Bizans’ta edebiyat eleştirisi / Pelagia Goulimari
Bizans tarihi boyunca mimesis ve otorite, Bizans İmparatorluğu'ndaki edebiyat eleştirisinin temel unsurları olmuştur.
Takriben 330 ile 1453 yılları arasındaki Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu'nun çoğunlukla Yunanca konuşulan doğu kısmını oluşturmaktaydı. İmparator Konstantin, 330 yılında Konstantinopolis’i Bizans’ın başkenti ilan etti ve Bizans İmparatorluğu Batı Roma’nın beşinci yüzyılda yıkılmasının ardından, Konstantinopolis 1453’te Osmanlı Devleti’nin eline geçene kadar bağımsız bir devlet olarak gelişimini sürdürdü. Resmi dili Yunanca olan Bizans İmparatorluğu’nun dini Hıristiyanlıktı ve Bizans kültürü ağırlıklı olarak eski Yunan metinleri sayesinde şekillenmişti. Edebi ve eleştirel üretim, Bizans sarayı ve devletin işleyişiyle yakından bağlantılıydı. Bu yazıda çok az bilinen bir konu olan Bizans İmparatorluğu'nda edebiyat eleştirisinin üzerinde kısaca durulacaktır. Bizans tarihi boyunca mimesis ve otorite, Bizans İmparatorluğu'ndaki edebiyat eleştirisinin temel unsurları olmuştur. Bizanslılar edebiyat eserlerini çoğunlukla “bir patronun 'otoritesi' altında” ve daha eski, çoğunlukla klasik kalıpları “taklit ederek” yazmışlardı (Agapitos 2008, 77). Gelgelelim bu kısıtlı durum yeniliklerin önüne geçmemiş, bilakis yazarları dolaylı ve “yaratıcı yaklaşımlar” denemeye (78) sevk etmişti. Bizanslı yazarlar kanonik metinlere, türlere ve kendi toplumlarına meydan okuyorlar, fakat “meydan okumuyormuş gibi yapıyorlardı” (78). Örneğin Michael Psellos'un (veya Psellus'un) on birinci yüzyıldaki Chronographia adlı metni “övgü diliyle yazılan, toplumsal ve politik bir eleştiri” (81) olarak okunabilir. Bizans'taki mersiye edebiyatı antik dönemden miras kalan türlerle yazılmış, fakat bu türlerin “anlamı ve yapısı son derece değiştirilmiş ve geleneksel retorik kalıpları tamamen terk edilmişti” (80). Genel olarak söylemek gerekirse, Bizans'taki edebiyat eleştirisi ve pratiği “gelenek ile yeniliği sürekli bir arada kullanır, türleri birbirine karıştırmayı ve geleneksel türlerden sapmayı sürekli olarak dener (79). Yeniliğe ilişkin daha somut örnekler de verilebilir. Sözgelimi onuncu ve on birinci yüzyıllar da John Sikeliotes, ikinci yüzyılda yaşayan Yunan hatip Hermogenes halkına yazdığı bir şerhte Hermogenes'in “ortak akıldan ayrılmaktan korkmadığını” John Doxapatres ise Hermogenes'in “antik düşünürleri eleştirmekten çekinmediğini” söyler. (Conley 2005, 677-678). On ikinci yüzyılda Nikephoros Basilakes, toplu eserlerine yazdığı önsözde, “son derece deneysel .,. bir üslup kullandığını” savunur. (Agapitos, 2008, 79). Bizanslılar daha önce benzeri görülmemiş bir türü, otobiyografi türünü geliştirmiş ve otobiyografiye güçlü üst kurmaca unsurlarını eklemiştir. Örneğin vakanüvisler, kurmaca bir yazar karakterini çalışmalarına dahil eder. Ayrıca ‘kadın yazar’ (82, vurgu bana ait) imgesinin ilk kez, onikinci yüzyılda Anna Komnene (veya Comnena) tarafından yazılan Alexiad destanında yer aldığı söylenebilir. Fakat yine de postyapısalcılıktakı metinleresalık ve yeniden anlamlandırma (bkz. 11. Bölüm) gibi kavramlar Bizans edebiyatını tanımlamada orijinallik kavramından daha isabetlidir. Mimesis ve otoriteye, Bizans İmparatorluğu'nda geçer akçe olan üçüncü bir ilkenin, yararlılık (to chrösimon) ilkesinin de eklenmesi gerekir. Dokuzuncu yüzyılda yaşayan Photios'tan on birinci yüzyıldaki Psellos'a ve on dördüncü yüzyılda, Theodoros Metochites'e kadar tüm Bizanslı eleştirmenler monarşik bir idarede yaşıyorlar, çoğunlukla imparatorluk sarayında ya da kilisede devlet memuru olarak çalışıyorlar ve kendi “ortamlarının” gereklerine “uygun” metinler kaleme alıyorlardı (Conley 2005, 669). Hem bir hükümet görevlisi hem de patrik olan Photiç, “Batı ile yürütülen politik ve dini ilişkilerde, Doğu'da Bağdat ile kurulan dipi, matik ilişkilerde ve Slavların Hıristiyanlaştırılması çalışmalarında” (675) rol oynamaktaydı. Hermogenes “şüphesiz bir otorite” olmakla birlikte, 279 eseri incelediği Bibliotheca'da Photios, Hermogenes'den çok seçici bir şekilde yararlanır ve çok sayıda “eleştirel materyale kendi amacı doğrultusunda” (674) başvurur. Photios'up eleştirel değerlendirme ilkesi estetik değil pratik, yararlılık esaslı (to chrösimon) bir ilkedir ve birkaç anlamda anlaşılması gerekir. Photios'a göre edebi bir metin “okuru ahlaki ve ruhsal açıdan