CIA Frankfurt Okulu ve antikomünizm / Gabriel Rockhill
Frankfurt Okulu ve iki kurucu ideologu Theodor Adorno ve Max Horkheimer Türk entelektüel hayatına 12 Eylül sonrasında solumsu ama sol olmayan düşüncelerin şırınga edildiği dönemin yıldızları olarak geldiler. Neoliberal düzenin sacayağının (sınıf siyaseti yerine çokkültürcülük/kimlik siyaseti) teoris...
KÜRESEL TEORİ ENDÜSTRİSİNİN TEMELLERİ Frankfurt Okulu eleştiri kuramı, Fransız kuramıyla birlikte, küresel kuram endüstrisinin en gözde 'mal'larından biri olmuştur. Frankfurt Okulu, postkolonyal ve dekolonyal teoriden queer* teoriye, Afro-kötümserlik ve ötesine kadar, şu anda kapitalist dünyada akademik pazara hakim olan teorik eleştirinin ‘trend’ belirleyen pek çok biçimi için ortak ideolojik kaynak görevi görüyorlar. Frankfurt Okulu'nun yaydığı ideoloji bu nedenle "küreselleşmiş" Batı entelijansiyası üzerinde temel bir etkiye sahiptir. Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü'nün ilk kuşağının aydınları -özellikle de bu makalenin odak noktası olacak olan Theodor Adorno ve Max Horkheimer- ‘Batı’ ya da ‘kültürel Marksizm’ olarak anılan şeyde yükselen yıldızlardı. Jürgen Habermas'la Frankfurt Okulu'nun ikinci ve üçüncü kuşaklarında tarihsel materyalizmden uzaklaşmasına aşina olanlar için bu erken çalışma, çoğu kez -belki edilgin ya da karamsar olsa da- bazı noktalara odaklanmışken, eleştirel teorinin gerçekten bir "altın çağ" olup olmadığını irdelemeye çalışır. Bu varsayımda bir doğruluk payı varsa, eleştirel teoriyi radikal liberal - hatta bariz bir şekilde liberal - ideoloji olarak yeniden şekillendiren ilk Frankfurt Okulu'nun sonraki nesillerle karşılaştırılması kadar olabilir.[1] Bununla birlikte, bu karşılaştırma noktası, siyaseti akademik siyasete indirgediğinizde olduğu gibi, çıtayı çok düşük tutuyor. Ne de olsa, Frankfurt Okulu'nun ilk kuşağı, komünizmin anlamı ve önemi üzerine gerçek bir entelektüel dünya savaşının verildiği 20. yüzyılın küresel sınıf mücadelesindeki en yıkıcı çatışmalardan bazılarını yaşadı. Tarihin ya da Batı akademisinin dar görüşlülüğünün aldatıcılığından kaçınmak için, Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nün çalışmalarını uluslararası sınıf mücadelesiyle ilişkili olarak yeniden bağlamsallaştırmak bu nedenle önemlidir. Bu bağlamın en önemli özelliklerinden biri, kapitalist yönetici sınıfın, onun devlet yöneticilerinin ve ideologlarının Solu, -soğuk savaşçı CIA ajanı Thomas Braden'ın sözleriyle- "uyumlu", "komünist olmayan" anlamına gelir.[2] Braden ve diğerlerinin ayrıntılı olarak açıkladığı gibi, bu mücadelenin en önemli yönü, anti-komünizmi teşvik etmek ve solcuları fiilen mevcut olana karşı pozisyon almaya çekmek için vakıf parasının ve Kültürel Özgürlük Kongresi (CCF) gibi ajan cephe gruplarının kullanılmasından oluşuyordu. Horkheimer, CCF tarafından Hamburg'da düzenlenen yüzlerce komünist gösteriden en az bir gösteriye katıldı.[3] Adorno'ysa, türünün Avrupa'daki en büyük incelemesini, 'Teşkilat'ın diğer yayınları için model olan CIA tarafından finanse edilen Der Monat dergisinde hiç çekinmeden yazdı. Makaleleri diğer iki CIA dergisinde de yayınlandı: Encounter ve Tempo presente. Ayrıca, Alman antikomünist Kulturkampf'ın tartışmasız önde gelen figürü olan CIA ajanı Melvin Lasky’ye bizzat evinde ev sahipliği yaptı, yazıştı ve işbirliği yaptı.[4] Der Monat'ın kurucusu ve baş editörü ve aynı zamanda CIA'nın CCF'sinin asli yönlendirme komitesinin bir üyesi olan Lasky, Adorno'ya, makalelerini yayınlamak ve diğer her türlü beyan dahil olmak üzere Sosyal Araştırmalar Enstitüsü ile her türlü işbirliğine açık olduğunu söyledi. [5] Adorno onun teklifini kabul etti ve 1949'da Horkheimer'ın Akıl Tutulması da dahil olmak üzere yayınlanmamış dört el yazmasını yayınlaması için bu ajana çekinmeden gönderdi.[6] Bu kişi Horkheimer'ın ömür boyu işbirlikçisiydi. Bu nedenle, Batı Almanya'daki CCF ağlarıyla yakından bağlantılıydı ve adı, 1958/59'dan kalma, CCF'nin tüm Alman komitesi için planların ana hatlarını çizen bir belgede geçiyordu.[7] Dahası, 1966'da bu uluslararası propaganda örgütünün bir CIA cephesi olduğunun ortaya çıkmasından sonra bile Adorno, "her zamanki gibi" [CCF'nin] Paris karargâhının genişleme planlarına dâhil olmaya devam etti. Almanya'nın ABD tarafından denetlenen kısmında yaşıyorlardı.