilen ögelerin işlevleri çok büyük önemler taşır. Anlatılar da Roland Barthes'a göre anlatı varsa, eylemler ve işlevler de vardır ve bu üçünün birleşimi anlatının bütünleşmesi için katkıda bulunur.

Ayrıca olayların çekirdekleri ve olayları birbirine bağlayan katalizörler anlatının oluşmasını sağlar.

Bölüm, herhangi bir anlatıda olayın ya da olayların anlaşılmasına ilişkin kuramsal bir yol haritası özeti verdikten sonra sekiz şiiri ele almaktadır.

Enis Behiç Koryürek'ten “Anahtar”, Yusuf Ziya Ortaç'tan “Çengi Ahmet”, Nihat Samı Banarlı’dan “Fizan Türküsü: Ali”, Suat Taşer'den “Hayret Bey Ankara Akşamında”, Haydar Ergülen'den “Bayan Asyatik”, “Eski Ankara Şiirleri”, Metin Cengiz'den “Kuşkulu Bir Ölüm Hakkında Gazetelerden” ve Enis Batur'dan “Adres” o zamanın kuram ve kuralları çerçevesinde ele alınmaktadır.

Zaman içinde gelişmesini sürdüren anlatısal deyişbilim (narrative stylistics) verilerinde o günkü sonuçların bugün de geçerli olduğu görülür: Şiir, öyküye yakın anlatılırsa sığlaşır ama gerçeğe daha yakın bir anlatım sergiler. Öykü şiire yakın anlatılırsa derinleşir ama gerçeklerden gittikçe uzaklaşır.

Şiir tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğu biliniyor. Tarihin artık şimdi “derinliklerinde” diyeceğimiz, tarih öncesi çağlarda insanlar söz sanatlarına şiirle başlamışlardır. Şiir tarihini kısaca ele alan 8. bölüm bu nedenle sözbilim (rhetoric) tarihinden başlayarak şiirde kullanılan sözbilim ve dilbilim terimlerini açıklamak amacıyla kitapta yerini almıştır.

Şiir üzerindeki dilsel çalışmalar Klasik Çağlar’dan başlayarak 20. yüzyıl sonlarına kadar geçen çok uzun bir zaman sürecini ele alarak, kendi yazınımızda klasik sözbilim ve Arap edebiyatı etkileriyle oluşan ve Osmanlı'nın ancak son devrinde bize önerilen bir sözbilim modelinden söz edilir.

Hepimizin Recaizade Ekrem'e borçlu olduğu bu gelişme Osmanlı'nın son yıllarından sonra çok büyük tarihsel, politik, toplumsal, dil, kültür, uygarlık ve devrim değişmeleri yaşadığımızdan, sözbilimin etkisi hızını yitirmiştir. Bölümde klasik sözbilimin bazı şairlerimizin uzantılarından çok genel açıdan söz edilmekte, şiir dilimizde kullanılan Batı kaynaklı terimler açıklanmakta ve şiirlerinde dil ve sözbilim yönlerinden bir “düzgünlük” simgesi olan Cahit Külebi'nin şiirleriyle, yıllar öncesinin bir şairi Memed Kemal'den iki şiir alınmaktadır.

8. bölüm, ayrıca sözbilimdeki söz sanatlarını dil yapıları açısından ele almaktadır.

DEYİŞBİLİMDE SÖZBİLİMSEL SORULAR 

Klasik sözbilimde sözbilimsel sorular önemli bir yer tutar, Birkaç türü olan bu sorular amaçları uygunluğunda değişik biçimlerde kullanılmışlardır. Bölüm 9 sözbilimsel soruları (erotema) ele almaktadır.

Bazı sözbilim sorularını bizim yazarlarımızın nasıl kullandıklarını bir referandum Öncesi irdeleyebilmek için çeşitli gazetelerin yazılarını tarayarak yapmış olduğum araştırmada kullanıcıların çeşitli nitelikleriyle birlikte M.A.K. Halliday'in işlevsel dilbilgisine dayanan kuramı doğrultusunda ortaya çıkarmaya çalıştım.

Klasik sözbilimde sözbilimsel sorular önemli bir yer tutar. Azımsanmayacak kadar türü olan bu sorular, amaçları uygunluğunda değişik biçimlerde kullanılmışlardır.

Sözbilimsel soruların amacı bir yanıt beklemek değil, daha başka çeşit amaçları olan sorular olarak tanımlanabilir. Klasik sözbilimsel soru türleri temel bilgi olarak 9. bölümde tek tek açıklanmış, örnekler verilmiştir. Daha sonra Cumhuriyet, Hürriyet, Sözcü, Milliyet gibi gazetelerin çeşitli yazarlarından örnekler verilerek bu yazarların kullandığı sözbilimsel sorular irdelenmiştir.