geliştiriyorsa” değerlidir, ancak Photios “kamu görevi görenlerin” üslup ve retorik becerisine sahip olması “gerektiğinin” de farkındadır (673-675). Üslup ve retorik, “sapıklara reddiye yapmak, mesleki başarı elde etmek ve ortodoks ahlakı savunmak için” (675) pragmatik açıdan yararlıdır. Psellos'un kariyerizmi ve “kendini pazarlaması”, yazarları “ahlaki nitelikleri” (680) açısından değerlendirmesini gerektirir. İronik bir biçimde bu değerlendirme ortodoks ahlak ile de tutarlıdır. Psellos, “pagan büyüklerin” sadece “kısa vadeli fayda” peşinde koştuğunu, Hıristiyan itikadının ise “erdemli olmayı ve ruhsal kurtuluşu hedeflediğini" (680) öne sürerek kendi kariyerini sağlama alır. Özellikle Komnenoslar döneminde (1081 - 1204) edebiyat eleştirisi “son derece karmaşık bir mesele” hâline gelir. Bu dönemde bir taraftan sansür ve devlet müdahalesi (“tepeden inme bir estetik anlayışı”) şiddetlenir, diğer taraftansa “geleneksel edebi değerler ve çağdaş” yazarların ve eleştirmenlerin “başka birtakın yönlere doğru savrulması” sonucunda çok çeşitli üsluplar gelişmeye devam eder (Conley 2005, 681). O döneme kadar edebi eserler genellikle “yüksek rütbeli kişiler için sipariş üzerine” yazılırken (681), on ikinci yüzyılda okurlarda “erotik romans ve hiciv”e ve “halk diliyle yazılan edebi metinlere”e (685) karşı yeni ve “derin bir alâka” peyda olur. (Bizans döneminde metinler üç dil formu ile yazılırdı: edebi ve resmi dil, herkes tarafından kullanılan dil (koing) ve yerel veya avam halk tarafından kullanılan dil.) Dolayısıyla genel tablo “muhafazakarlık ve yenilikçiliğin dikkate değer bir karışımı”dır (681). Artık edebi zevke hitap edenler (Demosthenes gibi) Attikalı klasik hatipler değil, Homeros ve klasik dönem sonrası yazarlar, Eski Ahit, Davud’un mezmurları ve ilk Hıristiyan teologlardır. Edebi değerlendirme ölçütü artık otoriteleri taklit etmek değil, kairos (olumsal koşullar) anlamında yararlılık ve “retorik duruma uygunluk” (684) olmuştur. Yenilik, üslup ve “ahlaki uzlaşı sınırlarını aşan yaratıcı akınlar” formuna bürünür ve daha da belirginleşir. Böylece “makbul eserlerin kapsamı” kanonik olmayan halk edebiyatını (686) içerecek şekilde “genişler” ve örneğin anonim bir halk destanı olan Digenis Akritis bu kapsam içerisinde kendine bir yer bulur. Theodoros Metochites'in eski Yunan geleneğindeki iki hatip olan Aristides ve Demosthenes'i karşılaştırdığı Epistasia kai Krisis, Bizans'ın son dönemlerindeki edebiyat eleştirisinin önemli bir örneğidir. Esasında Demosthenes demek “geleneksel edebi öncüller demektir”, ancak Bizans'ın politik bakımdan istikrarsız olduğu bir dönemde demokrasiye yönelmesi “ataxia hayaletlerini” (toplumsal düzensizlik) ve “politik felaketleri” buyur ettiğinden Metochites, Demosthenes'i ağır bir dille eleştirir (690). Metochites'e göre “edebiyat diğer söylem kalıplarından ayrı tutulamaz”. Metochites'in yorumları “edebi ilkelerle politik hedefleri birbirine katar” ve böylece estetik, retorik, ahlaki ve politik meselelerin “örtüştüğünü” gösterir (669). Eski otoriteleri bir “silah” olarak kullanan Metochites'in tespitlerinde “politik mülahazaların belirleyici” bir rol oynaması, Bizans edebiyat eleştirisi açısından tamamıyla yenidir (689). Gelgelelim, Bizans İmparatorluğu'nun son dönemlerinde edebiyatın ve edebiyat eleştirisinin gittikçe kitleselleştiği öne sürülebilir. Bu dönemdeki “yeni moda”, halkın konuştuğu Yunancaya “yakın” bir dille yazmaktır. Ağdalı bir dille yazılan metinlerin (örneğin Komnene tarafından yazılan Alexiad'ın veya belli başlı tarih eserlerinin) daha sade versiyonlarının dolaşıma girmesi, okur kitlesinin genişlediği izlenimini uyandırır (691). İmparator Michael VIII Palaiologos'un (on üç ve on dördüncü yüzyıllarda yaşayan) yeğeni Andronikos Palaiologos tarafından halk diliyle yazılan erotik romans Kallimachos ve Chrysorrhoe, “saray çevresine dâhil olmayan alt sınıfların okuma bilenlerini eğlendirmek için yazılan” (691) yeni nesil metinler arasında yer almaktadır. Öte yandan, Bizans'ın son dönemindeki yazarlar ve bilginler, eski elyazma arının ve klasik dönemdeki bilgi birikiminin Batı'ya aktarılmasında önemli bir rol oynar. Onların bu çabası sayesinde Platonculuk yeniden canlanır ve Rönesans hümanizmi ortaya çıkar. Pelagia Goulimari Gercekedebiyat.com
(Platon’dan Postkolonyalizme Edebiyat Eleştirisi, Vakıfbank Kültür Yayınları, İst. 2024. Çev. Ayhan Koçkaya. S. 93-95)
YORUMLAR