[8] Bu, göreceğimiz gibi, buzdağının sadece görünen kısmıydı ve Adorno ve Horkheimer'ın komünizm karşıtı Sol'un seçkin ağları içinde bugün bile küresel bir önem kazanması biraz şaşırtıcı. Aşağıdaki analiz, eleştirel teorinin bu iki kurucu babasının öznel teorik çalışmalarını, uluslararası sınıf mücadelesinin nesnel dünyası içine yerleştiren toplumsal bütünlüğün diyalektik bir açıklamasına dayanmaktadır. Bu analizlerim, pek çok küçük burjuva akademisyenin, sanki birinin "düşüncesi", kendi "yaşamından" ayrılabilirmiş ve ayrılması gerekiyormuş gibi, entelektüel çalışmayla daha geniş sosyoekonomik dünya arasına umutsuzca dikmeye çalıştıkları keyfi ayrım çizgisini kabul etmez. Burada entelektüel aygıt olarak değineceğim teorik üretim, dolaşım ve alımlamanın maddi sistemidir. Ne de olsa böyle diyalektik olmayan bir varsayım, maddi gerçeklikten ve bilginin ekonomi politiğinden tamamen bağımsız olarak işleyen manevi ve kavramsal bir alan olduğunu varsayan teorik çalışmaya yönelik idealist bir yaklaşımın belirtisinden biraz daha fazlasıdır! Bu önvarsayım, entelektüel meta fetişizmini devam ettirir, yani teori endüstrisinin kutsal ürünlerini putlaştırma, onları genel toplumsal üretim ilişkileri ve sınıf mücadelesi içinde konumlandırmamızı yasaklar. Aynı zamanda, ister “Frankfurt Okulu eleştirel teorisi” isterse başka herhangi bir şey olsun, küresel teori endüstrisinde belirli bir franchise'a sahip olan veya bu franchise'ın parçası olmayı arzulayanların çıkarlarına da hizmet eder. Çünkü franchise'ın kendisinin marka imajını korur (lekelenmemiştir). Entelektüel meta fetişizmi teori endüstrisindeki tüketimin başlıca özelliğiyken, marka imajı yönetimi üretimin alamet-i farikasıdır. Böyle bir diyalektik analiz için, Adorno ve Horkheimer'ın gerçekten de kapitalizme, tüketim toplumuna ve kültür endüstrisine yönelik önemli eleştirileri formüle etmede öznel failliklerini harekete geçirdiklerini kabul etmek önemlidir. Bunu inkâr etmek şöyle dursun, bu eleştirileri yalnızca akademik çevrelerde nadiren gündeme getirilen çok basit ve pratik bir soruyu sormayı gerektiren nesnel toplumsal dünyaya yerleştirmek istiyorum: Kapitalizmin olumsuz etkileri olduğu kabul edilirse, ne yapılmalı? Kişi hayatlarının ve çalışmalarının derinliklerine indikçe, söylemlerinin kasıtlı gizlendiğini gördükçe, tepkileri o kadar açık hale gelir ve ortak entelektüel projelerinin birincil toplumsal işlevini anlamak o kadar kolay olur. Kapitalizm için bazen eleştirel olsalar da, başka bir alternatif olmadığını ve nihayetinde bu konuda hiçbir şey yapılamayacağını veya yapılması gerektiğini düzenli olarak onaylarlar. Daha sonra da göreceğimiz gibi, bu iki Frankfurt Okulu kurucusunun kapitalizme yönelik eleştirileri, sosyalizmi uzlaşmaz bir şekilde kınamalarının yanında sönük kalıyor. Sosyalizmin çok daha kötü olduğu yargısına varıldığı için, onların eleştirel teorileri nihayetinde kapitalist düzenin kabulüne yol açar. Kapitalist akademideki diğer moda söylemlerin çoğundan farklı olarak, ABS Teorisi diyebileceğimiz eleştirel bir teori öneriyorlar: Sosyalizm dışında her şey! Bu bakımdan, Adorno ve Horkheimer'ın kapitalist dünya içinde bu kadar geniş çapta desteklenmesi ve terfi ettirilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Uyumlu, komünist olmayan solu desteklemek için ve fiilen var olan sosyalizm tehdidine karşı, bu gibi akademisyenleri 20. yüzyılın en önemli ve hatta en radikal Marksist düşünürlerinden bazıları olarak savunmaktan daha iyi taktik ne olabilir? Dolayısıyla bu ikiliye göre “Marksizm”, aşağıdan sınıf mücadelesine doğrudan bağlı olmayan, daha ziyade her türlü “tahakküm”ü özgürce eleştiren ve nihai olarak sözde olanlara karşı ve kapitalist kontrol toplumlarının yanında yer alan bir tür anti-komünist eleştirel teori olarak yeniden tanımlanabilir: Güçlü sosyalist devletlerin ‘faşist’ dehşeti! Cahil anti-komünizm, kapitalist kültür içinde çok geniş çapta teşvik edildiğinden, Marksizmin bu yeniden tanımlanması girişimi, bazı okuyucular tarafından hemen gerici ve sosyal şovenist olarak kabul edilmeyebilir (nihayetinde burjuva toplumunu herhangi bir alternatifin üzerine çıkarması anlamında). Ne yazık ki, iş fiili olarak var olan sosyalizme geldiğinde, kapitalist dünyadaki nüfusun büyük bir kısmı, titiz bir analizden ziyade, bilgisiz iftiraların düşünmeden tepkisine alıştırıldı.
ADORNO’NUN İLK YAZILARI CIA DERGİSİNDE YAYINLANDI
TEORİK ÜRETİMİN DİYALEKTİK ANALİZİ
YORUMLAR