Yazarlar bir referandum öncesinde halkta bir etki duygusu yaratmak istemezler ama onları bir konuda düşünmeye yönlendirmek isterler. İşte bu noktada erotema, sözbilimsel sorular, onların başvurduğu soru türleri olmaktadır.

Bölümün daha sonraki parçasında ele alınan yazarların soru türleri irdelenmekte, yazarların amaçları saptanmakta, Halliday kuramına göre değerlendirilmekte ve yazarların referanduma olabilecek etkileri yorumlanmaya çalışılmaktadır.

Eğretilemeler Klasik Çağlardan günümüze kadar herkesin ilgisini çekmiştir. Bunun en güzel nedeni, önce anlatıma bir değişiklik eklenmesinin yanı sıra o değişiklikle de okuyucuların/dinleyicilerin daha çok ilgisini çekme isteğidir.

İlk kitabımda belirttiğim gibi söz sanatlarının başlangıç noktası, insanda bir şey ile başka bir şeyi karşılaştırma dürtüsü, bazen iki şeyden birini söylememekle de bir benzetme yapma isteğidir. Böylece oluşan eğretilemeler, dile çok çeşitli süslemeler vermiş, dildeki anlatımı zenginleştirmiştir.

DEYİŞBİLİMDE FUTBOL EĞRETİLEMELERİ

10. bölümün ilk parçasında ele alınan eğretileme konusu, eğretilemelere ilişkin kuramsal görüşlerden ve çağımızın önemli dilbilimcilerinden ve eğretilemeler konusunda uzmanlaşmış olan George Lakoff'un kuramından söz etmektedir.

Eğretilemelerin çok sayıda kullanıldığı alan, belki de spordur ama özellikle futbolda pek çok eğretileme kullanıldığını herkes bilir. Lakoff, Bergh, Dorfman ve arkadaşlarının da dikkatini çeken bu özellik, o alandaki çalışmaları çoğaltmıştır. İlk dikkatlerini çeken eğretileme “Futbol bir savaştır” gibi bir benzetme işleminin ne derece ve nereye kadar gittiğini öğrenmekti. 10. bölümün daha sonraki yerlerinde ülkemizde de geniş ölçüde kullanılan futbol eğretilemelerinden örnekler verilmekte, eğretilemelerdeki dil ögelerinin tartışması yapılmakta, günlük dil kullanımlarından farkları gösterilmektedir.

Daha sonra futbol yazarlığında ustalığını yıllarca kimseye bırakmayan İslam Çupi'nin şiirsel anlatımlarından birçok örnek veren ve deyişbilim konusu olarak futbol eğretilemelerinden söz eden 10. bölüm, onları dil ve deyişbilim açılarından ele almaktadır.

Bağımsız dolaysız düşünce ve konuşma aktarımları, 1990”lı yıllardan beri deyişbilimin en önemli konularından biri olarak görülür.

Bu konudaki değişik görüşler, bütün anlatım dili ve sürecinin dolaysız düşünce ve konuşma aktarımlarını içerdiğini savlayacak kadar ileri gider. Böyle olmasa bile bağımsız dolaysız aktarımların düşünce ve konuşmalardaki etkisi büyük olduğu için dilbilimci ve deyişbilimcilerin ilgi alanındadır.

Ayrıca dilde ağız ve şive kullanımlarını içeren kesimsel dil, anlatımlara renk ve can veren başka bir özelliktir.

DEYİŞBİLİMDE AĞIZ KESİMSEL DİL VE BAĞIMSIZ DOLAYLI KONUŞMA / DÜŞÜNCE AKTARIMLARI

Anlatımlarını ve betimlemelerini bütün bu sayılan özelliklerle birlikte eğretilemeleri de uygun biçimde kullanan yazarların deyişbilim değerleri hiçbir zaman azımsanmaz.

Günümüz yazarlarından Sezgin Kaymaz'ın bu özellikleri 11. bölümün inceleme konusu olmaktadır.

Bölüm önce Kaymaz'dan betimleme, eğretileme örnekleri vermekte, ayrıca romanlarında dil yapılarını ilginçleştiren “dil bozukluğu ile yapılan” konuşmalar yansıtılmakta, kesimsel dil ayrımlarını göstermekte ve daha sonra da konuşma dilinde sık kullanılan yinelemeleri ele almaktadır. Bağımsız dolaysız aktarımlar, bütün bunlardan sonra verilmektedir.

DÜŞÜNCE AKTARIMLARI

Sezgin Kaymaz'ın deyiş yapılarındaki benzetmeli anlatımları konu alan 12. bölüm, anlatım olgusuna deyişbilimin gene tarihsel ana hatlarındaki değişme ve gelişmelere göz atarak başlar.

Çünkü her insanın, yeni bir işe başlarken kendisinden önce nelerin yapıldığını bilmesi zorunludur.

Deyiş kavramında çağdaş dilbilimsel olgulara göre yalnızca J. Nesfield'in yazınsal deyişbilimde sıraladığı deyiş türlerini değil, bunların yanında yazarların yeğlediği başka dilbilgisel yapıları da aramak uygun olacaktır.

Çünkü bir yazar, yalnız herhangi bir deyiş türünü değil, herhangi bir dil ögesini, bileşimini de kendi deyişine uygun kullanabilir. Daha da ötesi, herhangi bir yeni dil öğesini kendi yaratabilir.

12. bölümde Sezgin Kaymaz'ın romanlarındaki “kadar” ve “gibi” sözcükleri deyişbilim açısından incelemeye alınmıştır. İnceleme, önce deyiş kavramının açıklanmasıyla başlamakta ve hemen sonra benzetme eyleminin ne olduğu, işlevleri ve yazındaki önemini belirtmektedir.

Benzetme işlemleri üzerinde ülkemizde şimdiye kadar yapılmış çalışmalardan söz edilerek konuya girilir ve Sezgin Kaymaz'ın Nefha ve Ateş Canına Yapışsın adlı romanlarında “gibi” ve “kadar” benzetme edatlarının kullanımlarından örnekler verilir. Bölümün sonunda Sezgin Kaymaz'ın bu inceleme çerçevesinde elde edilen deyiş özellikleri listelenir.

DEYİŞ YAPILARINDA BENZETMELİ ANLATIMLAR

Bölüm 13'te edimbilimsel bir deyişbilim incelemesi yer almaktadır. Böylece kitap, deyişbilimin edimbilimde ya da edimbilimin deyişbilimde kullanılma olanaklarını araştırmaktadır.

Roman incelemelerine bir örnek olabilecek bu inceleme, Kıbrıs Türk romanından Üç Pencere'de karakterlerin konuşmalarındaki kibarlık bölümleri edimbilimsel deyişbilim yöntemleriyle ele alınmış, ayrıca aynı romanda yergi amacıyla kullanılmış olan dil ögeleri, dil felsefesi ve edimbilimsel deyişbilim görüşleriyle incelenmiştir.

Daha sonra yapılan yorumlamalarda bu yöntemin yararları gözlenmiştir. Romandaki kibarlık öbekleri önce Grice'ın artık bir geleneksel uygulamaya dönmüş olan konuşma ilkeleri kuramına göre inceleme başlatılmış, daha sonra Geoffrey Leech'in dil felsefesine yerleştirdiği kendi kuramı doğrultusuna uygun bir gözlem yapılmıştır.

Bu bölümde kişilerarası sözbilimde sık karşılaşılmakta olan “yergi” o günkü dil felsefesi, edimbilim ve dilbilim verileriyle deyişbilim alanında ele alınmıştır.

DEYİŞBİLİMDE KİBARLIK İLKELERİ VE YERGİ

Kitabın son bölümü 14, bölümü, tiyatro alanında deyişbilimin kullanılma yönlerini belirlemeye çalışmaktadır.

İnceleme konusu olarak seçilen tiyatro oyunu, Rönesans'tan önceki yıllarda denizlerde dolaşırken Müslümanlıktan Hristiyanlığa dönen ve “dönme” adıyla küçümsenen bir Türk korsanının sonuna ilişkin, bugünkü Fas'ta geçen bir olayın, Shakespeare’den önceki yıllardaki oyun yazma yöntemlerine göre yazılmış bir oyundur. Bu araştırmanın ilk biçimini Varşova Üniversitesi Türkoloji Bölümünde 2018'de sempozyumda bildiri olarak sundum. Daha sonra şimdiki biçimini aldı.

Oyunun çözümlenmesinde önce söylem-deyişbilim uygulanmaktadır. Söylem düzeyi-durum düzeyi, söylem alanı, söylem akışı, söylem kipi araştırılarak bulgular elde edilmiş, örnekler verilmiştir.

Uygulanan söylemsel deyişbilim yöntemi John Haynes'in söylemsel-deyişbilim yöntemidir.

DEYİŞBİLİM VE TİYATRO OYUNLARI İNCELEMESİ

Daha sonra önce ilk kez M.A.K. Halliday'in kuramında belirttiği, daha sonra uygulamalara alınarak çeşitli iletişim alanlarında incelemelerde kullanılan düşünsel işlev, metinsel işlev ve kişilerarası işlev alanında konuşmalar incelenmiş ve sonuca ulaşmak üzere diğer verilerle birlikte kullanılmıştır.

Oyun incelemesinin sonunda o günün dünyasındaki insanların imgelerinde olan “Türk” tanımı da verilmektedir.

Prof. Dr. Ünsal Özünlü
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)